23 Kasım 2024 Cumartesi

Fuzuli - Gazel - 22 (Şerbet-i lâ’lin ki derler çeşme-i hayvân ana)

 

Şerbet-i lâ’lin ki derler çeşme-i hayvân ana
Ol verir can dem-be-dem uşşâka vü ben cân ana
Oklarından kim diken tek sancılıptır her taraf
Gül-benidir Ham kadîm her gonce bir peykân ana
Hâl ü hattır bilmem ol âyine-i ruhsârda
Ya gözümden aks salmış merdüm ü müjgân ana
Tutma ey kan dem-be-dem tuğyân edip ten çâkini
Koy bu manzardan demi nezzâre kılsın cân ana
Bahre lü’lü’ dişlerin vasfın meğer söyler sabâ
Kim kulak tutmuş sadef içre dür-i galtân ana
Gönlüme salmış hatın zevkin felek kanun duzup
Tıfl tek kim okudurlar zecr ile Kur’ân ana
Ey Fuzûlî ol sanem efgânına rahm eylemez
Taşa benzer bağrı te’sir eylemez efgân ana

Oyhan Hasan Bıldırki - Şiir, Sözün Altın Olanı

 

  “Türk edebiyatında roman, şiirin önüne geçti mi?”
   Geçebilir mi?
   Geçemez.

      Ancak bu noktada bir eksiğimiz var. Yoksa da bana öyle geliyor. Çünkü biz “Okuduklarımızı, dinlediklerimizi yerli yerine koyabilmek için düşünmek…”[1] işine asla soyunmuyoruz. Dolduruşa gelmek, el kayığına binmek huyumuzu elimizin tersiyle itemiyoruz.
      Şiir, sözün altın olanı. En değerlisi… Öyle olmasa, eli kalem tutanların tamamı şiir yazmazdı. Ünlü ünsüz bütün yazanların ilk satırları, “mısra”lar olmuştur.

22 Kasım 2024 Cuma

Eşrefoğlu Rumi - Nutk-i Şerif (Ey Allah'ım beni senden ayırma)

 

Ey Allah'ım beni senden ayırma
Beni senin dîdârından ayırma

Sabahattin Ali - Gecenin Kemanı


Yüzü parladı ayın,
Bir ses geldi uzaktan:
Hasta yorgun bir kadın
Şimdi çalıyor keman...

Şeyh Galib - Şarkı (Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni)



Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devr eyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni

Fuzuli - Gazel - 125 (Mesken ey bülbül sana geh şah-i güldür geh kafes)

 

Mesken ey bülbül sana geh şah-i güldür geh kafes
Nice âşıksın ki âhından tutuşmaz hâr ü has
Yâr kuyunda müselmanlar ger olsaydı yerim
Kâfirim ger Ravza-i Rıdvan'a eylerdim heves
Kûh feryadı sadâsın verdi Ferhâd'ın demen
Nakş-i Şirin'dir verip âvâz olur feryâd-res
Nâka Leylî mahmilin çekmiş beyâban seyrine
Eyle Mecnûn'ı bu hâletden haber-dâr ey ceres
Bir nefes kalmış hayâtımdan habîbim subh tek
N'ola ger bir mihr göstersen bana âhir nefes
Hâli ettim dil-hevâ-yi ihtilât-i halktan
Bezm-i gamda ney kimi hem-dem bana feryad bes
Ey Fuzûlî ger sana cem'iyyet-i dildir murâd
Bağla bir dil-dâre gönlün gayrdan peyvend kes

Oyhan Hasan Bıldırki - Ana Dilim Sevdam Benim

 

Anadilim, sevdam benim
Ekip biçtiğim bu
Gündüz güneş, gece ay şahidim
Yâr elinden içtiğim su
Anadilim, sevdam benim.

21 Kasım 2024 Perşembe

Mehmet Emin Yurdakul - Anadolu

 


Yürüyordum : Ağlıyordu ırmaklar;
Yürüyordum : Düşüyordu yapraklar;
Yürüyordum : Sararmıştı yaylalar;
Yürüyordum : Ekilmişti tarlalar.

Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın; 
Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz azgın; 
Derileri çatlak, bağrı kapkara; 
Sağ elinin nasırında bir yara; 
Başında bir eski püskü peştemal; 
Koltuğunda bir yamalı boş çuval!

20 Kasım 2024 Çarşamba

Oyhan Hasan Bıldırki - Sanata Sığınmak



    En iyisi, "sanata dönmek". Roman ve hikâyenin, doyumsuz güzellikler perisi şiirin, duygularımızı kabartan musikînin sıcaklığını, bu defa "yeni baştan" yaşamalıyız. Toplum olarak buna çok ihtiyacımız var. Aramızda çözülen sevgi ilmiklerini ancak bu şekilde bir çabanın sonucunda, bütün içtenliğiyle tekrar birbirine bağlayabiliriz.

      Yoksa?

      Farkındasınız umarım, yıkılışa, bütün cephelerde "çöküşe ve çözülüşe" doğru, doludizgin at koşturup gidiyoruz. Bereket, halkımız olgun. "Büyüklerimizin" ağzına da bakmıyorlar. Fakat gençlerimiz "toy". Onlara sıkıntı veren sebepleri, enine boyuna tartışmadan, getirisini götürüsünü hesaplamadan uygulamaya koymamız, "küçük kıpırdanışlar" başlatıyor. İstanbul ve Ankara gibi büyük üniversite şehirlerimizde, meydanlarda yeniden görmeye başladığımız "polis-gençlik" çatışmaları, "eski yangınları" akla getiriyor. Bu yangın, "kibrit çakmaya çalışanların" oyununa gelmeden, alınacak mantıklı tedbirlerle "derhâl"; söndürülmelidir. Zira benim ülkem dün, akılsızca yangınlardan çok çekti. Nice gençler, yarınlarımızın umut fidanları, yok yere budandı, harcandı. Genç hayatlar, ucuza satıldı. Tecrübe yerini, promosyona bıraktı. Kaybımız, Türkiye adına fatura edildi.

      İşte Türkiye, şimdi, bunun sancısını çekiyor. "Kaşarlanmış karıştırıcılar", yeni tezgâhlarda "ihânet" dokuyor. Ülkesini, milletini sevenlerin sayısı azaldı. Çıkar pazarının "kör alıcıları", her tarafta, yerden mantar biter gibi çoğaldı.

      Çoğaldı ya?

      Her derdin, bir "panzehir"i vardır. Berduş takımlarının arenası olan sokağı terk etmeliyiz. Sokak, çözüm değil. Sokak, hiçbir devirde, kendisini aşındıranlara da yâr olmamıştır. Sokağın sonunda, "kan, gözyaşı ve zindan" vardır. Darağaçlarında bir hiç uğruna "solmak" vardır. Sokak, tekin değil!

      "Zor"u yeniden yaşamak istiyorsak, anlattıklarım sivrisinek saz. Yok, karşı düşüncedeysek, "sanata sığınmalıyız". Okudukça, dinledikçe ne kadar "boş heves"lerin peşinde esir olduğumuzu göreceğiz. Direnişimiz, "köşe dönücü"lerin kârını katlamaktan başka doğru sonuçlara çıkmaz. Biz daha ne kadar, çıkmazlarda düğüm olacağız?

      Her şeyin ilâcı, sanat. Çok defa hiç beklemeden, bir kitabın kapağını açmalıyız. Yazarı, çizeri, içindekileri derken, bakmışsınız; "yepyeni bir dünyanın ufukları"nda kulaç atıyorsunuz. Üstelik romanlarda, hikâyelerde, şiirlerde ve melodilerde, pay sahipleri için de nice gerçekler var. Gizlenmiş olanı ortaya çıkarmak, yanlışa, yanılmaya düşmeden "başarmak" değil midir? Hem bugün başarıya, dünden daha fazla muhtacız. Çünkü görüyorsunuz, ülkemiz yine kayıpları oynamakta. Her kurumda, her kuruluşta, yüce, kutsal bildiğimiz bütün yerlerde "çirkef kazanları" kaynatılıyor. O kazanlarda pişmemek için, hasret kaldığımız sanata kucak açmalı, ona yeniden, bütün içtenliğimizle sımsıkı sarılmalı, sığınmalıyız.

      Görüyorsunuz; memleketimiz, dıştakilerle birlikte, içimizdeki "hain"lerin tezgâhı sonucu, sanki elden çıkarılacağı "dem"i bekliyor. Tezgâha gelmemek istiyorsak, ne olur yeniden, hep birlikte sanata sığınalım.

Ahmet Haşim - Ağaç

 

Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü.
Yaprak âteş oldu. Kuş da yâkut.
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvâna döndü.

19 Kasım 2024 Salı

Halit Ziya Uşaklıgil - Bir Ölünün Defteri (Roman Özeti)

 

Eserin Adı: Bir Ölünün Defteri

Yazar: Halit Ziya Uşaklıgil

Yayınevi: İnkılap ve Aka Kitapevleri

Basım Yılı: 1995

Behçet Necatigil - Abdal Musa

 

Bir piston
Kalmamı ister dilediği yerde
Tekler çoğulluğumu
Bir dinozor zor yer beni:
Yadi can beygir gücü.

Karıncaydı devenin
Tepip oyluğun ezen,
Bir bücür yere çaldı
Dev gibi pehlevanı - -
Unuturlar anı.

Bir sürek avında
Ölüsünü görmeye gelirler,
Abdal Musa demişler
Bağrına saplı oku
Çıkardı verdi geri.

Bu söz ibret sözüdür
Arifler ocağında
Yanar özge bir ateş
O ateşin dilleri,
Hele bir gel beri.

Anonim - Yemen Türküsü (Mızıka Çalındı Düğün mü Sandın?)


Mızıka çalındı düğün mü sandın
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın
Yemen'e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam dön gel dayanamirem
Uyku gaflet basmış uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem

Nazım Hikmet - Kuva-yı Milliye



BAŞLANGIÇ
 

ONLAR
 
 

Onlar ki toprakta karınca,
                                   suda balık,
                                                havada kuş kadar
                                                             çokturlar;
korkak,
            cesur,
                     câhil,
                             hakîm
                                      ve çocukturlar
ve kahreden
                 yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

Onlar ki uyup hainin iğvâsına
                                   sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
                                      kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

Fuzuli'nin Hayatı ve Eserleri

 

Fuzûlî menşe itibariyle, Akkoyunlular devrinde ve bu hânedanın idaresi altında Irâk-ı Arab adı verilen bölgede yaşayan Akkoyunlu Türkmenleri’nin Bayat boyundandır. Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde bulunan bir Hadîkatü’s-suadâ yazmasının ketebesindeki kayda göre “Tatar asıllı” olduğu şeklindeki ifadenin bugün kullanılan Tatar anlamında olmadığı, “Türk” anlamında kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Mehmed Akif Ersoy - Selma (Safahat'tan - 13)

 

“Hemşîrezâdemdir. Dört yaşında öldü.”

“Bütün gün işte boğuştum, içim sıkıldı. Yeter!
Yarın da aynı mezâhimle uğraşıp duracak
Değil miyim? Bana öyleyse, şimdilik ister,
Ferağ içinde düşünmek, vücûdu yormayarak.
Hayat, ceng-i maîşet; cihansa ma’rekedir .”
Zaman zaman bu sükûnlar birer mütârekedir.”
Dedim, zemîne uzandım. Fakat huzûr o ne zor!
Dakîka sürmedi hattâ benim bu yaslanmam...
Bir eski komşu gelip: “Vâliden selâm ediyor,
Diyor ki: “Hasta ağırlaştı, durmasın, akşam
Hemen bizim eve gelsin.” deyince davrandım,
O âşiyân-ı perîşâna doğru yollandım.

18 Kasım 2024 Pazartesi

Ruhsati - Vay Deli Gönül

 

Daha senden gayri âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın ey deli gönül
Hele düşün devr-i Adem'den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül

17 Kasım 2024 Pazar

Fuzuli - Gazel - 50 (Gönlüm açılır zülf-i perişânını görgeç)

 

Gönlüm açılır zülf-i perişânını görgeç
Nutkum tutulur gonce-i handânını görgeç

Sıdkı Baba - Devriye

 

Çatılmadan yerin göğün binası
Muallâkta iki nura düş oldum
Birisi Muhammed birisi Ali
Lahmike lahmide bire düş oldum

Faruk Nafiz Çamlıbel - Kış Bahçeleri

 

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.

Dilaver Cebeci - Sitare