En iyisi, "sanata dönmek". Roman ve hikâyenin, doyumsuz güzellikler perisi şiirin, duygularımızı kabartan musikînin sıcaklığını, bu defa "yeni baştan" yaşamalıyız. Toplum olarak buna çok ihtiyacımız var. Aramızda çözülen sevgi ilmiklerini ancak bu şekilde bir çabanın sonucunda, bütün içtenliğiyle tekrar birbirine bağlayabiliriz.
Yoksa?
Farkındasınız umarım, yıkılışa, bütün cephelerde "çöküşe ve çözülüşe" doğru, doludizgin at koşturup gidiyoruz. Bereket, halkımız olgun. "Büyüklerimizin" ağzına da bakmıyorlar. Fakat gençlerimiz "toy". Onlara sıkıntı veren sebepleri, enine boyuna tartışmadan, getirisini götürüsünü hesaplamadan uygulamaya koymamız, "küçük kıpırdanışlar" başlatıyor. İstanbul ve Ankara gibi büyük üniversite şehirlerimizde, meydanlarda yeniden görmeye başladığımız "polis-gençlik" çatışmaları, "eski yangınları" akla getiriyor. Bu yangın, "kibrit çakmaya çalışanların" oyununa gelmeden, alınacak mantıklı tedbirlerle "derhâl"; söndürülmelidir. Zira benim ülkem dün, akılsızca yangınlardan çok çekti. Nice gençler, yarınlarımızın umut fidanları, yok yere budandı, harcandı. Genç hayatlar, ucuza satıldı. Tecrübe yerini, promosyona bıraktı. Kaybımız, Türkiye adına fatura edildi.
İşte Türkiye, şimdi, bunun sancısını çekiyor. "Kaşarlanmış karıştırıcılar", yeni tezgâhlarda "ihânet" dokuyor. Ülkesini, milletini sevenlerin sayısı azaldı. Çıkar pazarının "kör alıcıları", her tarafta, yerden mantar biter gibi çoğaldı.
Çoğaldı ya?
Her derdin, bir "panzehir"i vardır. Berduş takımlarının arenası olan sokağı terk etmeliyiz. Sokak, çözüm değil. Sokak, hiçbir devirde, kendisini aşındıranlara da yâr olmamıştır. Sokağın sonunda, "kan, gözyaşı ve zindan" vardır. Darağaçlarında bir hiç uğruna "solmak" vardır. Sokak, tekin değil!
"Zor"u yeniden yaşamak istiyorsak, anlattıklarım sivrisinek saz. Yok, karşı düşüncedeysek, "sanata sığınmalıyız". Okudukça, dinledikçe ne kadar "boş heves"lerin peşinde esir olduğumuzu göreceğiz. Direnişimiz, "köşe dönücü"lerin kârını katlamaktan başka doğru sonuçlara çıkmaz. Biz daha ne kadar, çıkmazlarda düğüm olacağız?
Her şeyin ilâcı, sanat. Çok defa hiç beklemeden, bir kitabın kapağını açmalıyız. Yazarı, çizeri, içindekileri derken, bakmışsınız; "yepyeni bir dünyanın ufukları"nda kulaç atıyorsunuz. Üstelik romanlarda, hikâyelerde, şiirlerde ve melodilerde, pay sahipleri için de nice gerçekler var. Gizlenmiş olanı ortaya çıkarmak, yanlışa, yanılmaya düşmeden "başarmak" değil midir? Hem bugün başarıya, dünden daha fazla muhtacız. Çünkü görüyorsunuz, ülkemiz yine kayıpları oynamakta. Her kurumda, her kuruluşta, yüce, kutsal bildiğimiz bütün yerlerde "çirkef kazanları" kaynatılıyor. O kazanlarda pişmemek için, hasret kaldığımız sanata kucak açmalı, ona yeniden, bütün içtenliğimizle sımsıkı sarılmalı, sığınmalıyız.
Görüyorsunuz; memleketimiz, dıştakilerle birlikte, içimizdeki "hain"lerin tezgâhı sonucu, sanki elden çıkarılacağı "dem"i bekliyor. Tezgâha gelmemek istiyorsak, ne olur yeniden, hep birlikte sanata sığınalım.