2 Temmuz 2024 Salı

Osman Çeviksoy - Ne Oldu Bize?



Akşamla yatsı arası bir vakitte uçağımız Stuttgart havaalanına inmek üzere alçalınca şehrin ışıklarını gördük. Arkadaşlardan biri “Şu güzelliğe bakın!” dedi. “Böyle bir manzarayı Türkiye de göremeyiz. Avrupa’ya geldiğimiz belli oldu. İyi bakın; kaçırmayın şu güzelliği, ışık cümbüşünü…” 

 Üçümüz de uçağa ilk kez biniyor, karanlıkta bir şehri uçaktan ilk kez görüyorduk. Arkadaşımızın böyle konuşması, diğerinin de onu onaylaması zoruma gitmişti. Uçağın pencerelerine kapanarak ininceye kadar Stuttgart’ın ışıklarını seyretmiştik. 

O yıl izine dönerken denk geldi; İstanbul Atatürk Hava Limanına gece indik. İstanbul’un ışıklarını uçaktan seyrettim. Stuttgart kadar güzeldi. Sonra pek çok şehri hem gece hem gündüz uçaktan seyretme imkânı buldum. Ankara, Erzurum, Malatya, Kayseri, Kazan, Bakü, Almatı, Bağdat, Basra vb…

Sadece Avrupa Şehirleri değil, bulutsuz gecelerde uçaktan bakılan her şehir güzel görünüyordu. 

İki meslektaşım görev süremiz boyunca Avrupa’da her gördüğüne hayran olarak yaşadı, geriye hayran döndü.

Hiç değilse döndü onlar.

Şimdikiler dönmüyor, dönseler de geri gitmek istiyorlar. Bilmezlikten gelerek soruyorum:

Niye ki…

Ne oldu bize?



Mevlana Celaleddin - Mesnevi-i Manevi (Birinci Defter/Neynâme)

 


1  Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları [nasıl] anlatıyor. 

2 [Diyor ki]: Beni kamışlıktan kestiler keseli, feryadımla erkek kadın ağlayıp inledi. 

3 Özlem derdini anlatabilmem için ayrılıktan dilim dilim olmuş bir yürek isterim. 

4 Kendi aslından uzak kalan herkes, yine kavuşma zamanını arar. 

5 Ben her toplulukta inleyip sızladım; bedbahtlara da eş oldum bahtiyarlara da. 

6 Herkes kendi zannınca yar oldu bana; [lakin hiç kimse] içimdeki sırları aramadı. 

7 Benim sırrım iniltimden uzak değil; ama gözde ve kulakta o ışık yok. 

8 Beden candan, can bedenden gizli değil; ama canı görmeye kimsenin izni yok. 

9 Ateştir bu neyin sesi, yel değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun o. 

10 Aşkın ateşidir neye düşen; aşkın coşkusudur şaraba düşen. 

11 Ney, bir sevgiliden kopup ayrılanın arkadaşıdır; perdeleri, perdelerimizi yırttı bizim. 

12 Ney gibi bir zehri ve panzehri kim gördü? Ney gibi bir soluktaşı, özlem çekeni kim gördü? 

13 Ney kanla dolu bir yoldan söz ediyorr, Mecnun’un aşk hikâyelerini anlatıyor. 

14 Bu aklın mahremi akılsızdan başkası değil; zaten dilin de kulaktan başka müşterisi yok. 

15 Günler gamımızla akşam oldu, günler yanışlarla yoldaş oldu.

16 Günler geçip gittiyse gitsin, korkumuz yok. [Yeter ki] sen kal ey temizlikte eşi benzeri olmayan! 

17 Balıktan başka herkes suyuna kandı; rızkı olmayanınsa günü uzadı da uzadı. 

18 Pişkinin halinden anlamaz hiçbir ham, öyleyse sözü kısa kesmek gerek vesselâm. 

19 Bağı çöz, hür ol ey oğul! Daha ne kadar gümüş kaydında, altın kaydında olacaksın? 

20 Denizi bir testiye döksen ne kadar alır? Bir günlük nasip ancak. 

21 Açgözlülerin göz testisi dolmadı; sedef kanaat etmedikçe inciyle dolmadı. 

22 Kimin elbisesi bir aşk yüzünden yırtıldıysa, açgözlülükten ve ayıptan tamamen arındı o.

23 Şad ol, a bizim sevdası hoş aşkımız; a bizim bütün hastalıklarımızın tabibi! 

24 A gururumuzun, kibrimizin devası; a Eflatun’umuz, Calinus’umuz bizim. 

25 Toprak beden, aşk sayesinde göklere ağdı; dağ raksa başladı, çevikleşti. 

26 Ey âşık, aşk, Tur’a can kesildi; Tur mest oldu, Musa düşüp bayıldı. 

27 Soluktaşımın dudağına eş olsaydım, ben de ney gibi söylenecekleri söylerdim. 

28 Dildeşinden ayrı düşen kimse, yüzlerce nağmesi de olsa dilsizleşir. 

29 Gül gidip gül bahçesinin zamanı geçti mi, bir daha bülbülden maceralarını işitemezsin.

30 Her şey sevgilidir, âşıksa bir perde; diri olan sevgilidir, âşıksa bir ölü. 

31 Aşka rağbeti olmayan kanatsız bir kuşa benzer, eyvahlar olsun ona! 

32 Önümde ardımda sevgilimin ışığı olmadıkça, önü sonu aklım nasıl alır benim? 

33 Aşk bu sözün dışa vurulmasını ister, ayna gammaz olmaz da ne olur? 

34 Bilir misin aynan neden gammaz değil? Yüzünden pası silinmemiş de ondan...









Nabi - Gazel (Yâre varsın peyk-i nâlem âh ü zârım söylesin)

 


Yâre varsın peyk-i nâlem âh ü zârım söylesin
Âb-ı çeşm-i girye-i bî-ihtiyârım söylesin

Çâk-çâk-i sîne versin mevce-i gamdan haber
Zahm-ı hûn-pâş-ı derûnum inkisârım söylesin

Gonca gülsün gül açılsın cûy feryâd eylesin
Sen dur ey bülbül biraz gülşende yârim söylesin

Ârzû-yi vasl ile şeb-zindedâr olduklarım
Girye-i hasretle çeşm-i intizârım söylesin

Bende yok kudret edâya harf-i şevk-ı Nâbiyâ
Hâme-i rengin-sarîr-i bî-karârım söylesin

(Fâ i lâ tün / fâ i lâ tün / fâ i lâ tün / fâ i lün)

Fuzuli - Gazel (Nâlendedir ney kimi âvâze-i aşkım bülend)

 

Nâlendedir ney kimi âvâze-i aşkım bülend
Nâle terkin kılmazam ney tek kesilsem bend bend

1 Temmuz 2024 Pazartesi

Hüseyin Nihal Atsız - Geri Gelen Mektup

 


Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...



Hüseyin Nihal Atsız - Ağıt

 


Gönlümde yazdığım bu son ağıta Nazire yaparak coşan dalgalar! Hastası olup da geç vakit hekim Arayanlar gibi koşan dalgalar! Sizin de elbette var bir sızınız, Bundan mı geliyor korkunç hızınız? Beni de beraber alır mısınız Kederle kabarıp şişen dalgalar? Sizinle paylaşsak bu korkunç gamı; Bitmiyor bu sonsuz ecel akyamı. Bilmem ki bundan mı titriyor gemi Ey dalgakıranı aşan dalgalar! Hey Atsız! Çöküyor eski bir direk. Baksan da dünyaya titremeyerek Hepimiz beraber haykırsak gerek Ey belâ dehrinde pişen dalgalar!..


30 Haziran 2024 Pazar

Aşık Yaşar Reyhani - Gidirem*

 


Öz canımdan çok sevdiğim Erzurum
Çaresiz dişimi sıktım gidirem
Gafillerden darbe yedi gururum
Çaresiz dişimi sıktım gidirem

Selam olsun ecdat ile abaya
Abdurrahman Gazi, Habip Baba'ya
Tuz ektiler çalıştığım çabaya
Kaderime boyun büktüm gidirem

Benim canım feda idi bin cana
Bin can az derlerse iki bin cana
Kırk senelik gözyaşımı fincana
Kattım Karasu'ya aktım gidirem

Kırılmış sazımı astım tavana
Çevirdim yönümü döndüm divana
Gurbet kelepçedir yurdu sevene
Bilerek koluma taktım gidirem

Nazar ettim solu ile sağına
Sanki matem düşmüş yar otağına
Seyreyledim Palandöken dağına
Üç kez geri döndüm baktım gidirem

Yel devirsin sebeplerin kökünü
Sırtıma verdiler sitem yükünü
Kırk senedir beklediğim ekini
Harmana dökmeden yaktım gidirem

Alnımız apaçık yüzüm karasız
Buna rağmen kuyladılar yarasız
Tambura köyünden Emrah çaresiz
Ben de Erzurum'dan çektim gidirem

Reyhani'yim aşk ateşim dinmedi
İftira darbesi cana sinmedi
Zeynel Horasan'a gitti dönmedi
Bu da benim kara bahtım gidirem...

------

*gidirem: Gidiyorum (Erzurum ağzı).




Aşık Yaşar Reyhani - Bahar Gelsin Şu Dağlara Gideyim

 


Bahar gelsin şu dağlara gideyim
Belki derdimize çare bir çiçek
Toplayıp devşirip harman edeyim
Açılan yaramı sara bir çiçek

Çünkü o da bir çiçeğin delisi
Kelebektir böceklerin alisi
Yeşil yamaç tabiatın halısı
Nakış dökmüş ara ara bir çiçek

Kara taşta ala geyik sesi var
O geyiğin ıssız taşta nesi var
Kavalın bir acı inlemesi var
Çobanı düşürmüş zara bir çiçek

Ben de bir aşığım Reyhani adım
Sorun çiçeklere az mı yalvardım
Benim tabiattan bir tek muradım
Götüreyim nazlı yara bir çiçek



Aşık Yaşar Reyhani - Erzurumlu Gelin



Erzurumlu gelin düştü aklıma
Çıkıp yollarıma bakanım oy oy
Gözü sürme bilmez eller kınalı
Üstünde şimşekler çakanım oy oy

Dağı bilir bağı bilmez sevdiğim
Ağlamayı bilir gülmez sevdiğim
Esans kolanyayı sürmez sevdiğim
Üzerinde tezek kokanım oy oy

Sabah olur yarım ekmek götürür
Gün öğle olmadan yiyer bitirir
Yavrusunu taş dibine yatırır
Yalınayak bostan ekenim oy oy

Yıkık avlusuna hasır sererek
Körpe yavrusuna göğüs gererek
Gündüzleri rüzgarlardan sorarak
Gece yıldızlara bakanım oy oy



Rıza Tevfik Bölükbaşı - Uçun Kuşlar


Sevgili oğlum Mehmed Said'e


Uçun kuşlar uçun, doğduğum yere
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır
Ormanlar koynunda bir serin dere
Dikenler içinde sarı gül vardır