Türk Edebiyatı: İslamiyet Tesirinde Türk Edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Edebiyatı: İslamiyet Tesirinde Türk Edebiyatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2025 Salı

Kutadgu Bilig

 

Kutadgu Bilig’in Kahire nüshasının ilk iki sayfası

Kutadgu Bilig (kut+ad-gu bil-i-g “mesut olma bilgisi”), insana her iki dünyada saadete ermek için takip edilecek yolu göstermek amacıyla kaleme alınmış bir eser olup iddia edildiği gibi mansıp sahiplerine ahlâk dersi veren kuru bir öğüt kitabı değil, insan hayatının anlamını tahlil ederek onun cemiyet ve dolayısıyla devlet içindeki görevlerini belirleyen bir hayat felsefesi sistemidir. Yûsuf Has Hâcib birbirine çok sıkı bağlarla bağlı bulunan fert, cemiyet ve devlet hayatının ideal bir biçimde düzenlenmesinde zaruri olan zihniyet, bilgi ve faziletlerin nelerden ibaret olduğu, bunların nasıl elde edileceği ve nasıl kullanılacağı üzerinde sanatkârane bir şekilde durmuştur.

3 Kasım 2024 Pazar

Klasik Türk (Divan) Edebiyatı

Klasik Türk (Divan) Edebiyatı, 13. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına kadar süren Osmanlı İmparatorluğu döneminde gelişen Türk, Fars ve Arap edebiyatlarından doğan bir edebiyat türüdür. İslam kültürü ve Fars edebiyatının etkisi altında şekillenen Divan Edebiyatı, genellikle saray ve medrese çevrelerinde yetişen şair ve yazarların eserlerinden meydana gelir. Bu edebiyat türü, klasik ve ölçülü nazım şekilleriyle öne çıkmaktadır.

30 Temmuz 2024 Salı

Yunus Emre - Allah Sana Sundum Elim

 


Sensin kerim, sensin rahim, Allah sana sundum elim
Senden artık yoktur emin, Allah sana sundum elim

Ecel geldi vade erdi, bu ömrüm kadehi doldu
Kimdir ki içmeden kaldı, Allah sana sundum elim

13 Nisan 2024 Cumartesi

Recai Kapusuzoğlu - Pir Sultan Abdal'ın Şiirlerinde Telmih Sanatı

Pîr Sultan Abdal hakkında tarihî kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Pir Sultan Abdal ismini kullanan sekiz- on ozanın var olduğu biliniyor. Bunlar arasında asıl Pir Sultan Abdal’ın, 1510 (?)-1589 yılları arasında yaşadığı tahmin ediliyor. Sivaslıdır. Alevi- Bektaşi şiir geleneğinin en ünlü saz şairidir. Pîr Sultan Abdal, hem Dini Tasavvufi Halk Edebiyatı (Tekke Şiiri) hem de Aşık Edebiyatı temsilcisi sayılabilecek bir halk ozanıdır.

4 Nisan 2024 Perşembe

Nazım Biçimleri ve Nazım Türleri

 


NAZIM BİÇİMİ ve TÜRÜ

Şiirler nazım birimlerine, kafiyeleniş şekillerine, vezinlerine ve mısra sayılarına göre nazım şekillerine; işledikleri konulara ve ilgili oldukları alanlara göre de nazım türlerine ayrılırlar.

25 Mart 2024 Pazartesi

Sinan Paşa - Tazarrunâme'den

 

İlâhî! Bekaa isteyen candan vücûd âfetlerini sen def it. Dirlik uman gönülden varlık hicabını sen refit. Cân sırın isteyene şer’yolını tarîk it. Yoklık yolma gidene tevfîkini refîk it. Sâliklerüni inayet atına süvâr it. Yolunda fena bulanı gene senünle var it. Aşkun şehîdlerini gene sen yu. Yolunda ölenleri sine sen ko. Sini sevenün derdin artur. Zikrün idenün virdin artur. Kaalde kalanı kaalden geçür. Hâl isteyeni hâlden geçür. Kapunda sınuk gönülleri lûtfunla bütün tut. Yolundan azan kulların tevfîkin eliyle elin tut. Aşkunda giryân gözleri sınünile pür-nûr kıl. Derdün ile vîrân dilleri vaslunile mâ’mûr kıl…

20 Mart 2024 Çarşamba

Hoca Ahmed Yesevi - 3. Hikmet

 

Her sabah vakti ses geldi kulağıma
Zikr söyle!" dedi, zikrini söyleyip yürüdüm ben işte.
Aşıksızları gördüm ise, yolda kaldı;
O sebepten aşk dükkanını kurdum ben işte.

Onbirimde rahmet deryası dolup taştı;
"Allah!" dedim, şeytan benden uzak kaçtı;
Hay u heves, ben-bencillik durmayıp göçtü;
On ikide bu sırları gördüm ben işte.

Onüçümde nefsani arzuları ele aldım
Nefs başına yüz bin bela sarıp saldım;
Kibirlenmeyi ayak altında basıp aldım;
Ondördümde toprak gibi oldum ben işte.

On beşimde huri ve gılman karşı geldi;
Başını eğip, el bağlayıp saygı gösterdi
Firdevs adlı cennetinden haberci geldi;
Cemali için hepsini terkettim ben işte.

Onaltımda bütün ruhlar pay verdi;
"Hay hay size müberek olsun"deyip Adem geldi;
"Evladım!" deyip, boynuma sarılıp gönlümü aldı;
On yedimde Türkistan da durdum ben işte.

Onsekizde Kırklar ile şarap içtim;
Zikrini söyleyip, hazır durup göğsümü deştim;
Nasip kıldı, cennet gezip huriler kucakladım;
Hakk Mustafa cemallerini gördüm ben işte.

Ondokuzda yetmiş makam açığa çıkarıldı
Zikrini söyleyip, iç ve dışım temizlendi;
Nereye varsam, Hızır Baba'm hazır oldu;
Gavslargavsı mey içirdi, doydum ben işte.

Yaşım yetti yirmiye, geçtim makam
Allah'a hamd olsun, pir hizmetini eyledim tamam
Dünyadaki kurt ve kuşlar eyledi selâm
O sebepten Hakk'a yakın oldum ben işte.

 Mümin değil, hikmet işitip ağlamıyor;
Erenlerin söylediği sözü dinlemiyor
Ayet hâdis, Kur'ân'ı anlamıyor
Bu rivayeti Arş üstünde gördüm ben işte.

Rivayeti görüp Hakk'la söyleştim ben;
Yüz bin türlü meleklere yüzleştim ben;
O sebepten Hakk'ı söyleyip izleştim ben
Can ve gönlümü O'na feda kıldım ben işte.

Kul Hoca Ahmed yaşın ulaştı yirmi bire
Neyleyeceksin, günahların dağdan ağır;
Kıyamet günü gazap eylese, Rabbim Kadir;
Ey dostlar, nasıl cevap söyleyim ben işte.

Hoca Ahmed Yesevi - 2. Hikmet


Ey dostlar, kulak verin söylediğime,
Ne sebepten altmış üçte girdim yere?
Mirâc sırasında Hakk Mustafa ruhumu gördü,
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Hakk Mustafa Cebrâil'den eyledi sual
"Bu nasıl ruh, bedene girmeden buldu kemal?"
Gözü yaşlı, halkın başçısı, bedeni hilal;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Cebrail dedi: "Ümmet işi size tam hak
Göğe çıkıp meleklerden alır ders
Feryadına feryad eder yedi kat gök... "
O sebepten altmış üçte girdim yere

Önce "Elestû birabbikum?" dedi bil Hakk
"Kalu bela" dedi ruhum, aldı ders
Hak Mustafa oğul" dedi bilin mutlak
O sebepten altmış üçte girdim yere

"Evladım" deyip Hakk Mustafa eyledi kelam
Ondan sonra bütün ruhlar eyledi selâm
Rahmet denizi dolup taş, diye yetişti haber
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Rahim içinde belirdim, ses geldi;
"Zikir söyle!" dedi, organlarım titreyiverdi
Ruhum girdi, kemiklerim Allah" dedi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dörtyüz yıldan sonra çıkıp ümmet olacak
Nice yıllar dolaşıp halka yol gösterecek
On dört bin alimler hizmet eyleyecek
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dokuz ay ve dokuz günde yere düştüm;
Dokuz saat duramadım, göğe uçtum;
Arş ve Kürsü derecesini varıp kucakladım;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

"İnna fetehna... "yı okuyup anlam sordum;
Işık saldı, kendimden geçip cemal gördüm;
Hocam vurup "Sus'" dedi, bakıp durdum;
  Yaşımı saçıp, çâresiz olup durdum ben işte.

"Ey cahil, gerçek bu!" diye söyledi, bildim;
Ondan sonra çöller gezip Hakk'ı sordum;
Nasip etti, şeytanı tutup bindim;
Kararlı olup, belini basıp ezdim ben işte.

Zikrini tamam eyleyip döndüm divaneye;
Hakk'tan başka birşey demeyip bilmeyene
Mumunu arayıp çırak girdim pervaneye;
Kor ateş olup, kavrulup yanıp söndüm ben işte.

Nam ve nişan hiç kalmadı, "Lâ... -La..." oldum;
Allah zikrini diye diye "...illâ..." oldum;
Halis olup, muhlis olup "...lillah" oldum;
"Fena fillah" makamına geçtim ben işte.


Arş üstünde namaz kılıp dizimi büktüm;
Dileğimi deyip, Hakkâ bakıp yaşımı döktüm;
Yalancı âşık, sahte sufi gördüm, kötüledim
O sebepten altmış ûçte girdim yere.

Candan geçmeden "Hû Hû" demenin hepsi yalan;
Bu arsızdan sormayın sual, yolda kalan;
Hakk'ı bulanın özü gizli, sözü gizli
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Bir yaşımda ruhlar bana pay verdi;
İki yaşta peygamberler gelip gördü;
Üç yaşımda Kırklar gelip halimi sordu;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dört yaşımda Hakk Mustafa verdi hurma.
Yol gösterdim, yola girdi, nice günahkar
Nereye varsam Hızır Baba'm bana yoldaş
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Beş yaşımda belimi bağlayıp ibadet eyledim
Nafile oruç tutup âdet eyledim
Gece gűndüz zikrini deyip rahat eyledim
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Altı yaşta durmadan kaçtım insanlardan
Göğe çıkıp ders öğrendim meleklerden;
İlgimi kesip bütün tanıdık bağlardan;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Yedi yaşta Arslan Baba'm arayıp buldu;
Her sırrı görüp perde ile sarıp kapadı
Allah'a hamd olsun, gördüm" dedi, izimi öptü;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Azrail gelip Arslan Baba'mın canını aldı;
Huriler gelip ipek kumaştan kefen eyledi
Yetmişbin melekler toplanıp geldi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Namazını kılıp yerden kaldırdılar
Bir anda cennet içine ulaştırdılar,
Ruhunu alıp "İlliyyin" cennetine girdirdiler
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Allah, Allah yer altında vatan eyledi
Münker-Nekir "Men rabbük?" deyip soru sordu;
Arslan Baba'm İslâm'ından beyan eyledi
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Akıllı isen, erenlere hizmet eyle
Emr-i mâruf kılanları aziz eyle
Nehy-i münker kılanları hürmetli eyle
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Sekizimde sekiz yandan yol açıldı;
"Hikmet söyle!" diye, başlarıma nur saçıldı;
Allah'a hamd olsun, Pir-i kamil mey içirdi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Pir-i kamil Hakk Mustafa, şüphesiz bilin;
Nereye varsan, vasfını söyleyip saygı gösterin
Salât-selâm deyip Mustafa ya ümmet olun;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dokuzumda dolanmadım doğru yola;
Teberrük deyip alıp yürüdü elden ele;
Sevinmedim bu sözlere kaçtım çöle;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

On yaşında delikanlı oldun Kul Hoca Ahmed;
Hocalığa bina koyup, eylemeden ibadet;
Hocayım, deyip yolda kalsan, vay ne hasret
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Hoca Ahmed Yesevi - 1. Hikmet


Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip
Taleb edenlere inci, cevher saçtım ben işte.
Riyazeti sıkı çekip, kanlar yutup
"İkinci defter" sözlerini açtım ben işte.

Sözü söyledim, her kim olsa cemale talip
Canı cana bağlayıp, damarı ekleyip,
Garip, yetim, fakirlerin gönlünû okşayıp
Gönlü kırık olmayan kişilerden kaçtım ben işte.

Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol
Mahşer günü dergahına yakın ol
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.

Garip, fakir, yetimleri Rasul sordu
O gece Mirac'a çıkıp Hakk cemalini gördü
Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu
Gariplerin izini arayıp indim ben işte.

Ümmet olsan, gariplere uyar ol
Ayet ve hadisi her kim dese, duyar ol
Rızk, nasip her ne verse, tok gözlü ol
Tok gözlü olup şevk şarabını içtim ben işte.

Medine’ye Rasűl varıp oldu garip
Gariplikte sıkıntı çekip oldu sevgili
Cefa çekip Yaradan'a oldu yakın
Garip olup menzillerden geçtim ben işte.

Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla
Mustafa gibi ili gezip yetim ara
Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü çevir
Yüz çevirerek derya olup taştım ben işte.

Aşk kapısını Mevlâm açınca bana değdi
Toprak eyleyip "Hazır ol!" deyip boynumu eğdi
Yağmur gibi melâmetin oku değdi
Ok saplanıp yürek, bağrımı deştim ben işte. 

Gönlûm katı, dilim acı, özüm zalim
Kur'an okuyup amel kılmıyor sahte alim
Garip canımı harcayayım, yoktur malım;
Haktan korkup ateşe düşmeden piştim ben işte.

Altmış üçe yaşım ulaştı, geçtim gafil;
Hakk emrini sıkı tutmadım, kendim cahil;
Oruç, namaz kazaya bırakıp oldum ergin;
Kötüyû izleyip iyilerden geçtim ben işte.

Vah ne yazık, sevgi kadehini içmeden,
Çoluk-çocuk, ev-barktan tam geçmeden
Suç ve isyan dûğümünü burada çözmeden
Şeytan galip, can verirkende şaştım ben işte.

İmanıma çengel vurup kıldı gamlı,
Mürşid-i kamil Hazır ol!" deyip saçtı koku
Lânetli şeytan benden kaçıp korkusuz gitti kirli
Allah'a hamd olsun, iman nuru açtım ben işte.

Mürşid-i kamil hizmetinde gidip yürüdüm;
Hizmet kılıp göz yummadan hazır durdum;
Yardım etti, Şeytanı kovalayıp sûrdüm;
Ondan sonra kanat çırpıp uçtum ben işte.

Garip, fakir, yetimleri sevindiresin;
Parçalayıp aziz canını eyle kurban;
Yiyecek bulsan, canın ile misafir
Hak'tan işitip bu sözleri dedim ben işte.

Garip, fakir, yetimleri her kim sorar,
Râzı olur o kulundan Allah.
Ey habersiz, sen bir sebep, kendisi saklar;
Hak Mustafa öğüdünü işitip dedim ben işte.


Yedi yaşta Arslan Baba ya verdim selâm;
"Hak Mustafa emanetini eyleyin armağan"
İşte o zamanda binbir zikrini eyledim tamam
Nefsim ölüp lâ-mekâna yükseldim ben işte.

Hurma verip, başımı okşayıp nazar eyledi
Bir fırsatta âhirete doğru sefer eyledi
"Elveda" deyip bu âlemden göç eyledi
Medreseye varıp, kaynayıp coşup taştım ben işte.

Sünnet imiş, kâfir de olsa, verme zarar
Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikayetçi ;
Allah şahid, öyle kula "Siccin" hazır
Bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte.

Sünnetlerini sıkı tutup ümmet oldum:
Yer altına yalnız girip nura doldum;
Hakk'a tapanlar makamına mahrem oldum,
Bâtın mızrağı ile nefsi deştim ben işte.

Nefsim beni yoldan çıkarıp hakir eyledi
Çırpındırıp halka ağlamaklı eyledi
Zikr söyletmeyip şeytan ile dost eyledi;
Hazırsın deyip nefs başını deldim ben işte.

Kul Hoca Ahmed, gaflet ile ömrün geçti;
Vah ne hasret, gözden, dizden kuvvet gitti;
Vah ne yazık, pişmanlığın vakti yetişti;
Amel kılmadan kervan olup göçtüm ben işte.