Safahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Safahat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2025 Perşembe

Mehmed Akif Ersoy - Tercümedir / Kendi Feryadım (Safahat'tan - 34)

 

Kendi feryâdımdır ancak ses veren feryâdıma...
Kimseler yok, âşinâdan büsbütün hâlî diyâr.
“Nerde yârânım ?” diyorken ben bülend âvâz ile,
“Nerde yârânım?” diyor vâdî, beyâbân, kûhsâr .

26 Mart 2025 Çarşamba

Mehmed Akif Ersoy - Gül, Bülbül (Safahat'tan - 33)


Konduğu her gusn-i ter minberidir bülbülün,
Zemzeme addettiğin hutbesi, faslu’l-hitâb.
Reng-i hakîkat nedir, fark eden ebsâr için,
Goncada matvî duran her varak ümmü’l-kitâb.

25 Mart 2025 Salı

Mehmed Akif Ersoy - Bu Da Bir Mezar Taşı İçin Yazılmış İdi (Safahat'tan - 32)


Yâ Rab ne hatîbdir ki makber:
İnsanlara en derin meâli,
Bir vahy-i bülend kudretiyle
Telkîn ediyor lisân-ı hali!
Ondan da alınmıyorsa ibret,
Yok bir daha almak ihtimâli!
Binlerce vücûd-i nâzenînin
Bir servi hayâl-i yâl ü bâli.
Binlerce ser-i semâ-güzînin
Bir kabza türâb olur zevâli.
Her seng-i mezâr bin hayâtın
Fânîlere karşı infiâli.
Görsün de bu inkılâbı insan,
Dehrin nedir anlasın kemâli!
Zâir bu hakâikin önünde
Hâlâ mı bırakmadın hayâli?

3 Mart 2025 Pazartesi

Mehmed Akif Ersoy - Şâir Huzûrunda Münekkid (Safahatt'tan - 32)

 

Düzer yâve-gû bir herif, bir gazel:
Müeddâ perîşân, edâ mübtezel .
Tabî’î o gâyetle parlak bulur;
Okur, dinletir, söyletir, gaşy olur.
Biraz sonra bastırmak ister, fakat,
Sakın olmasın der ufak bir sakat.
Büyük, muktedir bir münekkid arar,
Nihâyet zarîfin birinden sorar.
Gözetmez bu âdem de hâtır, huzûr,
Bulur lâfz u ma’nâda birçok kusur.
Herif şimdi tenkîde hiddetlenir,
Rezîlâne artık neler söylenir!
Biraz dinleyip sonra, bak, der zarîf:
Sizin nesriniz nazmınızdan lâtîf!

28 Şubat 2025 Cuma

Mehmed Akif Ersoy - Bir Resmin Arkasına Yazılmış İdi (Safahat'tan - 31)

 

Kiminin yâd-ı ihtirâmı kalır,
Kendi gittikte cânişîni olur;
Kiminin bir yığın meberrâtı ,
Toplanır, heykel-i metîni olur;
Kiminin de olanca hâtırası,
Böyle bir sâye-i hazîni olur!

26 Şubat 2025 Çarşamba

Mehmed Akif Ersoy - Bir Mezar Taşına Yazılmış İdi (Safahat'tan - 30)

 

Şu fânî zindegâniyle hayât-ı câvidânînin ,
Telâkî-gâhıdır makber denen son menzil-i ârâm.
Hayat ölmekle bitmiş olsa bir şey anlaşılmazdı;
Evet, bir ömr-i sânî var: Değil hilkat abes mâdâm .
Sen ey gâfil beşer, âlemde bir te’mîn-i istikbâl
Edeydim, der çekersin ihtiyârî bir yığın âlâm.
Eğer üç günlük istikbâl için ferdâyı anmazsan,
Hederdir, korkarım, dünyâda imrâr ettiğin eyyâm .
Hakîkî bahtiyâr ancak o âdemdir ki, dünyâdan
Giderken mâmelek nâmıyle terk eyler büyük bir nâm.
İlâhî! Doğru bir meslek nasıl bulsunlar insanlar,
Hakâik hep dururken perde-pûş-i zulmet-i evhâm ?

24 Şubat 2025 Pazartesi

Mehmed Akif Ersoy - Ressam Haklı (Safahat'tan - 29)



Bir zaman vardı ya târîh-i mukaddes modası...
Yeni yaptırdığı köşkün büyücek bir odası,
Mutlaka eski tesâvîr ile ziynetlensin,
Diye, ressam aratır hayli zaman bir zengin.
Biri peydâ olarak, “Ben yaparım” der, kolunu
Sıvayıp akşama varmaz, sekiz arşın salonu
Sıvar amma ne sıvar! Sâhibi der:
        – Usta, bu ne?
Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine!
– Bu resim, askeri basmakta iken Fir’avn’ın ,
Bahr-i Ahmer yarılıp geçmesidir Mûsâ’nın.
– Hani Mûsâ be adam?
        – Çıkmış efendim karaya...
– Fir’avun nerde?
        – Boğulmuş.
                – Ya bu kan rengi boya?
– Bahr-i Ahmer ay efendim, yeşil olmaz ya bu da!
– Çok güzel levha imiş! Doğrusu şenlendi oda!

21 Şubat 2025 Cuma

Mehmed Akif Ersoy - Köse İmam (Safahat'tan - 28)


- Kardeşim Ali Şevki Efendi Hoca’ya -

İlmi az, görgüsü çok, fıtratı yüksek bir imam
Tanırım ben, ki hayâtında tanıtmıştı babam.
“Kim bilir; şimdi ne âlemde benim şanlı Köse’m;
Görmedim üç senedir, bâri gidip bir görsem...”
Diyerek, dün gece güç hâl ile buldum evini.
Koca insan; ne şetâretle kabul etti beni:
– Gel ayol gel, Hocazâdem, bizi ihyâ ettin...
Ne kerâmetçe tesâdüf; seni andıktı demin.
Kahveler, nargileler, enfiyeler , şerbetler,
Rûhu lebrîz-i safâ eyleyecek sohbetler,
Hepsi mebzûl idi mecliste. Ne a’lâ; derken,
Kapı şiddetle çalınmaz mı?

17 Şubat 2025 Pazartesi

Mehmed Akif Ersoy - Mahalle Kahvesi (Safahat'tan - 27)

 

Kardeşim Hüseyin Avni’ye

“Mahalle kahvesi!” Osmanlılar bilir ne demek?
Tasavvur etme sakın “Görmedim nedir?” diyecek.
Dilenci şekline girmiş bu sinsi cânîler,
Bu, gündüzün bile yol vermeyen, harâmîler,
Adımda bir dikilir, azminin, gelir, önüne...
Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!
Evet, dilenci sanır seyr eden kıyâfetini;
Fakat bir onluğa âgûş açan sefâletini,
Görüp de rikkate şâyân, biraz sokulsa, hemen,
Vurur şikârını tâ kalbinin samîminden!
Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?
Kapansın, elverir artık bu perde pek kanlı!
Hayır, bu perde, bu Şark’ın bakılmayan yarası;
Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası;
Hayâtımızda gediktir “gedikli” nâmıyle,
Açık durur koca bir kavmin ihtimâmıyle!
Sakın firengiye benzetmeyin fecâ’atini :
Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini.
Mahalle kahvesi Şark’ın harîm-i kâtilidir;
Tamam o eski batakhâneler mukâbilidir .
Zavallı ümmet-i merhûme ölmeden gömülür;
Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür...
Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar:
Girince nûr-ı nazar simsiyah olur da çıkar!
Yatar zemîn-i sefîlinde en kesîf eşbâh,
Yüzer havâ-yı sakîlinde en habîs ervâh.
Dehân-ı lâ’nete benzer yarıklarıyle tavan,
Kusar içinde neler varsa hâtırâtından!
O hâtırâtı sakın sanmayın: Meâlîdir;
Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir.
Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yalnız,
Mülevvesâtma mâzîmizin sarılmadayız?
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdâdın?
Hayır, o nesl-i necîbin , o şanlı evlâdın,
Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yazık,
Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!
Bütün heyâkil-i san’at yetiştiren Şark’ın,
Zemîn-i feyzi nasıl şûre-zâra döndü bakın!
Ne hastahânesi kalmış zavallı eslâfın,
Ne bir imâreti, bitmiş elinde ahlâfın .
Kanalların izi yok, köprüler harâb olmuş;
Sebillerin başı boş, çeşmeler serâb olmuş!
O kahraman babalardan doğan bu nesl-i cebîn
Ne gîrûdâr-ı maîşet bilir, ne kedd-i yemîn.
Azâb içinde kalır sa’yi görse rü’yâda!
Niçin yorulmadı zâten “ölümlü dünyâ”da?
Vücud emânet-i Hak, doğru, hem de cennetlik.
Bu kahveler gibi cennet de müslimîne gedik!

13 Şubat 2025 Perşembe

Mehmed Akif Ersoy - Dirvas (Safahat'tan - 26)

 

Derler ki: Ümeyye’den Hişâm’ın
Devrinde, yakınlarında Şâm’ın,
Üç yıl ekin olmamış kuraktan.
Can kaydına düşmüş artık urban .
Her hayme mezâr olup kapanmış:
Altında beş on kadîd uzanmış!
Bakmış ki meşâyih-i kabâil :
Sıyrılmayacak bu derd-i hâil;
Bir karyede toplanıp, demişler:
Durdukça helâkimiz mukarrer.
Mâdem ki şüyûhuyuz bu halkın,
Kalkın gidelim Hişâm’a, kalkın.
Bir duysa Halîfe’miz bu hâli;
Var merhamet etmek ihtimâli.
Hiç ak sakalıyla bir alay pîr,
Eyler de Emîr’e hâli tasvir,
Görmez mi o, halkı rahme şâyan?
Sultansa da taş değil ya: İnsan!

2 Şubat 2025 Pazar

Mehmed Akif Ersoy - Bir Mersiye (Safahat'tan - 25)

 


(Henüz, ondokuz-yirmi yaşlarında iken, bu cihân-ı zulmete vedâ ederek, âlem-i nûrânûr-ı dîdâra yükselen yâr-i cânım Hilmi hakkında)

Nihâyet oldu nazardan nihân o nûr-i mübîn,
Peyinde kaldı ufuklarda bir hayâl-i defîn !
Zevâl, o emr-i tabî’î kemâle derpeydir:
Fezâda yükselen encüm olur ufûle karîn ;
Fakat bu necm-i emel sanki berk-ı hâtıf idi,
Ki birden etti gurûbuyla ufku leyl-âkîn .
Tenezzül etmedi nâsûta, döndü lâhûta;
Kemîne pâye-i iclâli oldu ılliyyîn .
Hayâli yâd-ı hazînimde, ruhu bâlâ-gerd ,
Vücûdu bister-i makberde iğtirâb-güzîn ...
Tehallül eyledi gûyâ o nûr-i yekpare,
Nigâh-ı bârika-bîn oldu bir de hârika-bîn !
Bir âsûmân-ı celâlin muhîti oldukça,
Nazarda arş ile yeksân olursa çok mu zemîn?
Kitâbe, seng-i mezârında hep kitâb-ı ledün;
Sirâc, fevk-ı serinde ziyâ-yı nûr-i yakîn .
Sütûnu merkadinin Hakk’a yükselen tehlîl;
Revâkı meşhedinin nâzilât-ı arş-ı berîn .
Zemîn-i hâkine ferrâş dest-i nâz-ı nesîm;
Fezâ-yı kabrine sâkî sehâb-ı nesr-âyîn .
Nücûm, türbesinin türbedâr-ı bîdârı;
Bahâr, lâhdine pûşîde sütre-i rengîn.
Açılmadan kuruyan gonce-i izârı için
Seherde nevha-i bülbül terâne-i Yâsîn!
Havâda mevcesidir şehper-i melâikenin,
Eden riyâh değildir bu servilikte enîn.
Leyâl o tayf-ı lâtîfin harîm-i ismetidir;
Şafak ki hâtıra-i iğtirâbıdır, ne hâzin!
Bütün mekân, nazarımda o rûha nüzhet-gâh ,
Eğerçi yükselerek oldu lâmekanda mekîn.

31 Ocak 2025 Cuma

Mehmed Akif Ersoy - Canan Yurdu (Safahat'tan - 24)

Eyvâh, ıssız diyâr-ı dilber ...
Her hatvesi bir mezâr-ı muğber!
Uçmuş da içindeki terâne
Kalmış sessiz bir âşiyâne.
Yer yer medfûn durur emeller...
Gûyâ ki kıyâm-ı haşri bekler!
Yâ Rab! Niye böyle bir yığın hâk
Olmuş yatıyor o buk’a-i pâk?
Yâ Rab, ne için o lem’a nâbûd ?
Yâ Rab, ne için bu sâye memdûd ?
Yâ Rab, ne demek harîm-i cânan
Üstünde bu perde perde hicran?

28 Ocak 2025 Salı

Mehmed Akif Ersoy - Ezanlar (Safahat'tan - 23)

 

“İhtilâf-ı metâli’ sebebiyle küre üzerinde ezansız zaman yoktur.”

Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı ,
Zeminden yükselip, göklerde vahdetzâr-ı Yezdân’ı
Ararken, dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı.
Ne lâhûtî sadâ “Allâhu ekber!” sarsıyor cânı...
Bu bir gülbank-i Hak’tır, çok mudur inletse ekvânı ?

15 Ocak 2025 Çarşamba

Mehmed Akif Ersoy - Kocakarı ile Ömer (Safahat'tan - 22)



Üstâd-ı necîbim Ali Ekrem Bey’e

Yok ya Abbâs’ı bilmeyen, kimdi?..
O sahâbîyi dinleyin, şimdi:

Bir karanlık geceydi pek de ayaz...
İbni Hattâb’ı görmek üzre biraz,
Çıktım evden ki yollar ıpıssız.
Yolcu bir benmişim meğer yalnız!
Aradan geçmemişti çok da zaman,
Az ilerden yavaşça oldu iyân,
Zulmetin sînesinde ukde gibi,
Ansızın bir müheykel a’râbî!
Bembeyaz bir ridâ içinde garîb,
Geliyor muttasıl mehîb mehîb
Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;
Durmadan karşıdan selâmlaştık.
Düşünürken selâm alan sesini,
O heyûlâ uzandı tuttu beni:
Bir de baktım, Ömer değil mi imiş!
– Yâ Ömer! Böyle geç zaman, bu ne iş?
– Şu mahallâtı devre çıkmıştım...
Gel bereber, benimle, üç beş adım.

8 Ocak 2025 Çarşamba

Mehmed Akif Ersoy - Hürriyet (Safahat'tan - 21)

 

- İki gün sonra -

Beyaz entârisiyle kar gibi kız,
Sanki Cennet’ten inme zâde-i hûr;
Ya seher-pâredir ki perrandır
Dûş-i nâzında bir sehâbe-i nûr.
Kuşanıp bir nitâk-ı hürriyet
Geziyor hâk-dânı dûrâ-dûr!
Hâledâr eyleyince bedri şafak
Bu kadar dil-nişîn olur ancak.

30 Aralık 2024 Pazartesi

Mehmed Akif Ersoy - İstibdad (Safahat'tan - 20)

 

Kardeşim Midhat Cemâl’e

Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd,
Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yâd!
Diyor ecdâdımız makberlerinden: “Ey sefîl ahfâd ,
Niçin binlerce ma’sûm öldürürken her gelen cellâd,
Hurûş etmezdi, mezbûhâne olsun, kimseden feryâd?

28 Aralık 2024 Cumartesi

Mehmed Akif Ersoy - Acem Şahı (Safahat'tan - 19)

“Be-merdî ki mülk-i serâser zemîn
Niyerzed ki hûnî çeked ber zemîn.”
Sa’dî

Gürz-i girân-ı zulmünü ey kanlı nâsiye;
Eyvân-ı zer-cidârına as ziynetin diye!
Al kanlı bir kefenle donat hayme-gâhını,
Canlarla yak meşâil-i mâtem-penâhını!
Makberlerin hufeyre-i muzlim-dehanları ,
Dendân-ı gayz u kahra şebîh üstühanları
Yâd eylesin mezâlimini tâ ebed senin.
Ey cebhesi kitâbesi bin kanlı medfenin!
Ey bir hayâle tuhfe kılan bin hakîkati,
Ey âhenîn eliyle kazıp kabr-i milleti,
Nûr-i hayât ufuklarını herc ü merc eden!
Leylin şedîd zulmetini rûha meze eden!
Envâr-ı mihr-i fikri sen ey hâksâr eden,
Meyyitlerin izâmı gibi târumâr eden!
Ey hâdimi serâçe-i mâtem-feşânların !
Rahş-i akûr-i zulmüne pâmâl olanların
Gül-gonce-i mezârı mıdır tâc-ı devletin?
Tutmuşsa da avâlim-i efkârı şöhretin
Zannetme ki hükûmetinin efseriyledir ...
Sa’dî’lerin mezâr-ı çemen-ber-seriyledir.
Sa’dî’lerin mezârı, evet, bir avuç türâb ...
Tahtınsa bir cihan ki senin âsûmân-meâb!
Lâkin o kabre bence fedâ taht ü efserin...
Makber-güzîn olup da sükût eyleyenlerin
Feryâd-ı vâpesînine değmez bu velvelen...
Mudhik gelir nigâh-ı temâşâma hâilen !
Bin mülkü, milleti yok eden pençe-i felek,
Bir şahsı şüphesiz ebedî kılmamak gerek.
Mâzî ki işte makbereler mâverâsıdır ,
Milletlerin haziyre-i zâir-cüdâsıdır .
Atfeylesen nigâhını ka’r-ı zalâmına:
Milletlere gözün ilişir na’ş nâmına!
Dârâ’ların o nâsiye-i târumârını,
Ecdâdının izâmını, çökmüş mezârını
Pîş-i nigâh-i ibretine al da bir düşün...
Çoktur bu rütbe dağdağa bir kabza hâk için!
İklimler alan o muazzam Napolyon’un
Bir hufredir kazandığı şey. İşte bak onun
En son serîri makbere-i mâtemîsidir,
Akreplerin nedîmi, yılanlar enîsidir !
Yer kalmamış sarây-ı muallâna bak utan:
Mâtem-sarâylarla dolu sâha-i vatan!
Emr-i cihân-mutâı bu dünyâyı râm eden
Eslâfının -bugün düşünürsek- değil iken
Toprak olan dehenleri feryâda muktedir,
Hâlâ senin bu velvele-i nahvetin nedir?

23 Aralık 2024 Pazartesi

Mehmed Akif Ersoy - Kör Neyzen (Safahat'tan - 18)

Elinde, nevha-i mâtem kadar acıklı sadâ
Veren bir eski kamış; koltuğunda bir yedici;
Şu kör dilenci, bakardım, olunca nâle-serâ ,
Durup da merhameten dinleyen gelip gidici,
Önünde boynunu bükmüş zavallı keşkülüne ,
Atardı beş para, onluk değilse bâri yine.

22 Aralık 2024 Pazar

Mehmed Akif Ersoy - İnsan (Safahat'tan - 17)


Ve tez’umu enneke cirmun sağîrun, ve fike’ntave’I âlemu’l-ekber
Hazreti Ali

Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen,
“Muhakkar bir vücûdum!” dersin ey insan, fakat bilsen...
Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir:
Avâlim sende pinhândır, cihanlar sende matvîdir :
Zeminlerden, semâlardan taşarken feyz-i Rabbânî,
Olur kalbin tecellî-zâr-ı nûrâ-nûr-i Yezdânî.

16 Aralık 2024 Pazartesi

Mehmed Akif Ersoy - Seyfi Baba (Safahat'tan - 16)


Geçen akşam eve geldim. Dediler:
        – Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
        – Nesi varmış acaba?
– Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
– Keşke ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah!
Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? Kız çabuk ol!
Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ yol
Hem uzun, hem de bataktır...
        – Daha a’lâ, kalınız:
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalnız.