Kendi halkının söz sanatını sevmeyen insan
yoktur. Folklor, yani, halk şarkıları, masallar, atalarsözleri, hikâyeler ve benzerleri bize büyük bir
haz verir. Onlar mutlu günlerde sevincimize parlak güneş gibi neşe katarak gelmiş; üzüntülü
günlerde bir akraba gibi, can yoldaşı gibi kalplerimize avuntu olarak gelmiş; onlar aşk ateşinin
yürek yaktığı zamanlarda gerçek dost olarak gelmiş. Daha ilk adımımızı bile atmadığımız günlerde
annemizin ninnilerinden başlayarak son yolculuğumuza uğurlayan ağıtlara kadar ömrümüze
hükmeden, ruhumuzun gıdası olan, halkımızın
söz hazinesi folklordur.
Endireylilerin, Erpelilerin, Atlıboyunlularm
değişmeli şarkıları, Haydak Kumuklarmın merasim şarkıları, Borağanlılarm mizahı, Ötemişlilerin
muzip kargışları; bunların her biri kimi sevindirmemiştir ki!
Sanatın gücünü ve değerini halk, eski zamanlardan beri iyi anlamış. Kumuklar, "Kafiyeli
söze engel yok" diye boşuna söylememiş. Zor günler
geldiğinde bazıları kılıcım sallar, bazıları ise halkın
kahramanlık duygularını coşturmak için kopuzunu kullanır. Hatta kopuzun hüneri kılıçtan
üstün gelmiş. Otacıların derman bulamadığı hastaları, Kumuk ozanları, telli kopuzlarını çalarak teskin etmişler ve âdeta onları diriltmişler. Bir ozan,
ağaç kopuzu alıp pek ustaca çalmaya başladığında,
hamur yoğurmakta olan bir kadın, kendisi de
farkında olmadan, ellerinden hamuru akıtarak oynamağa başlamış diye söylerler.
"Biz de ölürüz, ölürüz,
Ölünce
yumulur iki gözümüz.
Biz
öldükten sonra kalanlar,
Söyler bizim sözümüz."
diye, Kazak er, bilediği dört satırın içinde, sanatlı
sözün ölmeyeceğini, yaratıcılıktaki mirası iyi anladığını nasıl güzel göstermiş!
Eskiden tanınmış ozanlar ve tarihçiler, genç
ozanların en yeteneklisini yanma çağırır, yeteneği
dolayısıyla onu iltifatlarla himaye eder, kabiliyeti
koruma görevini ona verir, buna işaret olmak
üzere de, kendi kopuzunu veya tarih kitabını, en
değerli ve büyülü armağan olarak verirlermiş.
Geçen günler, devirler bilinmezse, hem
günümüzü doğru ve tam olarak anlamak, hem de
geleceği görebilmek zordur. Halk tarihinin
öğrenilmesinde sözlü geleneğin de büyük bir
ehemmiyeti vardır. Yıllar yıllara tâbi olarak
değişir, yaşar; yıllarm yolu, yırların yoludur demek de mümkündür. Asırlar asırların, nesiller nesillerin yerine geçebilir; ama sanat yaratıcılığında
yeni ortaya konan eserler, eski eserleri inkâr etmez;
her ikisi de birlikte yaşar. İlmî gözle bakıldığında
bu eserlerde, onlara hayretamiz bir şekilde
bağlanan asırların, nesillerin tarihî izlerini, renklerini görebilmek mümkündür. Ağız yaratıcılığı
bakımından Kumukların tarihini araştırmak ayrıca
ehemmiyetli; çünkü, ilk olarak, Asya ve Avrupa'yı
bir birine bağlayan asıl yollardan biri olan Kumuk
ovasından pek çok kavim ve halk geçmiş; bunlar
Kumuk halkının tarihine, kültürüne muhtelif derecelerde tesir etmiş; bundan başka, söz konusu tarihî durumlardan bahseden eski belgeler, tarihî kitaplar şimdilik elimizde çok değil. Eski devirlerin
tarihleri şunları inceler: kadim zamanlardan
başlayarak halkımız neyle meşgul olmuş, neye inanmış ve dayanmış, neyi değerli ve neyi değersiz
görmüş, neye âşık ve neye karşı olmuş; nasıl
düşünmüş; kimlerle karışmış, akraba veya dost
olmuş; düşman olarak gelen kimlerle savaşmaya mecbur kalmış; bu kadar çok soruya, folklorumuzu araştırmadığımız taktirde, yeterli ve
doyurucu cevaplar bulmamız mümkün olmazdı.
Şöyle bir araştırdığımızda, ağız yaratıcılığımızın en gerçekçi ve renkli bir şahit olarak
şöyle dediğini görürüz: Az sayıdaki halkımız,
üstüne sayısız ordular saldırsa da, sadece kahramanlığına güvenerek ülkesinin bağımsızlığı için
savaşmış, dost ve kardeş halklara da yardım elini
uzatarak, zor günlerde onlardan güç alarak, dertli
devirlerde yılmadan, belâlara boyun eğmeden
millî kimliğini saklayabilmiş; halkımız "Emanete
ihanet etme", "Keçi veren koyun alır" diyerek namusu, cömertlik bayrağına tuğ etmiş; fakir
hatırlarımızın "Fakir olsam da, esir değilim" diyerek,
beylerin önünde diz çökmeden, onlara keskin mızrak gibi saplandığı günler az olmamış. Yoksul
gençler "Yoksullar kalmaz yoksul hâlinde, varlılar kalmaz varlı hâlinde" diyerek, umutlarını yitirmeden
hayallarine ulaşmak için çabalamış.
Yukarıda anılan sebepler dolayısıyla, Ekim
Devriminden öncedeki vakitlerden başlayarak
günümüze dek Kurmakların kendileri de, başka
halkların temsilcileri de bizim ağız yaratıcılığımıza
kıymet vermiş, onu derlemeğe ve yayımlamağa
çalışmışlar.
Kumukların arasmdan çıkan âlimlerin,
şairlerin ve başka meşhur araştırmacıların her
şeyden önce folklorumuza göz atması boşuna
değil, örneğin D. M. Şihaliyev, M. Osmanov, A.
Şamşüdinov, M. Alibekov, Abusupiyan, S. Haciyeva, vb.