Sana bu mektubu bir gece yarısında yazıyorum
Azatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar
Zühre bir şarkı tutturmuş Babil'den kalan
Zavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağır
Bir Harut'la Marut bir de ben dinliyorum
Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
Bir intikam fişeği gibi saplanıyor
karanlığın karnına
Senin namına yıldızları kıskanıyorum
Kimbilir kaç ışık yılı uzakta öfkeyle kollarını
çemriyor yalancı fecir
İmanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir
Ve Taksim gazinolarında trahomlu şairler
Mısra arıyorlar masaların altında
Kanını içiyorlar bilmeden Cennet atlarının
Ben yurdumun en sert tütününden
bir sigara yakıyorum
Dumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorum
Ne kadar ürkek ceylan varsa Asya çöllerinde
Domaniç yaylasında ne kadar dizginsiz at
Başlıyorlar kılcal damarlarımda koşmaya
Sıcak solukları yalarken alnımı , toynaklarını
hissediyorum alyuvarlarımda.
Sana bu mektubu evimin balkonundan
yazıyorum
Sağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüne
Çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı
duyuyorum
Ulu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerinde
Bir yerinde demirden dağlar eriyor
Atlas yelkenli gemileri unutmuş bir kaç levent
Viski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyor
İstediğin o seccadeyi hemen gönderiyorum
Üstünde kabe resmi ve anamın duaları var
Ve bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum
Yine biliyorsun ki sevmedim ülküden başkasını
Başı dumanlı dağları dolunayı ufukları
Bir de Çankaya rüzgara tutulmuş saçlarını
Önce Allah sonra genlerim şahit
Sevgimi üç bin yıl sonra doğacak torunuma
yolluyorum
Trahomlu şairler doğruluyorlar
masaların altından
Parmakları fahişelerin karanlık saçlarında
Benim kalemimden kan değil süt damlıyor
Geceler boyu böyle geleceği emziriyorum
Kahrolayım sevmedim ülküden başkasını
Bir de seni çok seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder