Güneydoğu Anadolu’yu konuk edelim sohbetimize. Akdeniz ikliminin sıcaklığı Güneydoğu halkının sımsıcak insanlarıyla buluşsun. Antep fıstığı ve baklavalarıyla dünyaya meydan okuyan, meşhur ev yemekleriyle Türk mutfağını buluşturan Gaziantep ilimize uzanalım. Gaziantepli bir beyefendiyle uzun zamandır röportaj yapmak istemiştim ve sonunda sağ olsun beni kırmadı. Oğuzhan Saygılı Bey ile tanıştırayım sizleri. Kendisi bir sınıf öğretmeni ve aynı zamanda Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı (TÜRKAV) Gaziantep şubesinin “Kitap Hediye Ediyoruz” sloganıyla başlattığı “Kitap Şuuru” etkinliği çerçevesinde her hafta düzenli olarak hediye kitap kampanyasıyla Türkiye’nin tüm illerini okumaya ve yorumlamaya teşvik eden bir eğitimcidir. Bu projeye katılan eğitim gönüllüsü ve kitapsever dostlarla farklı illerde, farklı kurum ve kuruluşlarda düzenledikleri edebî sohbet ve kitaplar üzerine yapılan söyleşilere her ne kadar katılamasam da her hafta bu projedeki kitap çekilişine katılan aktif bir gönüllüyüm. Oğuzhan Öğretmenimiz kitaplar, projeler, okuma etkinlikleri, kitap söyleşileri ve yeni kültürel faaliyetlerine dair detaylarıyla bizleri aydınlatsın.
17 Ekim 2024 Perşembe
18 Haziran 2024 Salı
Elif Yavaş - Ressam Hakkı Uslu ile Resim Ve Sanata Dair Hasbihal
ELİF YAVAŞ: Hoş geldiniz değerli HAKKI USLU Bey. Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için zarafetiniz adına müteşekkirim. Karikatür, sulu boya resim sanatı, sergileriniz ve kitaplarınıza dair konuşalım. Öncelikle sizi tanıyalım. Şahsen sizin sosyal medya hesabınızdan sıkı bir takipçiniz olup tüm resim çalışmalarınızı ilgiyle yakından takip eden, ayrıca bir kitapsever olarak kapak tasarım çalışmalarınızdan sizi yakından tanıyan biri olsam da sözün ballı kısmını size bırakmak istiyorum. Buyurun hocam…
1. ELİF YAVAŞ: Küçük yaşlarda karikatür çizmeye başlamışsınız. Elbet sanata yatkın o eller de hünerli olmaktan geçiyor ki sizin yeteneğiniz alenen ortada. İlkokul 3. sınıftayken ilk karikatürünüz yayınlanmış, ardından bu sanattan yana meslek hayatınız yol almış. Suluboya, görsel sanatlar, çocuk kitapları yayınlama ve daha pek çok dalda renkli bir hayatınız var. Çalışmalarınızı takip ettikçe ben epey keyif aldım, biraz da sizi tanımayanlarla baş başa bırakalım. Öz geçmişinizden kısaca bahsedip kendinizi tanıtarak renkli yaşamınızı bizlerle paylaşır mısınız?
HAKKI USLU: Öncelikle lütfedip böyle bir zahmette bulunduğunuz
için ben teşekkür ederim Elif Hanım. Sizin bahsettiğiniz gibi renkli bir yaşam
mı bilmiyorum ama renklerle geçen bir hayatım olduğunu söyleyebilirim.
Denizli’nin Kızılcabölük kasabasında dünyaya geldim. İlk ve ortaokulu burada
okuduktan sonra TÜBİTAK bursu kazanarak İstanbul Kabataş Erkek Lisesine gittim.
Liseyi yatılı olarak okudum. Liseden sonra o dönemde 9 Eylül Üniversitesi Buca
Eğitim Fakültesine bağlı olan Denizli Eğitim Yüksek Okulundan lisans düzeyinde
Sınıf Öğretmeni olarak mezun oldum. Daha sonra da öğretmenlik hayatımız
başladı.
İlk tayinim Konya iline çıkmıştı. Burada bir süre
öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara’ya atandık. Ankara’da ilk olarak
birleştirilmiş sınıflı bir köy okulunda öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. Daha
sonra çeşitli okullarımızda sınıf öğretmeni olarak çalıştım. 2000 yılında, o
dönemdeki adıyla Millî Eğitim Bakanlığı Yayınlar Dairesinde grafik tasarım
sanatçısı olarak çalışmaya başladım. Millî Eğitim Bakanlığı Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM
Dergisi Yayın Kurulu Üyeliği, Kültür Yayınları Yayın ve Danışma Kurulu üyeliği,
Kültür Yayınları Koordinatörlüğü gibi görevlerde bulundum. Şu anda da Eğitim Uzmanı olarak bakanlıktaki görevime
devam ediyorum. Ayrıca bir dönem İLESAM Bilim - Teknik Komisyonu Üyeliği ile Çocuk
Edebiyatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği de yaptım.
Tabii bir de sanatla ilgili geçmişimiz var. Sanat
çalışmalarıma küçük yaşlarda tanıştığım karikatürle başladım. Çocukluğum köyde geçti.
Resme, çizgiye, boyalara karşı hep bir ilgim vardı ama bunu adlandıracak,
şekillendirecek bir ortam yoktu. Abim Ankara’da üniversitede okuyordu ve
karikatür çiziyordu. Tatillerde köye geldikçe beni de teşvik etti, yönlendirdi.
Bu sayede karikatür çizmeye başladım. Çok sevdim ve sürekli çizdim. O yıllarda
yayınlanan çocuk dergilerini takip etmeye çalışıyor özellikle karikatür, çizgi
roman sayfalarını incelemek için merakla bekliyordum. İlkokuldayken arkadaşlarım
sokakta oynarken ben evde karikatür çizmeye çalışırdım.
O zamanlar imkânlarımız da kısıtlıydı. Örneğin birinci
hamur kâğıt bulmak çok zordu. Önce saman kâğıda eskizler yapar sonra bunu beyaz
kâğıda geçirirdim. Tarama ucu ve çini mürekkebi ile de dikkatlice üzerinden çizerdik.
Mürekkep kuruyunca kurşun kalemleri siler ve çalışmayı tamamlamış olurduk. Bu
malzemeler çok kıymetliydi. Hele tarama ucunu bulmak yaşadığım yerde
imkânsızdı. Bozulsa kırılsa uzun bir süre yenisini bulmam mümkün olmazdı.
Çizdiğim ilk karikatürleri o dönemde yayınlanan
Tercüman Çocuk Dergisine gönderdim. Türk karikatürünün en önemli isimlerinden rahmetli
Semih Balcıoğlu bu dergideki karikatür sayfasında benim çalışmalarıma yer
verdi. Hatta herkesin birer karikatürü yayınlanırken bir sayıda tüm sayfayı
bana ayırmış birkaç karikatürümü aynı anda yayınlamıştı. Eleştirileriyle
birlikte övgü dolu sözler söylemişti. Çok mutlu oldum. Bu benim karikatüre odaklanmamı
sağladı ve karikatür benim için bir yaşam biçimi hâline dönüştü. Sürekli
çizdim. Hâlâ da çiziyorum.
Bugüne kadar beş kişisel karikatür sergisi, dört
kişisel resim sergisi açtım. Yurt içi ve yurt dışı çok sayıda karma sergiye
katıldım. Ödüller aldım.
Sadece çizer olarak değil teorik
anlamda da karikatürle ilgilenmeye çalıştım. Özellikle öğretmenliğe başladıktan
sonra “Eğitimde Sanatın Önemi” ve “Karikatürün Eğitsel İşlevi” konularında
araştırmalar yaptım. “Karikatür ve Eğitim” konusunda araştırma ve uygulamaya
dayalı bilimsel sayılabilecek ülkemizdeki ilk çalışmalardan birini 1993-1994
yıllarında “Karikatürün Eğitsel İşlevi” başlığıyla kaleme aldım. O dönemde
ilkokullarda karikatürden yararlanma şekillerini gerekçeleriyle birlikte ortaya
koymaya çalıştım. İlkokul öğretmeni ve karikatürist olarak 1993 yılından
itibaren yaptığım kişisel uygulamalar bu çalışmanın temelini oluşturmuştu. Elde
edilen sonuçları 1995 yılında Karikatür Vakfı’nın düzenlediği 1. Uluslararası
Karikatür Sempozyumunda sundum. Sempozyum kitabında yayımlanan bildiri daha
sonra makale olarak bir çok yayın organında yer aldı. Bugüne kadar yapılmış çok
sayıda yüksek lisans ve doktora tezinde de atıf yapıldı.
Bu konuda daha birçok detaylı
çalışmalar yaptık. Hepsini burada anlatmak mümkün değil. “Eğitimde Karikatür
Kullanımı” konusunu ülkemizde ilk gündeme getiren çizer olarak bu konudaki
birikimimi yıllar önce kitaplaştırdım ama ne yazık ki yayınlama fırsatı
bulamadım. Umarım en kısa sürede yayınlanır.
Çocuk Edebiyatı alanına da özel bir
ilgim vardı. Eğitimcilik, çizerlik ve edebiyatı birleştirerek çocuklarımız için
de eser üretmeye çalıştım. Bir kısmı ortak yazarlı elli dört çocuk kitabım yayınlandı.
Bu çalışmalarla birlikte bir süre özel bir ajansta çizgi film çizeri olarak
çalıştım. Çeşitli çocuk dergilerinde resimli bilmece, bulmaca ve
çizgiroman çalışmalarım yayımlandı; çocuk sayfaları hazırladım. 2003 -
2005 yılları arasında Elma Şekeri isimli çocuk dergisini yayınlayıp editörlüğünü
yaptım.
Karikatürün yanı sıra resime, özellikle de suluboya
resime büyük ilgim vardı. Son yıllarda resim çalışmalarına biraz daha fazla
zaman ayırıyorum. Çocukluğumdan kalan izler, günlük yaşamdan portreler ve
efeler başta olmak üzere kültürümüzü yansıtan birçok konuyu tuvale taşımaya
çalışıyorum.
2. ELİF YAVAŞ: Sanatla ilgili düşüncelerinize geçmeden önce biraz önceki sözlerinizden anladığım kadarıyla özellikle sulu boya resime karşı ayrı bir ilginiz var. Bunun nedenini sorsam, suluboya tekniği hakkında neler söylemek istersiniz? Örneğin sulu boya bir tablo, yağlı boya ile yapılan bir tablo kadar kalıcı mıdır?
Resim kısaca, gördüklerimizin ya da hayal
ettiklerimizin bir yüzeye aktarılması eylemidir. Bunun için her türlü malzemeyi
kullanabilirsiniz. Ama ilk akla gelenler yağlı boya ya da akrilik boya oluyor.
Oysa sulu boya, guaj boya, pastel boya da malzeme ve teknik olarak resimde
çokça kullanılır.
Bunların içinde sulu boya biraz daha farklı
özellikleri olan bir malzemedir. Aslında en zor teknik olarak da tanımlanır.
Çünkü resmi sadece ressam değil boyanın sudaki dağılımı da belirler. Diğer
boyalarda olduğu gibi fırçayı resme dokundurduğunuzda sabit bir leke oluşmaz.
Kâğıt ıslak olduğu için boya dağılır. Bu işin hem zor hem de güzel tarafıdır.
Su ile boyanın buluşması ve dağılımı sonrasında hayal ettiğinizden farklı
sonuçlara ulaşabilirsiniz. Başarılı bir sulu boya ressamı bu dağılımı doğru
tahmin eder ve iyi yönlendirir. Ayrıca şeffaf bir boyadır. Yanlış yaptığınızda
düzeltme ya da üzerinden tekrar boyama şansınız olmaz. Başka bir deyişle tek
atış hakkınız vardır. İyi bir resim için bu atışı doğru yapmanız gerekir.
Ayrıca hızlı çalışmayı gerektiren bir tekniktir. Bütün bunlar sulu boyanın
heyecan verici özellikleridir.
Ayrıca sulu boya resimler de uygun şartlarda korundukları sürece en az yağlı boya resimler kadar uzun ömürlü ve kıymetli eserlerdir.
3. ELİF YAVAŞ: Hakkı Uslu’ya göre sanat nedir? Resim sanatı ve edebiyat bir kompozisyon oluşturarak diğer sanat dallarını da aynı kefede tartıp özünde barındırabilir mi?
HAKKI USLU:
Sanat bana göre bir aktarımdır,
dışavurumdur. İçsel yolculuğumuzun çeşitli yöntemlerle algılanabilir hâle
dönüştürülmesidir. Temelinde güzellik, estetik vardır. Başka bir deyişle,
maneviyatın maddeye dönüşmesidir. Aslında sanat, sanatçının iç dünyasında doğar
ve gelişir. Bizim gördüklerimiz o sanatın esere dönüşmüş hâlidir. Bu dönüşüm;
sanatçının tercih ettiği alana, yeteneğine ve eğilimine göre şekillenir. Resim,
müzik, sinema, tiyatro, heykel, karikatür vs. birer yöntemdir kısacası.
Zaman
zaman okullarda ve çeşitli söyleşilerimde çocuklarımıza, gençlerimize hep şunu
söylüyorum: “Sağlıklı besleniyor muyuz?” Önce bir şaşkınlık oluyor tabi. “Sanat
konuşurken sağlıklı beslenme de nereden çıktı?” diye. Bana göre sağlıklı
beslenme üç yönlü gerçekleşir: “Yemek bedenimizi, okumak beynimizi, sanat da
duygularımızı ve ruhumuzu besler.” İdeal ve mutlu bir birey olabilmek için bu
üç beslenmeye de çok dikkat etmemiz ve özen göstermemiz gerekir. Bunun için ilk
aşama acıktığımızı fark edip yemeğe ihtiyaç duyduğumuz gibi kitaba ve sanata da
ihtiyaç duyar hâle gelebilmektir. Bir gün yemek yemeden zor dayanabilen bir
insan günlerce, haftalarca, aylarca okumadan nasıl durabilir? Ya da nasıl
sanata karşı ilgisiz ve duyarsız kalabilir? Sadece yemek yiyerek bedenimizi
yaşatabiliriz ama beynimizi ve ruhumuzu da yaşatmak zorunda olduğumuzu
unutmamalıyız.
Diğer
sorunuza gelince, sadece resim ve edebiyat değil bütün sanat dalları birbiriyle
iç içe ve iletişim hâlinde olabilir. Çünkü kaynağı ve hedefi ortaktır.
Okuduğunuz bir şiir, dinlediğiniz bir şarkı, yaptığınız resme mutlaka farklı
bir boyut getirir. Ya da izlediğiniz bir filmdeki çok etkilendiğiniz bir sahne,
yazdığınız bir öyküye derinlik kazandırabilir.
Bir
de dünyada hiçbir kaynak sınırsız ve sonsuz değildir bana göre. Belki itiraz
eden ya da katılmayan sanatçı dostlarımız olabilir ama sanatçı ürettiği her
eserinde kendi içinden bir şeyleri harcar. Harcarken de tükenir bir anlamda. İçindeki
kaynağın coşkusunu ve enerjisini koruyabilmesi için sürekli beslemesi gerekir.
Bunu da okuyarak ve mümkün olduğunca farklı sanat dallarını, eserleri ve sanatçıları
takip ederek gerçekleştirebilir.
4. ELİF YAVAŞ: Hobiler bazen mesleğimiz olabiliyor şu hayatta. Halk arasında çok yaygın kullanılan “Sanat, karın doyurmaz.” sözüne inanıyor musunuz? Çok yetenekli olan gençlerimiz ekmeğinin peşine düşerek günümüzde kendi ayağı üstünde durmayı başarabilirler mi?
HAKKI USLU: Ben insanın başarılı ve mutlu olabilmesi için sevdiği işi yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu tercih belki sizi zengin yapmaz ama mutlu eder. Tabii bu biraz da beklentileriniz ve hedeflerinizle ilgili bir durum. Eğer çok büyük paralar kazanmak, zengin olmak gibi bir amacınız varsa sanat yaparak buna ulaşmanız oldukça zor. Günümüzde ne yazık ki birçok alanda olduğu gibi sanat ve kültür alanında da popüler kültür egemen. Gerçek sanatçıların ve sanat eserlerinin fark edilebilirliği olması gerektiği düzeyde değil. Özellikle plastik sanatlarla uğraşıyorsanız para kazanmanız çok zor. Festivallerde, konserlerde popüler bir şarkıcıya birkaç saat için binlerce lira verilirken bunun kat kat altında bir fiyatla bir tablo satın alınmıyor. Para kazanmak için ya çok ünlü olmanız ya da varlıklı bir çevreye ve ortama sahip olmanız gerekiyor. Piyasanın ve alıcıların beklentilerine uygun sipariş çalışmalar yaparak belki ortalama bir gelir elde edebilirsiniz. Tamamen özgürce, kendi istediğiniz sanatı yaparak alıcı bulmak herkes için mümkün değil. Bu birçok dönemde böyle olmuştur gerçi. Bugün eserlerine paha biçilemeyen Van Gogh’un yaşarken sadece bir tablosu satılmıştır. Sonuç olarak sanatla iyi bir gelir elde edilir mi emin değilim. Ama seviyorsanız mutlu olabilirsiniz. Başta söylediğim gibi bu, insanın hedeflerine bağlı bir tercih. Ben sanatın güzellik, duygusal tatmin ve huzur getirdiğine inanıyorum.
5. ELİF YAVAŞ: Sizi sadece ressam, öğretmen, karikatürist şeklinde tanımlamak yetersiz kalır. Edebiyat ile de haşır neşirsiniz ki çocuklara özgü birbirinden güzel kitaplarınız resmî ve özel birçok yayınevi tarafından yayımlanmış. Bir çocuğun okumaya başladığı öykü kitapları resimli öykü kitabına dönüşmeden de hayal dünyasına katkı sağlar mı?
HAKKI USLU: Bir öykü kitabının çocuğun hayal dünyasına katkı sağlayabilmesi için hikâyenin çok nitelikli olması gerekir. Ayrıca çocuğun okumayı sevmesi ve istekli olması da önemlidir. Elbette resimsiz öyküler de hayal dünyasına katkı sağlayabilir. Hatta herhangi bir görsel sunmadığınız için daha özgür hayal kurabilir çocuk. Onu şartlandırmamış, hayalini yönlendirmemiş olursunuz. Resimlerin öncelikli işlevi, çocuklara kitabı sevdirmek ve okuma alışkanlığı kazandırmaktır.
6. ELİF YAVAŞ: Öykü kitaplarında renkli çalışmalarda yer almak, çocuk kitaplarında emek vermek size neler katıyor? Geriye dönüp baktığınızda “İyi ki Allah bana böylesine güzel bir yetenek vermiş.” deyip şükrettiğiniz ve kendinizle içten içe gurur duyup tebessüm ettiğiniz zamanlar oluyor mu?
HAKKI USLU:
Bu aslında büyük bir sorumluluk. Çocuklara
bir şeyler vermek çok hassas bir mevzu. Kendimle gurur duymaktan öte hep bir
sorumluluk ve tedirginlik hissetmişimdir. Yaptığımız işin hakkını yeterince
verememek ve hazırladığımız kitapta gözden kaçan bir yanlışlık olması beni hep
korkutmuştur. Çocuklar için yazmak çizmek, yetişkinler için üretmekten çok daha
fazla dikkat ve birikim gerektiriyor.
Çocuk yayıncılığı, yapmış olmak için ya da ticarî beklentilerle yapılmamalı. Bir nesli şekillendirecek eğitsel ve kültürel kaynaklar olarak düşünülmeli. Bu nedenle aslına bakarsanız yaptığım çalışmalar içinde çekindiğim ve korktuğum bir alandır.
7. ELİF YAVAŞ: Çocuklar için öykü kitabı yayımlamak istersem sizlerle çalışmak istiyorum. Bir kitabın kapak tasarımı yahut iç sayfalardaki karikatür çizimleri, karakalem çalışmaları ortalama olarak ne kadar sürede tamamlanıp hazır oluyor?
HAKKI USLU: Kitap hazırlamak, resimlemek, çok farklı bir iş. Bunu şu kadar sürer şeklinde formüle edebilmek kolay değil. Kitabın içeriğine, türüne, hitap ettiği yaş grubuna, sayfa sayısına, çizerin çalışma hızına ve daha birçok faktöre göre değişkenlik gösterir. Gerek resimleme gerekse mizanpaj, kapak tasarımı sanatsal bir üretim sürecidir. Duygular çok önemlidir. Bazen öyle içine girersiniz ki bir anda çok beğenilen bir tasarım ortaya çıkıverir. Ama bazen de günlerce çalışıp istediğiniz sonucu alamayabilirsiniz.
8. ELİF
YAVAŞ: Yalvaç Ural ağabeyimizin yönetip yayımladığı renkli, oyuncak hediyeli MİÇO dergimiz vardı çocukken.
Ortaokul yıllarımda birkaç sayı alıp biriktirerek okurdum, bazen sırf gelecek
sayıda hangi sürpriz oyuncak hediye edilecek diye onun hayaline düşerdim.
Bulmaca ve zekâ oyunlarının cevapları için bir keresinde mektupla cevaplamak
yerine İstanbul şubesini aramıştım, meraklı bir çocuktum. Miço çocuk dergisinde
de çalışmalarınız olmuş. Kim bilir belki de o dergi sayesinde çocukluk
yıllarımdan bugüne sessizce tanışık biriyim sizinle. Eskiye dair
çalışmalarınızda Miço dergisinin ismini görünce sevindim ansızın. Renkli, masal
tadında ve edebî öyküler barındıran bu tarz yaygın süreli dergileri/yayınları
her aile kendi çocukları adına satın alıp takip etmeli midir?
HAKKI USLU:
Yalvaç abiyle Milliyet
gazetesindeyken tanışmıştık. O dönemde haftalık olarak MİÇO dergisini yönetiyor,
Milliyet gazetesinde de her gün çocuklar için aynı isimle bir köşe hazırlıyordu.
Ben de kendisinin isteğiyle bu köşede günlük olarak atasözlerimizle ilgili bant
karikatürler çizdim. Bu birkaç yıl aralıksız devam etti. Daha sonra MİÇO
dergisinde çizmeye başladım. Öncesinde de başka çocuk dergilerinde çizmiştim. Dergilerin
hepimizin hayatında özel bir yeri vardır. Özellikle bizim çocukluğumuzda
internet, dijital medya vs. yoktu. Sadece kitap, dergi ve gazeteler vardı.
Bizler de bunları okuyarak beslenir çizdiğimiz resim ve karikatürleri bu
dergilere gönderirdik. Hem okuma zevki kazanır hem de çalışmalarımızın
yayınlanmasıyla motive olurduk. Çocukluk döneminden sonra mizah dergilerine karikatür
göndermeye başladım. Çok çalışmam yayınlandı. Yazar ve şair arkadaşlarımızın da
çoğu edebiyat dergilerinde çalışmalarının yayınlanmasıyla bu günlere
gelmişlerdir. Günümüzde de elbette benzer dergiler var ama bana göre
bilgisayar, internet ve dijital platformlar kitabın özellikle gazete ve
dergilerin kıymetini olumsuz etkiledi. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı ama bu
kolaylık niteliği düşürdü. Çocuklarımız araştırma yapmaktan, uzun uzun okumalar
yapmaktan, öğrenmek için emek harcamaktan sıkılıyorlar.
Bir
de yeri gelmişken, günümüzde bazı çocuk dergileri ajanslar marifetiyle ve hazır
ithal içerikle yayınlanmaya başladı ki bunu çok rahatsız edici buluyorum. Bu
şekilde hazırlanmış kitaplar hatta oyuncaklar da var. İlk sorularda sağlıklı
beslenmeden bahsetmiştim ya, bu da sağlıksız ve yanlış beslenme bana göre.
Çocuklarımızı kültürümüzle, yerli ve millî değerlerimizle, kendi hazırladığımız
içeriklerle beslemeliyiz önce. Bunu sağlamadan çok küçük yaşlarda yabancı
içerikle buluşturmak, özellikle de emperyalist amaçlarla hazırlanmış tiplemeler
ve markalarla beslemek gelecek kuşaklarımızı son derece tehlikeli bir noktaya
götürebilir. Tabi ki kaliteli kitap, gazete ve dergilerin yaşatılması ve takip
edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
9. ELİF YAVAŞ: Özel yaşamınıza girmeden biraz
da aile hayatınıza göz atalım. Resim sanatı ve özellikle sulu boya
çalışmalarınızda çocuklarınız da sizi fikirleriyle destekliyor mu?
HAKKI USLU: Sanatla uğraşmak günümüz şartlarında fedakârlık isteyen bir şey. Çünkü özel
zaman ayırmanız gerekiyor. Bir de verimli olabilmek için bu zamanı motive olmuş
bir şekilde ve kendinizi dinleyerek kullanmanız gerekiyor. Tüm bunları ancak
ailenizin desteği ve fedakârlığıyla yapabiliyorsunuz. Bu konuda eşim ve
çocuklarım gerçekten büyük destekçilerim. Onların düşünceleri, fikirleri,
eleştiri ve önerilerini de önemsiyorum tabi.
10. ELİF
YAVAŞ: Hayata bakış açınız nasıldır? Tuvale yansıyan o renkli şaheserleriniz
gibi karakteriniz de her daim capcanlı ve çocukça kalabiliyor mu?
HAKKI USLU: İçinizde ne varsa dışınıza o yansır. Dolayısıyla
güzel şeyler üretmek istiyorsanız öncelikle kendi içinizde bununla ilgili
birikimin olması gerek. Ben hayata hep sevgi temelli bakmışımdır. Her şeyi
sevmek ve koşulsuz sevmek. Yunus gibi yani. Bu çok zor bir şey. İnsan bazı
şeyleri kolay sever de her şeyi sevmek zor gelir. Derin bir konu. Ama şunu
söyleyebilirim: “İnsanı ayakta tutan unsurlardan en önemlisi sevgidir.”
Dolayısıyla dünyaya bu pencereden bakarsanız hem daha güzel şeyler görürsünüz
hem de kendinizde güç bulursunuz.
Tabii ki bu, bilinçsizce her şeyi
kabullenen bir bakış açısı gibi algılanmamalı. Ressam, karikatürist her şeyden
önce çok iyi bir gözlemci olmak zorunda. Çok üzücü olaylara tanık oluyoruz ne
yazık ki. Gerektiğinde bunları da ele alıyoruz çalışmalarımızda. Ama acıların,
haksızlıkların, olumsuzlukların, her türlü yanlışlığın temel nedeni sevgiden uzaklaşmak,
bir başka deyişle sanattan uzaklaşmaktır bana göre. Bu yüzden haksızlıklara
boyun eğmeden, yanlışlıklara sessiz kalmadan ama yaratandan ötürü yaratılanı
severek bu sorunların üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum.
Bir
de sorunuzda güzel bir konuya değindiniz. Çocukça kalmak, çocuk kalmak.
Çocukluk; hayatımızın en saf, en özel dönemi. Çocuk kalabildiğiniz ölçüde güzel
şeyler üretebiliyorsunuz. Ben çocukluğumu köyde ve sokakta yaşadım. Şanslıydık.
Bu çocukluk, hafızamda ve duygularımda her an yaşamakta. Çalışmalarımızda olumlu
etkileri oluyordur mutlaka.
11. ELİF
YAVAŞ: Aile hayatınıza baktığımda oldukça marifetli ve zarif ellerle buluşan,
eğitim kökenli ve kendini geliştiren bir halka görüyorum. Yetenek doğuştan mı
gelir yahut kişi sonradan bir sanat dalında çok azmedip mücadele ederse bunu
başarabilir mi? Bazı yeteneklerin aile bağlarıyla buluşup genler ile ilgisi var
mıdır?
HAKKI USLU:
İnsan isterse çalışarak, kurslara
giderek, sanatçıları izleyerek herhangi bir sanat dalını hobi niteliğinde
uygulayabilecek düzeye gelebilir. Bunu da yapmalıdır aslında. Yani herkes bir
şekilde sanatla ilgilenmelidir. Ama sanatta çok daha ilerilere gitmek için
mutlaka yetenek de olması gerekiyor. Ne kadar yetenekliyseniz o kadar ileri
gidebilirsiniz. Bunun kalıtsal yönü hakkında çok fazla bilgim yok. Fakat şunu
söyleyebilirim ki aile üyelerinin çoğunun sanatla ilgilenmesi bir sinerji yaratır
kuşkusuz.
12. ELİF
YAVAŞ: Karikatür ve sulu boya sanatı gönül işi olsa gerek. Kişisel resim
sergisi açmak, güzel çalışmalarınızı halkın önünde sergilemek ne kadar zamanda
tamamlanıyor?
HAKKI USLU:
Benim için önemli olan üretmek. Yani
resim yapmak. Zamanımı mümkün olduğunca çizerek geçirmek istiyorum. Sergi açmak
için çizmedim bugüne kadar. Çalışmalarımın bazılarını paylaştıkça, sergi açmam
için ısrarlar ve davetler oldu. Dolayısıyla açtığım sergiler çok önceden
planlanmış değil. Hepsi de davet üzerine gerçekleşti. Genel anlamda söyleyecek
olursak bir sergiye hazırlık süreci kişiye ve açılmak istenen serginin
özelliğine göre değişir. Her ressamın çalışma süresi farklıdır çünkü.
13. ELİF
YAVAŞ: Güzel Sanatlar Lisesi, Güzel Sanatlar Fakültesi ve Konservatuar
öğrencilerine altın değerindeki tavsiyeleriniz nelerdir?
HAKKI USLU: Benim bugüne kadar resim eğitimi alma imkânım olmadı
hiç. Resimle ilgili akademik bir eğitim almayı çok isterdim. Tüm çalışmalarımı
kendi çabalarımla ve deneme yanılma yoluyla şekillendirdim. Tabi mümkün
olduğunca da okuyarak, sanatçıları ve eserlerini inceleyerek yol aldım.
Dolayısıyla bahsettiğiniz okullarda okuyan kardeşlerimizi çok şanslı görüyorum.
Bizlere göre daha kısa zamanda daha çok bilgi ve deneyim sahibi olma imkânları
var. Ama iyi bir ressam olmak için bana göre en öncelikli şart: çalışmak.
Sürekli çizmek, pratik yapmak gerekiyor. Yani bilmek yeterli değil. Hatta insan
bilgi eksiğini bir şekilde kapatabilir belki ama çalışmamanın telafisi yok.
Benim öncelikli tavsiyem çok çalışmaları ve sürekli çizmeleri yönünde olacak. Öğrencilikle
ilgili klasik tavsiyelerde bulunmak istemiyorum çünkü zaten bahsettiğiniz okulları
tercih ettiklerine göre bu alanla ilgili ve sanat eğitimine gönüllü olduklarını
düşünüyorum.
14. ELİF
YAVAŞ: Her aile, kendi çocuğunun yeteneğini fark edince uzman kişilerle
iletişime geçmeli midir?
HAKKI USLU:
Elbette ki yeteneklerin fark edilebilmesi
ve doğru zamanda doğru yönlendirme yapılması çok önemli. Yetenekli bir birey
ülkemiz açısından da bir kazançtır. Ama sorunuzda bahsettiğiniz gibi her aile
çocuğunun yeteneğini fark edebilir mi emin değilim. Bu çok zor. Yetenekleri
erken fark edip doğru yönlendirme yapabilmek için çok daha profesyonel
yöntemler gerekir. Bu, eğitim sistemimiz içinde çözülebilecek bir konu bence.
Ama aile, çocuğunda bir kabiliyet farketmişse mutlaka o alanda uzman kişilerle
görüşüp gerekli desteği göstermeli.
15. ELİF
YAVAŞ: Tanzimat Edebiyatı ve Servet-i Fûnun Edebiyatı sanatçılarının sanata
dair o meşhur edebî tartışmaları aklıma geldi. Ben: “Sanat, insan içindir.”
diyorum. Sizce sanat, “sanat için” midir yahut sanat, “toplum için” midir?
HAKKI USLU:
Bana göre her ikisi de geçerlidir.
Temelde, sanat da dahil her şey insanların yararı içindir. Yani toplum içindir.
Ben de sanatımla topluma hizmet etmeye çalışıyorum. Bu noktada: “sanat, toplum
içindir” diyebiliriz. Ama bunun için de önce “sanat” olması gerekir.
Dolayısıyla topluma yararlı olacak bu sanatın oluşumu ve gelişimi için ayrı bir
emek ve birikim gerekir. Buna da çok üstün yeteneklere sahip sanatçılarımızın,
akademisyenlerimizin, “sanat sanat içindir” ilkesiyle hareket eden ve sanatı geliştirebilecek
üstadlarımızın sanata katkılarıyla
ulaşılabilir.
16. ELİF
YAVAŞ: “Söz uçar, yazı kalır.” sözü meşhurdur. İnsan kitap okumayınca ve
yazmaya uzun süre ara verince iki satır köşe yazısı bile yazamıyor, sözler de
havada uçuyor maalesef. Sanat da renklerle buluşmazsa ve yetenekli eller küsüp
emekli olursa güzel eserler yarım kalır mı? “İşleyen demir ışıldar.” Türk
atasözümüz sanatın ve zanaatın her dalı için geçerli midir?
HAKKI USLU: Elbette ki çalışmak, sürekli egzersiz yapmak çok
önemli. Bu bir takımın maça antremanlı çıkması gibi bir şey. Çalışmadığınız
zaman yavaşlıyorsunuz. Sürekli eskiz yapmak, denemeler yapmak, hem daha pratik
olmanızı sağlıyor hem de yeni keşiflere ve ilerlemelere imkân yaratıyor.
17. ELİF
YAVAŞ: Geçtiğimiz yıl sanırım dört sergi açtınız. Basından ve sosyal medya
hesaplarınızdan takip ettiğim kadarıyla bu sergileriniz çok büyük ilgi gördü. Yurt
dışında farklı ülkelerde de sergi açma planınız var mı? Gerçekleştirmek
istediğiniz ve özellikle 2019 yılına dair proje bazında yeni hayalleriniz var
mı?
HAKKI USLU:
Bugüne kadar bütün sergilerimde
beklediğimin çok üstünde bir ilgi gördüm. Bu da beni çok sevindirdi. Zaten az
öncede belirttiğim gibi tüm sergilerimi davetle açmıştım. Elbette yurt dışında
da sergi açmak istiyorum. Projelerim de var. Ama bu tür etkinliklerde başarıya
ulaşabilmek için iyi planlama yapmanız ve mutlaka bunun önemine inanmış bir
sponsorunuzun olması gerekiyor. Uygun şartlar ve ortam oluşması ya da davet
gelmesi hâlinde yurt dışındaki sanatseverlerle de buluşmak isterim.
Ayrıca
kültürel değerlerimizle ilgili farklı birkaç resim serisi çalışıyorum. Tamamlandığında
bunları katalog hâline getirip ülkemizdeki farklı galerilerde sergilemeyi
planlıyorum. Aynı zamanda yurt dışında yaşayan insanımızı ve özellikle Türk
çocuklarını da bize ait değerleri taşıyan bu resimlerle buluşturmak istiyorum.
Ama bunlar uzun soluklu çalışmalar ve destek gerekiyor. Henüz yer ve takvim
belli değil.
Bir
de yıllardır üzerinde çalıştığım “Karikatür ve Eğitim” kitabım var. Geç kalmış
bir çalışma aslında. 2019 yılında umarım basılır ve öğretmenlerimizle buluşur.
Kısa vadede en büyük isteğim bu.
18. ELİF
YAVAŞ: Sosyal medya hesabınızda sulu boya çalışması ile otoportrenizi
resmetmişsiniz. “İnsanın kendisini anlatabilmesi, ifade edebilmesi zordur.”
derler. Bir sanatçının da kendi portesini sihirli fırça dokunuşlarıyla tuvale
aksettirmesi zor mudur?
HAKKI USLU: Kendinizden bahsetmeniz zor olabilir ama resim
anlamında eğer portre çalışan bir ressamsanız çok zor değil. Zaman zaman bu
tarz denemeler yapıyorum.
19. ELİF
YAVAŞ: Yaptığınız resim çalışmalarında birbirinden değerli ve anlamlı portrelere,
yurdum insanının doğal hâline şahit olduk. Dişleri dökülmüş ve üst damağındaki tek
bir dişiyle hayata tutunup tebessüm eden bir dedenin samimiyeti, aile
büyükleriniz ve akrabalarınızın sımsıcak yüz ifadelerinin suluboya ile
buluşması, tanınmış değerli şair ve sanatçılarımızın sizin yetenekli fırça darbeleriniz
sayesinde renklenen portreleri, yaşlı bir teyzenin yüz hatlarının en belirgin
ve doğal hâliyle bizlere bakarken elindeki bir bardağı tutuşu, demli bir çayın
tüm renklerini ışığa aksederek bizlere yansıması ve daha birçok ayrıntıyı
çalışmalarınızda detaylı inceledim. İnsan böylesine güzel sergilerde her bir
resimden farklı öyküler yaratabilir.
Öyle bir resim manzarasında: “Kalk bir çay koy, demli olsun! Dem bu
demdir… Yaşamı akışına bırak gitsin.” diyesi geliyor insanın ve böyle bir
suluboya çalışması ruhumuzu o tuvalin içine çekiveriyor. Böylesine anlamlı, bir
o kadar da hayatın içinden doğal pozları ve insan tasvirine dair güçlü
betimlemeleri arzu edilen renklerle buluştururken o ilham çabuk doğuyor mu?
Başarınızın sırrı neye bağlı?
HAKKI USLU: Ben hayattaki güzel ve anlamlı “an” ları yakalamaya ve bunları resmetmeye
çalışıyorum. Günlük telâşlarımız içinde birçok güzelliğin farkında olamayabiliyoruz.
Bakıyoruz ama göremiyoruz. Bahsettiğiniz konular yani çalıştığım detaylar
aslında her gün sokakta, mahallede, köyde, kentte karşılaşabileceğiniz kareler.
Ama görmek gerek. Üstelik hem gözümüzle hem de gönlümüzle görmek... Çoğumuz,
sokakta yaşlı bir ninenin önünden defalarca geçmişizdir. Ama kendimize şu
soruları soralım: “Acaba önünden geçerken onu gerçekten görebildik mi?
Yaşanmışlıklarını, ellerindeki nasırları, yüzünde binbir sıkıntı taşıyan
çizgileri fark edebildik mi? Ya da yolda yürürken, elindeki ekmeği bir kediyle paylaşan
kişinin o an yaşadığı duyguları merak ettik mi? Sokakta maç yapan çocukların
enerjisini, heyecanını, mutluluğunu hissedebildik mi?...” İşte ben önce bunları
yaşamaya sonra da en çarpıcı “an”ı çizmeye çalışıyorum. Tabi daha önce
söylediğim gibi geleneklerine son derece bağlı güzel bir köyde, zengin bir
kültür içinde büyüdüm. Yetişmemizde önemli rol oynayan çok değerli büyüklerimiz
oldu. Bunların da çalışmalarıma çok katkısı var. Ama başarının en büyük sırrı
tabi ki sevgide gizli. Sevmek ve sürekli çalışmak. Dolayısıyla benim formülüm: görmek,
sevmek, çalışmak…
20. ELİF YAVAŞ: 2018 Temmuz ayında Kırgız edebiyatının
usta yazarı merhum CENGİZ AYTMATOV’un oğlu, Kırgızistan eski Dışişleri Bakanı ASKAR AYTMATOV Denizli’de düzenlenen
kişisel serginizi ziyarete gelmiş. ‘Beyaz Gemi’, ‘Gün Olur Asra Bedel’
romanlarıyla kalemini sevip eserlerini ilgiyle okuduğum bir yazardır rahmetli
Cengiz Aytmatov. Oğlu ile hiç tanışma fırsatım olmadı. Aytmatov ailesi de
sanata önem veren bir aile mi, resim serginize ve Türkiye’ye dair Aksar
Aytmatov’un yorumları nasıldı?
HAKKI USLU: Cengiz Aytmatov; Türk Dünyasının en önemli
temsilcilerinden, dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri şüphesiz. Hepimizin
zihninde ve gönlünde derin izler bırakmış bir isim. Ben de kitaplarını okumuş
ve çok etkilenmişimdir. En sevdiğim yazarlardandır. Çünkü kitaplarında Anadolu’yu
bulursunuz. Sanki insanımızı anlatır. Kırsal yaşamın güzelliklerini de
zorluklarını da yaşarsınız okurken. Örneğin Elveda Gülsarı’yı okurken
üşürsünüz, titrersiniz. Gülsarı’nın soluğunu teninizde hissedersiniz. Beyaz Gemi’de, yalnızlık çeken bir çocuğun
hayal dünyasına tanıklık edersiniz. Bütün kitapları çok kıymetlidir. Sık sık
vurguladığım gibi köy kökenli olup köye özlem duyan biri olarak benim için ayrı
bir keyiftir Aytmatov’u okumak. Dört çocuğundan birisi olan sayın Askar
Aytmatov da muhterem birisi. Kırgızistan’da bir dönem Dışişleri Bakanlığı da
yapmış aydın bir isim. Zeybek temalı 2. Kişisel sergimin açılışına da katıldı,
daha sonra ziyarete de geldi. Beğenilerini ifade etti. Kendisiyle az da olsa sohbet
etme onuruna eriştik. Engin bilgisinden, derin kültüründen ama hepsinden
önemlisi olağanüstü mütevazi kişiliğinden çok etkilendim. Allah selamet versin.
Türk dünyasında Cengiz Aytmatov gibi, Askar Aytmatov gibi isimlerin sayısını
artırsın.
21. ELİF
YAVAŞ: Bugüne kadar birçok kitabın, derginin künyesinde isminizle karşılaştık.
Özellikle kapak tasarımları, sayfa tasarımları ve kitap resimleme konularında
çalışmalarınız olduğunu biliyoruz. Öykü kitabı yayınlamaya karar verirsem
fikirlerinizle bana da yardımcı olur musunuz? Sanata değer veren genç eğitimci
ve öğretmen adaylarının bu gibi çalışmalarında kendilerine sanatsal bir doyumla
destek oluyor musunuz?
HAKKI USLU:
Ben uzun yıllar Grafik Tasarım
çalışmaları yaptım. En çok da yayıncılık sektöründe çalıştım. Kitap kapağı
tasarımları, sayfa tasarımları, gazete-dergi mizanpajı, kitap resimleme, baskı
öncesi hazırlık konularında şu an sayısını bilemediğim kadar çok esere bir
şekilde katkı vermeye çalıştık. Son zamanlarda yoğunluk ve zaman sıkıntısından
dolayı artık daha seçici davranıp daha az projede yer alıyorum. Tabii ki kitap
okuyucuya doğru bir tasarımla sunulmalıdır. Eserin daha estetik görünmesi,
kolay ve zevkle okunabilmesi açısından bu önemlidir. Gerek tasarım olarak
gerekse fikir olarak ihtiyacı olan herkese imkânımız ve zamanımız yettiği
ölçüde destek olmaya çalışıyoruz. Bir eser kolay yazılmıyor. Bunun da doğru ve
güzel bir şekilde sunulması önemli.
22- ELİF
YAVAŞ: Oldukça keyifli bir sohbetti. Kendimi
bir ressamın yerine koyup empati kurmak istesem elbette sanatçının yüreğinden
geçenleri tam manasıyla çözemem. Bu yıl piyano öğrenmeye çalışırken bir yandan
da ebru ve seramik sanatı kurslarına katılmıştım. Piyanonun yanlış bir tuşuna
basınca kulağa hoş gelmediği gibi resimde de minicik bir hata elbette önce
ressamın gözüne batar ve rahatsız eder. Yıllarını sanatın ve resmin püf
noktalarına adayarak bizlere sunan eğitimcilere saygı duymak gerek. İnşallah
genç öğrenci arkadaşlarımız da o güzel yıllarını verimli işlere harcar.
Sizleri
tanıdığım için memnun oldum. Değerli bir sanatçıyı halka tanıtmak ve bu röportaj
yazımızı edebiyat sitesinde paylaşmak beni mutlu edecek. Sanata ve kendinize
dair hazırladığım sorulara zaman ayırıp cevap verdiğiniz için çok teşekkür
ederim. Son olarak okurlarımıza ve sanatseverlere neler söylemek istersiniz?
HAKKI
USLU: Sanat ruhumuzun gıdasıdır. Herkes çok iyi bir sanatçı olmak zorunda
değil. Olamaz da zaten. Ama herkes iyi bir sanatsever olmak zorunda. Sanatla
ilgilenmek, izlemek, dinlemek çok önemli. Ebeveynler de çocuklarının çok küçük
yaşlardan itibaren farklı sanat türleriyle karşılaşmasını sağlamalılar.
Müdahale etmeden, yönlendirmeden, zorlamadan sadece sanatsal faaliyetlerle
çocuklarımızı buluşturalım. Eğer ilgileri ve yetenekleri varsa bir şekilde ortaya
çıkacaktır. Son olarak, bu güzel söyleşi için size ve zaman ayırıp okuma
lütfunda bulunan çok değerli okurlarımıza teşekkür eder muhabbetlerimi sunarım.
ELİF YAVAŞ:
Verimli bir röportaj oldu, teşekkür ediyorum Hakkı hocam. Sohbet ederken
sanatsal bir tat aldım. İnşallah günün birinde resim serginizde sizi yakından
tanımak isteyen okurlarımız da mutlu olurlar. Yeni bir kişisel resim serginizde
tanışmak temennisiyle baba ocağınız/ana kucağınız güzel Ege’nin şirin şehri
Denizli’ye, Kızılcabölük halkına; İç Anadolu’nun gözbebeğine, Türkiye’nin kalbi
başkent Ankara’ya selâmlar.
24 Ekim 2018 -
Çarşamba
Röportajı Hazırlayan / Soruşturan - Editör: ELİF YAVAŞ
23 Mart 2024 Cumartesi
Elif Yavaş - Ömer Erdoğdu İle Anılara Yolculukta Röportaj
Ömer Erdoğdu İle Anılara Yolculukta Röportaj
İç Anadolu topraklarına yolcu olalım
haydi! Hayata dokunsun yazılar ve zamana dokunan anılarda yolcu olalım. Bir Katre Zencefil, Zamana Dokunan Yazılar-1,
Zamana Dokunan Yazılar-2 kitaplarını okudunuz mu? Birbirinden güzel, edebî
dilde kaleme alınan eserlerin üstadıyla tanıştırmak istiyorum hepinizi. Kayseri
ilinin Yahyalı ilçesinde doğan, farklı illerdeki eğitim hayatı ve görevi
nedeniyle İmam Hatip Liselerinde öğretmen, müdür olarak görev yaptıktan sonra
yaşamını Mersin’de sürdüren emekli bir beyefendiyi gelin beraber tanıyalım.
TÜRKAV (Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı) Gaziantep şubesinin Kitap Şuuru
projesine katılarak “Kitap Hediye Ediyoruz” kampanyasındaki hediye kitap
çekilişleriyle tanıdım yazarımızı. “HAYATA
D/OKUNAN YAZILAR
ELİF YAVAŞ: Hoş geldiniz değerli ÖMER ERDOĞDU Bey. Öncelikle röportaj teklifimi 2018 yılının Temmuz ayında çok önceden kabul ettiğiniz için bu incelik ve nezaketiniz adına teşekkür etmek istiyorum. Hayatınız ve yazma hikâyenize dair konuşalım. Öncelikle sizi tanıyalım. Şahsen sizi kitaplarınızla az çok tanıyan bir okurunuz ve sosyal medya hesabınızdan takipçiniz olsam da sözü size bırakmak istiyorum. Buyurun hocam.
ELİF YAVAŞ: Eğitim hayatınıza, edebî yazılarınıza bakınca Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenleri gibi ne güzel edebî tatta eserler kaleme almışsınız. Yaşım itibariyle genç yaşımda, o satırlarda sizin çocukluğunuzdaki yokluk yıllarına yolcu oldum. Şimdi düşünüyorum da bizler çok rahatız ve bolluk içinde yaşıyoruz. Anı türündeki kitabınızda duygulandığım sahneler oldu. Kitabınıza geçmeden önce sizi tanıyalım ve öğrencilerim de tanışsın. Öz geçmişinizden kısaca bahsedip kendinizi tanıtır mısınız?
ÖMER ERDOĞDU: 1956 yılında Kayseri
ilinin Yahyalı ilçesinde dünyaya gelmişim. “Gelmişim” diyorum, tarihin doğru
olduğu kanaatinde değilim. Rivayetler muhtelif; kimi 1955’in Aralık ayında
doğdun diyor, nüfus kütüğüne farklı yazılmış. O tarihlerin nüfus kütüğüne
yazılma şeklinde bir hayli problem var, günü gününe yazdırmak pek yok.
Çocuk doğar, babanın işi ne zaman biterse veya ne zaman
uygun görülürse tahminî bir tarih nüfus memuru tarafından belirlenir,
anlatılana göre ve nüfusa işlenir. İşte doğum tarihimin kısaca hikâyesi böyle…
İlkokulu kendi ilçemde okudum. Daha ilerisi ilçelerde
pek bulunmazdı. Bu nedenle okumak isteyen civar illere gitmek durumunda
kalırdı. Benim ailem okumayı seven bir yapıya sahip, özellikle dinî ilimler konusunda
başlı başına bir mektep. Onun için ben ilkokula gitmeden Kuran okumasını epey
ilerletmiştim. Yani bugünkü alfabeyi öğrenmeden Kuran alfabesini bilirdim.
Benim mutlaka dinî eğitim veren bir okula gitmem
gerekirdi çevremin anlayışına göre, ben de öyle istiyordum.
Biz Niğde İmam Hatip Okulunu tercih ettik. Yedi yıl
burada ortaöğrenimimi tamamladıktan sonra aynı yıl (1974) Kayseri Yüksek İslâm
Enstitüsüne geçtim. Sınavla tabi!
O tarihlerde İmam Hatip Okulundan mezun olanların diğer fakültelere
girme şansı yoktu veya çok zordu diyebiliriz.
1978 yılında Yüksekokulu bitirdim, aynı yıl Divriği İHL
(İmam Hatip Lisesi)’ye öğretmen olarak tayin oldum.
Orada iki yıl kadar hayatımda unutamayacağım güzellikte
öğretmenliğim ve idareciliğim oldu.
1980 yılında doğduğum ilçem Yahyalı’ya tayin oldum. Burada
12 yıl öğretmenlik ve müdürlük yaptım.
Siyasî birtakım rahatsızlıklardan dolayı 1992 yılında
Mersin’e geçtim. 2005 yılına kadar Mersin’de çeşitli okullarda çalıştıktan
sonra emekliye ayrıldım.
Bu arada siyasî ve ticarî birtakım çalışmalarım olduğu gibi
çeşitli dernek ve sivil toplum kuruluşlarında hizmet ettim.
Hizmet ettiğim derneklerin sayısı oldukça fazla, yeter ki bu
kuruluşlar İslâm’a ve insana hizmet etsin.
Bu dernekleri bir çatı altında toplamak için hatırı sayılır
çalışmalar yaptım. “Gönüllü Kuruluşlar Birliği” adı altında 45 kadar sivil
toplum örgütünü bir araya getirdik. Bu birliğin uzun süre başkanlığında ve
yönetiminde bulundum.
Ayrıca Elif Hanım, medya ile de yakından ilgilendim. Yerel
bir TV ve radyonun koordinatörlüğünü deruhte ettim. Haftalık programlar icra
ettim.
1992 yıllarından beri yazarlık tutkum olduğundan o yıllarda “Edep Çizgileri “adında ilk eserimi çıkardım.
Biraz siyasete ve ticarete yönelmem diğer kitaplarımın
tamamlanmasını geciktirdi.
Düşünebiliyor musunuz? Ta 1990’larda öğrencilerime söz
verdiğim şiir kitabımı bu yıl bastırmak nasip oldu.
Hayat devam ediyor, kader nereye kadarsa!
Hâlen Mersin’de ikamet ediyorum. İki oğlum ve dördü kız,
ikisi delikanlı toplamda altı torunum var.
Bir de hayat arkadaşım…
İşte benim hayatımı anlatışım.
ELİF YAVAŞ: Yaş itibariyle 1990’lı yılların çocuğu olarak 1960 ve 1970 yıllarını hep merak etmişimdir. Bana kıymetli zamanını ayırıp çocukluğunu anlatan birkaç büyüğüm olursa onları sonuna kadar dinlerdim. Sizin gençliğinizde İç Anadolu topraklarındaki eğitim oranı, okuma mücadelesi nasıldı?
ÖMER
ERDOĞDU: Merakını bir nebze giderelim çünkü biz tam o merak ettiğiniz
zamandan geliyoruz.
Bir nebze yukarda değindim. 70’li yıllarda lise ilçelerde
bulunmaz veya çok az yerlerdedir. Meslek Okulları hiç bulunmaz. Halkın da refah
seviyesi çok düşük olduğundan kısa yoldan, kazanç yollarına düşerler. Liseyi bitirenler
az bulunur. Üniversiteyi bitirmek ise fermana muhtaçtır.
70’li yıllardan biraz önce ama bizim ilçemizde bir kişi
fakülteyi bitirmiş. Memlekete gelince insanlar etrafına toplanır, merakla
dinlerlermiş.
Biz böyle bir zamanı görmedik ama buna yakın bir eğitim
seviyesi vardı.
Kendi ortaöğrenimimden bahsedeyim. Gerçi kitabımızda
örnekleri bulunur, o devri resmeden olaylar ve yaşantılardan.
Düşünebiliyor musunuz? Babam 7 yıllık okul hayatımda okuduğum
ile iki defa teşrif etti, bizi ziyaret ve durumumuzu öğrenmek babında.
Okulun bulunduğu yerlerde öğrencilerin
barınacağı yerler, yurtlar yok. Bu nedenle öğrenciler yıkık dökük, izbe yerlerde
kalmak zorunda idiler. Kitabımızı okuyanlar bunun acı örneklerini ibretle
görürler.
Harçlığımız da yetersizdir. Pazar günleri amele pazarına
ineriz, iş bulabilirsek bayram sayılır. (Hem de yevmiyenin yarı fiyatına!)
Amelelik yaptığımızda yaşımızı öğrenmek istiyor musunuz? Ben
12 yaşındaydım, ortalama yaşımız 15 civarı.
İnşaatlarda, bahçelerde nerde iş bulursak çalışır ve
okumanın yanında harçlığımızı da tedarik etmeye çalışırdık.
Giyim kuşam ayrı bir âlem… Ayakta Soğukkuyu lâstik
(Nevşehir Soğukkuyu karalâstikleri, o yörenin meşhur kara lâstik ayakkabıları),
yamalı pantolon vs. Bunları acıtasyon olsun diye söylemiyorum,
“Gelecek yıl bir kundura ayakkabı giyebileceğim.” diye hayal
ettiğimi çok iyi hatırlıyorum.
Ama onurluyduk, böyle olmamıza rağmen ilçemizin en
zengini benim babam zannederdim.
Kimsenin malında gözümüz olmazdı hamdolsun.
ELİF YAVAŞ: “Zamana D/okunan Yazılar
ÖMER ERDOĞDU: Bu münasebetle Oğuzhan Bey’e
teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Onun vesilesiyle de sizleri tanıma imkânım
oldu.
Çok güzel bir çalışmanın içerisindesiniz, Allah muvaffak
etsin.
Bu projeden çok güzel tepkiler alıyorum, sizin gibi heyecanlı
ve donanımlı gençlerle karşılaşıyoruz.
Acı bir gerçek; gençlerimizin okuma oranı çok düşük
ama hiç önemli değil. Ne kadar çok gencimizi kurtarırsak, okuma
alışkanlığı kazandırırsak, kültürümüze hizmet edecek geleceğin kahramanlarını
yetiştirirsek ne mutlu!
Dönmek yok!
Şairin dediği gibi: “Tohumu at toprağa, vermezse toprak utansın!”
* ( Necip Fazıl KISAKÜREK’in “Utansın” adlı şiirinin ilk mısrası: “Tohum saç, bitmezse toprak utansın!” Ömer hocamız cümlesini bu şiir örneğiyle pekiştirmek istemiştir.)
ELİF YAVAŞ: Sosyal medya hesabınızda edebî, dinî içerikli ve insanı fazla sıkmayan güzel yazılarınız var. Sizce internet ortamı doğru yolda, doğru amaçlarla kullanıldığı sürece insanlığa ilim aşılar mı?
ÖMER ERDOĞDU: Elif Hanım bildiğiniz
gibi internet ortamı sadece gençliğimizi değil insanlığımızı teslim alma
yolunda. Bu akımı geri gönderip insanları tozlu raflara getirmeniz oldukça zor
ve de yanlış bir iş olur.
Suyun yatağını değiştirmek mümkün değildir. Değiştiren, felâket
hazırlar.
Bu nedenle bizim interneti ve teknolojiyi teslim almamız
gerek.
Çünkü insanlar o pencereden bakmayı bayağı kendilerine sindirdiler. Onların yönünü başka tarafa döndürmek mümkün değil ise de önlerine hakikati ve faydalıyı koymak oldukça mümkündür.
ELİF YAVAŞ: “Bir Katre Zencefil” adlı kitabınızı bazı okuyucuların elinde, sanal hesabında görmüştüm. Belki yakın zamanda o kitabı okumak da mümkün olabilir. İlk kez duyanlar adına bu kitabınızın içeriğinden biraz bahseder misiniz?
ÖMER ERDOĞDU: “Bir katre ZENCEFİL”
yıllaar önce öğrencilerime söz verdiğim şiir kitabının adı. Adını cennetliklerin
cennette içtikleri suyun karışımından alır.
Biz de okuyanlarımıza bu zevkten bir katre tattırmak
istedik.
“ZENCEFİL katı madde, katre sıvı olur.” diye eleştiri almışsa
da ‘katre’ kelimesinde sıvı anlamı da vardır.
Okunmasını özellikle tavsiye ederim
ELİF YAVAŞ: Niğde İmam Hatip Lisesi mezunusunuz ve yıllarca İmam Hatip Liselerinde öğretmenlik yaptınız. Günümüze bakınca birçok İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat bölümü ön lisans mezunları, Açıköğretim Fakültelerinden mezun olup Kur’an Kursu öğretmeni olmak isteyen gençlerimiz var. İmam Hatip Lisesinde Türk Dili ve Edebiyatı derslerine girdiğimde istekli öğrenciler arasında ailesinin zoruyla, isteksizce bu okullara kayıt yaptıranları da fark etmiştim. Şu anki İmam Hatip Liselerinin eğitimini nasıl buluyorsunuz?
ÖMER ERDOĞDU: Hep öyle olur zaten,
cennetin yolu itici görünen şeylerle dolu. Bu nedenle dinî tahsil yapmak
isteyenlerin iste(mez)i çok olur. Başta kişinin nefsi gelir. Ama zamanla öyle
bir hal alır ki: “İyi ki bu okulda okumuşum.” derler.
İHL’yi bitirince ben birçok fakülteyi kazanacak puan
almıştım, onlardan birine gitmeyi İslâm Enstitüsünden ziyade istiyordum.
Aile büyüklerim İslâm Enstitüsüne gitmemi tavsiye ettiler.
Ben de biraz nazlı kabul ettim.
4 yıllık yüksekokul hayatımı unutamam. Mezun olup fakülteden ayrılırken okulun kapısından hasretle okuluma bakarak: “Ey okul! Sen dört yıl daha olsaydın yine okurdum.” dediğimi unutmuyorum.
ELİF YAVAŞ: Özel yaşamınıza girmeden biraz da aile hayatınıza değinelim. Kitap yazma ve yayınlama konusunda iki oğlunuz, eşiniz ve torunlarınız da sizi destekliyor mu?
ÖMER ERDOĞDU: Elbette. Bir ara 11
yaşındaki torunuma aynı soruyu sordum:
“Sonuna kadar dedeciğim!” karşılığını aldım. Desteklerinin ve yardımlarının tarifi mümkün değil.
ELİF YAVAŞ: Hayata bakış açınız nasıldır? Hayata tıpkı kitaplarınızdaki gibi pozitif yaklaşıp şükrederek mi bakarsınız?
ÖMER ERDOĞDU: Elif Hanım, dünyanın
geçici olduğunu çok iyi bildim hamdolsun.
Tam yaptığım söylenemez ama prensibim:
“Ne kimseden incin, ne başkasını incit.”
Verdiği nimetler karşısında şükürden acizim.
Öğretmenlik yıllarımda maaş zamlarından çok söz edilirdi,
herkes az bulurdu.
Bense ancak içimden sessizce: ”Aldığımızın kârlılığını verebiliyor muyuz?” derdim kendi kendime.
ELİF YAVAŞ: Gelecek adına şu an torunlarınıza
bırakabileceğiniz en güzel miras olarak ilmî, edebî kitaplarınız var.
Torunlarınız da dedeleri gibi okumayı, araştırmayı seviyor mu?
ÖMER ERDOĞDU: Bu sorunuz için
özellikle teşekkür ederim. Kitaplarımı kaleme almamda birinci etken, onlara hayırlı
bir miras bırakabilmekti. İnşallah devamı
gelir.
Bizde sülaleten okuma duygusu var. Okumadan da hocalık yapabiliriz(!)
ELİF YAVAŞ: Zamana D/okunan Yazılar-2 adlı
anı türündeki kitabınızı keyifle okudum ve edebî buldum. Kitabı birkaç güne yayarak,
irdeleyerek bitirdim. Yahyalı’daki çocukluk yıllarınız, yokluk yıllarınızdaki o
anılar, yöresel şive ve küçük yerleşim birimlerindeki okuma mücadeleniz beni çok
duygulandırdı. Kitabın ortalarına gelemeden bazı anıları gözyaşlarımla
duygulanarak okudum. Kitabınız gerçekten de ismi gibi zamana dokunmuş, okunan
yazılar kalbe dokunmuş: “Zamana D/okunan Yazılar” doğmuş. Hiçbir şeyi
saklamadan, hayatınızı olduğu gibi kaleme almak nasıl bir duygu?
ÖMER ERDOĞDU: İşin güzelliği orda
zaten: “Kendinle barışık olmak, yaşadığın olayları kabullenmek, dolayısı ile
kendini bilmek.” Doğal olmaktan daha
güzel ne olabilir ki!
Güzel tespit etmişsiniz; olayları ağdalı kelimelerle kamufle etmeden, olduğu gibi, atlamadan aktarmaya çalıştım.
ELİF YAVAŞ: Sizce “Zamana D/okunan
Yazılar-
ÖMER
ERDOĞDU: Kısaca söyleyeyim. Yıllar önce yaptığım bir TV programı vardı. O
günlerimi bilen arkadaşlar yazılarımı görünce: “Çeşitleme” kitaba mı dönüşüyor?
dediler. TV programımızın adıydı bu.
Allah rahmet etsin, Ayhan Songar Beyefendinin de bu isimde bir kitabı var. İlk aklıma gelen isim buydu. Sonra “Unutulmayanlar” olacaktı, “Zamana D/okunan Yazılar” oldu.
ELİF YAVAŞ: Kitaplarınızın içeriğine dair
yakın çevrenizden müspet ve menfi yorumlar aldığınız oldu mu?
ÖMER ERDOĞDU: Çok. Özellikle: “Ağlayarak okuyoruz.” diyenler, “Nasıl tatlı kompozisyon!” diyenler, “Sahih kaynaklardan deliller verilmiş.” diyenler çok oldu. Yani oldukça iyi tepkiler alıyorum. Eksik görenler de var belki ama bize söylemiyorlar.
ELİF YAVAŞ: Sırada gerçekleştirmek
istediğiniz hangi yeni hayaliniz var?
ÖMER ERDOĞDU: On yılı aşkın tefsir ve
hadis çalışması yapıyoruz arkadaşlarla.
En büyük hayalim: Kur’an-ı Kerim Meali “ yazmak. İnşallah
nasip olur.
Eserlerimizin devamı da gelecek inşallah.
ELİF YAVAŞ: Kitabınız toplamda 200
sayfadan ibaret ve her bir sayfası akıcı. Sayfa 76’daki cümleniz çok hoşuma
gitti, günümüzün ergenlik çağındaki anne babaya asi yetişen gençleri de bunları
okumalı. Ana babanız için: “Bana en yakın, beni ben eden onlar. Yeniden dünyaya
gelsen ana baba olarak kimi seçerdin deseler tabi ki onları seçerdim. Aksini
düşünmem başta beni onlara evlât kılan Rabbimin gücüne gider.” Ne kadar
orijinal, anlamlı bir cümle… Her evlât bu düşünceye hâkim mi sizce?
ÖMER ERDOĞDU: O cümle çocuk çağlarında sorulsa hiç tereddüt etmeden bütün çocukların söyleyeceğini düşünürüm. Ancak hayatın cilveleri, eğitim durumu, inanç zayıflığı, pek çok insanın söyleyemeyeceği cümle hâline gelmiştir. Yaşı ilerledikçe, anneyi babayı kaybedince belki! (?)
ELİF
YAVAŞ: Ömer Erdoğdu’ya göre; öğretmenlik mesleği, dersini anlatıp parayı alınca
gitmek midir yahut okul ve ders dışında da öğrencilerle iletişime geçmek
gerekir mi?
ÖMER ERDOĞDU: Öğretmen; ana gibidir,
baba gibidir. Onların da belli bir mesaisi olmaz. Asıl eğitimin okul dışında
gezilerle, sohbetlerle vs. verildiğini düşünürüm.
Öğretmenlik yıllarımda akşamdan sabaha kadar bir kitabı okur, onu öğrencilerime ders dışında anlatırdım kendi üslûbumca. Bunun öğrenciler adına, kendi adıma çok faydasını gördüm.
ELİF YAVAŞ: Günümüz gençlerinin kitap
okuma alışkanlıklarını, edep yönünden aileleriyle olan tavırlarını nasıl
buluyorsunuz?
ÖMER ERDOĞDU: Maalesef kanayan bir yaramız, inşallah sizlerin bu güzel çalışmalarıyla iyi yönde mesafe kat edilir.
ELİF YAVAŞ: Yakın zamanda liseli ve
üniversiteli gençlerle söyleşi yapmak, konferans vermek ister miydiniz?
ÖMER ERDOĞDU: Zaten biz peyderpey gençlerle, olgun insanlarla bir araya geliyoruz. Üniversite öğrencileriyle ve ortaöğretim öğrencileriyle zaman zaman dertleşiyoruz seminer, konferans bağlamında.
ELİF YAVAŞ: “Zamana Dokunan Yazılar-
ÖMER ERDOĞDU: Teşekkür ederim. Hakikaten altı çizilmesi gereken çok yer var ancak o cümleleri bulmak için sizin gibi dikkatli okumak gerek. İnşallah 3. - 4. seri olarak devam edecek.
ELİF YAVAŞ: Eserinizin sonunu duayla
noktalamışsınız, hoş olmuş. “Fütuhatı Mekkiye” kitabından güzel örnekler
paylaşmışsınız. Bu eseri okumadım ama çok merak ettim. “Ailede Kavga Üzerine
Bir Hikâye” adlı bizlere mesaj vermek isteyen yazınızda epey tebessüm ettim.
Aslında her konuyu ibretlik açıdan fıkraya bağlar gibi mi yorumlamak gerek?
ÖMER ERDOĞDU: Fütuhatı Mekkiye
üzerinde çok şey söylenir, zaten oldukça da söylenmiştir. Takdir edenler olduğu
gibi eleştirenler de olmuştur.
Benim için ise bakış açımı değiştiren, ufkumu açan bir kitap
olmuştur.
Bu konuda pek çok şey söylerim ama bu kadar kâfi.
Fıkra ile sonuçlandırma sorunuza gelince…
Eğer insanların sizi dinlediğini test etmek istiyorsanız ya
soru sorun ya da yaptığınız esprilerinize katılmalarına bakın. Yüzlerinde bir
değişiklik, bir tebessüm görüyorsanız hem dinlendiğinize hem de dinleyenlerin
dinleme ve anlama şevkinin olduğu kanaatına varabilirsiniz.
Yani bu, dinleyicinin veya okuyanın nabzını elde tutmak demektir ki faydalıdır.
ELİF YAVAŞ: Oldukça edebî bir sohbetti. Tüm içtenliğiniz adına Allah razı olsun. Bu güzel sohbet ile Balıkesirli öğrencilerim de sizi yakından tanımış olacak. Son bir soru ile röportajımızı bitirelim:
Dünyaya tekrar gelseniz hiç düşünmeden yine
kendi ana babanızı aile olarak seçeceğinizden bahsettiniz hiç şüphesiz. Peki,
dünyaya yeniden gelseniz yine öğretmen ve yazar olmayı düşünür müydünüz?
ÖMER ERDOĞDU: Güldürdünüz beni!
Şöyle bir fıkra ile cevap vereyim…
Şeyhin
biri öğrencilerine:
- Siz Allah olsaydınız ne yapardınız? diye bir
soru sormuş.
Bir öğrenci:
- Bütün Allah’a
inanmayan zalimleri yok ederdim, demiş.
Diğeri:
- İnananlara hiç
sıkıntı vermezdim, demiş.
Bir diğeri ise:
- Her şeyi olduğu
gibi devam ettirirdim, demiş.
Eğer bugünkü durumda bir eksiklik olsaydı, bu Allah’ın
eksikliği anlamına gelir ki bu da muhaldir.
Demek ki benim için en uygun olan bu hâlimdir.
Esen kalın!
ELİF YAVAŞ: Güzel bir röportaj oldu, teşekkür ediyorum Ömer hocam. Sohbet ederken edebî bir keyif aldım. İnşallah sizi yakından tanımak isteyen okurlarımız da mutlu olurlar. Yeni bir edebî kitabınızla tanışmak temennisiyle Yahyalı’ya, İç Anadolu bölgesine selâmlar.
11 Ağustos 2018 – Cumartesi
(Kurban Bayramına 10 Gün Kala)
Röportaj - Editör: Elif YAVAŞ
10 Mart 2024 Pazar
Elif Yavaş - Fatma Özger Bilgiç İle Şiir Gecelerine Dair Röportaj
Fatma Özger Bilgiç İle Şiir Gecelerine Dair Röportaj
Akdeniz topraklarına yolcu olalım. Hemşire bir anne, aynı zamanda şiir programlarının kadın organizatörü olan yazar ve şaire bir hanımefendiyi ağırlayalım sohbetimizde. Adıyaman doğumlu, eğitim hayatı farklı illerde ve güzel faaliyetlerle geçmiş ve sonrasında iş nedeniyle Mersin’in Tarsus ilçesine yerleşmiş bir hemşire kendisi. Yıllardır Tarsus’ta ikamet edip oralara şiir tohumlarını aşıladığı için şairemiz artık Tarsuslu olmuş. Fatma ÖZGER BİLGİÇ’i sizlerle tanıştırmak istiyorum.
ELİF YAVAŞ: Merhabalar sevgili Fatma ÖZGER BİLGİÇ. Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için bu anlayışınız ve nezaketiniz adına çok teşekkür ediyorum. Şiir ve yazın dünyanıza dair konuşalım. Öncelikle sizi tanıyalım. Şahsen sizi yakından tanıyan bir küçüğünüz olsam da yine de mikrofon sizde olsun.