Gurbet elde bir hal geldi başıma, geldi başıma
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir
Derman arar iken derde düş oldum
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir
24 Nisan 2025 Perşembe
Pir Sultan Abdal - Ağlama Gözlerim Mevlâ Kerimdir
Hikaye (Öykü) ve Özellikleri
Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayların okuyucuya haz verecek şekilde anlatıldığı kısa edebî yazılara “hikâye (öykü) denir.
Hikâye, insan yaşamının bir bölümünü, yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alır. Hikâyede olay ya da durum söz konusudur. Olay ya da durum kişilere bağlanır; olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilir; bunlar sürükleyici ve etkileyici anlatımla ortaya konur.
23 Nisan 2025 Çarşamba
Ozan Arif - Türküler
Türkü demek, Türk demektir hemşehrim,
O sebepten bizde boldur türküler...
Ben onu bilirim onu söylerim,
Türklerdeki özel haldır türküler...
22 Nisan 2025 Salı
Şiir ve Nazım
Duygu ve düşünceleri ölçülü ve kafiyeli olarak anlatma yoluna “nazım” denir. “Nazım” sözcüğünün sözlük anlamı “dizmek, düzene koymak’tır. Duygu ve düşüncelerin, insan ruhunda ürpertiler uyandıracak biçimde, ölçülü-ölçüsüz, kafiyeli-kafiyesiz olarak genellikle dizeler hâlinde anlatılan şekline ‘şiir’ denir.
Mehmed Akif Ersoy - İstiğrak (Safahat'tan - 38)
Tasavvur et ki muzlim bir şeb-i ecrâm-ı nâpeydâ:
Yatar heybetli âgûşunda dûrâdûr bir feyfâ;
Düşen gümrâh için yol bulma yok emvâc-ı zulmetten;
Gidilmez... Her adım attıkça bir girdâb olur rehzen;
O rîkistâna batmış, çalkanan seyyâh-ı âvâre,
Nasıl müştâk ise bir nûra, bir necm-i rehâkâre ,
Sana ey lem’a-i ümmîd ben de öyle müştâkım;
Görün bir kerre, zîrâ pek karanlık oldu âfâkım!
16 Nisan 2025 Çarşamba
Adil Çiçek - Seyreyle
Güvendiğin dostu ince elekten
Ona sezdirmeden süz de seyreyle
Şikayetçi olma kahpe felekten
Bir kaç kalleşinen gez de seyreyle
12 Nisan 2025 Cumartesi
A. Kadir - Dön Geri Bak
Kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç,
insan mısın, bu pazarda mısın, iki pula mısın,
kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç.
At denize kendini, git boğul.
Düş bir kör kuyuya, ordan çıkama.
Mehmed Akif Ersoy - Âhiret Yolu (Safahat'tan - 37)
Sokakta sâde bir “âmîn!” sadâsıdir gidiyor:
Mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.
Basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,
Başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût.
Denildi: “Fâtihâ!”, âmîni kestiler; bu sefer,
Göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
Hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;
Deminki zemzemeler bir zaman için dindi.
Duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu ,
Diyordu:
– Söyleyin, Allah için, şu merhûmu,
Nasıl bilirsiniz ey müslümanlar?
Anonim Türk Halk Edebiyatı
Söyleyeni belli olmayan, halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu, sözlü geleneğe dayalı edebiyattır. Sözlü olduğu için, ürünler; halk arasında dilden dile geçtikçe zaman, kişi, yer unsurlarına bağlı olarak değişikliğe uğramıştır.
- Anlatım, sözlü edebiyat geleneklerine uygundur. Süsten uzak, açık, net, anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
- Daha çok; aşk, hasret, yiğitlik, ölüm gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenmiştir.
7 Nisan 2025 Pazartesi
Yahya Kemal Beyatlı - Açık Deniz
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melâl
Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl...
Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını,
Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını,
Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu...
Edgar Allan Poe - Anabel Lee
Seneler,seneler evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekden başka beni.
1 Nisan 2025 Salı
Mehmed Akif Ersoy - Hüsrân-ı Mübîn (Safahat'tan - 36)
Başlattığı gün mektebe, duydum ki, diyordu,
Rahmetli babam: “Âdem olur oğlum ilerde.”
Annemse, oturmuş, paşalıklar kuruyordu...
Âdemliği geçtik! Paşalık olsun, o nerde?
Âmâli tezâd üzre giderken ebeveynin ,
Hep böyle harâb olmada etfâl ara yerde!
31 Mart 2025 Pazartesi
Fuzuli - Gazel - 269 (Aldı gül-zar içre su aks-i izâr-i âlini)
Çekti güller suretin manzur edip timsâlini
Subh gösterdükde sen ruhsâr-i ferruh-fâlini
Ol melek kim yazmak ister nâme-i a’mâlini
Merdüm etmiş çeşm-i hun-bâre hayâl-i hâlini
Sâkin et pervâzdan şeh-bâz-i müşgin-bâlini
Men’kıl hun-rizlikten gamze-i kattâlini
Lütf edip benden götürme sâye-i ikbâlini
Gamdan ölsen hiç kim sormaz dahi ahvâlini
Oyhan Hasan Bıldırki - Kader, Bozulmaz ki
Kalbimizde birbirimizin sıcaklığı, yürüdük.
Kavuşma bayramındayız!
Yoldan geldiğini, soluklanman gerektiğini düşündüm. Üstelik kalbimde ayaklanan duygular, beni can evimden kuşatan sevgi kıvılcımları… Anlatılması zor duygular. Göz bebeklerimin içi gülüyor. Bunu biliyorum. Ama kavuşma bayramının bu ilk yangını, gözlerime düşüyor. Gözlerimde mutluluğum ıpıslak, ince ince sızıyor.
Cıvıl cıvılsın, konuşuyorsun. Soruyorsun, anlatıyorsun…
Konuşuyoruz.
Birbirimize anlatacak o kadar çok şeyimiz var ki…
“Gözlerin hiç değişmemiş!”
“Senin de!”
“Elâ mı?”
“Bal rengi…”
“Saçlarını kısaltmışsın. Rengi de değişmiş… Arasında gümüşler var. Meç mi yaptırdın?”
30 Mart 2025 Pazar
Mehmed Akif Ersoy - Tercümedir / İfşa (Safahat'tan - 35)
Nühüfte kalb-i ketûmunda leyl-i deycûrun,
Seninle biz iki âvâre-ser idik gûyâ:
Ki tâ ebed kalacak muhtefî nazarlardan,
Meğer ki onları etsin lisân-ı subh ifşâ!
27 Mart 2025 Perşembe
Mehmed Akif Ersoy - Tercümedir / Kendi Feryadım (Safahat'tan - 34)
Kendi feryâdımdır ancak ses veren feryâdıma...
Kimseler yok, âşinâdan büsbütün hâlî diyâr.
“Nerde yârânım ?” diyorken ben bülend âvâz ile,
“Nerde yârânım?” diyor vâdî, beyâbân, kûhsâr .
26 Mart 2025 Çarşamba
Mehmed Akif Ersoy - Gül, Bülbül (Safahat'tan - 33)
Zemzeme addettiğin hutbesi, faslu’l-hitâb.
Reng-i hakîkat nedir, fark eden ebsâr için,
Goncada matvî duran her varak ümmü’l-kitâb.
Fuzuli - Gazel - 268 (Hayret ey büt sûretin gördükde lâl eyler beni)
Sûret-i hâlim gören sûret hayâl eyler beni
Sâye tek sevdâ-yizülfün pây-mâl eyler beni
İltifâtın ârzû-mend-i visâl eyler beni
Ârzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler beni
Akd-i zülfün açma kim âşüfte-hal eyler beni
Her yeten meh-veş esîr-i hatt u hâl eyler beni
Bu fazilet dâhil-i ehl-i kemâl eyler beni
25 Mart 2025 Salı
Ömer Seyfeddin - Üç Nasihat
– Halk Edebiyatından –
Durmuş'un bir anasından başka kimsesi yoktu. Fakirdi. Ama gençti, kuvvetliydi. Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi. Para kazanmak, tekrar çiftini düzebilmek için gurbete gitmeye karar verdi. Gurbet, İstanbul demektir. Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa, İstanbul yolunu tutar. Durmuş da torbasını omuzladı. Çarıklarını sıktı, eline bir değnek aldı, gurbetçilerin arasına katıldı. Dere tepe aştı. Nihayet İstanbul'a geldi. İki gün hemşerilerinin kahvesinde pinekledi. Ne iş tutacağını bilmiyordu. Bir sanatı yoktu. “Bari uşak olayım”, dedi. Kapı aramaya başladı. Bir hafta geçti. Münasip bir yer bulamadı. Bir gün kahvede Müstakim Efendi isminde birini salık verdiler. Evi Edirnekapı'sında idi. Durmuş gitti. Bu efendiyi buldu. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar... Eteğini öptü:
—Uşak arıyormuşsunuz, beni alın efendim, dedi.
Müstakim Efendi, onu tepeden tırnağa süzdü. Nereli olduğunu sordu. Durmuş:
— Kastanbolluyum, dedi.