Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
3 Temmuz 2024 Çarşamba
Ahmet Haşim - O Belde
Mahir Ünlü - Dünden Bugüne Taşkent
Fuzuli- Gazel (Germdir şâm ü seher mihrinle çerh-i lâciverd)
Geh sirişk-i âl eder izhâr geh ruhsâr-i zerd
Bir nefes geçmez ki çekmez sûz-i dilden âh-i serd
Olma gâfil aşk derdinden yaman olmaz bu derd
Nişe kim hâli değil bî-dâd nakşından bu nerd
Her ta’allûktan ola hur-şîd veş âlemde ferd
Sabr kıl kim devr devrânı değil bî-hûde gerd
Nuri Şimşekler - Mesnevi Hikâyeleri Üzerine
|
2 Temmuz 2024 Salı
Osman Çeviksoy - Ne Oldu Bize?
Akşamla yatsı arası bir vakitte uçağımız Stuttgart havaalanına inmek üzere alçalınca şehrin ışıklarını gördük. Arkadaşlardan biri “Şu güzelliğe bakın!” dedi. “Böyle bir manzarayı Türkiye de göremeyiz. Avrupa’ya geldiğimiz belli oldu. İyi bakın; kaçırmayın şu güzelliği, ışık cümbüşünü…”
Üçümüz de uçağa ilk kez biniyor, karanlıkta bir şehri uçaktan ilk kez görüyorduk. Arkadaşımızın böyle konuşması, diğerinin de onu onaylaması zoruma gitmişti. Uçağın pencerelerine kapanarak ininceye kadar Stuttgart’ın ışıklarını seyretmiştik.
O yıl izine dönerken denk geldi; İstanbul Atatürk Hava Limanına gece indik. İstanbul’un ışıklarını uçaktan seyrettim. Stuttgart kadar güzeldi. Sonra pek çok şehri hem gece hem gündüz uçaktan seyretme imkânı buldum. Ankara, Erzurum, Malatya, Kayseri, Kazan, Bakü, Almatı, Bağdat, Basra vb…
Sadece Avrupa Şehirleri değil, bulutsuz gecelerde uçaktan bakılan her şehir güzel görünüyordu.
İki meslektaşım görev süremiz boyunca Avrupa’da her gördüğüne hayran olarak yaşadı, geriye hayran döndü.
Hiç değilse döndü onlar.
Şimdikiler dönmüyor, dönseler de geri gitmek istiyorlar. Bilmezlikten gelerek soruyorum:
Niye ki…
Ne oldu bize?
Mevlana Celaleddin - Mesnevi-i Manevi (Birinci Defter/Neynâme)
1 Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları [nasıl] anlatıyor.
2 [Diyor ki]: Beni kamışlıktan kestiler keseli, feryadımla erkek kadın ağlayıp inledi.
3 Özlem derdini anlatabilmem için ayrılıktan dilim dilim olmuş bir yürek isterim.
4 Kendi aslından uzak kalan herkes, yine kavuşma zamanını arar.
5 Ben her toplulukta inleyip sızladım; bedbahtlara da eş oldum bahtiyarlara da.
6 Herkes kendi zannınca yar oldu bana; [lakin hiç kimse] içimdeki sırları aramadı.
7 Benim sırrım iniltimden uzak değil; ama gözde ve kulakta o ışık yok.
8 Beden candan, can bedenden gizli değil; ama canı görmeye kimsenin izni yok.
9 Ateştir bu neyin sesi, yel değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun o.
10 Aşkın ateşidir neye düşen; aşkın coşkusudur şaraba düşen.
11 Ney, bir sevgiliden kopup ayrılanın arkadaşıdır; perdeleri, perdelerimizi yırttı bizim.
12 Ney gibi bir zehri ve panzehri kim gördü? Ney gibi bir soluktaşı, özlem çekeni kim gördü?
13 Ney kanla dolu bir yoldan söz ediyorr, Mecnun’un aşk hikâyelerini anlatıyor.
14 Bu aklın mahremi akılsızdan başkası değil; zaten dilin de kulaktan başka müşterisi yok.
15 Günler gamımızla akşam oldu, günler yanışlarla yoldaş oldu.
16 Günler geçip gittiyse gitsin, korkumuz yok. [Yeter ki] sen kal ey temizlikte eşi benzeri olmayan!
17 Balıktan başka herkes suyuna kandı; rızkı olmayanınsa günü uzadı da uzadı.
18 Pişkinin halinden anlamaz hiçbir ham, öyleyse sözü kısa kesmek gerek vesselâm.
19 Bağı çöz, hür ol ey oğul! Daha ne kadar gümüş kaydında, altın kaydında olacaksın?
20 Denizi bir testiye döksen ne kadar alır? Bir günlük nasip ancak.
21 Açgözlülerin göz testisi dolmadı; sedef kanaat etmedikçe inciyle dolmadı.
22 Kimin elbisesi bir aşk yüzünden yırtıldıysa, açgözlülükten ve ayıptan tamamen arındı o.
23 Şad ol, a bizim sevdası hoş aşkımız; a bizim bütün hastalıklarımızın tabibi!
24 A gururumuzun, kibrimizin devası; a Eflatun’umuz, Calinus’umuz bizim.
25 Toprak beden, aşk sayesinde göklere ağdı; dağ raksa başladı, çevikleşti.
26 Ey âşık, aşk, Tur’a can kesildi; Tur mest oldu, Musa düşüp bayıldı.
27 Soluktaşımın dudağına eş olsaydım, ben de ney gibi söylenecekleri söylerdim.
28 Dildeşinden ayrı düşen kimse, yüzlerce nağmesi de olsa dilsizleşir.
29 Gül gidip gül bahçesinin zamanı geçti mi, bir daha bülbülden maceralarını işitemezsin.
30 Her şey sevgilidir, âşıksa bir perde; diri olan sevgilidir, âşıksa bir ölü.
31 Aşka rağbeti olmayan kanatsız bir kuşa benzer, eyvahlar olsun ona!
32 Önümde ardımda sevgilimin ışığı olmadıkça, önü sonu aklım nasıl alır benim?
33 Aşk bu sözün dışa vurulmasını ister, ayna gammaz olmaz da ne olur?
34 Bilir misin aynan neden gammaz değil? Yüzünden pası silinmemiş de ondan...
Nabi - Gazel (Yâre varsın peyk-i nâlem âh ü zârım söylesin)
Yâre varsın peyk-i nâlem âh ü zârım söylesin
Âb-ı çeşm-i girye-i bî-ihtiyârım söylesin
Çâk-çâk-i sîne versin mevce-i gamdan haber
Zahm-ı hûn-pâş-ı derûnum inkisârım söylesin
Gonca gülsün gül açılsın cûy feryâd eylesin
Sen dur ey bülbül biraz gülşende yârim söylesin
Ârzû-yi vasl ile şeb-zindedâr olduklarım
Girye-i hasretle çeşm-i intizârım söylesin
Bende yok kudret edâya harf-i şevk-ı Nâbiyâ
Hâme-i rengin-sarîr-i bî-karârım söylesin
(Fâ i lâ tün / fâ i lâ tün / fâ i lâ tün / fâ i lün)
Fuzuli - Gazel (Nâlendedir ney kimi âvâze-i aşkım bülend)
Nâle terkin kılmazam ney tek kesilsem bend bend
Böyle kim ol dil-rübâ bî-derddir ben derd-mend
Ya sebât-i aşk için od üzre bir nice sipend
Açar ol gül-ruh tebessüm birle lâ’l-i nûş-hand
Kılsa gerdun âf-tâbın her şu’a’ın bir kemend
Ey gönül fikr eyle gör kim hansıdır tutmalı pend
Hiç dervîşi senin tek görmedim sultan-pesend
1 Temmuz 2024 Pazartesi
Hüseyin Nihal Atsız - Geri Gelen Mektup
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.
Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
Hüseyin Nihal Atsız - Ağıt
Gönlümde yazdığım bu son ağıta Nazire yaparak coşan dalgalar! Hastası olup da geç vakit hekim Arayanlar gibi koşan dalgalar! Sizin de elbette var bir sızınız, Bundan mı geliyor korkunç hızınız? Beni de beraber alır mısınız Kederle kabarıp şişen dalgalar? Sizinle paylaşsak bu korkunç gamı; Bitmiyor bu sonsuz ecel akyamı. Bilmem ki bundan mı titriyor gemi Ey dalgakıranı aşan dalgalar! Hey Atsız! Çöküyor eski bir direk. Baksan da dünyaya titremeyerek Hepimiz beraber haykırsak gerek Ey belâ dehrinde pişen dalgalar!..