21 Kasım 2024 Perşembe

Mehmet Emin Yurdakul - Anadolu

 


Yürüyordum : Ağlıyordu ırmaklar;
Yürüyordum : Düşüyordu yapraklar;
Yürüyordum : Sararmıştı yaylalar;
Yürüyordum : Ekilmişti tarlalar.

Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın; 
Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz azgın; 
Derileri çatlak, bağrı kapkara; 
Sağ elinin nasırında bir yara; 
Başında bir eski püskü peştemal; 
Koltuğunda bir yamalı boş çuval!

20 Kasım 2024 Çarşamba

Oyhan Hasan Bıldırki - Sanata Sığınmak



    En iyisi, "sanata dönmek". Roman ve hikâyenin, doyumsuz güzellikler perisi şiirin, duygularımızı kabartan musikînin sıcaklığını, bu defa "yeni baştan" yaşamalıyız. Toplum olarak buna çok ihtiyacımız var. Aramızda çözülen sevgi ilmiklerini ancak bu şekilde bir çabanın sonucunda, bütün içtenliğiyle tekrar birbirine bağlayabiliriz.

      Yoksa?

      Farkındasınız umarım, yıkılışa, bütün cephelerde "çöküşe ve çözülüşe" doğru, doludizgin at koşturup gidiyoruz. Bereket, halkımız olgun. "Büyüklerimizin" ağzına da bakmıyorlar. Fakat gençlerimiz "toy". Onlara sıkıntı veren sebepleri, enine boyuna tartışmadan, getirisini götürüsünü hesaplamadan uygulamaya koymamız, "küçük kıpırdanışlar" başlatıyor. İstanbul ve Ankara gibi büyük üniversite şehirlerimizde, meydanlarda yeniden görmeye başladığımız "polis-gençlik" çatışmaları, "eski yangınları" akla getiriyor. Bu yangın, "kibrit çakmaya çalışanların" oyununa gelmeden, alınacak mantıklı tedbirlerle "derhâl"; söndürülmelidir. Zira benim ülkem dün, akılsızca yangınlardan çok çekti. Nice gençler, yarınlarımızın umut fidanları, yok yere budandı, harcandı. Genç hayatlar, ucuza satıldı. Tecrübe yerini, promosyona bıraktı. Kaybımız, Türkiye adına fatura edildi.

      İşte Türkiye, şimdi, bunun sancısını çekiyor. "Kaşarlanmış karıştırıcılar", yeni tezgâhlarda "ihânet" dokuyor. Ülkesini, milletini sevenlerin sayısı azaldı. Çıkar pazarının "kör alıcıları", her tarafta, yerden mantar biter gibi çoğaldı.

      Çoğaldı ya?

      Her derdin, bir "panzehir"i vardır. Berduş takımlarının arenası olan sokağı terk etmeliyiz. Sokak, çözüm değil. Sokak, hiçbir devirde, kendisini aşındıranlara da yâr olmamıştır. Sokağın sonunda, "kan, gözyaşı ve zindan" vardır. Darağaçlarında bir hiç uğruna "solmak" vardır. Sokak, tekin değil!

      "Zor"u yeniden yaşamak istiyorsak, anlattıklarım sivrisinek saz. Yok, karşı düşüncedeysek, "sanata sığınmalıyız". Okudukça, dinledikçe ne kadar "boş heves"lerin peşinde esir olduğumuzu göreceğiz. Direnişimiz, "köşe dönücü"lerin kârını katlamaktan başka doğru sonuçlara çıkmaz. Biz daha ne kadar, çıkmazlarda düğüm olacağız?

      Her şeyin ilâcı, sanat. Çok defa hiç beklemeden, bir kitabın kapağını açmalıyız. Yazarı, çizeri, içindekileri derken, bakmışsınız; "yepyeni bir dünyanın ufukları"nda kulaç atıyorsunuz. Üstelik romanlarda, hikâyelerde, şiirlerde ve melodilerde, pay sahipleri için de nice gerçekler var. Gizlenmiş olanı ortaya çıkarmak, yanlışa, yanılmaya düşmeden "başarmak" değil midir? Hem bugün başarıya, dünden daha fazla muhtacız. Çünkü görüyorsunuz, ülkemiz yine kayıpları oynamakta. Her kurumda, her kuruluşta, yüce, kutsal bildiğimiz bütün yerlerde "çirkef kazanları" kaynatılıyor. O kazanlarda pişmemek için, hasret kaldığımız sanata kucak açmalı, ona yeniden, bütün içtenliğimizle sımsıkı sarılmalı, sığınmalıyız.

      Görüyorsunuz; memleketimiz, dıştakilerle birlikte, içimizdeki "hain"lerin tezgâhı sonucu, sanki elden çıkarılacağı "dem"i bekliyor. Tezgâha gelmemek istiyorsak, ne olur yeniden, hep birlikte sanata sığınalım.

Ali Canip Yöntem - Sokak Feneri

 

Ölü bir camdan ağlayan korku
İniyor serseri ve boş geceye;
Kaldırımlar bütün sükut, uyku...

Her duvar, her kovukta şimdi niye
Bir büyük göz niyaz eder, ağlar
"Bitsin artık bu gizli şüphe!" diye?

Korkarım... Saklanır heyulalar...
Bana der: "İşte bir sahife oku,
Sarı gölgemde hasta kalbin var!.."
 
Ölü bir camdan ağlayan korku...

Ahmet Haşim - Ağaç

 

Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü.
Yaprak âteş oldu. Kuş da yâkut.
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvâna döndü.

Mevlana Celaleddin - Selam Tebriz'e

 

kulağını ver, dinle,
bak asesbaşı ne diyor:
bu mahallede bizden bir gönül eri kayboldu, diyor,
derken ansızın biri yolda izini buldu, diyor.
Belirtilerini görün işte, diyor.

Ne zamandır onu aradık, yandık yakıldık.
Ne zamandır onu arayanlar her yanda dövündüler.
Ne üst kodular, ne baş.

Aşıkların kanı hiç eskimiyor, unutulmuyor.
Aşıkların kanı nasılsa hep öyle kalıyor.
Hep öyle taze, sıcak.

Bu eski bir kan davasıdır deme sakın
Atma kulağının arkasına sen şu lafı:
Kan bir kere eskidi mi kararır, kurur ama,
aşıkların kanı durmayacak, gönüllerinden biteviye akacak.

Bu bucağa sığınan senin bakışındır.
O büyük sağrağı sunan senin nerkis gözlerin.
Sarhoşça gelen de onlar, gönüller çalan da onlar,
adamı canevinden vuran da onlar

                *     *     *

Farsça aslından çeviri: A. Kadir

---------------------------------------

asesbaşı: Bekçilerin başı, karakol amiri.

sağrak: Kadeh.



19 Kasım 2024 Salı

Halit Ziya Uşaklıgil - Bir Ölünün Defteri (Roman Özeti)

 

Eserin Adı: Bir Ölünün Defteri

Yazar: Halit Ziya Uşaklıgil

Yayınevi: İnkılap ve Aka Kitapevleri

Basım Yılı: 1995

Behçet Necatigil - Abdal Musa

 

Bir piston
Kalmamı ister dilediği yerde
Tekler çoğulluğumu
Bir dinozor zor yer beni:
Yadi can beygir gücü.

Karıncaydı devenin
Tepip oyluğun ezen,
Bir bücür yere çaldı
Dev gibi pehlevanı - -
Unuturlar anı.

Bir sürek avında
Ölüsünü görmeye gelirler,
Abdal Musa demişler
Bağrına saplı oku
Çıkardı verdi geri.

Bu söz ibret sözüdür
Arifler ocağında
Yanar özge bir ateş
O ateşin dilleri,
Hele bir gel beri.

Anonim - Yemen Türküsü (Mızıka Çalındı Düğün mü Sandın?)


Mızıka çalındı düğün mü sandın
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın
Yemen'e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam dön gel dayanamirem
Uyku gaflet basmış uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem

Nazım Hikmet - Kuva-yı Milliye



BAŞLANGIÇ
 

ONLAR
 
 

Onlar ki toprakta karınca,
                                   suda balık,
                                                havada kuş kadar
                                                             çokturlar;
korkak,
            cesur,
                     câhil,
                             hakîm
                                      ve çocukturlar
ve kahreden
                 yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

Onlar ki uyup hainin iğvâsına
                                   sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
                                      kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.

Fuzuli'nin Hayatı ve Eserleri

 

Fuzûlî menşe itibariyle, Akkoyunlular devrinde ve bu hânedanın idaresi altında Irâk-ı Arab adı verilen bölgede yaşayan Akkoyunlu Türkmenleri’nin Bayat boyundandır. Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde bulunan bir Hadîkatü’s-suadâ yazmasının ketebesindeki kayda göre “Tatar asıllı” olduğu şeklindeki ifadenin bugün kullanılan Tatar anlamında olmadığı, “Türk” anlamında kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Fuzuli - Gazel - 266 (Hâsılım yok ser-i kûyuñda belâdan gayrı)

 

Hâsılım yok ser-i kûyuñda belâdan gayrı
Garazım yok reh-i 'aşkıñda fenâdan gayrı
Ney-i bezm-i gamım ey mâh ne bulsañ yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı
Perde çek çehreme hicrân günü ey kanlı sirişk
Ki gözüm görmeye ol mâh-likâdan gayrı
Yetti bî-kesliğim ol gâyete kim çevremde
Kimse yok çizgine gird-âb-ı belâdan gayrı
Ne yanar kimse baña âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-i sabâdan gayrı
Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbın ki bu seyl
Koymadı hîç 'imâret bu binâdan gayrı
Bezm-i 'aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyem
Ne temettu' bulunur bende sadâdan gayrı

Mehmed Akif Ersoy - Selma (Safahat'tan - 13)

 

“Hemşîrezâdemdir. Dört yaşında öldü.”

“Bütün gün işte boğuştum, içim sıkıldı. Yeter!
Yarın da aynı mezâhimle uğraşıp duracak
Değil miyim? Bana öyleyse, şimdilik ister,
Ferağ içinde düşünmek, vücûdu yormayarak.
Hayat, ceng-i maîşet; cihansa ma’rekedir .”
Zaman zaman bu sükûnlar birer mütârekedir.”
Dedim, zemîne uzandım. Fakat huzûr o ne zor!
Dakîka sürmedi hattâ benim bu yaslanmam...
Bir eski komşu gelip: “Vâliden selâm ediyor,
Diyor ki: “Hasta ağırlaştı, durmasın, akşam
Hemen bizim eve gelsin.” deyince davrandım,
O âşiyân-ı perîşâna doğru yollandım.

18 Kasım 2024 Pazartesi

Ruhsati - Vay Deli Gönül

 

Daha senden gayri âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın ey deli gönül
Hele düşün devr-i Adem'den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül

17 Kasım 2024 Pazar

Fuzuli - Gazel - 50 (Gönlüm açılır zülf-i perişânını görgeç)

 

Gönlüm açılır zülf-i perişânını görgeç
Nutkum tutulur gonce-i handânını görgeç

Sıdkı Baba - Devriye

 

Çatılmadan yerin göğün binası
Muallâkta iki nura düş oldum
Birisi Muhammed birisi Ali
Lahmike lahmide bire düş oldum

Faruk Nafiz Çamlıbel - Kış Bahçeleri

 

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.

Abdurrahim Karakoç - Unutursun Mihriban'ım


“Unutmak kolay mı? ” deme
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.

19'uncu Yüzyılın İlk Yarısında Türk Nesri

 

19. yüzyılın ilk yarısında nesir alanında klasik nesir (düzyazı) anlayışının hem türler hem de dil açısından devam ettiği görülmektedir. Şair tezkirelerinden başlamak üzere tarihler, biyografik eserler, sözlük ve belagat türünde yazılan eserlerde dil açısından klasik nesrin sanatkârane üslubunun da devam ettiği görülmektedir. Nesir dilindeki sadeleşme ve değişmenin bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren çeşitli zorunluluklar ve değişen zihniyetin yarattığı yeni kültür ve fikir ortamının etkisiyle ortaya çıktığını söylemek gerekir. 19. yüzyılın ilk yarısında kaleme alınan nesir türleri ve bu türlerde ön plana çıkan yazar ve eserler şu şekildedir:

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu - Özmenem

 

16 Kasım 2024 Cumartesi

Zahirüddin Muhammed Babür - Gazel (Köñülge boldi 'acayib belâ kara saçıñ)


ñülge boldi 'acayib belâ kara saçıñ
Şikeste koñlüme irmiş kara belâ saçıñ 

Başımga çıkdı bütün reşkdin kara saç dik 
Ayakka tüşkeli iy serv-i nâz ta saçıñ

Müyesser oldı cünûn mülki iy cünûn ehli 
Nisar-i eşkni imdi bu kün manga saçıñ

Saçıñ şikestide bardur şikeste koñüller 
Koñüller açılur açılsa ol kara saçıñ 

Açıldı köñli çü açtıñ saçıñni Babürniñ
Ne ayb eger dise dil-bend ü dil-güşâ saçıñ

Mehmet Emin Yurdakul - Anadolu