Özet: Çağdaş Türk dünyası dil ve edebiyatları çalışmaları Türkiye’de 1990’lı yıllardan itibaren hız kazanmıştır. Türkiye’de yapılan aktarma ve inceleme çalışmaları her geçen yıl artmakta, yayınlanan bu eserlerin diğer araştırmacılara örnek olacağı düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı, Özbek Hikâyesi bağlamında, Türkiye’de yapılan aktarma ve inceleme çalışmalarının durumunu görmektir. Özbek hikâyesini değerlendirmek için yayınlanan on bir kitapla araştırma sınırlandırılarak “Türkiye’de Yapılan Aktarma Çalışmaları” ve “Türkiye’de Yapılan İnceleme Çalışmaları” adı altında incelenmiştir. Sonuç olarak, çalışmaların inceleme alanında yoğunlaştığı, komisyon ve ders kitaplarının büyük çoğunlukta olduğu görülmüştür. Aktarma çalışmaları ise genellikle hikâye antolojisi olarak yayınlanmıştır. Çalışmada, aktarılan metinlerin konu çeşitliliğini göstermek amacıyla hikâye özetlerine yer verilmiş, inceleme ve aktarma bağlamında nasıl bir yol izlenmesi gerektiğiyle ilgili önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar kelimeler: Hikâye, aktarma, inceleme, çağdaş Özbek öyküsü
Abstract: Studies on language and literature of Modern Turkish Society has gathered speed since 1990’s. Number of studies on research and translation in Turkey increases every year. These studies are thought to serve as model to other researchers. The purpose of this study is to observe the situatin of translation and research studies in the context of Uzbek Story. This research is narrowed down to eleven books that published in order to evaluate Uzbek Story. This research has been conducted under the name of “Translation studies in Turkey” and “Research Studies in Turkey”. As a conclusion; it was observed that studies concentrate on researches, among them commission books and textbooks have the great majority.Translation studies are generally published as story anthologies. This study includes story summaries in order to show topic varieties. Suggestions were made to guide researchers on translation and research studies.
Key words: Story, translation, research, modern Uzbek story
GİRİŞ
Dil, aynı dili konuşan insanlara yüksek düzeyde bir iletişim sağlaması bakımından onları birleştirmekte, köken ve yapı bakımından farklı dilleri konuşan insanları ise ayırmaktadır.
İnsan kimi zaman dil ile şekillenmekte kimi zaman da dil insandan etkilenmektedir. Bu etkilenme kültürel, sosyal ve siyasi olup dil ailelerini oluşturmada önemli bir role sahiptir. Zamanla birbirinden uzaklaşmış veya kasıtlı olarak uzaklaştırılmış kavimler; yakın ve uzak lehçeler, şive ve diyalektolojileri ortaya çıkarmaktadır. Türkçe ise bu bağlamda soydaşlarıyla “Genel Türkçe” adı altında ortak kökte birleşme imkânına sahipken farklı coğrafyalarda yaşayan; sosyal faktörler ve siyasi faaliyetlerin etkisiyle dilleri değişen Türk halkları birbirlerini kolayca anlayamaz olmuştur. Bu da soydaşları birbirinden ayırmaktadır.
Bu birleşmeyi sağlayacak, soydaşlar arasında köprü kuracak faaliyet “aktarma”dır. Aktarma, akrabalık ilişkisi olan dillerde yani lehçeler arasında yapılmaktadır. Türk dillerinin dilsel ve kültürel olarak ortak bir paydaya sahip olması aktarma faaliyetini kolaylaştırmaktadır. Aktarma birtakım zorlukları da bünyesinde barındırmakta olup zorluklarından en önemlisi aktarılan ve aktarma yapılan dilde bulunan, köken ve yazılış bakımından aynı olan kelimelerin anlamlarının da aynı olduğu düşüncesidir. Bunun adı yalancı eş değerliktir. Deyim ve atasözleri aktarımında da yanlışlar yapılmaktadır. Bu açıdan bağlam dikkate alınarak en uygun kelime veya kelime grupları seçilmelidir.
Türkiye’de aktarma çalışmaları Orta Asya’daki Türk devletlerinin bağımsızlık elde etmesiyle hız kazanmıştır. Önce gramer kitapları ve sözlükler hazırlanmış, ardından edebiyat üzerine çalışmalar yapılmıştır. Günümüzde aktarma ve aktarma sorunları üzerine yapılan çalışmalar daha nitelikli aktarma yapılması noktasında aktaran kişiye kılavuz olmaktadır.
Türk dilinin Karluk grubunu oluşturan Özbekçe ve Uygurca, Oğuz ve Kıpçak gruplarından farklı gelişme göstermiş; coğrafya, kültür ve yaşam biçimleri kullandıkları dili etkilemiştir. Fonetik, morfolojik ve semantik olarak farklılaşan Özbek dili buna rağmen Oğuz lehçesinden etkilendiği ve bünyesinde Arapça ve Farsça kelimeler barındırdığı için Türkiye Türkçesine yakın bir dildir. Bu açıdan Özbekçeden Türkçeye veya Türkçeden Özbekçeye aktarma yapmak, Kıpçak grubuyla yapılacak aktarmalardan daha kolay olacaktır.
Siyaset ve yönetim biçimi insanı etkilediği için haliyle edebiyat da bundan nasibini almaktadır. Çağatay Edebiyatının mirasçılarından olan Özbekler de siyasi koşulların değişmesiyle edebiyatta yenilikler yapmış, çeşitli formları Batıdan alıp kendine özgü eserler vermiş, toplumun aynası ve aynı zamanda toplumun öğretmeni olmuştur. Toplumun milli, yeni ve bağımsız bir devlet arayışı sanatçıların eserlerine de yansımıştır. Sansürden dolayı Özbek sanatçıların kimi eserleri hak ettiği değeri bulamamış, sürgünler ise onları eser üretmekten mahrum etmiştir. Yeni Özbek Edebiyatı döneminde verilen eserler, ilk örnekleri sunması açısından önemlidir. Zaman içerisinde Özbek Edebiyatı diğer edebiyatlar gibi nicelik ve nitelik olarak kendini gösterecek; şiir hikâye, piyes, roman bakımından güçlü bir ifade imkânına sahip olacaktır.
Özbek Edebiyatında hikâye türünde ilk örneklere ise 1900’lerde rastlamaktayız. Çağdaş Özbek Edebiyatı yazarları hikâye bağlamında her geçen gün daha iyi eserler vermekte, konu ve biçimce nitelikli metinler üretmektedir. Özbek hikâyelerinin Türkiye Türkçesine aktarılması veya Özbek hikâyesi üzerine çalışmalar yapılması bu açıdan kıymetlidir. Çünkü milletlerarası sanat ve edebiyat çalışmaları insanı, tarih ve coğrafyayı tanıma; aktarılan kültürü eksiksiz biçimde tanıtma; topluma ait his, düşünce ve hayalleri bütünsel bir olarak gösterme amacı taşımaktadır.
Yukarıdaki açıklamalardan dolayı, bizim bu çalışmayı yapma amacımız, Özbek hikâyesinin Türkiye’deki durumunu tespit etmek, bu konuda yapılan çalışmaları tanıtmak ve değerlendirmektir. “Türkiye’de Yapılan Aktarma Çalışmaları” ve “Türkiye’de Yapılan İnceleme Çalışmaları” olarak iki ana başlıkla Özbek hikâyesini inceleyeceğimiz çalışmamızı Türkiye’de yayınlanan on bir kitapla sınırladık. Bunlardan dördü Özbekçe- Türkçe antoloji ve aktarma; yedisi Özbek Edebiyatıyla ile ilgili inceleme ve komisyon çalışmalarıdır.
1. TÜRKİYE’DE YAPILAN AKTARMA ÇALIŞMALARI: ÖZBEK HİKÂYESİ
2012 yılında Fatma Açık tarafından yayınlanan, oldukça hacimli ve titiz bir çalışmanın ürünü olarak Özbek Hikâyeciliği ve Özbek Edebiyatından Seçme Hikâyeler; 2014’te Hüseyin Su editörlüğünde yayınlanan ve içinde Çağdaş Özbek Edebiyatında öne çıkan yazarlardan hikâyeler barındıran Çağdaş Özbek Öyküsü; 2016 yılında Fatih Öztürk ve Hakan Yaman’ın ortak çalışması olarak yayınlanan, içinde hikâye dışında düz yazı ve şiir türleri de bulunan Özbekçe Seçme Metinler ve 2014 yılında Mahir Ünlü’nün Türkiye Türkçesine aktardığı, Ötkir Haşimov’un kaleme aldığı Dünyanın İşleri adlı çalışmalar bu bölümde tanıtılacaktır.
1.1. Özbek Hikâyeciliği ve Özbek Edebiyatından Seçme Hikâyeler, 2012
Prof. Dr. Fatma Açık tarafından yazılan “Özbek Hikâyeciliği ve Özbek Edebiyatından Seçme Hikâyeler” başlıklı kitap 2012 yılında yayınlanmıştır. 742 sayfadan oluşan bu kitapta öncelikle Özbek hikâyeciliğinin gelişimi hakkında genel bir çerçeve çizilmiş, daha sonra bu alanda eser vermiş son dönem yazarların Türkiye Türkçesine aktarılmış hikâye ve yaşamöykülerine yer verilmiştir.
Kitapta Çağdaş Özbek yazarlarından Abdulhakim Süleymanoğlu Çolpan, Gafur Gulam, Abdulla Kahhar, Adil Yakupov, Adil Yakupov, Pirimkul Kadirov, Aman Muhtar, Ötkir Haşimov, Hayriddin Sultanov, Toğay Murad, Hurşit Dostmuhammet, Saide Zünnunova, Nazar İşankul, Şükür Halmirzaev, Jumanazar Beknazar, Mehriniso Abdurahmanova, Jora Fazıl, Zuhra Mamadaliyeva, Ötkem Mirzayar, Abdulhamid İsmail Said Ahmet, Erkin Semender, Zulfiye Kuralbaykızı, Ma’sume Ahmedova, Uygun Roziyev, Abdulkasım Mamarasulov, Nurali Kabuloviç, Abdulkayım Yoldaş, Erkin Azan ve Almas Umarbekova’nın birer hikâyesi yer almaktadır. Çalışmada Türkiye Türkçesine aktarılan hikâyelerin orijinal hâli de bulunmaktadır. Ayrıca Çağdaş Özbek yazarlarının yaşamöyküsü anlatılmış, edebi kimlikleri açıklanmış, sanatçıların eserleriyle ilgili bilgiler verilmiştir.
Kitapta “Hikâye Türünün Doğuşu ve Gelişimi” bölümünde Özbek hikâyesinin 20. yüzyılda hem Batı (Rus edebiyatı) hem Doğu hem de kardeş devletleraracılığıyla geliştiği söylenmektedir. Mahmud Hoca Bedbuhî’nin “Ak Yelpagıçlı Çinli Hatun”, Abdulrauf Şehidî’nin “Felaketzede” hikâyesinin ilk örnekler arasında; Mirmuhsin Şermuhammedov’un “Beferzend Açildibay” adlı eserinin dikkat çekici olduğu ifade edilmiştir.
Hamza Hakimzade Niyazi’nin “Âlim ve Cahil” hikâyesi; Abdulla Kadiri’nin realist ve hicvi “Cuvanbaz”, “Ulakda”, “Taşpolat” Teceng Nime Deydi” Kalvak Mahzumning Hatıra Defteriden” eserleri; A. Çolpan’ın kadınlık hakları çiğnenen Özbek kızı tipini yarattığı “Aydın Keçelerde”, “Kar Koynında Lale”, “Nanvay Kız” hikâyeleri; Hamid Alimcan’ın dönemin parlak eserleri arasında gösterilen hikâyeleri; Menzure Sabirova’nın edebi maharetini gösteren “Gülsanem” hikâyesi; Abdulla Kahhar’ın akla ilk gelen “Temaşa bağ”, “Uğri”,”Anar”, “Bemar” hikâyeleri; Gafur Gulam’ın “Hikâyeler”, “Cöraboza”, “Köngil Hikâyeleri” adlı antolojisinde yer alan otuza yakın hikâyesi, Pirimkul Kadirov’un “Kadrim” adlı ahlak konusunu işleyen eseri bu bölümde ele alınmıştır.
Çağdaş yazarlardan özellikle Rahmat Feyzi, Hakim Nazır, Yoldaş Şamşarov, İbrahim Rahim, Sünnetulla Anarbaev, Abdulla Kahhar, Said Ahmet, Mirmuhsin, Pirimkul Kadirov, Adil Yakubov, Saide Zünnunova, Nazır Safarov, Turab Tola, Askar Muhtar’ın savaştan sonra hikayede çağdaş konuları işlemeye başladığı söylenmektedir. Edebiyatın milli ruhu uyandırmaya çalıştığını, yazarların eserlerinde toplum sorunlarını ele aldığı ileri sürülmektedir. Dilin imkânlarıyla çeşitli içerikler üreten Özbek edebiyatı çağının insanını anlatmış, anlatırken insan ruhunu tahlil etmiştir. Böylelikle edebi açıdan kendini daha ileriye taşımıştır.
İlk olarak, Abdulhakim Süleymanoğlu Çolpan’ın yaşamöyküsü anlatılmış, edebi kimliği ekseninde şiir, piyes, roman ve hikâyelerinden bahsedilmiştir. Hemen sonrasında Çolpan’ın önemli eserlerinden Türkiye Türkçesine aktarılan “Doktor Muhammedyar” adlı hikâyesi yer verilmiştir. Bu hikâyede Muhammedyar’ın okumak için gurbete gitmesi anlatılır. Muhammedyar babasının vasiyeti üzerine eğitimini oldukça önemser, kendini yetiştirmek için çaba harcar ve hiç durmaksızın çalışır. En sonunda evine, ülkesine dönerek vatanına yararlı bir insan olur.
Gafur Gulam’ın şair kimliğinden, nesir türündeki eserlerinden, uzun hikâyelerinden bahsedilmiştir. “Özbekistan Halk Yazarı” unvanı verilmiş Gulam’ın Türkiye Türkçesine aktarılan “Benim Hırsız Evladım” adlı hikâyesi bu çalışmada yer alır. Bu hikâyede Kara Nine, evine giren hırsıza acır, onunla dertleşir.
Şair ve yazar Aman Muhtar’ın, gazete dergi işleriyle uğraştığı, aynı zamanda çocuklar için de kitaplar yazdığı söylenmektedir. “Akpak Kar” adlı hikâyede, Numanhan Ata bembeyaz karların yağdığı bir akşam, savaşa giden oğlunun ölüm haberini alır. Yolda, evinden kovulmuş bir oğlanla konuşur, haline acır. “Yürü evladım, bizim eve yürü” der. Onu evladı gibi bağrına basar.
Saida Zunnonova’nın yaşamöyküsünde öğretmen ve gazeteci olduğu yazılmıştır. Zunnunova bunun yanı sıra şiir ve hikâye alanında da eserler vermiştir. Yazarın “Borç” adlı hikâyesinde Abdurrahman yıllar sonra köyüne döner, köydeki tanıdıklarıyla muhabbet eder. Döneceği günün sabahında anne babasının mezarını ziyaret eder. Abdurrahman, öykünün başka bir kahramanı olan bekçiden bu mezarı çocukluk arkadaşı Saliya Hanım’ın yaptırdığını öğrenir.
Adil Yakupov’un uzun hikâye, piyes ve romanlar yazarak rüştünü edebi camiada ispatladığı ileri sürülmüştür. Eserlerini oluştururken dış dünyanın gerçeklerinden beslendiği söylenen yazarın “Veda” adlı hikâyesi Türkiye Türkçesine aktarılmış olarak bu çalışmada yer bulmuştur. Veda’da adlı hikâyede durumu ağırlaşan Kabil Usta’nın son günleri anlatılır. Ustanın oğlu Nadir ise şehre dönüp üzerine çalıştığı tezi bitirmeyi, babasının son günlerinde yanında olmaktan daha çok istemektedir. Kabil Usta, son gücüyle evden çıkar, dostlarından helallik ister, onlara örtük bir biçimde veda eder.
Değerlendirmeye aldığımız kitapta Pirimkul Kadirov’un yaşamöyküsüne yer verilmiştir. Roman ve hikâye yazan Kadirov’un eserleri birçok dile çevrilmiştir. Kendisinin de çeviriler yaptığı bilinen Kadirov’un “Ayı Endişesi” hikâyesine yer verilmiştir. Dağ kampında çalışan Haluk Dede, bazen kampa torununu da getirmektedir. Bir gece, sese uyanan dede ve torun, sesin geldiği yemekhaneye giderler ve orada karnını doyurmaya çalışan bir ayı görünce, önem alınması için yetkililere haber verirler. Bir heybeyi ayı için yiyecek doldururlar, ayı artık kamp yerine uğramaz olur.
Edebiyat dünyasına hikâye yazarak giren yazar, Togay Murat’ın, Özbek edebiyatındaki yerini sağlamlaştıracak hikâyeler yazdığı söylenmektedir. Murat’ın “Dedesi ile Torunu” adlı hikâyesine, yaşamöyküsünden hemen sonra yer verilmiştir. Bu hikâyede İsmail dede ve torununun dostluğu samimiyetle anlatılmıştır.
Ötkir Haşimov’un yaşamöyküsünde yazarın romanlarında toplumun aynası olmaya çalıştığı dile getirilir. “Savaşın Son Kurbanı” hikâyesi burada yer almıştır. Evin bahçesinde çileklere hırsızların dadandığını düşünen Şaikram, bahçeye, çileklerin yanına elektrikli tel döşer. Hırsız tele değdiğinde diğer hırsızların da ibret almasını ister.
Hikâyeci ve romancı Abdulla Kahhar’ın yaşamöyküsüne yer verilmiştir. Yazarın ayrıca Özbek tiyatroculuğuna da önemli katkılar yaptığı da söylenmektedir. Özbekistan Halk Yazarı Unvanına sahip olan Kahhar’ın, “Edebiyat Hocası” adlı hikâyesi burada yer almaktadır. Hikâyede Hamide, Çehov’un “Uyku İsteği” eseri üzerine konuşmak için eniştesinin yanına gider. Sözde edebiyat hocası Bakican Bakaev konuşulacak konunun dışına çıkarak başka şeyler anlatır.
Kitapta Hayriddin Sultanov’un yaşamöyküsü anlatılmış; çalıştığı dergiler ve kitaplarından bahsedilmiştir. “Nokta” adlı hikâyede Babür Mirza’nın oğlu Hümayun’un mektubu okuması ve ona cevap yazması anlatılmaktadır. Cevap yazarken bir yandan da çocukluğunu, ilk gençliğini, yetişkinliğini, yalnızlıklarını, başına gelen kötülük ve hileleri, zaferlerini ve yaşamın güzelliklerini bir bir hatırlar. Oğlunu incitmeden ona nasihatlerde bulunur.
Hurşid Dostmuhammed’in yaşamöyküsüne yer verilen bölümde onun gazete ve dergilerde çalıştığı, hikâyeleriyle dikkat çektiği, tercüman olarak da önemli çalışmalara imza attığı dile getirilir. “Sıra” adlı hikâyede Rayim Dede, dostu Gulam Dede’yi düşünmektedir. İnsan ömrünü bir yemek sırasına benzeten Gulam Dedenin sırayı bozarak dünyadan göçüp gitmesi Rayim Dede’yi üzmektedir.
Çağdaş Özbek edebiyatının en güzel örneklerini verdiği söylenen Nazar İşankul’un, eserlerinde psikolojik tahlillere yer verdiği söylenmektedir. “Azat Kuşlar” adlı hikâyesi Türkiye Türkçesine aktarılmış haliyle burada yer almaktadır. Bu hikâye, ikinci kişili anlatıcı ve bakış açısıyla yazılmış, özgün, post modern bir hikâyedir. Düş-gerçek ikilemi içinde olan karakter geçmişini, bugününü ve varoluşunu sorgular.
Çağdaş Özbek yazarlarından Şükür Halmirzaev’in, hikâyelerinde daha önce yazılmamış olan konuları ele aldığı ve zengin bir karakter kadrosuyla eserlerini yazdığı dile getirilmektedir. “Bahar Geçti” adlı hikâyede Mesture ve Ekabir anlatılmaktadır. Bu çift evlenip yuva kurarlar fakat Mesture her zaman daha fazlasını, daha iyisini ister. Mesture’nin bu tutumu çiftin başına kötü şeyler getirecektir.
Mehrinisa Abdurahmanova, yaşamöyküsünde bahsedildiği üzere şair ve hikâyecidir. Gazetecilikle uğraşan yazarın “Kızıl Elma” adlı hikâyesinde çocukluktan beri birbirlerinden hoşlanmayan Mahire ve Askar başkarakterdir. Büyüdüklerinde komşu ilçeye pamuk toplamaya giderler. Burada Askar çaycı, Mahire aşçı olarak görevlendirilir. Birbirlerine olan nefretleri zamanla yerini sevgiye bırakır.
Hikâye ve destan yazarı, şair Cumanazar Beknazaroğlu’nun yaşamöyküsüne yer verilmiştir. “Kervan” adlı hikâyede zorlu bir çöl yolculuğu anlatılmaktadır. Çölde her adımla umutsuzluğu artan kervan ölüp yiteceğini düşünmektedir. İlim sahibi bir genç sayesinde su bulurlar. Su, kervanın çölü sağ salim geçmesini sağlayacaktır.
Hikâyeci, roman yazarı Jora Fazıl’ın yaşamöyküsü anlatılmıştır. Rusça bazı eserleri Özbek Türkçesine çevirdiği dile getirilen Fazıl’ın “Masum Kızın Bedduası” adlı hikâyesi burada yer almaktadır. Seyyare, Muzaffer’e âşıktır. Hiçbir zaman Seyyare’ye iyi davranmayan, ona zulmeden Muzaffer şehirden bir kadınla evlenir. Seyyare’nin de âhı tutar, Muzaffer hiçbir zaman gün yüzü görmez.
Zuhra Mamadaliyeva’nın yaşamöyküsüne ayrılan bölümde öncelikle edebi kişiliği anlatılmıştır. Şair ve hikâyeci olarak bilinen yazarın “Anne” adlı hikâyesinde Hasiyet Nine savaş bitmesine, üzerinden altmış yıl geçmesine rağmen hâlâ oğlu Mahkembay’ı beklemektedir. Nineyi ziyarete gelen gazeteci savaş yılları hakkında konuşmasını ister. Hasiyet Nine ise oğlunun ölmediğinden ve bir gün geleceğinden çok emindir. Nine son nefesine kadar oğlunu bekleyecektir.
Gazeteci, şair ve hikâye yazarı O’ktam Mirzayor’un yaşamöyküsü anlatılmış, eserlerinden bahsedilmiştir. “Hediye” adlı hikâyesi Türkiye Türkçesine aktarılmış olarak burada yer almaktadır. Karısının çok yorulduğunu düşünen Berdemkul, ona iyilik yapmak için çamaşır makinesi alır. Ve hikâyenin olay örgüsü eklemlenerek ilerler.
Yaşamöyküsüne yer verilen Abdulhamid İsmail’in birçok dil bildiği; Nevayi, Babur ve Çolpan’ın şiirlerini çeşitli Avrupa dillerine çevirdiği söylenmektedir. “Hatça Nine” adlı hikâyesi Türkiye Türkçesine aktarılmış olarak burada yer almaktadır. Hatça Nine huysuz, her işte bir kusur bulan, ağzı bozuk bir kadındır. Bir gün kapıda yabancı bir genç belirir. Hatça Nine, kocası yüzünden çektiği sıkıntıları bir bir hatırlar.
Roman ve hikâye yazarı Said Ahmet, “Gidince Dönülmeyen Kapı” adlı hikâyesinde ömrünün bir kısmını geçirdiği kamp günlerini anlatmaktadır. Gerçek ve kurgunun iç içe geçtiği bu hikâye yaşamı ve ölümü apaçık bir biçimde gözler önüne sürmektedir.
Ma’suma Ahmedova’nın yaşamöyküsüne yer verilmiş, edebi kimliğinden bahsedilmiş; eserlerinde yer bulan felsefi söylem ve iç konuşmaların dikkat çekici olduğu belirtilmiştir. “Geçmişin Hesabı”nda gençlik aşkını troleybüste gören adamın kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşması hikâye edilmiştir.
Uyg’un Roziyev, “Bağımsızlık” hikâyesi burada yer almaktadır. Köyde, gücün tekelde olduğu savaş yıllarında Stepan, geçmişte birçok insanın mutluluğunu elinden almıştır. Halka zorbalık yapmış, onları korku ile idare etmiştir. Fakat bağımsızlığın ilan edilmesiyle Stepan kaçacak, halk da rahat bir nefes alacaktır.
Gazeteci ve hikâye yazarı Abdulqosim Mamarasulov’un yaşamöyküsüne yer verilmiştir. “Ceza” adlı hikâyesinde Banat ve Sadulla’nın koyunları arpalığa girer, Memet de bu çiftin zorbalığından bunalmıştır. Koyunların arpalığa girmesiyle tutanak tutarak Banat ve Sadulla’yı cezalandırmak ister.
Nurali Qobulovich Xolto’tayev’in yaşamöyküsüne yer verilmiş; edebi kimliği ve eserlerinden bahsedilmiştir. “Dönüş” adlı hikâyesinde Saidkul’un yeniden doğup büyüdüğü topraklara dönmesi ve buradaki bazı şeyleri değiştirme umudu anlatılmaktadır.
Hikâye ve roman yazarı Abduqayum Yo’ldosh’ın yaşamöyküsüne ve eserlerine yer verilmiştir. Rusçadan romanlar çevirdiği söylenen Yo’ldosh’ın “Hayat Şimdi Başlıyor” hikâyesi burada yer almaktadır. Hikâyede çalışkan ve azimli bir genç olan Taşkentbay’ın babası, oğlunun Taşkent’e gitmesini, iyi okullarda okumasını ister. Fakat Taşkentbay sınavda başarılı olamayınca köye döner. Önce kardeşleri sonra ailesi için durmadan çalışır. Hastaneye gitmek içini dahi vakit bulamayan Taşkentbay’ın sağlık problemlerinin başlamasıyla olaylar gelişir.
Birçok dergide çalışan Erkin A’zam’ın hikâye ve senaryo yazarı olduğu dile getirilmiştir. A’zam’ın hikâyeleri çeşitli dillere çevrilmiş, kendisi de Rusçadan tercümeler yapmıştır. Karlı bir yeni yıl arifesinde Melike’ye âşık iki gencin Nevaî’den beyitlerle birbirlerine meydan okumalarını anlatan “Nevaî’yi Okuyan Gençler” adlı hikâye, bu çalışmada yer almıştır.
O’lmas Umarbekov’un “Namus” adlı hikâyesinde Kamil, aklanmak Zümrüt’ün şahitliğine ihtiyaç duyar. Genç kadın değer verdiği adamı kurtarmak için insanların onu yargılamasına göz yumacaktır.
Gazeteci, şair ve romancı Erkin Samandar, aynı zamanda tiyatrolar yazmış ve şarkı sözleri ile de geniş bir hayran kitlesi oluşturmuştur. “Gizemli Çiçek” hikâyesinde Sebahat rüyasında, dağlarda daha önce hiç görmediği, kıpkırmızı bir çiçek görür. Ünlü hekim o çiçeğin “Gençlik Çiçeği” olduğunu söyler ve Sebehat’ın o çiçeği kendisine getirmesini ister.
Yazdıklarıyla Abdulla Qahhor’un dikkatini çektiği söylenen Shukur Xolmirzayev, hikâyeler yazdığı ayrıca tiyatro sahasında da eserler verdiği belirtilmektedir. “Ata Yurt” adlı hikâyede kahraman anlatıcının yeğeni Mansur, savaşa giden babasını beklemektedir. Babası pehlivan olduğu için esir düştüğüne veya öldüğüne inanmak istemeyen Mansur, hayatın gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalır.
Zulfiya Qurolboyqizi, “Güneş Neden Doğuverdi” adlı hikâyesinde Tursunay, insanın varoluşu, yaşamın felsefesi üzerine derin konular üzerinde düşünür. Bu düşünceler onu çıkmaza, çıkmazlar ümitsizliğe, ümitsizliklerse ölüm düşüncesine itmektedir.
Kitabın diğer yarısında da Türkiye Türkçesine aktarılan metinlerin Özbek Türkçelerine yer verilmiştir.
1.2. Çağdaş Özbek Öyküsü, 2014
Kitabın “Çağdaş Özbek Öyküleri Hakkında” yazılan bölümünde, bu edebiyatın kökünün geçmişe uzandığı, bugünü dünü ve yarını kucakladığı vurgulanmış, öykülerin konusundan bahsedilmiştir. Zaman içinde modern edebi türlere eğilen, öykü anlamında da başarılı örnekler veren Özbek edipleri çağın, toplumun ve insanın ruhunu eserlerinde ince ince işlemiştir. Türkiye Türkçesine aktarılan bu öyküler, bizi bize anlatacak, dost ve kardeşlerimizi daha yakından tanıma fırsatı verecektir.
Nizamettin Mahmudov ve Kurdaş Kahramanov’un “Özbek Öykücülüğünün Gelişme Evreleri” üzerine yazısı Türkiye Türkçesine aktarılarak bu kitapta yerini bulmuştur. Özbek yazarlarından Ötkir Haşimov ile söyleşi yapan Alişer Nazar ve Edibe Umirova’nın söyleşilerine yer verilmiştir Bu söyleşiler de öyküler gibi Ömer Küçükmehmetoğlu tarafından aktarılmıştır.
Aybek’in “Fenerci Dede”, Gafur Gulam’ın “Gönülsüzün Yaptığı”, Abdullah Kadiri’nin “Sakin İş”, Mirmuhsin’in “Ana Kabrine Gül”, Meşrep Babayev’in “Toprak Kokusu”, Aman Muhtar’ın “Edebiyat Muallimi”, Abdulla Kahhar’ın “Tablo”, Adil Yakubov’un “İyilik”, Ahmet Said’in “Geciken Sevgi”, Ötkir Haşimov’un “Şehirli Damat”, Nazar Eşankul’un “Kanal”, Pirimkul Kadirov’un “Ümit”, Nurali Kabul’un “Dönüş”, Erkin Malik’in “Çiçek Sevdalısı”, Tolkin Hayit’in “Ders”, Orinbay Usman’ın “Bir Varmış Bir Yokmuş veya Ağaca Dönen Adam”, Mahmut Yuldaşev’in “Dünyayı Değiştirir”, Bahtiyar Nureddinov’un “Baba ve Oğul”, Hurşid Dostmuhammed’in “Manevi Anne”, Said Enver’in “Ağaç Baba İmiş” hikâyeleri bu kitapta yer almaktadır.
“Fenerci Dede”de kahramanın tatlı çocukluk anıları, “Gönülsüzün Yaptığı”nda Server Hala’nın gençliğinde çektiği sıkıntıları, “Sakin İş”te bir din adamının siyaseti bildiği halde bu kirli işten uzak durması, “Ana Kabrine Gül”de annesini erken yaşta kaybeden Erkin’in ve eşini kaybeden Hümayun’un yani baba- oğlun yas dönemi, “Toprak Kokusu”nda Ahmetbek’in toprak kokusu ile geçmişe, kışlığa (köye) duyduğu özlemi, “Edebiyat Muallim”inde edebiyat öğretmeninin masum bir şairi kötü hatırlanmaktan kurtarma çabası, “Tablo”da film çekmek isteyen şair ve rejisörün Pahtakor Kolhoz’unu ziyareti, “İyilik”te küçük bir çocuğun iyilik edeyim derken çok sevdiği yengesinin gönlünü kırması, “Geciken Sevgi”de genç bir kadının tek taraflı sevgisinin geç de olsa karşılık bulması, “Şehirli Damat”ta karı kocanın kışlaktan gelen misafirleri ağırlama telaşı, “Kanal”da bir troleybüs yolculuğunda yaşananları, “Ümit”te kocasının savaştan dönmesini bekleyen İlkbal abla ve çocuklarını, “Dönüş”te Saidkul’un yeniden doğup büyüdüğü topraklara dönmesi ve buradaki bazı şeyleri değiştirme umudu, “Çiçek Sevdalısı”nda ihtiyar adamın ilgisiz ve güler yüz göstermeyen insanların olduğu hastanede karısını araması, “Ders”te hiçbir işte dikiş tutturamayan Alimerdan’ın amcasından aşçılık sanatını öğrenmesi, “Bir Varmış Bir Yokmuş veya Ağaca Dönen Adam”da Mesrur’un geçmişle hesaplaşması, “Dünyayı Değiştirir”de bir çocuğun Seyyar Ake ile dostluğu ve dünyayı değiştirme arzusu, “Baba ve Oğul”da babasını kaybeden oğul ve dedesini kaybeden torunun baba-oğul olduklarını fark etmesi, “Manevî Anne”de akli dengesini yitirmiş bir kadını, “Ağaç Baba İmiş”te kahramanın rahmetli babasının ektiği yahut babasını hatırlatan ağaçlara duyduğu sevgi anlatılmaktadır.
Kitap yazıldığı döneme ışık tutan, geçmişini bilen ve geçmişini konuşan Özbek ediplerinden kıymetli öyküler barındırmaktadır. Birkaç öykü yazarının çocukluk hatıralarından izler taşırken birkaç öyküde de savaştan dönmesi beklenen oğullar ve babalar anlatılır. İnsanı, insanın duygu ve düşünce dünyasını anlatan bu öykülerin titiz bir biçimde Türkiye Türkçesine aktarılması bu açıdan dikkate değerdir.
1.3. Dünyanın İşleri, 2014
Bu çalışma, Çağdaş Özbek edebiyatı hikâye ve romancısı Ötkir Haşimov’un yaşamöyküsü ile başlamaktadır. Yazar girişte “Bu hikâyelerdeki insanların hepsinin yüzünü kendi gözlerimle gördüm.” (Aktaran Ünlü, 2014 s.9) diyerek gözlem yeteneğini, kurguyu gerçeğe yaslanarak oluşturduğunu dile getirmektedir. Ötkir Haşimov, anne ve çocukluk konuları etrafında hikâyeler yazmaktadır. Söz Başında Ünlü, “Haşimov’un bu eserinin bugüne kadar ülkemizde neşredilmemiş olması büyük bir kayıptır.” demektedir (s.13).
Kitaba adını veren “dünyanın işleri” tamlamasına, Teselli adındaki hikâyede rastlamaktayız. Hikâyenin karakterlerinden biri olan mezarcı, teselli için ana karaktere “Tamam evladım tamam. Böyle yaparsan kendini mahvedeceksin. Dünyanın işleri böyledir. Çaresi nerede?” (Aktaran Ünlü, 2014 s.17) demektedir.
“Aydınlık Geceler”de çocukluk hatıraları; “Teselli”de annesini yitiren genç, “Düş”te anne-ışık metaforu; “Hakkuş”ta anne- çocuk hakkında anlatılan masal; “Borç”ta emekli aylığıyla komşu çocuklarına doğum günü hediyesi alan anne; “İki Efsane”de çocuğuna masal anlatan anne; “Yün Çorap”ta annenin çocuğu için yaptığı fedakârlığı; “En Ağır Günah”ta çocuğunu koruyan anne; “Çocuk Ağlaması”nda bir annenin başka bir annenin çocuğuna gösterdiği merhamet; “İhanet”te arkadaş ve dostlarının ihanetine uğrayan kahramanın annesinde bulduğu teselli; “Resim”de oğluyla resim çektirmek isteyen anne; “Kitap”ta annesine kitap ithaf eden yazar; “Mahallenin Şeyhi”nde kahramanın annesini kendi annesi bilen ve çocukken akli dengesini yitiren Şeyh’in feryadı; “Tay”da sütkardeşi olduklarını bilmeyen iki eski arkadaş; “Kanaat”te bir annenin evinin dirliği için gösterdiği çaba ve fedakârlık, “Görücüler”de kızının geleceğini her şeyden çok düşünen anne; “Erman Dede’nin Dileği”nde kahramanın güzelim çocukluk hatıralarındaki Erman Dede ve Habibe Nine; “Benim Nene Teyzem”de falcı Nene Teyze ve karakterin annesi; “İman”da “imansızın imansıza verdiği rüşvet”(Aktaran Ünlü, 2014: s. 104); “Ablamı Buldum”da başka bir ablasının daha olduğunu öğrenen çocuk, “Pazar”da tekeyi satıp oğluna kışlık mont almak isteyen anne; “Kuyruk Derisinde Maşkiçiri”nde Berber Naim’in yazar olduğunu öğrendiği komşusuna “bizi de yazsan olmaz mı?” (Aktaran Ünlü 2014, s.131) diye sormasıyla gelişen olaylar; “Altın Küpeler”de kaybolan küpelerini komşusunun çaldırdığını söyleyen eş, dostları yüzünden komşusuyla arası bozulan ama iyi niyetini kaybetmeyen bir kadın; “Hoca”da “analı babalı yetim” (s.153) olan bir çocuk; “Ay Güneşten Nur Alıyor”da kahramanın, baş ağrısı için gittiği doktorun çocukluk arkadaşı olmasıyla geçmişi hatırlaması; “Kuruyemişçi”de eskiden vergi memuru olan Dalabay’ın vergi uğruna insanlara ettiği zulüm, “Usta”da Abdülcabbar Usta’nın kendine has kişiliği ve yaşam biçimi; “Heves”te anne-çocuk ilişkisi; “Kertenkelenin Kuyruğu”nda seyyar satıcıların geldiği zaman kadın ve çocukların renkli halleri; “Ninni”de mezara annesini ziyarete giden kahramanın duyduğu ninni ile eski günleri hatırlaması anlatılmaktadır. “Ak Mermer Kara Mermer”de anne kavramı üzerine yazan Haşimov, “İltica”da annesiyle konuşmaktadır.
Ötkir Haşimov, bu kitabın Türkiye’de yayınlanmasını istemiştir. Eserin Türkiye Türkçesine aktarılması bu açıdan isabetlidir.
1.1. Özbekçe Seçme Metinler, 2016
Adından da anlaşılacağı gibi bu eser hikâye antolojisi olmamakla beraber Özbek hikâyelerini barındırması nedeniyle değerlendirmeye alınmıştır. Kitabın sol tarafında Kiril harfli Özbekçe, sağ tarafında Türkiye Türkçesine aktarılmış metin bulunmaktadır.
Kitap iki düzyazı, on iki hikâye, bir şiir içermektedir. İlk iki yazı düzyazı metin olarak değerlendirilebilir. Düzyazılardan ilki, İslam Kerimov’un “Nevruz Konuşması”, ikincisi bir haber metnidir. Bu iki metinden sonra bazı Çağdaş Özbek yazarlarının eserleri Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.
Togay Murat’ın “Dede İle Torunu”, “Bir Güz Günü”, “Guguk, guguk, guguk...”; Ötkir Haşimov’un “İçkici Hacı”, “Savaşın Son Kurbanı”, “Telpek”, “Hayallere Olurum Esir”; Abdülhamit Çolpan’ın “Cehalet Kurbanı”; “Abdullatif Abdullayev “Humar”; Nurali Kabul’ün “Dönüş”, Mirkerim Asım’ın “El Cebrî’nin Doğuşu”, Erkin Azam’ın “Bizim Dayı” hikâyeleri ve Halime Hüdayberdiyeva’nın “Kitaplarım” adlı şiiri bu kitapta yer almaktadır.
Togay Murat’ın “Dede İle Torunu” hikâyesinde İsmail Dede ve torununun samimi dostluğu, “Bir Güz Günü” hikâyesinde Rahimcanov’a gelen telgrafta annesini kaybettiği haberi, “Guguk, guguk, guguk…”ta kahramanın çok sevdiği kuşları ve onları yitirişi anlatılmaktadır.
Ötkir Haşimov’un “İçkici Hacı” hikâyesinde bir toy sofrası, “Savaşın Son Kurbanı”nda bir ailenin başına gelen felaketler, “Hayallere Olurum Esir” de ise “yalnız sevmekle yetinmiş bir adam” (s.231), “Telpek” adlı hikâyede telpek (kürkten yapılmış kalpak) denilen şapkasını kaybeden bir adamın şapkasını bulma çabası anlatılmaktadır.
Nurali Kabul’ün “Dönüş” hikâyesinde Saidkul’un yeniden doğup büyüdüğü topraklara dönmesi ve buradaki bazı şeyleri değiştirme umudu; Abdulhamid Çolpan’ın “Cehalet Kurbanı”nda hırsızlıkla suçlanan masum bir genç; Abdullatif Abdullayev’in “Humar” hikâyesinde bir aile hayatı; Mirkerim Asım’ın “El Cebrî’nin Doğuşu”nda tarihten önemli bir ilim adamı ve Bağdat çevresi; Erkin Azam’ın “Bizim Dayı” adlı hikâyesinde Gazanfer Dayı ve yeğeni Emir’in birbirine duyduğu muhabbet ve birbirleriyle olan münasebeti anlatılmaktadır.
2. TÜRKİYE’DE YAPILAN İNCELEME ÇALIŞMALARI: ÖZBEK HİKÂYESİ
Metin Akar ve arkadaşları tarafından ders kitabı olarak yazılan Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatı 1994; Maarife Hacıyeva ve arkadaşları tarafından ders kitabı olarak yazılan Türk Dünyası ve Kardaş Ülkeler Edebiyatı 1997; Özbek Edebiyatı bölümü Hüseyin Özbay tarafından yazılan Türk Dünyası Edebiyatları 1998; Özbek Edebiyatı bölümü Timur Kocaoğlu tarafından hazırlanan Türk Dünyası El Kitabı’nın 3. cildi olarak Türkiye Dışı Türk Edebiyatları 1998; Fatma Açık tarafından yazılan Özbek Edebiyatı 2007; Şuayip Karakaş’ın makalelerini içeren Özbek Edebiyatı Yazıları 2012; Ali İhsan Kolcu’nun ders notları olarak yazdığı Çağdaş Türk Dünyası Edebiyatı 2012 yılında Türkiye’de yayınlanmıştır. Biz bu bölümde adı geçen eserlerin içeriğini tanıtıp kapsamı hakkında bilgi vermeyi hedefledik.
2.1. Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatı, 1994
Türk dünyasından birçok edebiyatı, dönemleri açısından inceleyen, edebiyatçıların biyografilerine ve eserlerine yer veren bu kitabın yazılma amacı “Türk’ü Türk’e tanıtmaktır.” (Akar, Deniz ve Bilecik 1994, s. 5) Lise müfredat programına eklenen “Türkiye Dışındaki Çağdaş Türk Edebiyatı” bölümüne binaen bu eser öğrenci ve öğretmenlerin ders kitabı ihtiyacını karşılamak için yazılmıştır.
Yazılış amacı doğrultusunda Türk Dünyası edebiyatlarına yer veren bu çalışma, Özbek edebiyatı, Özbek hikâyesi hakkında çeşitli tespitlerde bulunmuştur. Öncelikle Modern Özbek edebiyatının köklerinin Çağatay Edebiyatına; Ali Şîr Nevâî, Bâbur Şah, Şîbânî Han ve Büyük Sûfî Ahmed Yesevî gibi sanatçılar tarafından icra edilen eski Türkistan edebiyatına dayandığını ileri sürülmüştür.
Özbek ediplerinin hikâye sanatını Osmanlı, Tatar ve Azerî edebiyatçılar aracılığıyla tanıdıkları, ilk hikâyecilerin Çolpan ve Abdullah Kadirî olduğu, 1920’den sonra Abdullah Kadirî ve Sadrittin Aynî’nin bu türün gelişmesini sağladıkları; Saida Zunnunova, Ölmes Ömerbek, Seyyar, Nurali Kabul, Nazar Eşankul ile Selâmet Vefa’nın da hikâye alanında önemli yere sahip olduğunu belirtilmiştir.
İlk olarak, Çolpan’ın “Güz” adlı şiiri hem Özbek hem de Türkiye Türkçesiyle yer almış, ardından açıklama ve araştırma soruları üzerinde durulmuştur. Ayrıca Çolpan’ın “Halk”, Osmanlı Türkçesi ile yazdığı “Ziyâ-yı Kamer” adlı şiirleri de bu bölümde bulunmaktadır. Çolpan’ın yaşamöyküsü anlatılırken edebi kimliği, şairliğiyle ilgili bilgiler de verilmiştir. İyi bir hikâyeci de olduğu öne sürülen Çolpan’ın Makaleler Dergisinde yayınladığı hikâyeler ile bu alandaki yeteneğini ispat ettiği söylenmiştir..
Buna ek olarak, Özbek edebiyatı bölümünde, şair Aybek’in hayatı ve entelektüel çalışmaları üzerine açıklayıcı bilgiler verilmiştir. Aybek’in “Özgür Kuş” adlı şiiri de hem Özbek hem de Türkiye Türkçesiyle yer almıştır. Şairin bu şiiriyle ilgili açıklamalar ve araştırma soruları üzerine bir alt başlık ayrılmıştır. Aybek’in yaşamöyküsünün yanında edebi kimliğinden, şiir ve romanlarından bahsedilmiştir.
Çalışmada hikâye türüne yer verilmemiştir.
2.2. Türk Dünyası ve Kardaş Ülkeler Edebiyatı, 1997
Birçok Türk dünyası edebiyatını inceleyen bu çalışmanın, “Özbek Edebiyatı” bölümünde, “Özbek Türkleri”, “Özbek Dili”, “Özbek Türklerinin Edebiyatı”, “Özbek Folkloru”, “Özbek Yazılı Edebiyatı” gibi başlıklar verilmiş; bu başlıklar altında genel bir durum değerlendirmesi yapılmıştır. Ali Şîr Nevayî dışında Hamid Alimcan, Musa Aybek, Şeref Reşidov’un yaşamöyküsü anlatılmış; ediplerin eserleri ve estetik anlayışlarından bahsedilmiştir. Fakat kitapta çağdaş Özbek edebiyatına dair örnek metinleri (şiir, hikâye ya da piyes) görememekteyiz.
2.3. Türk Dünyası Edebiyatları, 1998
Türk dünyasından birçok edebiyatı, gelişim evreleri açısından inceleyen bu kitap Özbek Edebiyatını da bünyesinde barındırmaktadır. Özbek Edebiyatı bölümü “Çağdaş Özbek Şiiri”, “Özbek Tiyatro Edebiyatı”, “Özbek Edebiyatında Hikâye ve Roman”, “Özbek Edebiyatından Seçmeler” alt başlıklarından oluşmuştur.
“Özbek Edebiyatında Hikâye ve Roman” başlığında bu türün 1920’den önce başladığını fakat bu tarihten sonra geliştiği söylenmiştir. İlk hikâyeler örnekleri arasında Çolpan’ın “Doktor Muhammedyar” ile Mirmuhsin’in “Be-ferzend Açildibay” anılmıştır. Abdullah Kadiri ve Sadrettin Ayni’nin de bu türü geliştiren yazarlardan olduğu, Abdulla Kahhar’ın ise hikâye türünde eserler verip Özbek edebiyatında önemli temsilciler arasına girdiği ileri sürülmüştür.
Çalışmanın bir diğer bölümü olan “Özbek Edebiyatından Seçmeler” başlığı altında özellikle şiir türüne yer verilmiştir. Kitapta yer alan şiir ve düzyazıların orijinal hali ve Türkiye Türkçesine aktarılmış biçimi bir aradadır. “En Büyük Kafesteki Kuş” metni ve “Karınca” adlı Özbek halk masalı şiirlerden sonra yer bulmuş fakat Özbek hikâyesine yer verilmemiştir.
2.4. Türk Dünyası El Kitabı “Türkiye Dışı Türk Edebiyatları”, 1998
Türk dünyası edebiyatları üzerine yapılan incelemelerden oluşan bu çalışmanın “Hikâye ve Roman” bölümünde Özbek hikâyesi ile ilgili genel bilgiler verilmiştir. Modern hikâye ve romanın Türkistan’a nasıl geldiği, 1910 yılında Özbek edebiyatının ilk örnekleri verdiği, 1920’de hikâyenin nicelik ve nitelik olarak arttığı, 1930’da yazarların toplumun içinde bulunduğu durumu yansıtan eserler verdiği, siyaset ve edebiyatın birbirini etkileyerek ve birbirinden etkilenerek yol aldığı, 1945’te edebiyata sansür ve baskı uygulandığı, 1960’tan sonra roman ve hikâyenin gelişim gösterip özgürleştiği, 1980 sonrasında reform döneminde Özbek hikâyeciliğinin yeni atılımlar gösterdiği, son yıllarda Özbek edebiyatından eserlerin Türkiye Türkçesine aktarılmasının sevindirici olduğu dile getirilmektedir.
Bu çalışmada hikâye türüyle ilgili aktarma örneklerine rastlanmamaktadır.
2.5. Özbek Edebiyatı, 2007
Özbek Edebiyatıyla ilgili genel bir çerçeve çizen; ele alınan yazarlarla ilgili bilgi veren ve yazarların eserlerinden örnekler barındıran bu çalışma 2007 yılında yayınlanmıştır. Kitap tarihsel olarak iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm “Türk Edebiyatının Ortak Devri” ve bu bölümün alt başlıklarından oluşmakta olup Yeni Özbek Edebiyatına kadarki zamanı kapsamaktadır.
On altı yazara yer verilen ikinci bölümde sanatçıların eserleri içerik, biçem ve biçimce örneklendirilmek için Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Yeni Özbek Edebiyatı döneminde kitapta yer bulan sanatçılar İshakhan İbret, Seyit Ahmet Hoca, Mahmud Hoca Bedbuhi, Abdulla Avlani, Münevver Kari Abdurreşithanoğlu, Abdurrauf Fıtrat, Hamza Hekimzade Niyazi, Abdulla Kadiri, Abdulhakim Süleyman Çolpan, Elbek, Gafur Gulam, Muhammed Hadiev (Batu), Musa Taşmuhammedoğlu (Aybek), Abdulla Kahhar, Hamid Alimcan, Osman Nasır’dır.
“Yeni Özbek Edebiyatı” bölümünde “Nesir” alt başlığında hikâye türünde ilk örneklerin dikkat çekici olduğu; Sadrettin Ayni, A. Çolpan’ın hikâyeci olarak değerli bir konumda olduğu ileri sürülmüştür. Yine bu bölümde tiyatro ve romanın durumu ve bu türlerde öne çıkan isimlerden bahsedilmiştir. Doğum tarihlerine göre sıralanan sanatçıların yaşamöyküsü anlatılmış; ele alınan sanatçıların ön plana çıkan eserlerinden örnekler verilmiştir. Kitapta tür olarak şiir ve piyes örnekleri öne çıkmış, sanatçıların yaşamöyküsünden sonra aktarmalara yer verilmiştir.
Bu çalışma Çağdaş Özbek hikâyesi bağlamında yalnızca Abdulla Kahhar’ın “Ogri” (Hırsız) ve “Serab” hikâyelerini içermektedir
2.6. Özbek Edebiyatı Yazıları, 2012
“Söz Başında” Karakaş, çok zengin bir tarihe sahip olan Özbek edebiyatı hakkında yazdığı bu yazıların Özbek edebiyatından ibaret olmadığını söyler. Özbek fikir ve sanat adamlarının hayat ve eserleri üzerinde Türkiye’de yapılan çalışmaların sınırlı olduğunu; kişi ve kurumların daha çok lehçe grameri üzerinde çalışmalar yaptığını; hâlbuki gramer ve çağdaş Türk edebiyatı çalışmalarının birlikte devam etmesi gerektiğini ileri sürer. Çünkü Karakaş’a göre “Edebiyat, hayatın hafızasıdır ve bir milleti tanıyabilmek için o milletin edebiyatı da önemsenmelidir” (Karakaş 2012, s. 5).
Edebiyat yazıları arasında “İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Özbek Edebiyatı ve Tarihi Hikâyeci Mirkerim Asım” başlıklı değerlendirme yazısı dikkat çekicidir. Eserlerinde Türkistan tarihini işleyen, milli bilinci uyandırmak isteyen Mirkerim Asım, Çağdaş Özbek hikâyeciliğinde önemli eserler vermiştir. Bu bölümde hikâyeciyi ayrıntılı bir biçimde inceleyen Karakaş, edebi hayatına şair olarak başlayan Asım’ın nesir sahasına başarılı bir giriş yaptığını dile getirir. Yazarın “Otrar” adlı hikâyesi Türkistan halk tarihi hakkında yazılan ilk hikâye olması bakımından önemlidir. Hikâyede “Muazzam Moğol ordusu karşısında tek başına verdiği mücadeleyi kaybeden İnalçık, Cengiz Han’ın, “Sen eski husûmetlerni unutıb, meniŋ hizmetimge kir.” teklifini, “Men öz ulusımge hıyanet kılmasmen.” (Akt. Karakaş 2012, s.383) diyerek geri çevirir.
Tarih ders kitapları yazdığı bilinen Mirkerim Asım’ın, aldığı tarih eğitiminin hikâye üslubunu etkileyebileceği üzerinde durulmaktadır. Fakat Karakaş’a göre Mirkerim Asım, “Tarihi roman ve hikâye yazarları arasında tarih gerçekliğini bozmadan edebiyat sanatının ifade imkânlarından faydalanarak yeniden canlandırmak bakımından çok önemli bir yere sahiptir.” (2012, s. 384) diyerek yazarın tarih bilgisiyle edebi kaygısını birleştirerek eserlerini oluşturduğunu dile getirir.
Türkiye sahasında Milli Edebiyattan Ömer Seyfettin’i; roman ve hikâyelerinde Türkistan tarihini işleyen Mirkerim Asım ile özdeşleştiren Karakaş, bu çalışmanın sonuna yazarın Türkiye Türkçesine aktarılan “Şırak” ve “Tomaris” adlı hikâyeleri de eklemiştir.
Şırak adlı hikâyede; Şırak adında akıllı, destancı ve çobanlıkla uğraşan bir adam Rustak’ın yanına gelerek İran şahını yenmek için bir yol düşündüğünü söyler. Rustak’ın çadırından burnu ve kulakları kesilmiş halde çıkan Şırak, İran şahına giderek ona hizmet etmek istediğini, kabilesinin ona zulüm ettiğini anlatır. “Rustak’ı yenmek istiyorsanız size yardım etmek, öcümü almak isterim.” der. İran şahı teklifini kabul eder ve Şırak’ın gösterdiği yolda ordusunu ilerletir. Çölün ortasına geldiklerinde Şırak, “Ben yendim, Dara’nın ordusunu tek başıma yendim!” diye haykırır. “Sizi aldatarak çölün tam ortasına getirdim. Bu tarafı da yedi günlük yol, bu tarafı da. İstediğiniz tarafa gidin. Benim mezarım burada.” (Aktaran Karakaş 2012, s.396) deyip ayağının altını gösterir. Vatan ve millet için ölümün tatlı şerbetini içmeye karar vermiş Şırak, kutlu bir kahraman olmuştur.
Çalışmanın bir diğer hikâyesi olan Tomaris’te Massaget hükümdarı Tomaris’in İran Şahı Keyhüsrev ile savaşı anlatılmaktadır. Tomaris’e elçi gönderip evlenmek istediğini söyleyen Keyhüsrev’in asıl amacı topraklarına toprak katmaktır. Fakat Tomaris bunu fark eder ve “Başımızından altın saçsanız bile, biz erkinliği kulluğa değişmeyiz” (Aktaran Karakaş 2012, s.402) der ve böylece amansız bir savaş başlar. Oğlunu ve ordusunun üçte birini kaybeden Tomaris, savaş meydanında İran şahı Keyhüsrev’in ölmesi ile intikamını almış ve zafer kazanmış olur.
2.7. Çağdaş Türk Dünyası Edebiyatı, 2012
Çağdaş Türk Dünyası Edebiyatları üzerine yapılan çalışmaları içinde barındıran bu eser ders kitabı ihtiyacını karşılamak amacıyla yazılmıştır. Daha çok inceleme ve metin çalışmalarına yönelen bu kitap, Özbek Edebiyatı ile ilgili bir bölüme de sahiptir.
“Çağdaş Özbek Türk Edebiyatı” bölümünde Özbek ediplerinden Abdülhamid Süleyman Çolpan, Abdulla Kadiri, Musa Taşmuhammedoğlu Aybek, Abdulla Kahhar, Hamid Alimcan, Âdil Yakuboğlu, Elbek, Abdulla Aripov, Erkin Vahidov, Muhammed Salih’in yaşam öyküleri anlatılmış; yazar ve şairlerin eserlerinden bahsedilmiştir. Buna ek olarak sanatçıların edebi kimliğini yansıtan metinler Türkiye Türkçesi ve Özbek Türkçesi ile birlikte yer almıştır. Ders kitabı ihtiyacını karşılamak üzere birçok çalışmanın bir araya getirildiği bu kitapta yer alan sanatçıların öykü, şiir ve roman parçalarının çözümlemesi yapılmıştır.
Hikâye bağlamında, Abdulla Kahhar’ın kendine usta olarak Anton Çehov’u seçtiğini, yazarın yaşadığı dönemi eserlerinde yansıttığı; “Dehşet”, “Nar”, “Hırsız”, “Hasta” gibi öykülerinin bu açıdan dikkat çekici olduğu söylenmektedir. Çalışmada, “Hırsız” (Ogri) hikâyesine yer verilen Kahhar’ın bu öyküsünün çözümlemesine yer verilmesi isabetlidir. “Hırsız” adlı hikâyede öküzü çalınan ihtiyar çift, öküzün bulunması için ellerinde ne varsa çıkarıp vermektedir. Fakat bu sonuçsuz kalacaktır, çünkü rüşvet alıp öküzü bulma vaadi veren insanların asıl amacı ihtiyar çifti sömürmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme
Türkiye’de ağırlıklı olarak 1990’lı yıllardan sonra başlayan Çağdaş Özbek hikâyesi aktarma çalışmaları sayıca yetersizdir. İncelenen Çağdaş Özbek hikâye antolojileri ve aktarma kitapları alan çalışmaları için bir yol açma görevi üstlenmektedir. Çalışmaların nicelik ve nitelik olarak artması gerekmektedir.
Aktarma bağlamında tanıtılan dört kitabın üçü Özbek hikâye antolojisi, biri Özbek yazar Ötkir Haşimov’a ait eserdir. Antolojiler Çağdaş Özbek hikâyesinin genel bir manzarası çizmekte; yazarı veya yazarın hikâye anlayışını görmek için antolojilerin buz dağının görünen kısmı olduğunu bilmek gerekmektedir. Bu bağlamda eserlerde yazarın edebi kimliğinden izler taşıyan metinler seçilmesi gerekmektedir.
Komisyon tarafından hazırlanmış ve içinde diğer çağdaş Türk dünyası edebiyatlarından örnekler barındıran inceleme çalışmalarının büyük çoğunluğu şiir türünü ön plana çıkarmıştır, hikâye türüne yer vermemiştir. Çağdaş Türk dünyası edebiyatları içinde Özbek Edebiyatına yer veren ve ders kitabı olarak hazırlanan kitaplarda Özbek Edebiyatının önde gelen yazarlarına ve bu yazarların eserlerine yer verilmiş; inceleme ve araştırma sorularıyla metin çalışmaları öncelenmiştir. Öğrencilerin Türk dünyası edebiyatlarını tanıması için bu çalışmaların yapılması sevindiricidir.
Araştırmamızın kapsam ve sınırlılıklarını aşacağından dolayı ele alamadığımız Emek Üşenmez’in “Yeni Özbek Edebiyatı” ile Hüseyin Baydemir ve arkadaşlarının “Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı” adlı çalışmaları değerlendirilmeye muhtaçtır. Gözden kaçan noktalar olabilir fakat çalışmamız minvalinde çeşitli ürünlerle alana katkılar yapılabilir.
Bu alandaki eksikliği görmek ve göstermek için yaptığımız çalışmanın amacı, Özbek Hikâyesi bağlamında, Türkiye’de yapılan aktarma ve inceleme çalışmalarının durumunu görmektir. İlerleyen yıllarda aktarma ve inceleme çalışmalarının sayı ve sıfat bakımından gelişme göstereceğini söylemek mümkündür. Bize, birbirimizi hatırlatacak bu tür çalışmaların gerekli olduğunu düşünmekteyiz.
Öneriler
1- Hikâye kurguya yaslanarak kendi iç gerçekliğini oluşturur. Bu bağlamda hikâyenin; kendi gerçekliğini oluşturduğu, kendi zamanını yaşadığını ve kendi yaşantısını anlattığını söyleyebiliriz. Özbek hikâyesi de kurgusunu oluştururken kendi iç gerçekliğini oluşturmakta, yarattığı zamanı yaşamakta ve kendi yaşantısını anlatmaktadır. Özbek hikâyesinin bize söyleyecek bir şeyi olduğunu fark etmek aktarma çalışmaların özenle yapılması gerektiğini gösterecektir. Aktarmacı iki toplum arasında köprü oluştururken bunu dikkatle yapmalı, köprünün ayakları aktarılan ve aktarma yapılan dile sağlam basmalıdır. Bu bağlamda aktarma yapılırken “yalancı eş değerlik” durumuna dikkat etmek, deyim ve atasözlerini doğru bir biçimde çevirmek, metinde içinde kullanıldığı bağlama göre kelimeye anlam vermek ve buna bağlı olarak diğer kelimeler arasından seçim yapmak gerekmektedir. Aktarıcı hem aktardığı hem de aktarma yaptığı dile hâkim olmalı; söz oyunları ve mecazları fark etmeli; kültürel unsur, inanç ve yaşam biçimlerini doğru algılamalı ve aktarmalı; bunu yaparken üslup kaygısı gözetmeli, metni yeniden yaratma sürecinde metnin ne demek istediğini iyice anladıktan sonra çalışmaya başlamalıdır. Çünkü metin başka bir lehçeye aktarılırken dokusunu kaybederse okuyucu yüzey yapıdan derin yapıya ulaşamayacak, edebi bir duygulanım sürecine giremeyecektir. Bu konuda aktarıcı titiz ve dikkatli bir çalışma yaptığının bilincinde olmalıdır. Çünkü aktarım başarısı eserin büyük kitlelerce tanınması ve okunması ile doğru orantılıdır. Ayrıca imla ve noktalama da aktarma konusunda önemli bir meseledir. Aktarma yapılırken bu noktalara dikkat etmek metnin önemsendiğini gösterecektir.
2- Türkiye’de yayınlanan çalışmalara baktığımızda komisyon veya antoloji çalışmalarının ön planda olduğunu görmekteyiz. Tek bir yazara veya tek bir edebi türe yer veren çalışmaların yapılması Türkiye’deki Özbek Edebiyatı kavramına derinlik ve özgünlük katacaktır. Bağımsızlık Dönemiyle birlikte Yeni Özbek Edebiyatı daha da güçlenmiş, içerik ve biçim olarak kendine ait, güçlü bir hikâye kurmuştur. Bu açıdan yapılacak çalışmalarda önceliği güncel Özbek hikâyesine vermek isabetli olacaktır.
3- Genel bir Çağdaş Özbek Edebiyatı manzarası sunmak yerine müstakil bir Özbek edebiyatçısı portresi çizilirse daha esaslı ve özgün çalışmalar ortaya çıkacaktır. Tematik veya dönem bağlamında aktarma ve inceleme çalışmaları yapılabilir. Genelden özele giden, edebi türe veya yazara odaklı bir çalışma yüzeyden derine ulaşmamızı sağlayacaktır.
4- Türkiye’de aktarma bağlamında; Çağatay Edebiyatı varisi olmalarının da etkisiyle tür olarak Özbek şiiri öncelenmiştir. Türk dünyası edebiyatlarını içeren komisyon çalışmalarının çoğunda Özbek şairlere ve onların şiirlerine rastlamaktayız. Özbek Edebiyatını daha bütünsel bir biçimde görmek için diğer edebi türleri de ön plana çıkaracak çalışmalar yapmak gerekmektedir.
Kaynakça
A. Kitaplar
Açık, F. (2007) Özbek Edebiyatı, Ankara: Alp Yayınları
Açık, F. (2012) Özbek Hikâyeciliği ve Özbek Edebiyatından Seçme Hikâyeler. Ankara: Kurgan Edebiyat.
Akar, M., Deniz, S., & Bilecik F., İ. (1994). Türk Dünyası Çağdaş Edebiyatı. İstanbul: Yesevi Yayıncılık.
Hacıyeva, M., Köktürk, Ş., & Sarılar, K. (1997). Türk Dünyası ve Kardaş Ülkeler Edebiyatı. Samsun: Kübraş A.Ş.
Haşimov, Ö. (?). Dünyanın İşleri (Mahir Ünlü, Çev.). İstanbul: Bilge Oğuz Yayınları.
Karakaş, Ş. (2012) Özbek Edebiyatı Yazıları. Ankara: Kurgan Edebiyat.
Kocaoğlu, T. (1998). “Özbek Edebiyatı” Türk Dünyası El Kitabı-Türkiye Dışı Türk Edebiyatları (sayfa aralığı?). (Cilt 3). Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi ?
Kolcu, A. İ. (2012). Çağdaş Türk Dünyası Edebiyatı, (Gözden geçirilmiş/genişletilmiş 4. baskı). Konya: Salkımsöğüt Yayınları.
Özbay, H. (1998) “Özbek Edebiyatı” Türk Dünyası Edebiyatları. İstanbul: Milli Eğitim Basımevi
Su, H. (Ed.). (2014). Çağdaş Özbek Öyküsü. Ankara: Hece Yayınları.
Yaman, H. ve Öztürk F., (2016) Özbekçe Seçme Metinler. Konya: Çimke Basımevi.
B. Makaleler
Kara, M. (2006). “Lehçeden Türk Lehçeleri Arasında Geliştirilecek Çeviri Yazılımların Güçlükleri ve Kolaylıkları”. Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı (s.329-348). Ankara: Türkiye Yazarlar Birliği Yayınları
Kara, M. (2011). “Lehçeler Arası Aktarmalarda Temel Sorunlar”. Tebliğler ve Aktarım Örnekleri (s. 8 -27). Ankara: Türksoy Yayını
Konkobayev, K. (2011). “Türk Lehçeleri Arasındaki Aktarma Çalışmaları ve Karşılaşılan Sorunlar”. Tebliğler ve Aktarım Örnekleri (s. 48-52). Ankara: Türksoy Yayını
Musaoğlu, M. (2011). “Türk Yazı Dillerinde Aktarma ve Bilişim Çalışmaları”. Tebliğler ve Aktarım Örnekleri (s. 28-33). Ankara: Türksoy Yayını
Uğurlu, M. (2011). “Lehçe Türk Lehçeleri Arasında Benzer Kelimelerin Eş Değerlik Durumu”. Tebliğler ve Aktarım Örnekleri (s. 92-97). Ankara: Türksoy Yayını
Usta, Ç. (2008). “Lehçeden Lehçeye Aktarma Sorunlarına Ek: İmla ve Noktalama Hataları”. Turkish Studies. Cilt: 3. s. 650-670.
