18 Temmuz 2024 Perşembe

Şeyh Galib - Müseddes-i Mütekebbir

 


Tedbirini terkeyle takdir Hüda'nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümanındır
Birden bire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devran olalı devran erbab-ı safanındır

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Meyhaneyi seyrettim uşşaka mataf olmuş
Teklif ü tekellüften sükkanı maaf olmuş
Bir neşe gelüp meclis bi havf u hilaf olmuş
Gam sohbeti yad olmaz meşrebleri saf olmuş

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Ey dil sen o dildara layık mı değilsin ya
Da'va-yı mahabete sadık mı değilsin ya
Özrü nedir Azra'nın Vamık mı değilsin ya
Bu gam ne gezer sende aşık mı değilsin ya

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Mahzun idi bir gün dil meyhane-i ma'nade
İnkara döşenmiştim efkarı düşüp yade
Bir pir gelüp nagah pend etti alelade
Al destine bir bade derd ü gamı ver ba'de

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır

Bir bade çek efzun kap mecliste zeberdest ol
Atma ayağın taşra meyhanede pabest ol
Alçağa akar sular pây-i huma düş mest ol
Pür cuş olayım dersen Galib gibi düş mest ol

Aşıkta keder neyler gam halkı cihanındır
Koyma kadehi elden söz pir-i muganındır




Mustafa Çıpan - Nezr-i Mevlâna (Mevlevilik’te On Sekiz Rakamı)

 


Hayırların feth, şerlerin def' ve himmetlerin üzerimize olması niyâzıyla…

Cenâb-ı Hakk'ın tecellî eseri velî kullarının kalbine yerleştirdiği irfânî bir nurla ilâhî gerçekleri bizzat tadarak ve yaşayarak öğrenen Hz. Mevlânâ, akl-ı selîmden kalb-i selîme, kalb-i selîmden de zevk-i selîme yol bulan Mevlevîliğin dayandığı temel kaynaktır.

Hz. Mevlânâ, hayrü'l-halefi Şeyh Gâlib'in:

Merd ana denür ki aça nev-râh

Aşık Yaşar Reyhani - Kime Arzedeyim

 


Kime arzedeyim ben bu halimi
Ya ilahi yandım avrat elinden
Yıllarca sürdürdüm kalmakalımı
Ya ilahi yandım avrat elinden

Yağ yerine ciğerimi eritti
Beni haktan hakikatten farıttı
Üç oğlumu dört kızım çürüttü
Ya ilahi yandım avrat elinden

Mana okur iken uzandı yattı
Bütün eserimi çöplüğe attı
Sırlarımı komşulara anlattı
Ya ilahi yandım avrat elinden

17 Temmuz 2024 Çarşamba

Fuzuli - Gazel (Mende Mecnun’dan füzûn âşıklık isti’dadı var)

 


Mende Mecnun’dan füzûn âşıklık isti’dadı var
Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var

Murat Çobanoğlu - Öğretmen



Ana baba gibi emeği vardır
Ağızdır, lisandır, dildir öğretmen
Sevgisi, şefkati insana yardır
Vücuttur kanattır koldur öğretmen

Talebe okulun yeşil fidanı
Yanan bir ocağın sönmez dumanı
Öğretmendir yaraların dermanı
Arıdır, kovandır, baldır öğretmen

Öğretmendir bize gösteren yolu
Odur talebenin kanadı kolu
Öğretmen hazinedir, doludur dolu
Yapraktır, ağaçtır, daldır öğretmen

Öğretmendir fabrikanın temeli
Öğretmendir bütün dünyanın dili
Bütün insanlara uzanır eli
Bize ışık tutan yoldur öğretmen

Öğretmendir ışık veren dünyaya
Öğretmendir bizi götüren aya
Öğretmenin ilmi benzer deryaya
Irmaktır denizdir göldür öğretmen

Sende yetişmiştir nice paşalar
Öğretmensiz açılır mı kapılar
Temelinden sağlam olan yapılar
Çobanoğlu der ki güldür öğretmen

Aşık Yaşar Reyhani - Eski Hatıralar (Bir Kara Gözlü)

 

Bir kara gözlü yar yıllarca evvel
Berrak bir pınarın başında idi
Peri kadar saçlı huriden güzel
Durgun yüzlü on dört yaşında idi

Tam on dört gecelik ayın yarısı
Pembe tül altından sızan sansı
Adım adım takip eden birisi
Her dakka her saat peşinde idi

Sonra onu ben yitirdim el buldu
O zaman gönlümde yol iki oldu
Üç yıl sonra sordum dediler öldü
Hayali bir mezar taşında idi

Ben yine o yüzü görürüm bazı
Başka zaman değil çalınca sazı
Satırıma yazdığım gün o kızı
İlham hızı çatık kaşında idi

Reyhani'yim derdim izah etmeye
Yüz yıl yazsam imkanı yok bitmeye
Bülbülümü koymadılar ötmeye
Mevsim elli birin kışında idi...



16 Temmuz 2024 Salı

Dadaloğlu - Alırım Kız Seni Komam İllere

 


Oturmuş ak gelin taşın üstüne
Taramış zülfünü kaşın üstüne
Bir selamı geldi başım üstüne
Alırım kız seni komam illere

Bir taş attım karlı dağlar ardına
Yuvarlandı düştü yarin yurduna
Ben yeni de düştüm sevda derdine
Alırım ahdımı komam illere

Atımın kuyruğu cura saz gibi
Divana vurmuş da ergen kız gibi
Alarmış yanağı bahar yaz gibi
Getirin kır atım göçem illere

Dadaloğlu der de oldum kastana
Gelip geçer selam verir dost bana
Göçeyim mi bilmem Namrun üstüne
Çekilem mi kahpe Bulgar illere

Fuzuli - Gazel (Seyr kıl gör kim gül-istânın ne âb ü tâbı var)

 


Seyr kıl gör kim gül-istânın ne âb ü tâbı var
Her taraf bin serv-i ser sebz ü gül-i sîrâbı var

Ömer Seyfeddin - İlk Namaz


Oh, bu sabah ne kadar soğuktu! Yatağımın sıcak­lığını terk ettiğim vakit, çılgın fırtınalarla haykırarak, tehditkâr rüzgârlarla camları döverek, geçen gecenin bütün soğuğunu emmiş olan soğuk terliklere çıplak ayaklarımı sokunca içimde geceden kalan bir üşü­menin titrediğini hissettim. Hizmetçim her zamanki gibi uyuyordu. Onu bu yakıcı soğukta sıcak yata­ğından kaldırmaya acırdım. Odamın kapısını açtım. Dışarıda kesici ve parçalayıcı kışın yırtıcı soğukları yüzümü ve ellerimi tokatladılar. Bu merhametsiz tokatların altında kollarımı sıvadım. Abdestimi al­dım. Odama dönünce yalancı bir sıcaklık, sıcak bir teselli gibi havlunun altından kollarıma, yüzüme, ıslanmış saçlanma temas ediyordu. Daha şafak sökmemişti. Yalancı fecrin donuk, kırmızı sessizliği gecenin soğuk karanlıklarının kubbesini parçalaya­rak büyüyor ve genişliyordu. Pencereye dayandım.

Önümde, ayağımın altında bütün evler, ebedî bir uykunun uyanılmaz kâbuslarını görmeye devam ediyor gibi cansız ve hareketsiz duruyorlardı. Deniz, başı ve sonu görünmeyen bir donuk lacivertin içinde uyuyor ve tan yeri ağarırken kaybolan gölgeleriyle titreyen uzak ve sisli sahillere beyaz dalgalarıyla sonsuz bir ayırma çizgisi çiziyordu.

15 Temmuz 2024 Pazartesi

Dadaloğlu - Yine Tuttu Gavur Dağı boranı

Yine tuttu Gavur Dağı boranı
Hançer vurup acarladın yaramı
Sana derim Mıstık Paşa öreni
İçindeki bunca beyler nic'oldu

Çınar sana arka verip oturan
Pöhrenk ile sularını getiren
Yoksulların işlerini bitiren
Samur kürklü koca beyler nic'oldu

Tavlasında arap atlar beslenir
Konağında baz şahinler seslenir
Duldasında nice yiğit yaslanır
Boz-kır atlı yüce beyler nic'oldu

Gidip Karbeyaz'dan sular getiren
Dört yanında meyvaların bitiren
Çınar sana arka verip oturan
Havranalı büyük beyler nic'oldu

Feneri de deli gönül feneri
Atları da dolanıyor kenarı
Sana derim Küçük Ali öreni
Sana inip konan beyler nic'oldu

Sabahaca kandilleri yanardı
Soytarılar fırıl fırıl dönerdi
Ha deyince beş yüz atlı binerdi
Sana inip konan beyler nic'oldu

Mıstık Paşa gitmiş odası yaslı
Hatunları vardı hep turna sesli
Toptop zülüflü de İstanbul fesli
Usul boylu hatunların nic'oldu

Saçı altın bağlı fesler sırmalı
Lahuri şal giymiş gümüş düğmeli
Gözleri kudretten siyah sürmeli
Mor belikli güzellerin nic'oldu

Derviş Paşa yaktı yıktı illeri
Soldu bütün yurdumuzun gülleri
Karalar giydik de attık alları
Altınızın geçmek akça tunc'oldu

Ağlayı ağlayı Dadal'ım söyler
Vefasız dünyayı şu insan n'eyler
Bir yiğidi bir kötüye kul eyler
Şimd'en geri yaşaması güç oldu