24 Temmuz 2024 Çarşamba

Gevheri

 


Doğum yeri ve tarihi belli değildir; her iki hususta da farklı görüşler ileri sürülmüştür. M. Fuad Köprülü, Kırım Hanı Selim Giray’a yazdığı bir methiyeden dolayı şairin Kırımlı olduğunu; Saim Sakaoğlu ise İstanbullu olması ihtimalinin daha kuvvetli olduğunu söylemektedir. 

Âşık Sümmâni

 


1860 (bazı kaynaklara göre 1862) yılında Erzurum ilinin Narman ilçesinin Samikale köyünde doğmuştur. Fakir bir ailenin çocuğu olan Sümmanî, hayatını çiftçilik ve çobanlık yaparak sürdürmüştür. Şiirleri hem sözlü hem de yazılı (cönkler) kaynaklarda yer almaktadır. Sümmanî’nin öğrenim durumu hakkında bilgimiz yoktur.

Gevheri - Sözün Bilmez Bazı Nâdân Elinden

 


Sözün bilmez bazı nâdân elinden
Edep ağlar erkan ağlar yol ağlar
Bülbülün feryadı gonca gülünden
Gülşen ağlar bülbül ağlar gül ağlar

İyiye hizmet et olasın iyi
Öter defler gibi sinemin neyi
Bu çarkın elinden el aman deyi
Geda ağlar sultan ağlar kul ağlar

Her kaçan cuş edip çağlasa seller
Açılır laleler sümbüller güller
Davulbaz çalınıp çalkanır göller
Şahin ağlar turna ağlar tel ağlar

Kamil olanların bellidir yeri
Yoluna koyarlar can ile seri
Hakkın didarını görenden beri
Gökler ağlar derya ağlar sel ağlar

Gevheri der dertli gönlümüz hasta
Armağan eyle gel canını dosta
Kimi abdal olmuş girmiştir posta
Aba ağlar hırka ağlar şal ağlar

Âşık Sümmâni - Ervahı Ezelde Levh-i Kalemde

 


Ervah-ı ezelde levh-i kalemde,
Bu benim bahtımı kara yazdılar,
Gönül perişandır devri alemde,
Bir günümü yüz bin zara yazdılar

Bulmadım şadlığın iradesini,
Çekerim bu gamın ziyadesini,
Herkes dosta verdi ifadesini,
Bizimkini ülüzgara yazdılar

Aşk benimle eyler daim kıyl-ü kal,
Daha sabretmeye kalmadı mecal,
Derdim taksimdara kıldım arzuhal,
Dedi neylim bahtın kara yazdılar.

Gönül gülşeninde har oldu deyu,
Hasretlik cismimde var oldu deyu,
Sevdiğim, sevdiğin pir oldu deyu,
Erbabı garezler yare yazdılar.

Dünyayı sevenler veli değildir,
Canı terkedenler deli değildir,
İnsanoğlu gamdan hâli değildir,
Her birini bir efkara yazdılar.

Nedir bu sevdanın nihayetinde,
Yadlar gezer yarin vilayetinde,
Herkes diyarında muhabbetinde,
Bilmem bizi ne civara yazdılar.

Kadrimi bilmeze eyledim minnet,
Derdimi artıran görmesin cennet,
Sarraflar verdiler yare bin kıymet,
Benim kıymetimi nere yazdılar.

Döner mi kavlinden sıdkı sadıklar,
Dost ile dost olur bağrı yanıklar,
Aşk kaydına geçti bunca âşıklar,
Sümmâni’yi derkenara yazdılar.



Reşat Nuri Güntekin - Acımak (Roman Özeti)

 


KİTABIN ADI

ACIMAK

KİTABIN YAZARI

REŞAT NURİ GÜNTEKİN

YAYIN EVİ

İNKILAP YAYIN EVİ

BASIM YILI

1999

1)KİTABIN KONUSU:

Küçük yaşta gördüğü kötü muamelelerden dolayı acıma duygusu olmayan bir öğretmeni anlatıyor.

2)KİTABIN ÖZETİ:

Zehra adında bir öğretmen çok acımasız bir karaktere sahipti.Öğrencilerine her zaman kötü davranıyordu. Bir gün babasının öldüğünü duydu.Babasının evine gitti.Fakat hiçbir şekilde üzülmüyordu. Babasını yanına gitmeden başka bir odaya geçti. Odada bulunan sandıktan babasının hatıra defterini buldu.Bu hatıra defterini okudukça babasına haksızlık ettiğini anlamaya başladı.Acıma duygusu olmayan Zehra öğretmen babasının geçmişte bulunduğu duruma acımaya başlamıştı. Annesinin babasına karşı haksızlık yaptığını anladı.Büyük bir üzüntüyle odadan çıkarak babasının bulunduğu odaya gider. Ve onun yüzüne örtülü olan çarşafı kaldırarak onu öper. Daha sonra Zehra öğretmen okuluna geri döner ve bir süre sonra orada evlenir.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Ankara (Roman Özeti)


Eserin Adı                  :

ANKARA

Yazarı             :

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

Yayın Evi                   :

İnkılap

Basım Yılı                  :

1982

1-)Eserin Konusu     :

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU’nun Ankara romanı ütopik bir romandır. Bu romanda yazarın özlediği, özlemini çektiği geleceğin Ankara’sı dolayısı ile Türkiye’sidir.

2-) Eserin Özeti         :

Kemalettin Kamu - Hazan Yolcusuna

 


Saçların yine solgun,
Bağrın elemle dolgun,
Nereye yolculuğun
Yeni bir gurbete mi?

Ben de bir kuru yaprak
Gibi seninleyim bak,
Zülfüne takılarak
Oldum gönül veremi

Gözlerim dolu melal,
Yüzün bir ince hilal,
Giderken beni de al
Beraberine emi?

Vasfi Mahir Kocatürk - Şairin Ölümü

 


Ne bir damla gözyaşı, ne yerde yaslı bir mum;
Hazin, loş odalarda ölümü sevmiyorum.
Bir çığ sesiyle nasıl inlerse bir uçurum
Benim öyle verecek kalbim son nefesini...

Titreyen dallarını açıp göklere kadar,
Hıçkıracak ney gibi sülün boylu kavaklar,
Talihimin göğsümde hapsettiği canavar
Derin çıtırtılarla kıracak mahpesini...

Ardımda binbir gönül, ıstırabımdan derin,
Matemini tutacak bir mukaddes kederin;
Ölümün gösterecek dünyaya ölümlerin
Hem en şereflisini, hem de en mukaddesini...

Gözlerim çektiğimi ifşa etmese bile
Kalbimden ayrılınca ruhum gelecek dile:
Yüzbin yıllık kâinat hummalı bir vecd ile
Dinleyecek ilk defa ıstırabın sesini...

Her gün bir parça daha fazla yalçınlaşarak
Bir uçurum olunca bana sevdiğim kucak,
Fırtınalı göklerden ölümüm andıracak,
Yıldırımla vurulmuş kartalın düşmesini...

Aruz Ölçüsü

 


Aruz ölçüsü, hecelerin uzun veya kısa, kapalı ya da açık oluşuna dayanan, hecelerin belli bir düzene göre sıralanarak ahengin sağlandığı nazım ölçüsüdür. İskender Pala’nın değişiyle ‘‘Çadırın ortasına dikilen direktir. Bir çadırı nasıl direk ayakta tutuyorsa divan şiirini de ayakta tutan en büyük unsur aruzdur.’’

23 Temmuz 2024 Salı

Oyhan Hasan Bıldırki - Başarı

 


"Dağ ne kadar yüce olsa da yol onun üstünden aşar.”
   

      Başarı, diken üstüne gül kondurmaktır.
      Başarı, elde etmek istediklerimize ulaşmak, kavuşmayı dilediklerimizle buluşmaktır.
      Başarı, mutluluktur.
      Ancak başarıya giden yol, türlü tuzaklar, dönemeçler, çakıllar ve dikenlerle kuşatılmıştır. Bu kuşatmayı yarabilmek için çeşitli çabaların, katlanacağımız sayısız özverilerin kapımızın önünde beklediğini unutmayalım. Kim ne derse desin, nasıl söylerse söylesin “unutmak”, vazgeçmek, geri çekilmek demektir. Vazgeçişler ve geri çekilişler, kayıp çizelgelerimize tek tek eklenecek olan “hayatımızın olumsuz resimleri”dir. Bu resimler çoğaldıkça, adına yaşamak da denilen periyle bizim aramızdaki bağların gevşediğini, ya da pamuk ipliğiyle birbirine bağlandıklarını görürüz. Şüphesiz böyle bir durum, insanı tükenişe götürür.
      Tükeniş, bizi sıradanlaştırır. Herkes gibi olan, içinde bulunduğu halkadakilerle arasında başkalıklar bulunmayan insan, ömrünün hiçbir döneminde “doyum noktası”na ulaşamaz. Elbette küçük becerilerle, tesadüfî ilişkilerle, aniden önümüze düşen fırsatlarla da başarıyı yakalamak, doyum noktasına erişmek mümkün. Ummadığınız bir anda kapınızı çalan, yolunuza çıkan bir arkadaşınızın yardımıyla “çözümsüz güçlüklerin kördüğümleri”ni sökebilir, “oh”lar çeker, ikincil başarılarla gurur duyarsınız. Ancak başarı sahnesinde başrole çıkamazsınız.
      Kurda sormuşlar; “Ensen niye kalın?” diye. O da cevaplamış: “Kendi işimi kendim görürüm de.” Öyle görülüyor ki bu kurt, hayatının başrolünü oynuyor. Çok karmaşık bir dünyada yaşadığımızı biliyoruz. Böyle bir dünyada yaşamak, başkalarının artıları ve eksileriyle karşılaşmak demektir. Şüphesiz bu artılar ve eksiler de, şöyle veya böyle bir biçimde, başarıya uzanan yolda kılavuzumuz olacaktır. Belki de bizi, “kendimiz olmak”tan çıkaracak, “kendi işimizi kendimiz görebilme isteği”nden de caydıracaktır. Hâlbuki tarih, düştükleri yola yalnız çıkanların hikâyeleriyle doludur.
      Başarı, “ateş yumağı.” Bu yumağı açmak bize düşüyor. Ancak ateşe dokunmak da güç. İlk anda bu güçlük, insanı yıldırıyor. İşte bu noktada, bedeli ne olursa olsun, yılgınlığa yakamızı kaptırmamak gerekiyor. Bunu başardığımız, daha doğrusu ilk adımı cesaretle attığımız an, sonrası kendiliğinden gelecek, “yumağın çilesi” çözülecektir. Çözülüş sırasında yumağı, kördüğüm haline getirmemek için, hedefimizi ortaya koymalı, “Nerede, neden, niçin, nasıl?” adımlarında neler yapacağımızı baştan plânlamalıyız. Öncesini ve sonrasını düşünmeden atacağımız adımlar, eninde sonunda bizi, başarısızlığın dikenli yollarına sürükleyecektir. O zaman da başarı denilen şey, ateş yumağı olarak karşımıza çıkacaktır. Hedefsizliğin verdiği yılgınlık, hangi işe başlarsak başlayalım, her seferinde de bize “yaka silktirecek”, hayatımızı toz duman edecektir.
      Yanılmalar, yanlışa düşmeler ve doğru sonuçlara ulaşmalarla başarının tadını alırız. Bu tat alışın temelinde, “öğrenme” var. Var ya, hemen burada bir incelik karşımıza dikiliyor: Bazılarının sandığı gibi; “Öğrenme eşittir başarı”, değil. Yani öğrenen başarıya ulaşır anlayışı yanlış. Hepimiz çarpım tablosunu ezbere biliriz. O tabloda yer alan bütün sayıları, tek tek veya katlayarak, hiç teklemeden sayabiliriz. Ama bu sayıların altında yatan gerçekleri, gündelik hayatımızda, işimizde gerektiği biçimde kullanamıyorsak, sonuç kötü olmaz mı?
      Böyle bir sonuç elde var birimiz olunca da söz konusu sayıları “sadece öğrenmiş” olarak kalırız, değil mi? Çevrenize şöyle bir bakın, öğrendikleri yabancı dilleri unutan, o dili bilenlerle konuşamayan sayısız insanla karşılaşırsınız. Hemen herkese fen bilimlerini de öğrettik fakat öğrendiklerini uygulamada hiç kimse yok değil mi? Sıraladığımız olumsuz örneklerin bize öğrettiği bir şey daha var. Demek ki öğrenme, başarıyı yakalamakta, daha doğrusu başarabilmekte ilk akla gelmesi gereken  “itici güç” olmuyor.
      O halde başarı dediğimiz “büyü” nedir?
      Başarı karşılaştığımız problemlerin çözümünü yapabilme, doğru sonucu bulabilme yeteneğidir. Bu yeteneklerini tez ayağa kaldırabilenler, hangi dalda, hangi alanda olursa olsun, daima başarı ipini göğüsleyebilirler. Onların dilinde yılmak, vazgeçmek, unutmak, kördüğüm olmuş tuzaklara düşmek gibi kavramlar yoktur. Onlar çıktıkları her yolda, hedefe kilitlenirler, elde ettikleri bütün başarılarıyla mutluluk içinde yaşarlar. Adına yaşamak denilen savaşın gözü pek, korkusuz savaşçıları, yaptıkları sonsuz yürüyüşün farkındadırlar. “Tay tay durma”ların sonunda, yürümek için atılan “ilk adım”lar, sevimli küçük yaramazları nasıl ayağa kaldırıp yerde sürünmekten kurtarıyorsa, başarı da hepimizi ayaklandırıyor, bize tükenmez mutluluklar yaşatıyor.
      Sözün özü başarı, yediveren gülü gibidir, bir açıldı mı, önüne geçemezsiniz. İster kişisel, ister kitlesel olsun başarı, hayatı bütünüyle kucaklayabilmek, onu doya doya yaşayabilmektir.
      Başarı sensin. İlk adımınla birlikte, korkusuz yürümelisin!

Tevfik Fikret - Han-ı Yağma