Aruz ölçüsü, hecelerin uzun veya kısa, kapalı ya da açık oluşuna dayanan, hecelerin belli bir düzene göre sıralanarak ahengin sağlandığı nazım ölçüsüdür. İskender Pala’nın değişiyle ‘‘Çadırın ortasına dikilen direktir. Bir çadırı nasıl direk ayakta tutuyorsa divan şiirini de ayakta tutan en büyük unsur aruzdur.’’
Yapılan bu benzetmeye göre:
çadır: Beyit,
Çadır kapısının pervazları: Mısra,
Kapının eşiği: Kafiye,
Çadırın orta direği ise Aruz’dur.
Aruz ölçüsü köken yönünden Araplara aittir. Onlardan İranlılara geçmiştir. İranlılar aruz ölçüsünün bazı kalıplarını kendi dil yapılarına göre uyarlamışlar ve İran aruzunu meydana getirmişlerdir.
Daha sonra İran edebiyatıyla yakın ilişki kuran Türk şairler de aruzu İranlılardan almışlardır. Aruzu kullanmaya başlayan Türk şairler Türkçenin yapısının Arapça ve Farsçaya
benzememesinden dolayı büyük güçlüklerle karşılaşmışlardır. Türk şairler ilk zamanlar aruzun, hece ölçüsüne en yakın olan kalıplarını
seçerek kullanmışlardır.
Türk şiirinde aruz ilk defa 11.yüzyılda Yusuf Has
Hâcip tarafından Kutadgu Bilig adlı eserinde Şehname vezni ile kullanılmıştır.
Tanzimat edebiyatıyla birlikte edebiyatımıza
yeni türlerin ve kavramların girmesi sonucu aruz bir sorun haline gelmiştir.Aruza karşı ilk tepki Ahmet Cevdet paşadan gelmiş ve Türk şiirinin doğal ölçüsünün Hece ölçüsü olduğunu savunmuştur.
Bunun yanı sıra Recaizade Mahmut Ekrem aruz
ölçüsü içinde Türkçe kelimelerin bozulduğunu kabul etse de aruzu heceye tercih etmiştir.
Servet-i Fünunla birlikte aruz bir sorun olarak ele alınmış ve asıl Türk aruzunun başarılı örnekleri bu dönem ve sonrasında Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Mehmet Akif Ersoy ve Yahya Kemal gibi şairler tarafından verilmiştir. 1911 yılında başlayan Milli Edebiyat akımıyla ve özellikle Ziya Gökalp'in “ aruz sizin olsun, hece bizimdir.” söyleyişiyle, aruzdan kopan şairler hece veznine sarılmışlardır. Bu konuda yazılan en güzel şiir ise Halit Fahri Ozansoy’un “Aruza Veda”sıdır.
ARUZA VEDA
İlk hasretiyle gençliğimin ilk elemleri
Ey paslı tellerinde gülen, ağlayan aruz
Ey eski dost yâd edelim eski demleri
Madem ki son sadânı dağıtmış, yorulmuşuz!
Anlat alevli bir çölün üstünde ansızın
Billur sesinle hıçkırarak doğduğun günü.
Binbir diyarda binbir ilahi güzel kızın
Anlat nasıl terennümün inletti gönlünü.
Neydin gönülde, şimdi ne oldun zavallı sen
Hıçkır benim de bari bu son gizli nalemi.
Timsalin asumanda ziyalarla işlenen
Bir pembe gül mü, yoksa bir altın piyale mi?
Akşam gruba karşı tüten bir buhurdanın
Hüznüyle şahit olma nihayet zevaline.
İran yoluyla Zühre tâcın, nağme kervanın
Şâhane geldiğin gibi şâhane git yine.
Biz şimdi başka bir ahenge bağlıyız:
Aşk sazıyla geldi erenler bu meclise
Yalnız bugün senin gibi ölgün sadâlıyız
Zira bu saz da parçalanır gülmek istese.
İncitmeden rübabını insafsız ellerin
Zalim temaslarıyla zamanın sitemleri
Ah ayrılırken, inleyerek paslı tellerin
Ey eski dost, yad edelim eski demleri...
* * *
ARUZ ÖLÇÜSÜNDE HECELER
ü
Açık-kısa
heceler:
(.) veya (+)
işaretiyle
gösterilir
Ünlü
harfle biten heceler açıktır.( a, ba)
Örnek:
A, ye, ta, e, ce…
ü
Kapalı-uzun
heceler:
(— ) Veya (I) şeklinde gösterilir.
Ünsüz
harfle biten heceler kapalıdır. (ab, bab, abb, babb, â, bâ, âb, âbb, bâb, bâbb)
Örnek:
Ay,
ey, â, ırk, kırk, bâb, yâ…
ü
Bir buçuk
heceler:
(—
.)şeklinde gösterilir.
Arapça
ve Farsçadan gelen bazı sözcükler birleşik hece sayılır. Bu hecelerin ses değeri bir tam ses ve bir yarım sestir. Yani bunlar bir buçuk ses değerindedir. (âb)
Örnek:
hâl,
yâr, rûz, aşk, şevk
ARUZ KALIPLARI
ARUZ ÖLÇÜSÜNDEKİ BAZI ÖNEMLİ KURALLAR
1)Vasl (ulama):
Sonu ünsüz ile biten bir
sözcüğü, ondan sonra gelen ünlü harf ile başlayan sözcüğe bağlamaktır. Mısraın taktiinde ulama yapılan kelimelerin aralarına bir (
͜ ) işareti konularak belirtilir.
Hürr ͜ olmak ͜ eğer ister ͜ isen olma cihânın
Zevkında safâsında gamında kederinde
2)İmale:
Ölçüde, kapalı hece gereken
yerlerde açık heceyi uzatarak okumaktır. İmale, aruzda bir kusur olarak sayılır. Arapça
ve Farsça sözcüklerdeki kısa hecelerde yapılmaz. Hecedeki imale yapılan
ünlülerin altına ( - ) işareti konularak gösterilir.
Dehân-ı͟͟ gonceyi͟ bâz et zebân-͟ı süseni
ter kıl
Şikest-͟i tevbeye͟ dahl e͟dene͟ hâzır cevâbımsın
3)Zihaf:
Aruzda, ölçü zorunluğuyla Arapça ve Farsça sözcüklerdeki uzun bir heceyi kısa
okumaktır.
Zihaf da imale gibi bir kusurdur. Fakat Türk edebiyatında imale çok sayıda bulunmakla birlikte zihaf kusuru hoş karşılanmadığı için çok az rastlarız.
Aşağıdaki beyitin ölçüsü fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâilün
dür. ‘‘pehlû’’ sözcüğü ölçüye uyması için ‘‘pehlu’’ şeklinde yani uzun olan ‘lû’ hecesini kısaltarak okumak gerekir.
Ol kadar âsûde âlem
sâye-i adlinde kim
Hâb-gâh eyler gazâle pehlu-yı şîr-i neri
4)Med:
Uzatma demektir. İki kapalı hece arasında bir açık hece bulunması gerektiğinde, sonu bir uzun ünlü ve bir uzun ünsüzle biten birinci
heceyi imaleden biraz daha uzun okumaktır. Med bir kusur değil ses sanatıdır. Uzun bir çizgi ( ¯ ) ile hecenin üstünde gösterilir.
5)Kasr:
kısa kesme, kısaltma demektir. Aruzda, uzun olan Arapça ve
Farsça sözcükleri hafifleştirerek okumaktır.
Yani ‘mâh’ demek yerine ‘meh’ demek ‘şâh’ yerine ‘şeh’ demek
gibi.
Ol
şeh-süvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşına
Cevlan deminde arsa-i âlem gelirdi teng
6)Sekt-i
melîh:
Güzel kesme güzel durgunluk demektir. Yalnız Mef’ûlü
mefâ’ilün fa’ûlün kalıbında yapılır.
Mef’ûlü mefâ’ilün parçasındaki ‘-lü’ ve ‘me-’
açık hecelerinin birleşerek bir uzun uzun hece oluşturmasıyla bir uyum
kesikliği yapılır. Bu durumda ölçü mefâ’ilün fa’ûlün fa’ûlün biçimine girer.
Kandilli
yüzerken uykularda
Meh-tâbı
sürükledik sularda
Bir yoldu parıldayan gümüşten
Gittik… Bahs
açmadık dönüşten.
Hülyâ tepeler, hayâl ağaçlar…
7)Dize sonundaki hece
açıkta olsa her zaman kapalı kabul edilir.
Bî-çâre kardeşim, ezilip
bittin öyle mi?
En sonra ezdiler seni,
öldürdüler seni.
9)Şairler mıssraları kalıba uydurmak için bazı
kelimelerin seslerinde değişiklikler
yapmışlardır. Hatta bazen tek heceli Arapça veya Farsça kelimeler özellikle
19.yüzyılda iki hece şeklinde okunmuştur. Ayrıca Farsça tamlama eki olan ‘’-i’’ ile
‘’ve’’ anlamındaki ‘’vü, ü ‘’ bağlacı vezin gereği kısa ya da uzun okunabilir.
• İstanbul = Sitanbul • Gülistan = Gülsitan
•
İbrahim = Birahim • İsmail = Simail
TEFİLELER (ARUZ
VEZNİNİN PARÇASI, CÜZLER)
Aruzun temelini oluşturan
birim tefilelerdir. Tefileler hecelerin uzunluk ve kısalığına göre ‘‘ﻒﻉﻞ’’ kökünden türetilmiş kalıp kelimelerdir.
Temel 8 tef'ile şunlardır:
1. Fa'ûlün (fe'ûlün)(. - -)
2. Fâ'ilün, fâ'ilât (-.-)
3. Fâ'ilâtün (-.--)
4. Mefâ'ilün (. - . -)
5. Mef'ûlâtü (- - -.)
6.Müstef'ilün (- - . -)
7.müfâ'aletün (. - . . -)
8.Mütefâ'ilün (. . - . -)
Bu temel sekiz tefile hece düzenlerinden birtakım değişik parçalar doğurmuştur. Bunlar da şöyledir:
1.
fa',
fâ' (-) 12.
mefâ'ilün (. - - -)
2.
fa'ûl
(fe'ûl) (. -) 13. mefâ'ilü (. - - .)
3.
fa'lün, fâ'il (- -) 14. fe'ilâtü (. . - . )
4.
fa'ûlün (fe'ûlün), mefâ'il (. - -)
15.fâ'ilâtün (-.- -)
5.
fe'ilün, fe'lât (..-)
16.
müstef'ilün( - - . -)
6.
fâ'ilün, fâ'ilât (-.-)
17.müfte'ilün
(- . .- )
7.
mef'ûlü (- - .) 18.fâ'ilâtü (- . - . )
8.
mef'ûlün, mef'ulât(- - -) 19.mef’ûlâtü ( - - - .)
9.
fe'ilâtün (. . - -) 20.mütefâ'ilün (. . - . -)
10.
mefâ'ilün (. - . -) 21. müfâ'aletün (. - . .- )
11. müstef'ilâtün (- - . - -)
Bu sekiz tefile aynen ya da değişikliklere
uğrayarak aruz kalıplarını meydana getirirler.
EN ÇOK KULLANILAN ARUZ KALIPLARI VE ÖRNEKLERİ
1.Fâ' i lâ tün /fâ' i lâ tün / fâ' i lâ
tün / fâ' ilün
- .
- - / - . -
- / - . - - / - .
-
Çîn-i zülfün miske benzetdim hatâsın bilmedim
Key perîşân söyledim bu yüz karasın bilmedim
2.Fe' i lâ tün (fâ' i lâ tün ) /fe’ i
lâ tün / fe’ i lâ tün / fe' i lün (Fâ'
lün)
. .
- - (- .
- - ) / . .
- - /
. .
- - / . .
- ( - -)
Hani ol gül gülerek geldiği demler şimdi
Ağlarım hâtıra geldikçe gülüştüklerimiz
3.Me fâ î lün / me fâ î lün / me fâ î
lün / me fâ î lün
. -
- - / . -
- - / . -
- - / .
- - -
Gülüm şöyle gülüm böyle demektir yâra mu’tâdım
Seni ey gül sever cânım ki cânâna hitabımsın
4.Mef' û lü /fâ' i lâ tü /me fâ' î lü
/ fâ' i lün
- -
. / -
. - . /
. -
- . / - .
-
Bir dil bilir bulunmadı kim hâlim ağlayam
Bigâneler içinde zebânım bilinmedi
5.Mef 'û lü / me fâ' î lü / me fâ' î lü / fe' û lün
- -
. / . -
- . / .
- - . /
. - -
Bir söz dedi cânan ki kerâmet var içinde
Dün
geceye dâir bir işâret var içinde
6.Me fâ' i lün / fe' i lâ tün /
me fâ' i lün / fe' i lün
.
- . -
/ . .
- - / . -
. - / .
. –
Demez nice sürünürsün kapımda sende garîb
Kimesne
bencileyin olmasın vatanda garîb
7.Müs tef' i lün / Müs tef' i lün / Müs tef' i lün /Müs tef' i lün
- - . - / - - . - / - - . - / - - . –
Âb-ı hayât-ı la'line ser-çeşme-i cân teşnedir
Sun cür'a-i câm-ı lebin kim âb-ı hayvân teşnedir
8.Mef' û lü / fâ' i lâ tün / mef ' û lü / fâ ' i lâ tün
-
- . /
- . - - /
- - . / - . - -
Merhem koyup onarma sinemde kanlı dağı
Söndürme öz elinle yandırdığın çerâğı
9.Me fâ' î lün / me fâ' î lün / fe ' û lün
. -
- - / .
- - - / .
- -
Necâti tevbeni bozmak dilerler
Çemenle lâle ve gül epsem olmaz
10.Fe ' i lâ tün / me fâ ' i lün / fe' i lün
.
. - - / . -
. - /
. . –
Koparır başıma kıyâmet âh
Ne belâdır bu kadd ü kâmet âh
11.Fâ ' i lâ tün / fâ 'i lâ tün / fâ
' i lün
- .
- - / -
. - - / -
. -
Yoldaşı îmân ile kur 'ân olur
Şol ki hadd ü hattın anar cân verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder