16 Mart 2024 Cumartesi

Azerbaycan Halk Edebiyatı


DESTAN

Destan Azerbaycan Türklerinin sanatsal düşüncesinin en büyük ve en eski örneklerinden biridir. Destan aslında ozan-âşık yaratıcılığının mahsulü olup, Türk halklarının epik düşüncesinin tezahürüdür ve âşık yaratıcılığını sözlü halk edebiyatı ile bağlayan temel etkendir. Destanlarda epik anlatımla lirik sunum; nesirle nazım birlik oluşturur. İşte bundan dolayı destan sadece epik değil, epik-lirik tür olarak kabul edilir. 

Destanlar ikiye ayrılır:

1. Kahramanlık (Alplık) destanları: Kahramanlık destanlarında vatanın ve halkın özgürlüğü uğrunda savaşan kahramanlardan bahsedilir. “Dede Korkut”, “Köroğlu”, “Kaçak Nebi”, “Kaçak Kerem”, “Settar Han”  vs. kahramanlık destanlarıdır. 

2. Aşk destanları: Aşk destanları kahramanların aşk macerası üzerine kurulur. “Kerem ve Aslı”,  Tahir ve Zühre, Abbas ve Gülgez, Şah İsmail vs. gibi destanlar aşk destanlarımızın en güzel örnekleridir.

Bir tip destanda diğer bir tip destanın motiflerine yer verilebileceğini de belirtmek gerekir. Örneğin “Şah İsmail” destanı aşk destanı olmasının yanı sıra, yeteri kadar kahramanlık motifleri de ihtiva eder. Veya “Köroğlu” destanında yeterli ölçüde aşk motifi görülebilmektedir. Azerbaycan destan geleneğinde her iki destan tipi de kendine özgü kompozisyon temelinde kurulmaktadır. Öyle ki, kahramanlık destanlarından farklı biçimde, aşk destanları, bir kural olarak üç “üstatname” ile başlayıp “duvakkapma” ile bitmektedir. Mutsuz nihayete eren aşk destanının sonu “duvakkapma” ile değil “cihanname” ile biter. Masalların başında olduğu gibi, destanların girişinde de “karavelli (peşrev)” den yararlanılır.

NAĞIL (MASAL)

Masallar, Azerbaycan halk nesrinin zengin şiirsel kalıp ve ölçülerini, sözlü konuşmanın ifade güzelliklerini yansıtan, geniş yaşam olgusu ve olaylarını kapsayan örneklerindendir. Dolayısıyla, masal büyük bir dönemin geniş zaman dilimini veya her hangi bir bireyin hayatının belli bir anını veya hayatının geniş bir dönemini yansıtmaya olanak veren nakletme işidir. Masallar epik türün diğer türlerinden (örneğin, fıkralardan) bariz biçimde farklıdır. Bu farklılıklardan biri, masalların bazen karaveli ( buna pişrov da denir – kısa hikâye ) denen ve nazım şeklinde söylenerek dinleyicilerin dikkatini çeken özel mukaddime ( giriş, önsöz) ile başlamasıdır: 

Hamam, hamam içinde,
Helbir saman içinde,
Deve  tellallık eder
Köhne hamam içinde. 

Hamam, hamam içinde,
Helbir saman içinde,
Deve  tellallık eder
Köhne hamam içinde. 

Azerbaycan masalları kendi aralarında gruplara ayrılır:

1.Hayvanlar hakkında masallar (Tilki ve kurt, sinsi keçi, çil kısrak, ihtiyar aslan, avcı vb).
2.Sihirli masallar (Melik Mehmet, Şems ve Kamer, ak atlı adam, sihirli yüzük vb).
3. Aile geçindirme masalları  (yedi kardeş, bir abla,  Usta Abdullah,  Yetim İbrahim, Taş Demir'in masalı vb).
4. Tarihi masallar (İskender'in boynuzu var, kuş dili bilen İskender, Baftaçı Şah Abbas, Salih ve Valeh vb).

ALKIŞ ve KARGIŞ (Hayırdua ve Beddua)

İnsan bilinçli faaliyetlerinde daima hayır ve şer kavramları ile birlikte yaşamıştır. Hayır ve şer anlayışının ortaya çıkması ile ilkel dönem tasavvurlarında hayrı alkışlamak, şerri ise kargışlamak kavramları da oluşmuştur. Arzulamak, beğenmek anlamına gelen  “alkış” ın manası alkışlama- hoş söz, sıcak  söz kavramlarıyla ilgili olmuştur. Hayrın zıttı şerdir. Hayrı alkışlayan insan şerri kötülemekle kargış kavramını meydana getirmiştir. 

Halk arasında yaşamakta olan alkışlar (dualar) ve kargışlar (beddualar) aşağıdaki gibi gruplandırılır: 

1. Törenler ve  ritüellerle  ilgili olarak meydana   alkışlar ve kargışlar,
2. Maişetle, günlük hayatla ilgili olarak meydana getirilen alkışlar ve kargışlar,
3. İnançlar ve dinî tasavvurların tesiri ile meydana getirilen alkışlar ve kargışlar.

1.Törenler ve Ritüellerle İlgili Olarak Meydana Getirilen Alkışlar ve Kargışlar
Bu alkış ve kargışlar insan hayatında dönüm noktası olabilecek, tören anlamı taşıyan ritüellerle bağlantılıdır ve halk arasında çok yaygın olarak kullanılır: “Beylik hamamına gidesin.”, “Düğün tatlını yiyeyim.”, “Gelinlik lambanı yakayım.”, “Boyuna kamış ölçeyim.”, “Adın taşlara yazılsın.”, “Adını adlara koyayım.” gibi.

2.Maişetle, Günlük Hayatla İlgili Olarak Meydana Getirilen Alkışlar ve Kargışlar 
Bu tür alkış ve kargışlar da halk arasında yaygındır ve maişetle ilgili konuları ihtiva etmeleriyle ön plana çıkarlar: “Evin abat ( yani yaşanılır, neşeli, kazançlı) olsun.”, “Tuzlu, çörekli olasın.”, “Sofran açık olsun.”, “Evin yıkılsın.”, “Ocağın sönsün.”, “Yurduna süpürge çekilsin.” gibi.

3.İnançlar ve Dinî Tasavvurların Tesiri İle Meydana Getirilen Alkışlar ve Kargışlar
İnsanoğlu, hayatı idrak ettikçe ayrı ayrı güçleri, karakterleri fetişleştirmiş, onlara inanmış; daha sonra bu inanç ve itikatlar sistemi alkış ve kargışlarda da yerini bulmuştur: “Şerden çocuk olasın.”,  “Baht yıldızın uğurlu olsun.”, “Ocağın sönmez olsun.”, “Hazreti Abbas yardımcın olsun.”, “Yıldızın akıp giden olsun.”, “Kapında baykuş ötsün.”, “Seni Hazreti Abbas’a emanet ederim.” gibi.

LAYLALAR (NİNNİLER) ve OHŞAMALAR

Ninniler beşik başında annelerin özel ritim ve ahenkle mırıldandığı türkülerdir; bu yüzden de bazen beşik türküsü olarak anılırlar. Ninnilerde annenin bebeğe olan sevgisi, çocuğu ile ilgili arzu ve istekleri yüksek şiirsel bir dille anlatılır. Ninniler genellikle dört mısradan ibaret olup, yedili hecelik şiirin gereklerine uyarlar:

Layla örneği:

Laylay gözüm, bebeğim,
Her arzum, her dileğim,
Dar günde, bed ayakta
Sensin benim kömeyim,

Balam, laylay, a laylay
Gülüm, laylay, ay laylay.

Ohşamalar çocuğu okşamak, sevmek, eğlendirmek amacıyla söylenen ve çocukların zevkini, düşüncesini okşayan metinlerdir. Okşamalar bebeğin çok küçük olduğu vakitlerde, henüz kendileri hareket edemezken, konuşamadıkları zamanlarda söylenir.

Ohşama örneği:

...Ay tanrı bundan beş tane ver,
Gökte uçan kuşlara ver.
Karımış, karalmışlara
Evde kalmışlara ver.
...

BAYATILAR

Bayatı lirik türün en yaygın biçimlerinden biridir. Türün adı Türk dilli bayatlarla ilgilidir. Bayatılar dört mısradan ibarettir ve yedi hecelidir. Birinci, ikinci mısralar hazırlık amacı taşır; esas fikir üçüncü, dördüncü mısralarda söylenir. Bayatılar genellikle “ben âşık”, “âşığım”, “azizim”, “öyle mi” vb. gibi ifadelerle başlar. 
Tarihsel Türk dilli şiirde cinasa çok önem verildiğinden, kafiyeleri cinasla teşkil edilen bayatı örnekleri de çoktur. Bayatının şekil türlerinden biri de ilk mısrası sadece kafiyeden oluşan türdür. Bu tür bayatılara daha çok hoyrat ismi ile Kerkük Türkmenlerin folklorunda rastlanır.

Bayatılar konu ve manzum bakımından çok çeşitlidirler. Ancak büyük bir bölümü sevgi, aşk konusundadır: 

Ben aşık, geçti benden
Oh dedi, geçti benden,
Güzele köprü oldum,
Yaman da geçti benden.

ÂŞIK ŞİİRİ

Âşik Şiirinin Şekilleri
Âşık şiirinin türleri çok olsa da, “garaylı/geraylı, koşma, ve cinas bu türlerin içerisinde daha yaygındır. 

Garaylı/Geraylı
Garaylı sekiz heceli; üç, beş, yedi, bazen de daha fazla bentten oluşan, düz veya çapraz kafiyelerle oluşturulan şiir şeklidir. . Kafiye şeması şöyledir:   abcb, çççb, dddb.    Garaylı dünyanın güzelliklerini, sevincini, ıstırabını ve kederini yansıtır. Garaylının ilk örneklerine VIII-XIV. yüzyıllarda yaşamış olan Molla Kasım’ın şiirlerinde rastlanır: 

“Müsabirdən güzar etdim,
Əcayib mərdüman gördüm.
Qaranlıq torpaq altında
Yatır cismlə, can gördüm...”

Koşma
Koşma on bir heceli; üç, beş, yedi, on bir, bazen de daha fazla bentten oluşur. Kafiye şeması, abcb, çççb, dddb… şeklindedir. Son bentte şairin verilir ki ( diğer âşık şiirlerinde de böyledir. ) buna “mühürbent” denir. M. Kaşgarlı’ya göre, koşma(kuşku, koşku) X – XI. asırlarda halk arasında çok yaygındır. Koşmada insanın his ve duyguları, tabiat güzellikleri yüksek sanatsal bir ifade ile dile getirilir. 
Koşmanın birkaç türü bilinmektedir:

1.Ustadname
Ustadname, aksakal büyüklerin sözü, nasihati anlamında anlaşılmalıdır ve sosyal-felsefi ve didaktik düşünceler temelinde şekillendirilmelidir:

“...Adam var, çox işlər eylər irada,
Adam var yetə bilməz murada,
Adam var ki, çörək tapmaz dünyada,
Adam var, yağ yeyər, balı bəyənməz..”( Molla Kasım )

2. Vücudname
Vücudnamelerde insanın doğumundan ömrünün sonuna kadarki hayatının temel gelişim ve değişim aşamaları yer bulur: 
“...Bir yaşımda məni hamı eşitdi,
İki yaşda cismim, özüm bərkidim,
Üç yaşında ətim, sümüyüm bitdi,
Dörd yaşımda qalxıb ayağa gəldim...(Haltanlı Tağı)

3. Güzelleme/Gözelleme
Güzelleme güzellerin vasıflarına ithaf edilen âşıkane söyleyişli koşmalara denir:
“...Qabaq ayna-çəkilibdi varağa, 
Dodaq qaymaq, gül yapışıb yanağa.
Dolanır gözləri canlar almağa,
Şölə salır xanlıq fanarı kimi...” (Âşık Alesker)

4. Kıfılbent
Kıfılbent soru-cevap veya bilmece içerikli koşmalardır. Bazen “bağlama” olarak da adlandırılan kıfılbentleri âşıklar genellikle atışma (deyişme) zamanında kullanırlar:

Molla Kasım:
“Ləzgi Əhməd, heç vəsfindən doymazlar,
O nədir ki, götürərlər, qoymazlar.
Kimlərdir ki, məzarı yox, yumazlar,
Bu nə qonhaqondur, bu nə köçhaköç?”

Lezgi Ahmed:
“Molla Qasım, heç vəsfindən doymazlar,
O, ölüdür, götürərlər, qoymazlar.
Zərdüştlərdir, ölülərin yumazlar,
Dünya qonhaqondur, ölüm köçhaköç.”

Cinas (Tecnis) 
Cinas, XIII-XIV. yüzyıllardan beri âşık şiiri şekilleri içerisinde kendini gösterir. Bu şekil, Molla Kasım’ın, Yunus Emre’nin eserlerinde kendini bağımsız ve yetişkin bir şekilde göstermiştir. Cinas bir çok yönlerden koşma ile aynıdır; ama koşmadan farklı olarak, kafiyeleri cinaslı sözler ( yani şekilce aynı, anlamca farklı sözler ) temelinde kurulur. Cinasın bir kaç çeşidi vardır:

1. Dodaqdəyməz Tecnis (Lebdeğmez)
Cinasın bu tipi dudak ünsüzü olan “b,p,m” sessiz harfleri kullanılmadan oluşur. Zor olduğu için az sayıda âşık bu şekilden istifade etmiştir. En iyi örneklerini Âşık Elesker vermiştir:

“...Səyyad dəryalarda alar çəng ələ,
Həsrət çəkər: çiskin gələ, çən gələ,
Əzrayıl sinəni çəkər çəngələ,
Qəssab qəşş eləyər, ay ağa, ağa...” (Âşık Alesker)

2. Ayaklı Cinas
Ayaklı cinas, her bentin sonunda 5-6 heceli ek bir mısranın da işlendiği cinastır:

“... Aşıq gərəbu meydanda bir qala,
Eşq odunu bir ətəklə, bir qala!
Ələsgərdi Xeybər kimi bir qala,
Bacara bilməzsan dur yerində kəs,
Danışma əbəs...” (Âşık Alesker)

3. Cığalı Cinas 
Cığalı cinas her bentin iki mısrasından sonra araya cığa (bayatı) denilen ilave bir dörtlük koymak suretiyle oluşturulur:

“...Ay bimürvət həsrətini çəkməkdən,
İllər ilə xəstə düşdüm başa-baş.
Mən aşığam başa-baş,
Oxu dərsin başa-baş.
Eşqin səməndərəm,
Oda yandım başa-baş.
Can deyənə can deginən mərdana
Baş qoyanınqoy yolunda başa-baş...” (Âşık Alesker)

Azerbaycan Âşik Şiiri
Âşık yaratıcılığı, tarihsel âşık geleneğinin vârisi olup, sözlü şekilde oluşan ve yayılan söz sanatıdır. Âşık şiirinin, halk yaratıcılığının bir parçası olduğunu gösteren pek çok kanıt vardır: 
1.Âşık şiiri sözlü şekilde ortaya çıkar, canlı konuşma diline dayanır.
2.Âşık şiiri halk şiiri şekillerine ve o şekillerin şiirsel ölçülerine göre oluşur.
3.Âşık folklor yaratıcılığı sisteminde bireysel işlevini yerine getirir.
Ama sözlü halk yaratıcılığının(geleneğinin) diğer alanlarından farklı olarak, âşık edebiyatı örneklerinin, özellikle de âşık şiirlerinin yazarı (müellifi) bellidir. 
Çeşitli dönemlerde âşıklar  “baba”, “dede”, “ozan”, “yanşak”, “varsak” gibi isimler taşımışlardır. Bütünleşmiş bir sanat olması itibarıyla âşık sanatı müzik, şiir ve dans gibi çeşitli sanatsal türleri birleştirmektedir.  Âşıklar iki ana gruba ayrılır: Üstat ( yaratıcı ) âşıklar ve icracı âşıklar. Üstat âşıklar şiirde ve destan yaratıcılığında yazar olarak yer alırlar; icracı âşıklar ise üstatların eserlerini yüksek düzeyde ifa etmekle meşgul olurlar. Dirili Gurbani, Abbas Tufarganlı, Sarı Âşık, Hasta Kasım, Âşık Ali, Âşık Alesker, Âşık Şemşir, Hüseyin Bozalganlı, Âşık Hüseyin Genç, Mikail Azaflı, Âşık Penah vb. üstat âşıklardır; Âşık Kamandar, Âşık Hüseyin Saraclı, Âşık Adalet vs.  da icracı âşıklardır. 

Azerbaycan âşık şiiri bünyesinde birkaç âşık okulunu ve âşık muhitini birleştirmektedir:
1.Anadolu Mektebi: Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Âşık Dertli, Âşık Seyrani, Cemal Hoca, Yunus Emre vs.
2.Şirvan Mektebi: Molla Kasım, Dede Kerem, Dede Yadigâr, Melikballı Kurban, Güllübeyim, Molla Cuma, Âşık Beyler, Âşık Şakir vs. Şirvan mektebine “Zakatala âşık muhiti” de dâhil edilir. 
3.Göyçe Mektebi:  Âşık Allahverdi,  Âşık Ali, Âşık Beşir, Növrest İman, Âşık Talib, Âşık Alesker vs. 
Göyçe mektebinin muhitleri:
a) Borçalı muhiti
b) Dereleyez, Erivan, Çıldır muhitleri
c) Karabağ muhiti.

FIKRALAR (LATİFELER)

Latife kelimesi Arapça latif sözünden gelmekte olup, hoş söz, ince ifade anlamına gelmektedir. Latifelerin şekillenmesinin tarihi IX. yüzyıldan sonraki dönemlere dayanmaktadır. İlk aşamada fıkralar Türk yazılı nesrinin hikâye biçiminde yayılmıştır. Arap istilasından sonra ise Doğu kaynakları, özellikle Arap düşüncesinde geniş yer tutan, başlıca hikâye, rivayet etme, nasihat etme işlerini yerine getiren latifelerle- halk arasında insanları güldüren sözler birleşmiş  ve ulusal epik düşüncede şekillenmesi süreci başlamıştır. Dolayısıyla, fıkra toplum hayatındaki çelişki ve eksiklikleri – gerilik, cehalet, kara cahillik, aç gözlülük, zulüm ve riyakârlığı- gülüş yolu ile gidermeye, insanları iyiliğe yönlendirmeye çağıran halk nesri örneğidir. 
Azerbaycan’da ilk fıkra derlemesi 1908 yılında E. Müznib tarafından yayınlanmıştır. Sonraları da bu fıkraların toplanma ve yayın çalışmaları ile meşgul olmuş, bir takım yöresel fıkralarla, Behlül Danende ( Azerbaycan’da yayılan fıkraların bize ulaşan en eski örneği Behlül Danende ismi ile ilgilidir) ve Molla Nasreddin fıkralarının beş yüzden fazla örneğini toplamıştır. 

Azerbaycan fıkraları aşağıdaki gibi sınıflandırılır:
1. Behlül Danendə fıkraları
2. Nasreddin Hoca fıkraları
3. Yöresel fıkralar

Yöresel fıkralar da kendi içinde ayrılır:
a) Şeki fıkraları (daha çok Hacı Dayı ile ilgili)
b) Karabağ ve Abdal Kasım fıkraları
c) Ayrım fıkraları
ç) Lezgi fıkraları
d) Çeşitli içerikli fıkralar.

OVSUNLAR (EFSUNLAR)

Efsunlar halk arasında “ovsunlar” olarak da anılmaktadır. Önceleri Türk aşiretlerinin büyü tasavvurlarının ürünü olan efsun/ovsunlar belli bir aşamadan sonra, ilk insanın günlük ev hayatında kavramsal olarak, hayatı kendine göre ifade etme ve üzerinde hükme ulaşma sürecinde önemli yer tutmuştur. Efsun sözün gücüne inancı yansıtan bir türdür. Halk arasında efsunların birkaç tipi yaygındır: doğa güçlerine boyun eğdirmek için yapılan efsunlar; insanın günlük geçimi ve sağlığı ile ilgili efsunlar. “Kurtağzı”, “Diş ağrısı”, “Demirov ( zona )”, “Boğaz gelme” vb gibi efsunlar çok yaygındır. 

"Çak taşı,
Çakmak taşı.
Allah versin 
Yağışı."

"..Kökünü kazıdım, bak, bak,
Döşüvü yazdım, bak, bak...
Demirov babanı
Nalladım..."

SAYMALAR

Saymalar aslında sayı sistemini öğrenmek ya da çocuklara öğretmek amacıyla ortaya çıkmıştır. Saymalar bir zamanlar ilkel düşünmenin yarattığı, daha çok ilk insanların doğadaki farklı nesnelerin sayısını, sırasını, rengini, niteliğini vb. kesinleştirme dönemini andıran manzum parçalardır:

"Bir-iki, 
Qırmadı.
Üç-dörd,
Vurmadı.

Beş-altı,
Xurmadı.
Yeddi-səkkiz
Qurmadı.

Doqquz-on,
Durnadı..."

AZERBAYCAN MİTOLOJİSİ

Mitin anlamı efsaneyle, rivayetle ilgili olup, ata kültürünün daha eski dönemlerinde oluşmuş sanatsal değere sahip eserleri ifade eder. 

Mit (mitos) kelimesi (Yunanca ‘mufos’ kelimesinden gelir ) dünyanın ve insanın var oluşu ile ilgili efsaneleri, eski halkların tanıdığı dünyayı yöneten tanrılar ve tanrıçalar hakkında hikâyeleri, dünyanın bugünü ve yarını ve dağılıp yeniden oluşması hakkındaki ilk sanatsal yaratıcılık örneklerini kapsar.
Mit, eski halkların dünya, insan ve insanın dünya olayları hakkındaki sanatsal düşüncesidir. Bu düşüncede zaman sınırı belli değildir.

Azerbaycan mitolojisi genel Türk mitolojisinin bir parçasıdır. Eski Türk mitolojisi kaynaklarından günümüze gelen mitolojimiz eski Türk mitolojik modelini koruyup saklamakla beraber, onu yeni mitler, inançlar, kutlar, gelenek ve törenlerle zenginleştiren bir yaratıcılık alanına da sahiptir. Diğer Türk uluslarında olduğu gibi, Azerbaycan Türkleri’nin mitolojisinde de Tanrı (Gök Tanrı - Baş Allah) ve Humay (Yerin Hamisi) gibi temel mit ile ilgili imgelerin izlerini bulmak mümkündür. 

Azerbaycan mitolojisi eski inanç, itikat, insan ve hayvan biçiminde imgeler bakımından zengindir. Bunlar arasında ata inancının kendine özgü bir yeri vardır. Bu inancın esas anlamı, ata inancı yedi kuşakta bir yenilense de, her Türk’ün en az son yedi neslin şeceresini ve mensup olduğu soyun, aşiretin hangi kuşağa ait olduğunu bilmesi gerektiğidir. Günümüze,  ata inancını yaşatan mit veya efsanelerin pek çok örneği ulaşmıştır. Bunlar içerisinde ışık-ışın, ağaç-dünya ağacı, dağ ve onların soy sürmesi özelliğinin yansıması, saf mitolojik şekillerin birleşmesi- yerle göğün kavuşmasıylaa insanın üremesi- totemistik- zoomorfik (Hüma-Simurg, Semender kuşu, Devlet kuşu, Beyaz kuş, Kurt, At vb) imgelerle ilgili ilk insanın varoluşu ve nihayet insanın kilden, topraktan, ağaçtan varoluşu ile ilgili tasavvurlar yer almaktadır. 

Azerbaycan mitolojik modeli basit ve anlaşılırdır. Azerbaycan mitolojisi, mitolojik metinlere, mitolojik estetik düşüncesine dayanarak, ilk Türk imgelerini kapsar. Bu mitolojik model aşağıdaki gibi sınıflandırılmaktadır:
1. Evren ile ilgili mitler – gökyüzü ve gök cisimleri ile ilgili mitler 
2. Etnokonik mitler
3. Ata inancı ve erken kültürel kahramanlarla ilgili mitler
4. Tanrılar ve koruyucu ruhlarla ilgili mitler
5. Takvim mitleri
6. Din ve soy ile ilgili mitler
7. Dünya felaketleri ve dünyanın sonu (kıyamet) ile ilgili mitler.

BULMACALAR (BİLMECE)

Bilgi edinmek, gerçeklerden haberdar olmak, hayat hakkında pek çok olay ve gerçeğin görünen ve görünmeyen yönlerini sanatsal biçimde imgeleştirmek yolu ile oluşturulan ilginç türlerden birisi de bulmacalardır. 

Bulmacaların varoluş tarihi çok eskidir. Kaşgarlı Mahmut “Divani lügat it Türk” isimli eserinde bulmacaların Türk kabileleri arasında “tabzuz” adı ile bilindiğini anlatılmaktadır. 

Türkler bulmaca için “bilmece”, “tapışmak”, “matal”, “uşuk (şuk)” gibi isimler ve başka tanımlamalar da kullanmaktadırlar. 

Bulmacalar muhtevalarına göre aşağıdaki gibi gruplandırılırlar:

1. Gökyüzü cisimleri, doğa olayları, su ateş, rüzgâr ve toprak hakkında bulmacalar;
2. Bitkiler âlemi ile ilgili bulmacalar;
3. Hayvanlar âlemi ile ilgili bulmacalar;
4. İnsan, insanın organları, giyim ve süs eşyaları, yaşayışı, ev ve maddi eşyaları ve silahlar ile ilgili bulmacalar
5. Tat ve yemekler ile ilgili bulmacalar;
6. Müzik ve müzik aletleri ile ilgili bilmeceler;
7. Teknik gelişmeler ile ilgili bulmacalar;
8. Çeşitli konularda bulmacalar;
9. Çocuk bulmacaları

Örnekler: 
Bir sinide iki tavuk, biri sıcak biri soğuk. (Ay ve Güneş), Aşmaz uçmaz, yere düşse beli kırılmaz. (Yaprak),  Çit üste çal horoz (balkabağı),  O hangi hayvandır ; annesinden sakallı doğar? (Keçi) , Suya girer lillenir, sudan çıkar dillenir (Bukov) , Bir kuşum var, düz uçar. (Kurşun) , Beyaz tepside beyaz tepe. (Pilav)  vs.

YANILTMAÇLAR

Tekerlemeler çocuklarda kekemeliğin iyileştirilmesi ile ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Bazı dönemlerde tekerlemeler konuşmalarında kusur olan insanların konuşmalarını iyi hale getirebilmek için bir araç olarak algılanıyordu. Fakat sonraları tekerlemeler hızlı konuşma alışkanlığı aşılamak amacıyla da kullanılmaya başlandı. Tekerlemeler benzer ses ve söz birliklerinden oluşur. Belirli ritme uygun söylenen tekerlemeler, basit bir akıcılığı dayanır, fakat birden bire diğer ses birliğinin metine girmesi ile tekerlemenin ritmini çoklu hale getirir. Tekerlemeler az sözlü veya basit tekerlemeler; çok sözlü veya karmaşık tekerlemeler olarak ikiye ayrılırlar: 

Örnekler:

“Gittim, gördüm bir derede yeddi qara, qaşqa, tepel, sekil keçi var. 
Dedim:Ay yeddi qara, qaşqa, tepel, sekil keçi, menim qara, qaşqa, tepel, sekil keçimi gördünmü?
Dedi:
Senin o yeddi qara, qaşqa, tepel, sekil keçin menim yeddi qara, qaşqa, tepel, sekil keçimin balasıdı” vs. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder