2 Ağustos 2024 Cuma

Mahir Ünlü - Semerkand Şehrinde Emir Temür’ün Bağları


Emir Temür , Türk tarihinde çok mühim yeri olan büyük bir asker ve devlet adamıdır. Bizim tarihçilerimiz arasında,Osmanlıdan kalma bir alışkanlıkla Emir Temür'ü pek fazla tanımadan karalayanlar veya unutulmasını arzu edenler vardır. Hatta onu Osmanlı hanedanına yakın olan tarihçi ve yazar Âşıkpaşazâde’nin bile yeterince kötülemediğini düşünerek Şam’da doğup Kahire’de ölmüş olan İbn Arabşah’dan öğrenip karalayanlar da vardır.

Onu soyunu bilmeden anlatan Türk ve Avrupalı yazarlar “Moğol” olarak tanıtırlar. Moğol kağanı Cengiz 1220 yılında Buhara veSemerkand’ı yakıp yıkmış, halkını öldürmüş veya esir etmişti. Temür dünyaya geldiğinde Türkistan’da hala Cengiz Han’ın torunları hüküm sürüyorlardı. Halk da tecavüzcüsüne âşık olan hatun misali o hanedanı mukaddes kabul etmişti. Cengiz Han soyundan olmayan kimsenin "han" olamayacağına inanıyordu. Moğolların adaletsiz yönetiminden, keyfi vergilerinden ve zulmünden bıkan halka önderlik yaparak Türkistan’ı onlardan kurtaran Temür Bek, bu inanç sebebiyle yanında etkisiz ve yetkisiz bir Moğol “han”taşımak zorunda kalmıştı.

Babası Moğol yönetimine hizmet eden bir bey olan Temür, önce Türkistan’ı, sonra Azerbaycan ve İran’ı ele geçirmişti. Hindistan üzerine de baskı kurmuştu. Asıl hedefi Köktürklerin, Uygurların belası olan; Müslüman halkına zulmeden Çin topraklarıydı. İşte Çin seferi öncesi sık sık ülkesine giren Türkmen devletlerine sıkı bir tembih vermek üzere batıya yürümüş; üzerine yürüdüğü devletçiklerin hükümdarları Osmanlıya sığınmıştı. Niğbolu’da haçlı ordularını yenen Yıldırım Bayezid Emir Temür'den gelen düşmanlarının kendisine verilmesini veya ülkesinden çıkarılması tekliflerini ağır ifadelerle dolu bir mektupla reddetmişti. Savaş kaçınılmaz olmuştu. Müttefiki Sırplar Yıldırım’ın ordusunda kahramanca savaşırken Anadolu askerleri eski beylerini görür görmez Temür'ün ordusuna katılmışlardı. Sonuçta Yıldırım esir düşmüş ancak Memluk sultanı gibi idam edilmeyip eceli gelinceye kadar kendisine saygı gösterilmişti. Ölümünden sonra da oğullarına “Emir” unvanı ile beylikler verilmişti. Çelebi Mehmed, II. Murad zamanında Osmanlı diye bağımsız bir devlet yoktur. Temür'ün ölümü, emirzadelerin vasiyetine uymayıp devleti zayıflatmaları sonucu batı ile ilgilenmemeleri sayesinde Fatih Sultan Mehmed'in tekrar tahta çıktığı 1451'den itibaren Osmanlı devleti bağımsızlığını kazanmıştır.

Temür, ilim ve sanata düşkündü. Fethettiği topraklarda yaşayan âlimleri ve sanatçıları toplayıp başşehri Semerkand’a götürürdü. Onlara mimari eserler yaptırır, medreselerde ders verdirirdi. Zeki insanları sever, savaş meydanında bile istirahat için çekildiği çadırında satranç oynardı. Yedi padişahın yapamadığı fetihleri, kazanamadığı zaferleri bir ömre sığdırmış, ülkesini imar etmişti. Övünmek gerektiğinde şöyle derdi: “Gücümüzü görmek isteyenler yaptığımızbinalara baksınlar.”

İki nehir arasını çöllerde açtırdığı su kanallarıyla yaşanılacak bir ülke haline getirmişti. Zerefşan vadisinde ve Mâverünnehir’in tamamında ekilebilir arazi miktarı Temür zamanında kat kat artmıştı.

Ahmet Yesevi türbesi ve dergahının inşaından çocukluğunu geçirdiği Şehrisebz’in imarına kadar her yere hizmet vermeye çalışırdı. 

Tüccarlar ve seyyahlar için Çin’den Avrupa’ya, Anadolu’ya ve Mısır’a giden yolların güvenliğini sağlamıştı. “…Her şehirde mescidler, medreseler, dergâhlar, hamamlar, kurulmasını; yolcular için kervansaraylar yapılmasını,akarsular üzerinde köprüler kurulmasını emrettim. Kim ki bir araziyi imar etse yahut bir bağ yeşertse yahut harap olmuş bir yeri yeniden imar etse bir yıl ondan hiç bir şey (vergi, harç vb.) almasınlar. Üçüncü yıl kanun ve kaidelere uygun vergi toplansın.” Horasan’daki bir vadide çiftçilikten verim alınamadığını görmüş; yirmiye yakın sulama kanalı kazdırarak çiftçilerin yüzünü güldürmüştü.

Emir Temür, gerek kendisi, ailesi ve misafirleri için gerekse halk için bugün “park” veya “milli park” adını verdiğimiz istirahat “bağ”ları kurulmasına büyük önem verirdi. Biz başşehri Semerkand’a kurduğu “bağ”larla ilgili yazsak da Azerbaycan’ın Mugan şehrinde on iki “bağ”kurulmasını sağladığını da hatırlatmalıyız.

Semerkand’da kurulan “bağ”ların bir kısmı genellikle dörtgen şeklinde olup bunlara “çârbağ” da denir. Bunlar istirahat ve eğlence maksadıyla kurulmuşlardır. Bir kısmı ise geometrik bir şekilde değildir. Arazi üzerindeki çalılık ve ormanlıklar korunarak “bağ” kurulmuştur. Bunlar hükümdar ve çevresindekilerin tabiatın bağrında gezmesi ve avlanma maksatlarıyla kurulmuşlardır. O devirde avlanma, savaşa hazırlık için bir tatbikat niteliği taşımaktadır.

Bâğ-ı Baland (Yüksek Bağ): Semerkand’ın kuzeyinde, Çopanata türbesi yakınlarındadır. Temür'ün oğlu Miranşah’ın kızı adına kurulmuştur. Yapım çalışmalarına İran ve Azerbaycan’dandavet edilen mimarlar ve sanatkârlar katkıda bulunmuşlardır. Bu bağın yerinde şimdi turistler için cazibe merkezi olacak bir mahalle kurulmuş.

Bâğ-ı Baland mahallesi


Bâğ-ı Behişt (Cennet Bağı): Miladi 1378 yılında Semerkand’ın batısında, Temür'ün hanımı Hayrünnisa hanım adına kurulmuştur. Ortasında etrafı hendeklerle çevrili suni bir tepe, tepedeTebriz’in mermerleriyle kaplı güzel bir saray vardır. İçindeki hayvanat bahçesinde dünyanın bir çok yerinden getirilmiş çeşitli hayvanlar vardı.

Bâğı Devletâbâd (Bayındır Ülkenin Bağı): Semerkand’ın on üç kilometre güneyindedir. Bugünkü Taşkent-Tirmiz ana yolunun yakınlarındadır. İçinde bir saray ve havuzlar vardı. Saray, bir tepe üstüne kurulmuş, etrafı hendeklerle çevrilmişti. Saraya giriş çıkışlar, bu hendekler üzerine kurulan iki asma köprü kullanılarak yapılıyordu. Timur uzun süren ve zaferle biten seferlerin sonunda burada dinlenirdi. Yabancı devletlerden gelen elçileri burada kabul ederdi.


Bâğ-ı Dilküşâ (Gönülleri Ferahlatan Bağ): Miladi 1397 yılında Tükel hanım şerefine kurulmuştur. Semerkand:ın beş kilometre doğusundadır. Etrafı yüksek duvarlarla çevriliydi. Dört kapısı ve ortasında bir saray vardı. Bugün aynı yerde "Dilküşâ" köyü vardır.


Bâğ-ı Cihânnümâ (Dünya Aynası Bağı): Dünyada ne varsa en güzellerini görebileceğiniz bağ gibi iddialı bir adı vardır. Semerkand’dan kırk iki kilometre mesafede, Zerefşan dağının eteklerindedir. Sınırlarının ne kadar geniş olduğunu anlatan eski yazarlar, “kaybolan atın altı ay sonra buluduğu”nu bildirirler.

Bağ-ı Meydân: Semerkand:ın kuzeyinde, Çopanata tepesinin eteğindedir. İçinde güzel bir köşk vardı. Köşkte kıymetli taşlardan yapılmış dillere destan bir taht vardı. Emir Temür’ün torunu, büyük Türk devlet adamı ve astronomi âlimi Mirza Uluğbek, hükümdarlığı devrinde harap olan bu bağı yeniden inşa ettirdi.


Bâğ-ı Nev (Yeni Bağ): Miladi 1404 yılında Semerkand’ın güneyinde, Lalezar köyünün yerinde kurulmuştur. Dörtgen şeklinde olup etrafı yüksek kerpiç duvarlarla çevriliydi. Ortasında büyükçe bir köşk vardı.


Bâğ-ı Çınar: Semerkand’ın doğusunda, şimdiki Koştamgalik (Çift Damgalı) tepeliğinde kurulmuştur. Merkezinde bir saray vardı. İçindeki göz alıcı çınar ağaçlarından dolayı bu ad verilmişti.


Bağ-ı Şemâl (Rüzgârlı Bağ): Miladi 1397 yılında Emir Temür’ün oğlu Miranşah'ın kızı adına kurulmuştur. Semerkand:ın batısındadır. İçinde dörtgen şeklinde, duvarları mermerle kaplanmış bir saray vardı.


Andican’ı babasının adamlarına ve Semerkand;ı Kıpçak yurtlarından gelen Özbeklere teslim etmek zorunda kalan Babür, Hint yarımadasında büyük bir devlet kurmuş ama belki Semerkand’da ceddi Emir Temür'ün, belki Andican'da kendisinin kurdurduğu Rüzgârlı Bağ’ı özlemiştir: “Bâğ-ı şemâl nesîmige kuygen dilim zâr eyleban” (Rüzgârlı Bağ;ın yelinin yaktığı gönlüm hasretle ağlayıp inlemektedir) diyerek bu özlemi dile getirmektedir.


Emir Temür ve mirasçıları akarsuları da çölleri de çok olan Türkistan’ın her yerinde sulama kanalları açarak çiftçileri güçlendirirken medreselerle ilim ve irfanı, dergâhlarla tasavvufi fikir ve ahlakı, park ve bahçelerle de yaşama sevincini yaygınlaştırmaya çalışmışlardır. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder