Kuruluşundan bir süre sonra üyesi olduğum Türkiye Yazarlar Birliği’nin Genel Başkanıydı. Adını, çalışkanlığını duymuştum, ancak yüz yüze görüşmemiş, konuşmamıştık. Belki de cumartesi etkinlikleri dışında derneğe fazla uğramadığım için böyleydi. Onu, ilk kez derneğin 2006’da yapılan genel kurulunda uzunca bir süre dinleme imkânı buldum. Milli Kütüphane’nin büyük salonundaydık. Derneğin yeni yönetim kurulunu ve diğer kurullarını seçecektik. Sunucu tarafından sahneye davet edilen genç adamın soyadı dikkat çekiciydi. Üç kelimeden oluşuyor ve “deli” ile başlıyordu: Yakup Deliömeroğlu. Doğrusu ben soyadına ilk duyduğumda da hiç takılmamıştım. Anadolu’da mert, yiğit, cesur, gözü pek insanların “deli” diye anıldıklarını biliyordum. Dedem bunlardan biriydi. Mutlaka geçmişinde dedem gibi biri ya da birileri vardı ki böyle bir soyadı almışlardı. Yakup Deliömeroğlu, salonda hazır bulunanları selamladıktan sonra gösterişten uzak harika cümleler kurmaya başladı. Etkili, güzel konuşmasını, benimle birlikte eminim bütün salon büyük bir dikkatle dinledi. Kürsüden ayrılıp sahneden inerken herkes onu alkışladı, ben alkışlamadım. Çünkü son söyledikleriyle beni üzmüştü.
Ara verildi. Belki de çay, sigara tiryakileri düşünülerek verilen arada şair Ali Akbaş hocamla kütüphanenin bahçesine çekildik. Tütün konulu dumanlı bir sohbete başladık. Ali Akbaş yanından hiç ayırmadığı küçük çantasından bir kâğıt çıkararak sigara ve tiryakileri üzerine yazdığı şiiri okudu. Şair, sadece kendisini değil, beni ve bütün duman bağımlılarını anlatmıştı. Hatırladığım kadarıyla övgü şiiri değil, örtülü ve biraz da mizahî yergi şiiriydi.
Bu sırada beklemediğim bir şey oldu, Yakup Deliömeroğlu yanımıza geldi. Meğer Ali Akbaş’la çok önceden tanışırlarmış, sağlam muhabbetleri varmış.
O da tiryakiydi, bize katıldı.
Beni Ali hocam tanıttı. Söz sırası bana gelince konuşmasını çok beğendiğimi, son birkaç cümlesi hariç her cümlesinin altına imzamı atabileceğimi söyledim. Hem tebrik ettim hem üzüntümü belirttim. Şaşırdı. Son birkaç cümleden kastımı tam olarak anlatmak için “Keşke aday olmayacağınızı değil, olacağınızı açıklasaydınız. Sizi yeniden seçerdik.” dedim. Gözleri parladı. Saygılı, alçak gönüllü, ölçülüydü. “Abi” diyerek konuşuyordu. “İnşallah başka oluşumlarda birlikte olacağız, birlikte çalışacağız.” dedi.
Sanki beni tanıyor gibi içten, sıcak, güven veren sözleri ve bu sözleri destekleyen duruşu vardı. Ali Akbaş hocam, seksen öncesi Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde idareciyken yaşatılan sıkıntıları, uzun sürmüş zorunlu okul tatillerinde, odasında gerçekleştirdiğimiz edebiyat toplantılarını anlatmış olabilirdi.
“Başka oluşumlar” ifadesi, aynı yıl Avrasya Yazarlar Birliği kurulup da bana üye olmam teklif edilinceye kadar kafamda bir soru işareti olarak kaldı. Derneğin başkanı Yakup Deliömeroğlu, başkan yardımcısı Ali Akbaş’tı. Yönetim Kurulunda, diğer kurullarında kimini uzaktan, kimini yakından tanıdığım değerli bilim sanat insanları vardı. Hiç düşünmeden üye oldum.
Otuz beş yıl severek çalıştığım öğretmenlik mesleğinden kendi isteğimle emekli olunca yeni kurulmuş derneğimizin her etkinliğine katılmaya başladım. Kurucu başkanımız Yakup Deliömeroğlu’nu daha yakından, daha ayrıntılı tanıdım. Mesleği Mehmet Âkif gibi, Cengiz Aytmatov gibi veterinerlikti. Gazi Üniversitesi’nin hocasıydı. Yurtiçi, yurtdışı görevlerinde bulunmuş, önemli makam sahiplerine danışmanlık yapmıştı. Bürokrasiyi bilen, radyo ve televizyonla bağlantıları bulunan geniş ufuklu bir adamdı. Değerlendirdiğim kadarıyla sosyoloji biliyor, psikolojiden anlıyordu. Pek çok alanda kendini yetiştirmişti. Kazak Türkçesi başta olmak üzere bütün Türk dillerini anlıyor, çoğunu konuşabiliyor, bazılarını hem konuşuyor hem yazabiliyordu. Sovyetlerin dağılışıyla bağımsızlığını kazanan Türk devletleri arasında yapılan uluslararası toplantılarda ortak iletişim dili olarak kullandıkları Rusçayı anlıyor, zorda kalırsa zaruret miktarı kadar konuşabiliyordu. Hatta bir keresinde Rus dilinde çıkan derginin Türkiye ile ilgili haberini okumuş, metinde yapılan ifade hatasını bulmuş, doğrusunu söyleyerek beni ve beraberimizdekileri şaşırtmıştı.
Onun belki en önemli özelliği teşkilatçı oluşuydu. İnsanları kırmadan, incitmeden tanıyıp yönlendirmede üstün bir yeteneğin sahibiydi. Herkesin kullanabileceği, sıradanmış gibi görünen kelimeleri kullanarak insanların yüreklerine dokunabilir, gönüllerine girebilirdi. Onun birileriyle yüksek sesle konuştuğunu, kıyasıya tartıştığını, ben hiç görmedim, gören var mı bilmiyorum.
Avrasya Yazarlar birliğini kurarken adres olarak bir dostun ofisinin gösterildiğini sonradan öğrendim. Adresimiz olsa da yerimiz yoktu. Sonra Balgat’ta kiralık küçük bir dairemiz oldu. Ardından Kavaklıdere taraflarında başka küçük daire… Bugün beşinci yerimizdeyiz…
Başlangıçta düzenlenen kahvaltılı, çaylı toplantılarda ilk tanışmalar gerçekleşti, mevcut arkadaşlıklar, dostluklar pekişti. Bir taraftan da toplantılara katılanlar, yapılması düşünülen etkinliklere hazırlandı. Başkan Yakup Deliömeroğlu topluluklara hitaben yaptığı konuşmalarda, grup söyleşilerinde dernek olarak hangi hizmetlere talip olduklarını anlattı. Söyledikleri TYB genel kurulunda yaptığı çok beğendiğim konuşmasının açılımı gibiydi. Bu konuşmalarda sözlerini “Ben yokum, gelenlere başarılar diliyorum!” diye bağlamıyor, “Ben varım, sizler varsınız, birlikte başaracağız!” diyordu.
Türk milleti, geçmişte büyük devletler, büyük medeniyetler kurmuş, bilim ve sanat alanlarında büyük şahsiyetler yetiştirmişti. Yer altı ve yerüstü kaynakları açısından zengindi. Dünyanın en köklü, en güçlü milleti ne yazık ki bugün dağınık haldeydi. Kendi gücünü, zenginliğini değerlendiremiyordu. Sovyet baskısıyla Türkçe’nin farklı şivelerini yazı dilleri hâline getirmişler, zaman içinde çok yönlü Sovyet baskısıyla birbirlerini farklı milletler gibi görmeye başlamışlar, kültürel birliktelikleri derin yaralar almıştı. Biz, AYB olarak yapacağımız faaliyetlerle bu yaraları saracak, kuracağımız kültürel köprülerle yeniden Türk dünyasını bir bütün haline getirmeye çalışacaktık. Gaspıralı’nın dediği gibi “Dilde, fikirde, işte birlik” sağlayabilirsek dünyanın şekli değişecek, milletimiz adına güzel gelişmelere tanık olacaktık.
Yakup Deliömeroğlu, çok sevdiği, esen yelden esirgediği iki evladının isteğiyle “deli”yi bırakıp soyadını “Ömeroğlu” olarak sadeleştirmişti. Bu kısaltılmış soyadını özellikle uzak Türk diyarlarında yaşayan dostları çok sevdi. Ona “Ömeroğlu” diye hitap etmeye başladılar. Hatta bazı dostlarının daha da kısaltarak “Ömer” diye hitap ettiklerine defalarca şahit oldum.
Yakup Ömeroğlu başkanımız, en uygun ifadelerle belirlediği hedeflere dikkat çekmeye devam etti. Öylesine içten ve inançlıydı ki anlattıklarına gönül vermemek elde değildi. Kendi içinde yaşadığı Türk dünyasının geleceğine dair heyecanı bize de yansıtıyordu. Derneğin olmayan maddi gücüne değil, dostlarına güveniyordu. Çaylı, kahvaltılı toplantıların giderlerini dostları karşılamıştı. Yazı kuruluna girdiğim aylık Kardeş Kalemler dergisini, gerektiğinde borçlanarak, en çok da Türk dünyasının geleceğine inanan gönül dostlarının yardımlarıyla çıkarıyordu. Ne zaman konuyu açsam “Allah büyüktür!” diyor, Hz. İbrahim’i yakmak üzere Nemrut’un tutuşturduğu ateşi söndürmek üzere su taşıyan karıncayı hatırlatıyordu.
Böyle bir inanç ve kararlılıkla dernek çalışmalarına devam eden Yakup Ömeroğlu başkanımız, radyo ve televizyon programları da yapmaya başlamıştı. Bazı programların danışmanlığını, bazılarının metin yazarlığını da yapıyordu. Yurtdışındaki yazar birliklerinin programlarına katılmayı da ihmal etmiyordu. Üniversitede hocalığıyla birlikte bunca etkinliğe güç yetirmesini insanüstü buluyor, hayranlıkla karşılıyorduk.
Çok sayıda televizyon belgeselinin metin yazarlığıyla birlikte çekimlerine de katıldı. En son “Altın Silsile” çekimleri için Hindistan’a, sonra da Irak’a gitti. Hindistan’ı anlatan gezi yazısının ilk bölümünü zevkle, ilgiyle okuduk. Harika gözlemleri vardı. Hindistan hakkında bilmediğimiz pek çok şeyi öğrendik. Zor şartlar altında çekimler, ziyaretler gerçekleştirmişlerdi. Hindistan’dan biraz rahatsız, hafif bir öksürükle döndüğü hâlde, Irak’a, Bağdat çekimlerine gitmekten geri durmadı. Altın Silsilenin devamını çekeceklerdi. Pek fazla belli etmemeye çalışsa da “Selman-ı Farisî’yi ziyaret edeceğiz!” deyişindeki heyecanlı, kararlı ve sevinçli halinden gideceğini anladım. Rahatsız da olsa çekimlere gidecekti. Doğrusu biraz da kıskandım. “Keşke beraber gidebilseydik!” diye geçirdim içinden. “Bizden de selam götür!” dedim. TRT ekibiyle birlikte gitti. Büyük sahabeye selamımızı mutlaka götürmüş, lisanı hal ile söylemiştir. Rahatsızlığı biraz daha artmış olarak döndü. Daha sık ve derinden öksürüyordu. Halsizliği artmıştı. Önce grip, korona, tüberküloz şüphesi… En son akciğer ve dördüncü evre… 16 Ağustos 2024 Cuma sabahı Hakka yürüyüş…
Avrasya Yazarlar Birliği olarak biz başkanımızı kaybetmedik, Türk dünyası yiğit, çalışkan, Türk birliğine doğru inançla yürüyen bir evladını kaybetti. Daha doğrusu o evlat, varlığını Türk varlığına bilerek ve isteyerek armağan etti. Ruhu şad olsun. Mekânı cennet olsun. Biz ondan razıydık Allah da razı olsun.
Onun Türk dünyası için önceden planlayıp gerçekleştirdiği çok değerli faaliyetleri, hizmetleri bir tarafa bırakacak olsak bile, Avrasya Yazarlar Birliği’nin Kurulduğu 2006 yılından vefatına (16.08.2024) kadar, yani 18 yılda gerçekleştirdiği hizmetler, içinde bulunduğu faaliyetler normal bir insanın düşünüp üstesinden gelemeyeceği kadar büyüktür. Bu hizmetlerden bir kısmı, birileri tarafından düşünülmüş, yapılması arzu edilmiş olsa bile yapılamamış, başarılamamış hizmetlerdir. Yakup Ömeroğlu ulaşılamaz gibi görünen ilkleri başaran bir insandı.
Avrasya Yazarlar Birliğinin kuruluşundan sonraki 18 yılda onun önderliğinde başarılmış olanlardan birkaçını söylemek istiyorum:
*Türk Dünyasının Ortak Edebiyat Dergisi Kardeş Kalemler’in yayınına başlanmış, hiç ara verilmeden her ay çıkartılarak 213’üncü sayıya ulaşılmıştır. Hazırlanan tez için yapılan taramalardan anlaşıldığına göre dergide Türk Dünyasından 2330’dan fazla şairi, yazar, araştırmacı, bilim adamı Kardeş Kalemler’de ürünlerini yayınlamıştır. Farklı coğrafyalarda yaşayan Türk yazarlar birbirlerini tanımışlar, eserleri hakkında bilgi sahibi olmuşlardır. Kardeş Kalemler, bir anlamda Türk ulusları arasına konan yüz yıllık kültürel mesafeleri ortadan kaldırmış, Türk dünyasının her köşesinden bu kadar yazarı sayfalarına çekebilmiştir. Önceden böyle bir başarıya imza atmış bir başka edebiyat dergisi yoktur. Bu bir ilktir.
*Avrasya Yazarlar Birliği’ne bağlı Bengü Yayınları kurulmuş, Türk dünyasının her yanından 500’den fazla kitap okuyucuyla buluşturulmuştur. Bu, Türkiye’de bir ilktir. Diğer Türk dillerinden Türkiye Türkçesine, Türkiye Türkçesinden diğer Türk dillerine kitap aktarmaları devam etmektedir. Türk dünyasından az da olsa eserler yayınlayan yayınevleri giderek artmakta, bizleri sevindirmektedir.
*Avrasya Yazarlar Birliği tarafından yedi kez Uluslararası Kaşgarlı Mahmut Hikâye Yarışması düzenlenmiş ve başarıyla sonuçlandırılmıştır. Ulusal ve uluslararası boyutları olan bu iki aşamalı yarışma Türk coğrafyalarında Türk dillerinin gelişmesine, güçlenmesine yol açmıştır. Ayrıca Türkiye Türkçesine ilgiyi artırmış, Türk dilleri arasında kelime alışverişini hızlandırmış, dillerin zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. Belki daha önemlisi, Türkiye Türkçesinin ortak iletişim dili olma yolculuğunu hızlandırmıştır. Devam edecek olan doğal kabullenişlerle bu yolculuk daha da hızlanacaktır. Uluslararası Kaşgarlı Mahmut Hikâye yarışması, sadece Türkiye’de değil yeryüzünde bir ilktir. Ve böyle kalmaya da devam edecektir. Çünkü Türkler dışında hiçbir millet böyle bir uluslararası yarışma düzenleme şansına sahip değildir. Dünyada dili yaygın olarak kullanılan herhangi bir millet böyle bir yarışma düzenlemeye kalkışsa o milletle sömürgelerinin katıldığı bir yarışma olur. Kaşgarlı Mahmut gibi katılımcı her ülkenin, her toplumun sevip saydığı bir ortak değer bulmaları da mümkün değildir.
*Ankara’da yüz yüze başlayan, daha sonra çevrimiçi olarak tüm Türk Dünyasına açılan Avrasya Yazarlar Birliği Yazarlık Atölyeleri de yaygın olan ve benzer isimler taşıyan diğer atölyelerden çok farklıdır. Programıyla, çalışma yöntemiyle, katılımcılarıyla farklıdır. Bugüne kadar 19 ülkeden 291 katılımcı atölyelerimizde eğitim almıştır. Atölye çalışmalarımız sırasında ve sonrasında üretilen eserlerin oluşturduğu çok sayıda ortak ve müstakil kitaplarımız olmuştur. Atölyemiz, seminerimsi çalışmalarla yazar adaylarına bilgi yükleyici bir atölye değil, onları kitaba kavuşturan üretici bir atölyedir. Sadece Kuzey Makedonya’da faaliyet gösteren Yeni Balkan Yayınevinin atölyelerimizde yetişen yazarlardan yayınladığı kitapların sayısı kırka ulaşmıştır. Türkiye’de yayınlanan atölye kitaplarının sayısı da az değildir. Önümüzdeki yıllarda ülke sayısı, katılımcı ve kitap sayıları daha da artacaktır. Bu benzersiz hizmet de diğerleri gibi merhum başkanımızın hayali ve hedefiydi.
*Avrasya Yazarlar Birliği çevrimiçi Türkçe kurslarına Türk dünyası genç şair ve yazarlarından 47 kişi katılmıştır. Bu gençler Türkiye Türkçesinde belli bir aşamaya ulaştıktan sonra AYB Yazarlık Atölyesine katılacaklar, Türkiye Türkçesiyle eser üretmeye başlayacaklardır. Böylece başkanımızın bir hedefi daha genişleyerek gerçekleşmiş olacaktır.
*Merhum başkanımızın gerçekleştirdiği başka ilkleri de vardı:
*Türk Dünyası Edebiyat dergileri kongreleri yaptık. Yirmiden fazla ülkeden edebiyat dergisi genel yayın yönetmenleri, editörleri bir araya gelip, tanıştılar, bildirilerini sundular. Defalarca yapılan bu kongreler de çok verimli geçmişti. Kıbrıs ve Eskişehir’de yaptığımız kongreleri yıllar geçse de unutmamız mümkün değildir.
*Türk Dünyası Tercüme çalışmalarıyla ilgili toplantılar yapılmış bu toplantılarda tercümanların ya da aktarımcıların sorunları tartışılmıştı. Örnek tercüme atölyesi çalışmaları yapılmıştı. Türk dünyasında bilim, kültür-edebiyat köprüleri kurularak her türlü iletişimi hızlandıracak harika bir çalışmaydı.
*İstanbul’da düzenlenen Türk Dünyası Genç Yazarlar Buluşması beni en çok heyecanlandıran bir organizasyon olmuştu. Uzak, yakın Türk diyarlarından gelmiş gençlerle tanışıp atölye çalışmaları yaptıktan sonra geleceğe yönelik umutlarım güçlenmiş, beklentilerim artmıştı. Bu tür faaliyetleri düşünen, projelendiren, sonra da büyük bir adanmışlıkla çalışarak projeyi gerçekleştiren Yakup Ömeroğlu Başkanımızı daha çok takdir etmiştim. Bir kerecik yapabildiğimiz Türk Dünyası Genç yazarlar buluşması efsane bir buluşma olmuştu.
*Bunlardan başka merhum başkanımızın girişimleri, yönlendirmeleri sonucu yüzlerce anma günleri, ulusal ve uluslararası kitap fuarı katılımları, imza günleri, kitap tanıtım toplantıları, konferanslar ve benzer etkinlikler gerçekleştirilmiştir.
Kurucu başkanımız Yakup Ömeroğlu’nun sağlığında başlattığı Türk dünyasında kalem ve gönül kardeşliği yolculuğumuz bundan sonra da devam edecektir.
Merhum kurucu başkanımızın ruhu şad mekânı cennet olsun.
(Bu yazı, Avrasya Yazarlar Birliği Kurucu Genel Başkanı merhum Yakup Ömeroğlu'nun hâtırasına Osman Çeviksoy tarafından yazılmış olup Kardeş Kalemler dergisinin 213. sayısında yer almaktadır. Derginin bu sayısında yer alan tüm yazılara aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder