1950’li ve 1960’lı yıllar, Türkmen şiirinin en üretken olduğu ve değişime uğrayıp yenileştiği yıllardır. Önce Ekim devriminin getirdiği baskının sonucu, ardından da İkinci Dünya Savaşının sebep olduğu olaylar ve duyguların baskısı altında kendi mecrasından çıkan, kendi meselelerini ele alamayan, Türkmenlerin kendi değerleriyle donanmamış olan Türkmen şiiri, 1950’li yılların ikinci yarısından itibaren kendi yatağında ilerlemeye başlamış, “ ... yaşadıkları ülkenin dokularını, halkın gönlündeki zenginliği ve inceliği duyarlı bir sembolizmle şiirleştirme fırsatını” bulmuştur.
1950’li ve 1960’lı yıllara kadarki zaman diliminde yazılan ve daha çok Sovyet rejiminin getirdiği sınırlı konularda yazılmış olan ve böylece kısır döngü içinde tekrar edilen şiirler, Türkmen halkının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak kalmış; konularını doğrudan Türkmen halkının yaşayış biçimlerinden ve duygularından alan yeni şiir anlayışı karşısından tutunamamıştır. Dolayısıyla Türkmen şiirinin, 1950’li yılların ortalarından itibaren ifade gücü ve içerik bakımlarından zenginleştiğini, sanat değeri yüksek ve okuyucu tarafından beğenilen bir karakter kazandığını söyleyebiliriz. “Artık Türkmen şiirinin teması çoğalmış, seviyesi yükselmiş, duygu yönü zenginleşmiş ve okuyucunun hafızasından silinmeyecek özelliğe sahip örneklerin sayısı günden güne artmaya başlamıştır. Şairler, devrin insanının olumlu olumsuz bütün duygularını en güzel bir şekilde ifade etmeye çalışmışlardır. Eski şairler, canlandırdıkları tiplerin daha çok dış görünüşlerini ele alırken yeni şairler, onların dış dünyalarına yönelmişler ve iç zenginliklerini vermeyi başarabilmişlerdir. Bu, Türkmen şiirinde önemli bir gelişmedir.”
Daha önceki yıllarda kısa şiir örnekleri veren çağdaş Türkmen şairlerinin, 1950’li yıllardan itibaren poema denilen uzun şiirler de yazdıkları fark edilmektedir. Bu çerçevede Aman Kekilov’un Söyği “Sevgi” adlı eseri ile Ata Atacanov’un Guşğı Galası “Guşğı Kalesi” adlı eseri, poema türünün örnekleri arasında ifade edilebilir.
Bu yıllarda Türkmen şiirinin işlediği konular arasında güncel meseleler de vardır. İnsanoğlunun aya ayak basması, Karakum Kanalı’nın inşa edilerek çöle su indirilmesi, evlilik ve çeşitli sosyal problemler, bu yıllardan itibaren yazılan Türkmen şiirinin konuların- dandır. Diğer taraftan daha çok Klâsik Türkmen şairleri tarafından sıkça işlenen “sevgi” ve “aşk” konusunun, 1950’li yılların ikinci yarısından itibaren neredeyse aynı yoğunlukla ele alındığı da görülmektedir. Bu bağlamda Gara Seyitliyev, Oyatmaan “Uyandırmayın”, İn Gözel Gıız “En Güzel Kız”, Söyğüliim “Sevgilim”; Kerim Gurbannepesov, Ayterek; Ata Atacanov, İçsen Sovuk Çeşme Bolup Akayın “İçersen Soğuk Pınar Olup Akayım” ve Allaberdi Hayıdov, İne Şeyle Gııza Aaşık Boların “İşte Böyle Kıza Aşık Olurum” adlı sevgi, aşk konulu şiirler yazmışlardır.
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından konu itibariyle çeşitlenen Türkmen şiirinin, bu yıllarda çocuk şiirine ait örnekleri de yazılmaya başlanmıştır. Mesela Allaberdi Hayıdov, bu yıllarda yazdığı çocuk şiirlerini Yaaz Goşğuları “Bahar Şiirleri” adıyla kitap hâline getirmiştir. Ne var ki bu yıllarda yazılan çocuk şiirlerinin ilk örnekler olması, bazı kusurları da beraberinde getirmiştir.
1950-1960’lı yıllarda yazdığı şiirler ile hafızalarda yer etmiş önemli Türkmen şairleri şunlardır:
Ata Atacanov (1922-1989): 1922 yılında Marı’da doğan Atacanov, babası Hacı Atacanov’un da öğretmen olmasının yarattığı kültürel ortam sayesinde iyi bir eğitim almış ve küçük yaşlardan itibaren şiir yazmaya başlamıştır. Taşkent Türkmen Öğretmen Okulunu bitiren, ardından Aşkabat Pedagoji Enstitüsüne devam eden ve daha sonra Moskova’da Sovyet Yazarlar Birliğinin edebiyat eğitimine katılan Atacanov, daha çok neşriyat işleriyle uğraşmıştır.
Atacanov, Taaze Yıl Geldi “Yeni Yıl Geldi” adlı ilk şiirini 1941 yılında yazar. Asıl İkinci Dünya Savaşı yıllarında yazdığı şiirler ile tanınmaya başlayan Atacanov’un ilk şiir kitabı, Alma Yene Gülleyaar “Elma Yine Çiçek Açıyor” adıyla 1948 yılında yayımlanır. Bir taraftan zamanının meseleleri ile ilgili, diğer taraftan da insan ve sevgi konularında lirik şiirler yazan Atacanov’un şiirleri aynı zamanda birçok dile de tercüme edilmiştir. Atacanov’un başlıca şiir kitapları arasında; Arzılı Mııhmaan “Aziz Misafir” (1956), Sallançağım Sahraa Menin “Salıncağım Sahra Benim” (1964), Öçme Oocağım “Sönme Ocağım” (1966), Aaylı Ağşam “Aylı Akşam” (1972) ve Men Size Baryaan “Ben Size Gitmekteyim” (1978) gibi eserler sayılabilir. Bu yıllarda Türkmen edebiyatının gelişmesinde büyük şair Ata Atacanov’un katkısı göz ardı edilemez. Yazdığı şiirler ile Türkmenlerin beğenisini kazanan Atacanov, “şiirlerinde gamlı makamlar çalmış; vatanının sazına kulak vermiş; okuyucusuyla tartışmış ya da bütünleşmiş; gökyüzündeki ışıklarla şiirini aydınlatmış; rüzgârın esmesini, bülbülün sesini dinlemiş; bütün bunları aynı şiirde bir araya getirerek monotonluktan ve kuruluktan arınmış örnekler yazmayı başarmıştır.”
Aşgabat depremini anlatır şu mısralarında:
"Wah, dokuz sekuntda basypdyr bela...
Men ony soň,
Kesekleriň astyndan,
Duýdansyz topulan ajal kastyndan
Halas edilemsoň,
Eşidip bildim.
Ýagty dünýämize ýaňadan geldim."
Gurbannazar Ezizov (1940-1975): 1940 yılında Aşkabat’ta doğan ve Türkmen Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesini bitirdikten sonra (1964) Edebiyat ve Sunğat “Edebiyat ve Sanat” gazeteinde çalışan Ezizov, 1975 yılında genç yaşta hayatını kaybeder. Kısa ömrüne çok sayıda estetik değeri yüksek şiirler sığdıran ve döneminin birçok şair ve eleştirmeninin övgüsünü kazanan Ezizov’un başlıca şiir kitapları arasında; Oğlan ve Deniz “Çocuk ve Deniz” (1969), Inam “Güven” (1971), Yer Gööğün Aarasında “Yer Gök Arasında” (1973) ve Güyz “Güz” (1978) adlı eserler sayılabilir.
Allaberdi Hayıdov (1929 - ): Çarcev’de dünyaya gelir ve öğrenim hayatının ardından çeşitli radyo, yayınevi ve gazetelerde görev yapar. Çeşitli konularda yazdığı şiirler; Bizin Günlerimiz “Bizim Günlerimiz” (1952), Göök Asmaan “Mavi Gökyüzü” (1955), Yiğitlik Çaağı “Gençlik Çağı” (1957) ve Goşğular ve Poemalar “Şiirler ve Manzumeler” (1959) adlı şiir kitaplarında bir araya getirilmiştir.
Kerim Gurbannepesov (1929 -): 1929 yılında Gökdepe’de doğan ve gelişmiş halk kültürü ve edebiyat bilgisine sahip olan babasından şiir ve estetik ile ilgili bilgileri edinen Gurbannepesov, hayatı boyunca bu temel bilgiler sayesinde iyi şiirler yazmış, bu sayede Mağtımgulı ödülünü kazanmıştır. İlk şiirlerini 1939 yılında yazmaya başlayan Gurbannepesov’un ilk kitabı ise 1951 yılında yayımlanan Güycümin Gözbaşı “Gücümün Kaynağı”dır. Bununla birlikte Gurbannepesov, esasında Soldat Yüreği “Asker Yüreği” (1953) adlı eseri ile tanınmıştır. Gurbannepesov, Taymaz Baba “Taymaz Dede” (1960) ile Ata ve Oğul “Baba ve Oğul” (1961) adlı manzumeleriyle halkın hafızasında yer etmiştir. Şiirlerini Goiğular ve Poemalar “Şiirler ve Manzumeler” (1956), Gumdan Tapılan Yürek “Kumda Bulunan Yürek” (1956) ve Atalar ve Ça- ağalar “Babalar ve Çocuklar” (1978) adlı kitaplarda bir araya getirmiştir. Diğer taraftan Gurbannepesov, edebiyat ve sanata dair görüşlerini ise, Edebiyaat ve Durmuş “Edebiyat Ve Hayat” (1979) adlı kitapta ele almıştır.
Mammet Seyidov (1925-1987): 1925 yılında Baherdende doğan Seyidov, Türkmen Devlet Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakültesini bitirdikten sonra gazete ve dergilerde çalışmıştır. 1945 yılında şiir yazmaya başlayan M. Seyidov, şiirlerinde halk kültürü unsurlarını da başarı ile kullanmıştır. Şiirleri; Aşğabat Günleri “Aşgabat Günleri” (1950), Çoluk “Çoban Yamağı” (1956), Ataların Yoodası “Ataların Yolağı” (1958), Goşğular “Şiirler” (1960), Menin Hazıınaam “Benim Hazinem” (1962), Durun Maka- amı “Durun Makamı” (1970), Bahar Gündeliği (1973), Bahar Bilen Duuşuşık “Baharla Karşılaşma” (1976), Baaşinci Okean “Beşinci Okyanus” (1979), Arzığülin Hinnildiği “Arzıgül’ün Salıncağı” (1989) ve İki Desse Gül “İki Demet Gül” (1990) adlı kitaplarda yayımlanmıştır.
Berdinazar Hudaynazarov (1927-): 1927 yılında Aşkabat’ta doğan ve erken yaşta iş hayatına atılarak değişik gazete ve dergilerde çalışan Hudaynazarov, Karakum kanalının yapımı oluşturulan komisyonda da çalışır. Yazdığı başarılı şiirleri ile Mağtımgulı ödülünü kazanan şairin eserleri; Gızğın Sahraa “Sıcak Çöl” (1957), Aadam Hakında Aydım “İnsan Hakkında Türkü” (1964), Durmuş Seni Söyyaarin “Hayat Seni Seviyorum” (1966), Dövrün Depesindaaki Aadam “Devrin Tepesindeki Adam” (1967), Buysançlı Baş “Gururlu Baş” (1975), Ene Süydi “Anne Sütü” (1978) ve Buu Dünye “Bu Dünya” (1990)’dır.
1950-1960’lı yıllarda Türkmen edebiyatı yeni yazar ve şairlerin katılmasıyla şiir, dram ve diğer mensur eserler alanında zenginleşmiştir. Bu yıllarda Türkmen milli edebiyatının gelişmesinde önemli katkıları bulunan tecrübeli yazarların yanına genç yazar ve şairlerin katılmasıyla Türkmen edebiyatında sanat değeri daha yüksek eserler ortaya çıkmıştır. Bu genç yazarlardan B. Hudaynazarov, Gızgın Sehra “Sıcak Sahra” ve Göreş Meydanı “Savaş Meydanı”; K. Gurbannepesov, Taymaz Baba ve Gumdan Yapılan Yürek, Ata ve Oğul ve Acı Günler, Süyci Günler gibi eserlerle Türkmen edebiyatına katkıda bulunmuşlardır. Keza M. Seyidov, A. Hayıdov, İ. Nurıev, G. Ezizov, A. Agabaev ve K. Kulıev gibi genç şair ve yazarlar da bu yıllarda ortaya koydukları eserler ile gelecek adına ümit vermişlerdir. Bu genç yazarlardan B. Hudaynazarov, şiirlerinin yanı sıra mensur eserlerinde dahi lirizmi ön planda tutmuş olmasıyla, K. Gurbannepesov halk hikâyeleri tarzında yazdığı hikâyelerle, M. Seyidov şiirlerindeki felsefî derinlikle, G. Ezizov ise Rus ve Avrupa klasik şiirinin kurallarını Türkmen şiirine yansıtmasıyla tebarüz etmiştir. Diğer taraftan B. Kerbabaev, G. Gurbansehedov, N. Pomma, A. Atacanov, A. Kovusov, G. Seyitliev, Ç. Aşırov gibi tecrübeli yazar ve şairler de bu yıllarda eserler vermeye devam etmişlerdir.
1950-1960’lı yıllarda dram ve çocuk edebiyatı da gelişme göstermiştir. G. Muhtarov’un Otuzıncı Yıllar, N. Geldiev’in TagınPank, T. Taganov’un Guyruksız Tilki, O. Akmemedov’un Yalangaç Adamlar adlı piyesleri bu yıllarda yazılmıştır. Sonuç olarak Türkmen edebiyatı, Türkmenlerin uzun süren çalkantılı yıllarının ardından 1950- 1960’lı yıllarda kendi mecrasında ilerleyebilen bir karakter kazanmış, şiirde ve mensur eserler türünde estetik ve sanat kaygısı da güdülerek gelişme gösteren bir karakter kazanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder