Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür.
Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen aşıkların çoğu okuma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir söyleme yeteneği olan kişilerdir. Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar.
Gelişme alanları arasında kahvehaneler, kışlalar, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar, sınır karakolları ve savaş esnasında ordugahlar vardır.
Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir. Aşık şiiri diğer halk edebiyatı ürünleri gibi sözlü edebiyat ürünüdür. 15.yy’dan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmıştır.İlk olarak okuma yazma bilen kişilerce derlenerek ‘cönk’ adı verilen defterlere yazılmıştır âşık şiirleri. Böylece şiirlerin zamanla unutulup kaybolması engellenmiştir. Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.
Özellikleri:
- Aşık veya ozan denilen kişilerin, saz eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur.
- Genelde sözlü olmasına rağmen şairler veya sevenleri şiirlerini “cönk” adı verilen defterlerde toplamışlardır.
- Şairler, sazlarını yanlarına alarak köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşmışlar, gittikleri yerlerde şiirlerini saz eşliğinde okumuşlardır.
- Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır.
- Şairler, halkın içinden çıktığından halk dilini kullanmışlardır. Bu sade dil 18. ve 19. yüzyıllarda bazı şairler tarafından Divan Edebiyatı‘nın etkisinde kalmasıyla eski arılığını kaybetmiştir.
- Nazım birimi dörtlüktür.
- Koşma, semai, destan, varsağı gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
- Hece ölçüsünün 7’li, 8’li ve 11’li kalıplarına ağırlık verilmiştir.
- Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir.
- Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya mahlası geçer.
- Göz kafiyesi anlayışı yerine, kulak kafiyesine ağırlık verilmiştir. Yani kafiye için aynı sesin kullanılmasına gerek yoktur. Buna göre p/b , ç/ş, t/d, l/ n gibi seslerle de kafiye yapılmıştır.
- Genellikle yarım ve cinaslı kafiye kullanılmıştır.
- Benzetme (teşbih) ve kişileştirme (teşhis) dışında edebi sanatlara fazla yer verilmemiştir.
- Bazı ürünlerde yöresel özellikler görülür.
- Şiirler genellikle hazırlık olmaksızın irticalen yani içe doğduğu gibi söylenir.
- Divan Edebiyatı’nda görülün kalıplaşmış benzetmeler (mazmun) Halk Edebiyatı’nda da vardır. Buna göre sevgili anlatılırken yeşil başlı ördek, inci diş, elma yanak, badem göz, kiraz dudak, keman kaş, sırma saç, selvi boy gibi benzetmeler kullanılmıştır.
- Divan Edebiyatı daha çok düşünceye önem verdiği için soyut bir edebiyattır. Halk Edebiyatı’nda ise şair gördüğünü, yaşadığını anlatır. Bu nedenle Aşık Edebiyatı, somut bir edebiyattır. Ayrıca Divan Edebiyatı’nda sevgilinin tipi çizilir, adı söylenmez. Halk Edebiyatı’nda ise sevgilinin adı (Elif, Ayşe…) vardır.
- Şiirler, işlenen konulara göre “koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt” gibi adlar alır.
- Âşık Edebiyatı hayali olaylardan çok, gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır.
- 16. yüzyıl: Köroğlu, Kazak Abdal, Kul Himmet, Kul Mehmet, Aşık Garip …
- 17.yüzyıl: Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Aşık Ömer, Kuloğlu, Ercişli Emrah, Kul Nesimi, Kuloğlu …
- 18.yüzyıl: Gevheri, Kul Himmet Üstadım, Derviş Mehmet, Âşık Halil, Mecnuni, Pir Mehmet, Kemter Baba …
- 19.yüzyıl: Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati, Dertli …
- 20.yüzyıl: Âşık Veysel, Âşık Murat Çobanoğlu, Âşık Yaşar Reyhanî, Âşık Şeref Taşlıova, Âşık Daimî, Âşık Mahzunî Şerif, Davut Sularî, Muhlis Akarsu…
19. yüzyıl halk şairlerinden Dadaloğlu ve Sümmani Divan şiirinden etkilenmemiş, böylece aynı yüzyıldaki halk şairlerinden ayrı yol izlemişlerdir. Sümmani'nin aruz ölçüsüyle söylenmiş şiirleri de vardır.
