Sâye tek bir yerde durmağa karârım kalmadı
Zerrece ol gül yanında i’tibârım kalmadı
Öyle mahv oldım ki bir zerre gubârım kalmadı
Silmeğe göz yaşımı bir gam-güsârım kalmadı
Oldu ahvâlim harâb ol rüzgarım kalmadı
Şükr kim maksûda yettim intizârım kalmadı
Sûz-i dilden gayrı bir dil-sûz yârım kalmadı
1. (O güneşin güzelliğini gördüm ve iradem elimden gitti. Bir gölge gibi hiçbir yerde duramıyorum.)
Gölgenin iradesi güneşin elindedir. Gölge güneşle beraber yürür ve bir yerde durmaz. Çünkü güneş daimâ şarktan garba doğru yürür.
Burada güneş, hakikî sevgilidir. Çünkü âşıkın iradesini almıştır.
Tasavvufî ma'nâda da böyledir. Âşıkta irade olması için kendisini var telakki etmesi lâzımdır. Halbuki âşık varlığını sevgilide ifna etmiştir.
Karar burada iki ma’nâyadır : Biri huzur ve rahat, diğeri de herhangi bir şeye karar vermek. Bu iki ma'nâda irade şarttır. Burada karar kelimesi her iki ma'nâda kullanılmıştır.îkinci mısradaki "gül" değil "gün" olacaktır. Sevgili güle benzetilirse de bu beytte gül hayali ile alâkalı birşey görülmüyor. Zerre kelimesi daimâ güneşle beraber gelir. Burada birinci mısradaki gün, muayyen bir zaman müddeti, ikinci mısrada ise güneş ma'nâsınadır.
Birinci mısradaki tal'at kelimesi tulu' ile alâkalıdır.
Hakikî sevgilinin güzelliği bütün kâinatta görülür. Lâkin zâtı görünmez.
Zerre, güneş huzmesi içinde kaynaşan tozdur. Zerre güneşi görür, fâkat âşık göremez. Zerre en hakîr ve değersiz bir şeydir. Karanlık bir yere sızan güneş ışığı içinde ancak görünür. Güneş ise zerreyi gösterendir. Kâinatta tek görünen hayat menbaıdır. Şâirin nazarında güneşin hiçbir değeri olmayan zerre kadar bile i'tibarı yoktur. Zerre görüyor, şâir göremiyor.
3. (O kadar zayıfım ki bu zayıflık dünya aynasından benim suretimi temizledi. Dünya aynasında artık görünmüyorum.)
Öyle mahvoldum ki bir zerre tozum kalmadı.
Aynada dahi görünmeyen bir sûret, bir şekil yok demektir. İkinci mısradaki zerre kelimesinden anlıyoruz ki dünya aynası dediği güneştir. Güneş yuvarlak ve parlaktır.
Gubar toz topraktır. Ma'denî aynaları ince kumla parlatırlar, temizlerler. Bunu birinci mısradaki pâk kelimesinden anlıyoruz. Pâk bir ma'nâda dünya aynasından şâirin şeklini silip yok etmek, ikinci ma'nâda aynayı temizlemek , parlatmaktır.
Şâirin sûreti, şekli bir varlık ifade eder. Bu âşık için bir lekedir, istenmeyen bir şeydir. Çünkü âşık yok olmak ister. Bu sebepten dünya aynasından benim sûretimi temizledi diyor.
4. (Aşk ızdırabı içinde o kadar gözyaşı döktüm ki arkadaşlarım, dostlarım benim gözümün yaşı içinde boğuldular. Gözyaşımı silecek bir dert ortağım kalmadı.)
Hem-dem kelimesindeki "dem" den gözyaşının kanlı olduğunu anlıyoruz.
Gözyaşını silmek aynı zamanda teselli etmek ma'nâsınadır.
5. (Zamanım, hayatım güzel geçmekteydi. Felek ters döndü, ahvâlim harap oldu, o eski günlerimden eser kalmadı.)
Hoş geçen zaman, Elest Bezminde Hak ile visâl hâlindeki zamandır.
Lâkin madde âlemi yaratılıp felekler dönmeye başlayınca anasır âlemine düşen âşık, aşkın türlü ıstırablariyle kıvranıyor, ahvâli harap oluyor. O eski visâl günleri geride kalıyor.
6. (Bu anasır âlemine düştükten sonra bütün arzum, bu benlikten kurtulup yine Hakk'a, o güzel günlere dönmek idi. Allah'a şükrolsun ki maksadıma eriştim, artık bekleme devresi bitti.)
7. (Ey Fuzûlî, o sevgili uğrunda herkes, her şey bana ağyar oldu. Yani aşk yolunda halk beni anlamadı, ta'n etti. Her varlık aıtık benim için ağyar oldu. Hiçbirini sevmiyorum. Benim için içi yanan bir tek dost kaldı, o da gönlümün yanışı.)
Yukarıki beytte dediği gibi fenâya erince, fânî olan her varlık onun için ağyar oluyor. Çünkü yok oluyor.
Sûz-i dil, gönül yanışı ile dil-sûz, gönül yakan arasında akis san'atı vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder