Babürname'nin dokuz yüz otuz altı (1529) yılı olayları arasında oğlu Humayun'un şiddetli bir hastalığa yakalandığı esnada geçen bir olay anlatılmaktadır:
"Muhammed Humayun’a oranın yeri ve havası iyi
gelmedi. Sıtmaya yakalanmış. Tabipler ne kadar İlaçlar verdilerse de
iyileşmedi. Mir Ebulkâsım ki büyük adamdı. Bana ‘böyle dertlere derman bulmak
İçin eldeki iyi şeylerden sadaka vermek gerektiğini' bildirdi. Tâ ki ulu Tanrı
sağlık versin.'
Benim aklımdan geçti kİ ‘Muhammed Humayun'un benden yakın
kimsesi yoktur. Ben kendimi Allah İçin sadaka edeyim, Allah kabul eylesin.'
O zaman ben rahatsızlanıp yatağa düştüm. O, İyileşip
kalktı.
Devlet idaresinin ileri gelenlerini çağırıp biat etmek üzere uzanan ellerini Humayun'un eline verdim. Yerime oturacak kişi ve veliahdım olarak belirledim. Ve tahtı ona devrettim. Ve Hoca Halife, Kanber Ali Bey, Turdı Bey, Hindu Bey ve başka kimseler bu olup bitenler sırasında oradaydılar. Hepsi kabul edip emrine girdiler.”
Babümame'yi el yazısı ile yazarak çoğaltan katibin yazdığına bakılacak olursa “Dokuz yüz otuz yedi yılında, Cemaziyelevvel ayının altısında (26 Aralık 1530 Pazartesi günü), meyve bahçesindeki evde -ki o padişah kendisi yapmıştı- durumu iyice kötüleşti ve bu vefasız dünyadan göçtü.”
O zamanlarda Babür Mirza'nın ölümüne tarih düşürenler çok olmuştu. Bunlardan Mevlânâ Şihâb'ın düşürdüğü tarih saklanıp geleceğe kalmıştır. “Humayun bud vâris-i mülki vây.” (Humayun onun devletinin mirasçısıdır.)
Hint âlimleri arasında bu olaya yani Humayun'un iyileşmesi ve Babür'ün hastalanmasına bakış konusunda söz birliği yoktur. Bazı tarihçiler, örneğin Profesör Sri Ram Sharma kendisinin “Kalküta Revyu” gazetesinde yayımlanan makalesinde bu olayın gerçek olduğundan şüphe duyduğunu belirtmektedir. Onun açıklamasına göre Babür, Humayun iyileştikten altı ay sonra hastalanmıştır.
Başka bir Hint profesörü, Allahabad Üniversitesi tarih bölümünün eski başkanı R. P. Tripati’nin bu konudaki incelemeleri gerçeğe yakın görülmektedir. Profesör R. P. Tripati’nin “Moğol Saltanatının Yükselişi ve Çöküşü” adlı kitabındaki açıklamasına göre Humayun Bedehşan'da 1529 yılı Haziran ayında gelmiş; 1530 yılının Mart ayında hastalanmıştır.
Babür'ün hastalığı 1530 yılının Temmuz ayında şiddetlenmiş ve o yıl 26 Aralık günü dünyaya gözlerini yummuştu.
Hicri 936 (1529) yılında Humayun'un iyileşmesi ve Babür Mirza'nın hastalanmasından sonraki olaylar Babümame'de anlatılmaz. Bu ünlü eser yukarda anlattığımız olayların anlatılmasıyla sona erer. Hicri 937 (1530) yılına kadar olup biten Babür'le ilgili olaylar hakkında çok az bilgi sahibiyiz.
“Kendi ömrünü oğlu Humayun'a vermeye hazır olan baba, bir vasiyet yazdırıp bırakmamış mıdır?” sorusu karşısında kendi mantığımızla “Elbette, bir vasiyet bırakmış olmalı” diye tahmin yürütür, bu tahminimizi bir delil ile ispatlayamazdık.
Bunun birinci sebebi, Sovyetler Birliği devrinde elimizin, ayağımızın bağlı olmasıydı. Ülke dışındaki kütüphane ve arşivlere serbestçe gidemiyor; ülke dışındaki meslektaşlarımızla bağımsız olarak, kimsenin baskısı altında kalmadan fikir alışverişi yapamıyorduk. Şimdi durum tamamen değişti.
Son birkaç yılda ben, Hindistan, Pakistan, İran ve diğer doğu ülkelerinde Babür hakkında yazılan eserlerin nüshalarını toplamaya çalıştım. Bu işle uğraşırken Hindistan'da Babür'ün oğlu Humayun'a el yazması olarak bıraktığı “gizli vasiyetname”sinin saklandığı öğrenildi. Bu “gizli vasiyetname” hicri 935 yılı Cemaziyelevvel ayının birinde (11 Ocak 1529 günü) Babür’ün Ağra yakınlarındaki Nilüfer Bağı'nda bulunduğu zaman yazılmış. Bu yer halen Hindistan'ın Racastan eyaletine bağlıdır.
“Gizli vasiyetname”nin ön tarafında daire içinde Babür'ün “933 Padişah Bahadır Gazi Zahirüddin Muhammed Babür” diye nakşedilmiş mührü de verilmiş.
Babür Şah’ın oğlu şehzade Humayun'a bıraktığı bu vasiyetnamesi, Hindistan'ın yönetilmesiyle ilgili yol yordam, bilgi ve öğütlerden ibaret olduğu için gizli kabul edilmiş, gizli olarak uygulanmıştır.
Babür ile ilgili çalışma yapan bazı ilim adamları, Babür'ün el yazısıyla vasiyetnamesi olduğunu kendi çalışmalarında belirtmişlerdir. Bu vasiyetname, Hint profesörleri Seyyid Rass Mesud, H. K. Şirvani ve Caypur'daki Racastan Üniversitesi profesörü, tarihçi ilim adamı R.E. Nath tarafından bilinmektedir.
Biz aşağıda vasiyetnamenin Özbekçe tercümesini veriyoruz. Vasiyetnamenin asıl nüshasını Taşkent’teki gazetelerden birinde yayımlarsak yanlış yapmış olmayız. Çünkü Babür Mirza’nın vasiyetinin de Özbek halkına mal olması gerekir.
Bu vasiyetname Farsça yazılmıştır.
Babür’ün vasiyetnamesinin tercümesi:
"Hicri 933 yılı. Padişah Bahadır Gazi Zahirüddin Muhammed Babür. Elhamdülillah. Saltanatın güçlü olması için bu gizli vasiyetname düzenlendi.
Ey oğlum! Hindistan memleketi türlü inançlara mensup insanlardan meydana gelmiştir. Allahü teâlâ kereminden size bu ülkeyi verdi. Siz inançları kötülemeyip gönlünüzü temiz tutun. Her inancın mensubuna adaletle hükmedin.
Özellikle Hindistan’ın kalbini kazanmak isterseniz sığır kesmemeye dikkat edin. Bu iyiliğiniz karşılığında bu ülke halkının kalbi size yakın olur.
Elinizin altında bulunan (yönettiğiniz) milletlerin ibadethanelerini, kutsal mekanlarını harap etmeyin. Öyle adaletli olun ki padişah halktan, halk padişahtan yana sıkıntı duymasın.
İslamiyet iyilik kılıcıyla daha iyi yayılır, zulüm kılıcıyla değil.
Sünniler ve Şiiler arasındaki kavgaları dikkate almayın. Eğer bunları dikkate alırsanız İslamiyetin yayılması zayıflayabilir.
Her türlü insanın kalplerini dört şeyle güçlü tutun.
Saltanatın varlığı çeşitli hastalıklardan uzak olsun. Padişahlık görevlerini layıkıyla yerine getirmek için Sahipkıran Emir Temür hazretlerinin yaptıklarını göz önünde bulundurun.
Vemâ aleyna illeI belağ...
(Bizim görevimiz bildirmektir...)
1 Cemaziyel evvel 935 (11 Ocak 1529)”
Babür'ün faaliyetleri hakkında çeşitli çalışmalar yapan Hint tarihçisi, Caypur'daki Racastan Üniversitesinin tarih profesörü R. Nath'ın fikrine göre kırk yedi yıllık ömrünün otuz altı yılını savaşlarla, mücadelelerle geçiren Babür, aslında bir huzur ve güvenlik düşkünü bir insandı. O doğru sözlü, gerçekleri bildiren “Babürname” yazarı, bizim zamanımıza kadar divanı kalmış iyi bir şair, bir tabiat aşığı, güzel park ve bahçelerin kurucusu ve hepsinden de önemlisi bir insanseverdi. Kendisi Sünni mezhebinden bir Müslüman olsa da dini inançlar karşısında bağnaz değildi. Bu sebeple Hintliler ona “Kalender” unvanını vermişler. Hayatı boyunca sanat, şiir, müzik ve resimde hür fikirli olanları korumuştu. Onda hiçbir zaman yasaklama yoktu.
Babür, başka dinlerin mensupları için huzur içinde yaşama, birbirine tahammül, birbirinin dini işlerine karışmama siyasetini yürütmüştü. O, yerli halkın dini inançlarına saygı göstermişti. Onun 11 Ocak 1529'da Dulpur yakınlarındaki Bağ-ı Nilüfer'de kalırken oğlu Humayun'a hitaben yazdığı gizli vasiyetnamesi bunun apaçık bir delilidir.
Bu gizli vasiyetname talik hatla yazılmıştır. Uzmanların fikrine göre kağıda altın suyu püskürtülmüş, kenarları çiçekli tezhiplerle süslenmiştir.
Babür'ün vasiyetnamesi, şimdi Bhopal Devlet Kütüphanesi'nde saklanmaktadır.
* * *
Kaynak: http://kh-davron.uz/kutubxona/uzbek/zarvaraqlar-boburning-maxfiy- vasiyatnomasi.html (22.05.2018)
Hayrulla İsmetullayev: Taşkent Devlet Üniversitesinde (şimdiki Özbekistan Milli Üniversitesi) görev yaparken 14 Aralık 1974'te Sovyetler Birliği hükümetine karşı hareket etme suçlamasıyla dokuz yıl hapse atılan Türkolog. Hapisten çıktıktan sonra Vıskonsın üniversitesi nde ders verdi. 24 Ağustos 2008’de vefat etti.
Türkiye Türkçesine çeviren: Mahir Ünlü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder