24 Temmuz 2024 Çarşamba

Vasfi Mahir Kocatürk - Şairin Ölümü

 


Ne bir damla gözyaşı, ne yerde yaslı bir mum;
Hazin, loş odalarda ölümü sevmiyorum.
Bir çığ sesiyle nasıl inlerse bir uçurum
Benim öyle verecek kalbim son nefesini...

Titreyen dallarını açıp göklere kadar,
Hıçkıracak ney gibi sülün boylu kavaklar,
Talihimin göğsümde hapsettiği canavar
Derin çıtırtılarla kıracak mahpesini...

Ardımda binbir gönül, ıstırabımdan derin,
Matemini tutacak bir mukaddes kederin;
Ölümün gösterecek dünyaya ölümlerin
Hem en şereflisini, hem de en mukaddesini...

Gözlerim çektiğimi ifşa etmese bile
Kalbimden ayrılınca ruhum gelecek dile:
Yüzbin yıllık kâinat hummalı bir vecd ile
Dinleyecek ilk defa ıstırabın sesini...

Her gün bir parça daha fazla yalçınlaşarak
Bir uçurum olunca bana sevdiğim kucak,
Fırtınalı göklerden ölümüm andıracak,
Yıldırımla vurulmuş kartalın düşmesini...

Aruz Ölçüsü

 


Aruz ölçüsü, hecelerin uzun veya kısa, kapalı ya da açık oluşuna dayanan, hecelerin belli bir düzene göre sıralanarak ahengin sağlandığı nazım ölçüsüdür. İskender Pala’nın değişiyle ‘‘Çadırın ortasına dikilen direktir. Bir çadırı nasıl direk ayakta tutuyorsa divan şiirini de ayakta tutan en büyük unsur aruzdur.’’

23 Temmuz 2024 Salı

Oyhan Hasan Bıldırki - Başarı

 


"Dağ ne kadar yüce olsa da yol onun üstünden aşar.”
   

      Başarı, diken üstüne gül kondurmaktır.
      Başarı, elde etmek istediklerimize ulaşmak, kavuşmayı dilediklerimizle buluşmaktır.
      Başarı, mutluluktur.
      Ancak başarıya giden yol, türlü tuzaklar, dönemeçler, çakıllar ve dikenlerle kuşatılmıştır. Bu kuşatmayı yarabilmek için çeşitli çabaların, katlanacağımız sayısız özverilerin kapımızın önünde beklediğini unutmayalım. Kim ne derse desin, nasıl söylerse söylesin “unutmak”, vazgeçmek, geri çekilmek demektir. Vazgeçişler ve geri çekilişler, kayıp çizelgelerimize tek tek eklenecek olan “hayatımızın olumsuz resimleri”dir. Bu resimler çoğaldıkça, adına yaşamak da denilen periyle bizim aramızdaki bağların gevşediğini, ya da pamuk ipliğiyle birbirine bağlandıklarını görürüz. Şüphesiz böyle bir durum, insanı tükenişe götürür.
      Tükeniş, bizi sıradanlaştırır. Herkes gibi olan, içinde bulunduğu halkadakilerle arasında başkalıklar bulunmayan insan, ömrünün hiçbir döneminde “doyum noktası”na ulaşamaz. Elbette küçük becerilerle, tesadüfî ilişkilerle, aniden önümüze düşen fırsatlarla da başarıyı yakalamak, doyum noktasına erişmek mümkün. Ummadığınız bir anda kapınızı çalan, yolunuza çıkan bir arkadaşınızın yardımıyla “çözümsüz güçlüklerin kördüğümleri”ni sökebilir, “oh”lar çeker, ikincil başarılarla gurur duyarsınız. Ancak başarı sahnesinde başrole çıkamazsınız.
      Kurda sormuşlar; “Ensen niye kalın?” diye. O da cevaplamış: “Kendi işimi kendim görürüm de.” Öyle görülüyor ki bu kurt, hayatının başrolünü oynuyor. Çok karmaşık bir dünyada yaşadığımızı biliyoruz. Böyle bir dünyada yaşamak, başkalarının artıları ve eksileriyle karşılaşmak demektir. Şüphesiz bu artılar ve eksiler de, şöyle veya böyle bir biçimde, başarıya uzanan yolda kılavuzumuz olacaktır. Belki de bizi, “kendimiz olmak”tan çıkaracak, “kendi işimizi kendimiz görebilme isteği”nden de caydıracaktır. Hâlbuki tarih, düştükleri yola yalnız çıkanların hikâyeleriyle doludur.
      Başarı, “ateş yumağı.” Bu yumağı açmak bize düşüyor. Ancak ateşe dokunmak da güç. İlk anda bu güçlük, insanı yıldırıyor. İşte bu noktada, bedeli ne olursa olsun, yılgınlığa yakamızı kaptırmamak gerekiyor. Bunu başardığımız, daha doğrusu ilk adımı cesaretle attığımız an, sonrası kendiliğinden gelecek, “yumağın çilesi” çözülecektir. Çözülüş sırasında yumağı, kördüğüm haline getirmemek için, hedefimizi ortaya koymalı, “Nerede, neden, niçin, nasıl?” adımlarında neler yapacağımızı baştan plânlamalıyız. Öncesini ve sonrasını düşünmeden atacağımız adımlar, eninde sonunda bizi, başarısızlığın dikenli yollarına sürükleyecektir. O zaman da başarı denilen şey, ateş yumağı olarak karşımıza çıkacaktır. Hedefsizliğin verdiği yılgınlık, hangi işe başlarsak başlayalım, her seferinde de bize “yaka silktirecek”, hayatımızı toz duman edecektir.
      Yanılmalar, yanlışa düşmeler ve doğru sonuçlara ulaşmalarla başarının tadını alırız. Bu tat alışın temelinde, “öğrenme” var. Var ya, hemen burada bir incelik karşımıza dikiliyor: Bazılarının sandığı gibi; “Öğrenme eşittir başarı”, değil. Yani öğrenen başarıya ulaşır anlayışı yanlış. Hepimiz çarpım tablosunu ezbere biliriz. O tabloda yer alan bütün sayıları, tek tek veya katlayarak, hiç teklemeden sayabiliriz. Ama bu sayıların altında yatan gerçekleri, gündelik hayatımızda, işimizde gerektiği biçimde kullanamıyorsak, sonuç kötü olmaz mı?
      Böyle bir sonuç elde var birimiz olunca da söz konusu sayıları “sadece öğrenmiş” olarak kalırız, değil mi? Çevrenize şöyle bir bakın, öğrendikleri yabancı dilleri unutan, o dili bilenlerle konuşamayan sayısız insanla karşılaşırsınız. Hemen herkese fen bilimlerini de öğrettik fakat öğrendiklerini uygulamada hiç kimse yok değil mi? Sıraladığımız olumsuz örneklerin bize öğrettiği bir şey daha var. Demek ki öğrenme, başarıyı yakalamakta, daha doğrusu başarabilmekte ilk akla gelmesi gereken  “itici güç” olmuyor.
      O halde başarı dediğimiz “büyü” nedir?
      Başarı karşılaştığımız problemlerin çözümünü yapabilme, doğru sonucu bulabilme yeteneğidir. Bu yeteneklerini tez ayağa kaldırabilenler, hangi dalda, hangi alanda olursa olsun, daima başarı ipini göğüsleyebilirler. Onların dilinde yılmak, vazgeçmek, unutmak, kördüğüm olmuş tuzaklara düşmek gibi kavramlar yoktur. Onlar çıktıkları her yolda, hedefe kilitlenirler, elde ettikleri bütün başarılarıyla mutluluk içinde yaşarlar. Adına yaşamak denilen savaşın gözü pek, korkusuz savaşçıları, yaptıkları sonsuz yürüyüşün farkındadırlar. “Tay tay durma”ların sonunda, yürümek için atılan “ilk adım”lar, sevimli küçük yaramazları nasıl ayağa kaldırıp yerde sürünmekten kurtarıyorsa, başarı da hepimizi ayaklandırıyor, bize tükenmez mutluluklar yaşatıyor.
      Sözün özü başarı, yediveren gülü gibidir, bir açıldı mı, önüne geçemezsiniz. İster kişisel, ister kitlesel olsun başarı, hayatı bütünüyle kucaklayabilmek, onu doya doya yaşayabilmektir.
      Başarı sensin. İlk adımınla birlikte, korkusuz yürümelisin!

Hilmi Şahballı - Yürüyorum

Karlı dağların ardında
Yare doğru yürüyorum
Yunus'un feyiz aldığı
Yere doğru yürüyorum

Kah atlıyım kah yayayım
Hangi derdimi sayayım
Ben bu alemde rüyayım
Sırra doğru yürüyorum

Şahballı konmaz göçecek
Dünya fani ölüm gerçek
Kula şefaat edecek
"Er"e doğru yürüyorum.



Çolpan - Kar Koynunda Lale

 


Bir, iki, üç, dört... Beş;  beş... Altı! Yedi, sekiz, dokuz, on...

Küçücük, kırmızı iplerle süslü bezden top yolunu şaşırıp kaçtı, gidip aşağıdaki ağılın duvarına yaslanıp büyüyen şekerpare kayısı fidanına çarptı ve zıplayıp “şap” diye havuza düştü…

Kızlar hep birden:

— Vay! Canın çıkmasın. Havuza düştü işte, diye bağırıştılar. Topu tutmak için peşinden koşan Şerafet de havuzun yanında taş kesilip kalıverdi.

Aşık Osman Feymani - İyi İnsan Olalım

 


Madem gelmişiz cihana,
İyi insan olalım, gel.
Akıl fikir vermiş sana,
İyi insan olalım, gel.

İnsan diye isim vermiş,
Düşünen doğruyu görmüş,
Arif olan Hak'ka ermiş,
İyi insan olalım, gel.

Mektep, medresede tahsil,
Yapanlar ilime dahil,
Okumayan kalır cahil,
İyi insan olalım, gel.

Öğrenelim, öğretelim,
Fen denen sırra erelim,
Bilirsen kutsal evvelim,
İyi insan olalım, gel.

Çalışanlar yükselirmiş,
Bunu bana törem demiş,
İlk emir de “oku” imiş,
İyi insan olalım, gel.

Feymânî dünya bir handır,
Kimi canan kimi candır,
İnsan aleme sultandır,
İyi insan olalım, gel.

Aşık Osman Feymani - Nevruz Bizim Bayramımız



Altaylar’dan, Viyana’ya
Nevruz, Türk’ün bayramıdır.
İlan ediyom cihana,
Nevruz, Türk’ün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Türk, cefaya katlanacak,
Muhabbetle tatlanacak,
İlelebet kutlanacak,
Nevruz, Türk’ün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız .

Vurmasınlar yanlış aşı,
Nerde Türk var, Türk gardaşı,
Türk takviminin yılbaşı,
Nevruz, Türk’ün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Tarihinden al haberi,
Türk isen gel, kaçma geri,
Ta Satık Buğra’dan beri,
Nevruz, Türk’ün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Türk olan alsın nasibi,
O, bu yurdun öz sahibi,
Sinsin gibi, Cirit gibi,
Nevruz, Türk’ün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Kem fikirler duysun hele,
Bunu böyle herkes bile,
Töreleşti kanun ile,
Nevruz, Türk’ün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Körükle ateş yakalı,
Demirden dağı yıkalı,
Ergenekon’dan çıkalı,
Nevruz, Türkün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Almaatı, Bişkek, Taşkent,
Bakü, Yesi ve Semerkant,
Oba oba, kasaba, kent,
Nevruz, Türkün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Kırcaali, Gümülcine,
Tibet, Moğolistan, Çin’e,
Varna, Kırım, Urumçi’ne,
Nevruz, Türkün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Bosna Hersek, usul usul,
Şam, Şiraz, Kerkük ve Musul,
Feymânî der ki; velhasıl,
Nevruz, Türkün bayramıdır.
Nevruz Bizim Bayramımız

Halit Fahri Ozansoy - Denizde Ay

 


İndi solgun ve ılık
Ay ışığı denize
Bal rengi bir tatlılık
Çöktü gözlerinize.

Baktınız uzun uzun
Bu sulara baktınız,
Sulara ruhunuzun
Tadını bıraktınız!

Bu tatla aydınlanan enginlere aktınız!

Ahmet Haşim - Şafakta

 


Dönsek mi bu aşkın şafağından
Gitsek mi ekâlîm-i leyâle?
Bizden daha evvel erişenler
Ağlar bugün evvelki hayâle.

Dönmek mi? Ne mümkün geri dönmek
Düştüyse gönüller bu melâle?
Bir eldir ufuklardan uzanmış
Zulmet bizi çekmekte visale...

ekâlîm: İklimler

Avni (Fatih Sultan Mehmed) - Gazel (İmtisâl-ü cahid-ü fillah olubdur niyyetüm)

 

İmtisâl-ü cahid-ü fillah olubdur niyyetüm
Din-i İslâm'ın mücerred gayretidir gayretüm

Fazl-ı hakk u himmet-i cünd -i ricâlullah ile 
Ehl-i küfrü serteser kahreylemekdür niyyetüm

Enbiyâ vü evliyâya istimâdum var benüm
Lûtf-i hakdandur heman ümmid-i feth ü nusretüm

Nefs ü mal ile n'ola kılsam cihanda ictihad 
Hamdülillah var  gazâya sad hezâran rağbetüm

Ey Muhammed! Mucizât-ı Ahmed-i Muhtar ile 
Umaram gâlib ola a'dâ-yı dine devletüm