12 Ağustos 2024 Pazartesi

İsmail Taş* - Türk Edebiyatında Aşure

Dil duygu, düşünce ve dilekleri anlatmak için kullanılan işaretlerin bütünü, insanlar arasındaki iletişimi sağlayan sesli veya yazılı semboller sistemidir. Dil, insan toplulukları arasında bin yıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş sosyal bir kurum olması hasebiyle toplumların düşünce dünyasını yansıtması bakımından da oldukça önemlidir. Bir millet diliyle kaimdir ve diliyle varlığını geleceğe taşımaktadır. İşte dilin yansıdığı, adeta aynada görüldüğü alan ise o dilin edebiyatı ve edebî eserleridir. Esasında, bazı kelimeler edebiyatta özel bir yer edinerek o edebiyatı oluşturan milletin kavram dünyasını görmemizi sağlamaktadır. İşte, Türk edebiyatında bu kelimelerden birisi de “aşure” kelimesidir. Aşure kelimesi edebiyatımızda kültürel değere sahip unsurlarıyla işlenenen müstesnâ kelimelerdendir.

Aşure kelimesi, yapı itibariyle isim olarak kullanılmakla birlikte, Türkçede süreç içerisnde ince sıralı ses dizgesiyle kullanılır hale gelmiş ve birinci manasıyla “Buğday, nohut vb. tanelerle kuru yemişlerin bir arada şekerle kaynatılmasıyla yapılan bir tatlı türü, alaca aş” anlamında kullanılır. Aşure kelimesinin Arapça ve İbranice kökenli olduğu tartışmaları olsa da birçok kaynakta Türkçeye Arapçadan geçtiği aktarılmaktadır. Aşure kelimesi dilimize o denli yerleşmiştir ki atasözlerimizde de karşılık bulmaktadır. Bunlaran en meşhuru “Aşure yemeye giden kaşığını cebinde taşır.” atasözüdür. Bu sözün manası “Bir işten yararlanmak isteyen gerekli araçları hazırlamalıdır.” anlamında gelmektedir. 

Aşure, Türkçede bir yiyecek, tatlı anlamında kullanılmasının yanında Muharrem ayının onuncu günü anlamında da kullanılır. Ayrıca, Kerbelâ hadisesini hatırlatması yönüyle edebiyatımızda özel bir anlama sahiptir. 

Çalışmamızda “aşure” kavramı etrafında teşekkül eden ritüellerden ve uygulamalardan bahsetmek yerine edebiyatımızda ve edebî eserlerde yer alan örneklerine kısaca yer vermeye çalışacağız. Aşure, kelime ve kavram olarak Türk edebiyatında Eski Anadolu Türkçesi döneminden bu yana eserlerde karşılık bulmaktadır. Bu eserlerin ilklerinden sayabileceğimiz eserlerden birisi, Behcetü’l-Hadâik eseridir. Behcetü’l-hadâik, “meclis” adı verilen ve başlıkları Arapça olarak yazılan kırkbir bölüme ayrılmış vaaz kitabıdır. Türk Edebiyatında önemli bir yere sahip ve sonraki müellifleri etkileyen, bir edebi türün devamını  sağlaması bakımında önemli ve örnekliğine başvurmamız gereken bir eserdir. Eserde “aşure” kavramının mahiyeti özel bir üslupla dile getirilmiştir. Bu yönüyle de çalışmamıza konu olmaktadır.

Behcetü’l-Hadâik Fi Mev’izatil-Hala’ik eserinde “aşure” kelimesi çeşitli bölümlerde ele alınmış ve şu şekilde açıklanmıştır:

“ ʿāşūrā: Aşure günü, muharrem ayının onuncu günü. 

Bu küne anuñ içün ʿāşūrā ad birdiler muḥarrem ayınuñ onunçı küni bolduġı içün. Bu küne ʿāşūrā dimek İbrānīce durur eger ʿArabça (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 145, Mısra 1). [ʿāşūrā,] 

Bu küne anuñ içün ʿāşūrā ad birdiler muḥarrem ayınuñ onunçı küni bolduġı içün. Bu küne ʿāşūrā dimek İbrānīce durur eger ʿArabça (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 145, Mısra 2). [ʿāşūrā,] 

misse erdi ʿāşiren diyeler erdi. vayuḳal summiye biʿaşūra manahu aşir nūran faskit elnun litaḫfif min ḥarf ḥaḳ heẕe elyevm aşe nūrahu ey nar nūr imānihi Taḳı aydur kim ʿāşūrā dimek maʿnīsi aşe (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 145, Mısra 4). [ʿāşūrā,]

naẓarı birle baḳar. Anuñ içün ʿāşūrā didiler veyuḳālū liennennebi ṣallallāhu ʿaleyhi vesellem fer min ḳırāt ʿaşara merrāt fi ẕelikel yevm Aydurlar kim Peyġāmber Ḳurʾānı bu kün içinde on kez ḫatm ḳılur erdi. Anuñ (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 145, Mısra 13). [ʿāşūrā,]

içün ʿāşūrā didiler. vayuḳal lienne allāh teāla nacā ʿaşarat min elenbiyā min almaḫavif fesemme ʿaşūra taḳı aydurlar (Behcetü’l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 145, Mısra 15). [ʿāşūrā,]

İbni ʿAbbāsdan rażıya'llāhu ʿanhu. Ḳaçan kim Peyġāmber ʿaleyhi's-selām Mekkeden Medīneye keldi erse Medīne ehlini kördi ve ʿāşūrā oruçın dutarlar erdi. Peyġāmber bulardan ṣordı Bu künlerde (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 146, Mısra 16). [ʿāşūrā,]

oruç duttuġumuz bu sebebden durur. Peyġāmber ayıttı Bize yigrek ve biz yigregüz Mūsāya sizden köre. Buyurdı ʿāşūrā oruçın dutuñ diyü ḳale elfaḳih raḍıyallāhu ʿanhu ḳad iḫtelefu fi (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 146, Mısra 20). [ʿāşūrā,]

biʿaşūra ve garak firʿavn fi yevm biʿaşūra ve encahullāhi musā minel bahr fi yevm biʿaşūra rafaallāhu isa ilessemāi fi yevm biʿaşūra Faḳīh aydur rażıya'llāhu ʿanhu dürüst dartışdılar ʿāşūrā dimek tefsīrin. Bir niceler (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 146, Mısra 26). [ʿāşūrā,]

aydurlar Anuñ içün ʿāşūrā dirler kim Tañrı taʿālā bu kün içinde on peyġāmbere on kerāmet erzānī ḳıldı. Ādeme ʿaleyhi's-selām tevbe bu kün içinde birdi. İdrīs Peyġāmberi uçmaḳa bu kün (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 146, Mısra 27). [ʿāşūrā,]

ḫatayahum Maʿnī bu durur kim aydur Bu küne ʿāşūrā diyü anuñ içün ayıttılar kim Ḥaḳ taʿālā bu ümmete on kerāmet erzānī ḳıldı. İlki receb ayın erzānī ḳıldı. Ol Tañrı ayı durur ṣaġır durur ve (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 147, Mısra 11). [ʿāşūrā,]

Bu küne anuñ içün ʿāşūrā dirler ḫayr on dürlü durur. Onunçı bunda tamām bolur. Evvel namāz ikinçi oruç üçinçi ṣadaḳa dördünçi tevbe bişinçi Ḳurʾān oḳımaḳ altınçı müʾmine ziyāret (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 147, Mısra 25). [ʿāşūrā,]

Doḳuzunçı āẕīne küni durur. Ol künler ulusı durur. Onunçı ʿāşūrā künin birdi. Her kim ʿāşūrānuñ bir künin oruç dutsa bir yıllıḳ yazuḳa keffāret durur. 

ʿāşūrā künlerinde: Muharrem ayı içindeki aşure günü.

Peyġāmber ṣalla'llāhu ʿaleyhi ve sellem ayıttı Her kim oruç dutsa muḥarrem ayında ol kün Melik taʿālā ol bendeye on ferişte müzdi bire ve her kim oruç dutsa ʿāşūrā künlerinde bir kün ya nice (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 144, Mısra 18). [ʿāşūrā künlerinde, -nde ]

ʿāşūrā künin: Muharrem ayının onuncu günü.

ümmetine ṭaʿām yidürmiş kibi durur. Ayıttılar Yā Resūl Allāh ʿāşūrā künin fażıllu ḳılmış ḳamu künler üzre. Ayıttı Evet Ḥaḳ taʿālā yiri ve kögi ʿāşūrā kün yarattı ve Ḥavvāyı Ādem (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 144, Mısra 25). [ʿāşūrā künin, -n ]

Doḳuzunçı āẕīne küni durur. Ol künler ulusı durur. Onunçı ʿāşūrā künin birdi. Her kim ʿāşūrānuñ bir künin oruç dutsa bir yıllıḳ yazuḳa keffāret durur. Bu vaḳtlarda degme bir vaḳtuñ başlu başına (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 147, Mısra 19). [ʿāşūrā künin, -n]

ʿāşūrā kün: Muharrem ayının onuncu günü.

eyegüsinden ʿāşūrā kün yarattı ve Ādemi uçmaḳa ʿāşūrā kün kivürdi ve İbrāhīm Ḫalīlü'r-raḥmān ʿāşūrā kün toġdı. Yine Tañrı ʿazze ve celle anı Nemrūẕ odından ʿāşūrā kün ḳurtardı ve oġlı (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l- Halâik, Diğer 144, Mısra 27). [ʿāşūrā kün,]

ümmetine ṭaʿām yidürmiş kibi durur. Ayıttılar Yā Resūl Allāh ʿāşūrā künin fażıllu ḳılmış ḳamu künler üzre. Ayıttı Evet Ḥaḳ taʿālā yiri ve kögi ʿāşūrā kün yarattı ve Ḥavvāyı Ādem (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 144, Mısra 26). [ʿāşūrā kün,]

eyegüsinden ʿāşūrā kün yarattı ve Ādemi uçmaḳa ʿāşūrā kün kivürdi ve İbrāhīm Ḫalīlü'r-raḥmān

ʿāşūrā kün toġdı. Yine Tañrı ʿazze ve celle anı Nemrūẕ odından ʿāşūrā kün ḳurtardı ve oġlı (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l- Halâik, Diğer 144, Mısra 27). [ʿāşūrā kün,]

eyegüsinden ʿāşūrā kün yarattı ve Ādemi uçmaḳa ʿāşūrā kün kivürdi ve İbrāhīm Ḫalīlü'r-raḥmān

ʿāşūrā kün toġdı. Yine Tañrı ʿazze ve celle anı Nemrūẕ odından ʿāşūrā kün ḳurtardı ve oġlı (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l- Halâik, Diğer 144, Mısra 28). [ʿāşūrā kün,]

ʿāşūrā künin: Muharrem ayının onuncu günü.

ümmetine ṭaʿām yidürmiş kibi durur. Ayıttılar Yā Resūl Allāh ʿāşūrā künin fażıllu ḳılmış ḳamu künler üzre. Ayıttı Evet Ḥaḳ taʿālā yiri ve kögi ʿāşūrā kün yarattı ve Ḥavvāyı Ādem (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 144, Mısra 25). [ʿāşūrā künin, -n ]

Doḳuzunçı āẕīne küni durur. Ol künler ulusı durur. Onunçı ʿāşūrā künin birdi. Her kim ʿāşūrānuñ bir künin oruç dutsa bir yıllıḳ yazuḳa keffāret durur. Bu vaḳtlarda degme bir vaḳtuñ başlu başına (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 147, Mısra 19). [ʿāşūrā künin, -n ]

ʿāşūrā künlerinde: Muharrem ayı içindeki aşure günü.

Peyġāmber ṣalla'llāhu ʿaleyhi ve sellem ayıttı Her kim oruç dutsa muḥarrem ayında ol kün Melik taʿālā ol bendeye on ferişte müzdi bire ve her kim oruç dutsa ʿāşūrā künlerinde bir kün ya nice (Behcetü'l-Hadâik Fî Mev'izati'l-Halâik, Diğer 144, Mısra 18). [ʿāşūrā künlerinde, -nde ]”

Becetü’l-Hadâik eserinde aşure kelimesi Muharrem ayının onuncu günü anlamına geldiği gibi Kerbelâ hadisesini de hatırlatmaktadır. Aynı zamanda peygamberimizin sünneti olarak îfâ ettiğimiz, Muharrem ayı orucu anlamında kullanılmıştır. Bunun yanında aşure, bir çeşit tatlı yemek anlamında kullanılmış ve Türk toplumunda kültürel değeri olan ikram geleneğini de ifade etmektedir. 

Türk edebiyatında aşure, Muharrem ayı ile özdeşleşmiştir. Muharrem ayı hicrî-kamerî ayların ilkidir. Tarihte çeşitli olayları içinde barındıran bu ayın özellikle onuncu günü “Aşure günü” olarak anılmış ve Türk-İslam kültüründe önemli bir yere sahiptir. Bu ay ve gün etrafında çeşitli inançlar ve bunlara bağlı ritüeller geliştiği gibi bir takım edebî eser türleri de ortaya konmuştur. Bu edebî eserlerden bir kısmı “Muharremiye, maktel, sâliye, firkat-nâme, tebrikiye/tebrik-nâme” isimleriyle anılmıştır. Muharremiye türü genel itibariyle Muharrem ayının özelliklerini anlatmasının yanında “Kerbelâ” hadisesini anlatmasıyla ön plana çıkmıştır. Muharremiye türünün altında “maktel” örnekleri ve Türk Edebiyatında “firâk-nâme, firkat-nâme, iftirâk-nâme, hecr-nâme, firâk” adlarıyla şiirler yazılmıştır. Özellikle, Muharrem ayının onuncu günü anlamı üzerinde Türk edebiyatında aşure kavramı yer etmiş ve “maktel//maktel-i Hüseyin” türünde eserler kaleme alınmıştır. Çalışmamıza konu ettiğimiz aşure kavramıyla ilgili şiirler de bu eserlerde yer almaktadır. Bunlardan en önemlilerinden birisi Lâmi Çelebi’nin Maktel-i Âl-i Resûl eseridir. Bu tür eserlerde ve özellikle Lâmiî Çelebi’nin eserinde, Kerbelâ hadisesinin işlenmesi aşure kelimesiyle eşleştirilmiştir. Lâmiî Çelebi, Maktel-i Âl-i Resûl eserinde aşure kelimesinin Muharrem ayındaki Kerbelâ hadisesine tekâbül etmesiyle ilgili şu beyitlere rastlıyoruz: 


“Kıssanın yine tamâmın edelim


Böyle yazmış bazı erbâb-ı siyer

Çün şehîd oldu Hüseyn-i nâm-ver

 

Nice kim cehd eyledi ol bed-fi’âl

Boğazından bulmadı kat’a mecâl


Öpdüğü için ol makâmı Mustafâ

Hançerin döndü yüzü edip hayâ


Döndürüp ol kâfir-i bî-şerm tîğ

Ensesinden kesti başın ey dirîğ


Şerm kıldı ahen-i sengîn fuâd

Etmedi rahm ol seg kâfir-nihâd


Dinleyip bu kıssa-i pür-sûzu sen

Ger sorarsan sâl ü mâh u rûzu sen


Yevm-i Âşûrâda idi bu kıtâl

Hem dahı ihdâ vü sittîn idi sâl”


Aşûre kavramı, divan edebiyatında da işlenmiş ve aşure kavramı ile ilgili pek çok beyit divanlarımızda yer almaktadır. Bunlardan bir kısmı Muharrem ayı ile ilgili iken bir kısmı da aşure yemeği hakkındadır:


Her mısraʽında iki kez eğlen Hevâyî tur biraz

Tasmîtdür şart-ı recez döndürme ʽâşûr âşına (Hevâyî Dîvânı, G.134/5)


(Ey) Hevâyî, her mısrasında iki kez eğlenip dur. Recezin şartı tasmitdür, (şiiri) âşûre aşına döndürme.


Hasan Hilmî muharremdir pişir ‘âşûre-i ‘aşkı

‘İbâdetle olur mâtem hayâtım yâ Resûla’llâh (Hasan Hilmî Edirnevî

Dîvânı N.57/4) 


(Hasan Hilmî! Muharrem ayıdır aşk aşuresini pişir. Ey Resulallah! Benim hayatım yas ibadetiyle geçer.)


Nesimî’nin aşağıdaki beytinde âşûre tatlısının Muharrem ayında yapılma geleneğine işaret edilmektedir:

Hem Berât u Kadr ü İsrâ hem sıyâm ü Hacc ü ‘id

Hem Muharrem hem Muharrem şehrinün ‘âşûrıyam (Nesîmî Dîvânı, G. 241/19)


Demdür Yakînî mâh-ı muharremde ağla kan

Gark eyle lâle-veş dem-i ʿaşûrdan beden (Yakînî Dîvânı)


(Ey Yakînî! Muharrem ayında kan ağlama zamanıdır. Aşûre günü sebebiyle bedenini lâle gibi kana gark eyle.) 


Dem-i ʿâşûredür tecdîd olur dünyâ bu mâtemle

Yanar her ehl-i dilden kim derûnı gussa vü gamla (Behiştî Dîvânı)


(Aşûre zamanıdır, dünya bu mâtemle yenilenir. Yanar her gönül ehli ki derinden gussa ve gamla.)


Mâtem-i ‘âşûr içinde yine mâtem oldı âh

Mağfiret eyyâmıdur ʿâşûrun eyyâmı yakîn (Karamanlı Aynî Dîvânı)


(Ah yine aşure günü içinde yas oldu;//Aşure günleri yakındır, bugünler affedilme günleridir.)


Heft-dânedür ʿaşûre aşı vü yağ rûgân

Büryân aşına gûd-âb dirler çanağa kâse (Tuhfe-i Şâhidî Dîvânı)


(Aşure aşına heft-dâne, yağa rûgân, büryan yemeğine gûd-âb, çanağa ise kâse derler.)


Türk edebiyatı içerisinde aşure terimine baktığımızda özellikle divan edebiyatında, Muharrem ayına ve Muharrem ayındaki Kerbelâ hadisesine atıf yapıldığı görülmektedir. Az da olsa, divan edebiyatı şiirlerinde aşure yemeğine atıf yapılması da karşımıza çıkmaktadır.

Aşure kavramı Türk edebiyatında önem ve ilgisini hâlâ canlı tutmaktadır. Özellikle, edebiyatımızın bir türü haline gelen müzik alanında canlılığını göstermesi bunun en belirgin kanıtıdır. Günümüzde, bu yönüyle, aşure ile ilgili şiirlerden bir kısmı bestelenerek ezgi olarak icra edilmektedir. Bunlardan en meşhurlarından birisi, Abdurrahman Önül tarafından seslendirilmektedir. Abdurrahman Önül, “Bugün Günlerden Aşura” ilahisinde “aşure” kelimesini Muharrem ayının onuncu günü anlamında kullanmış ve Kerbelâ hadisesine atıf yapmaktadır. Hatta, müzik kasetlerinin üzerinde bu parçasının adını “Kerbela İlahisi” olarak adlandırmaktadır. Eserin nakarak kısmında geçen sözlere konuyu açıklığa kavuşturması bakımında yer verelim: “Bugün rehberin matemi/Bugün günlerden aşura/Yalnız Kerbela'da değil/Bizim için her yer Kerbela”. Görüleceği üzere “aşure” kelimesi Kerbelâ hadisesi ile özleşmiş olarak kullanılmıştır. 

Sonuç olarak, aşure kavramı Türk dilinde bir çeşit yiyecek anlamına geldiği gibi Muharrem ayının onuncu günü anlamında da kullanılmaktadır. Muharrem ayının onuncu gününde peygamberimizin hadislerinden anlaşıldığına göre ekseriyetle sünnete uygun olarak oruç tutulmakta ve aşure tatlısı ikram edilmektedir. Aşure kavramı, birtakım geleneklerimizde yer almasının yanında, Türk edebiyatında gerek tatlı, gerekse Muharrem ayının onuncu günü olarak önemli bir yer tutmaktadır. Aşure, Muharremin onuncu günü başlamak üzere daha sonraki günlerde de özel merasimlerle pişirilip dağıtılan tatlıya (aşure) ad olmuştur. Çok eskiden başlayı günümüzde de devam eden aşure aşı Osmanlı döneminde saraylarda özenle pişirilir ve ahaliyle bolluk bereket içinde paylaşılırdı. Helvacıların nezaretindeki aşçılar ve kiler ağaları tarafından hazırlanan aşure, muharremin onundan itibaren “aşure testisi” adı verilen özel kaplarla saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtılırdı. Anadolu’da zengin aileler ve esnaf teşkilâtları tarafından pişirilen aşure sebilciler, duâgûlar ve halkın iştirak ettiği merasimlerle dağıtılır, bazı bölgelerde aşure dağıtımından sonra kurban kesilirdi. Günümüzde de âşûrâ orucu tutmak ve aşure tatlısı pişirmek bütün canlılığıyla devam etmektedir. Çalışmamızda “aşure” kelimesinin Türk edebiyatındaki örneklerine kısaca yer verilmiştir.

-------------

* Doç. Dr. İsmail Taş, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder