Bundan birkaç yıl önce Sovyetskiy Soyuz dergisi benim “O Manas’ın milyonlarca dizesini ezbere biliyor.” adlı bir makalemi yayınlamıştı. Bu makalem büyük Manasçımız Sayakbay Karalayev hakkındaydı. Bugün ise hayat, makalemin başlığını “O Manas’ın milyonlarca dizesini ezbere biliyordu.” şeklinde değiştirdi. Ne yapalım, hayat işte böyle; artık Manasçımızdan geçmiş zaman ile bahsetmek zorundayız.
Geçen gün Sayakbay Karalayev’i defnettik. Kırgız kültürü için yeri dolmaz bir kayıp oldu bu. Sayakbay Karalayev büyük bir sanatçıydı. Manas destanı bize ulaşan varyantıyla dün veya bugün ortaya çıkmadı. Kırgız halkı destana binlerce yıllık tarihini, dünya algısını, poetik bakışını kattı; kargaşalı günlerde onu kaybetmedi, baskıcı günlerde unutmadı ve boynuna bir muska gibi takıp günümüze ulaştırdı. Destanın değeri yüzyıllar geçse de azalmadı. Manas anlatısı bir pınar gibi kadim zamanlarda başladı. Giderek içeriği zenginleşerek bir nehre dönüştü, sonunda Kırgız topraklarında halk şiirinin denizini oluşturan Sayakbay Karalayev destanı özümseyip kanının kaynadığı zamanlarda onu söyleme mutluluğuna erişti.
Uçsuz bucaksız destanın genişliği ile dibi belli olmayan derinliğini hafızasına sığdırıp Manas hakkındaki yüce sözleri icra etti. Manas destanını önceki nesillerden alıp sonraki nesillere ulaştırdı. Tüm hayatını Manas söyleme sanatına hasretti.
Artık o aramızda değil. Bu büyük adam Kök Tengri’de parlıyor, tıpkı göz kırpan yıldızlar gibi. Manas’ın gökyüzünde ona denk başka bir yıldız tekrar doğar mı? Bunu ümit etmek gerek, çünkü Sayakbay Karalayev gibi sanatçı ve filozof bir kişilik kolay yetişmiyor. Belki bir gün yeni Sayakbaylar yetişir.
Büyük Manasçı ile vedalaştığımız günlerde o hayattayken yazılan o makaleyi yeniden yayınlamak isteyen Sovyetskaya Kirgiziya gazetesinin bu güzel haberine sevindiğimi belirtmeliyim.
Kırgız bilim insanlarının Manas destanını titizlikle yazıya geçirmesinin üstünden yaklaşık otuz yıl geçti. Şimdilik bu çalışmanın kısa dört cildi yayınlandı. Bu çalışmalara baktığımızda binlerce yıldıza benzeyen bu destanı halkımızın bugüne kadar nesilden nesle aktarabilmesi insanı şaşırtıyor.
Kırgızlar Merkezî Asya’nın kadim halklarından biri. Yüzyıllara dayanan tarihinde epik kültürün en yüksek seviyesine erişmiş bir halk. Özel tarihi şartlarda (yazıyı kullanmadığı, resim sanatından bihaber olduğu, özgürlüğünü koruduğu ve komşu güçlü feodal devletlerle savaştığı yıllarda) uzun yıllar boyunca konar göçer hayat tarzı sürmesi epik türlerin ortaya çıkmasına ve gelişmesine uygun bir ortam hazırlamıştır. Başka milletler ruhanî hazinesini kitaplarda, yıllıklarda, yazılı edebiyatta, tiyatroda, resimde, heykeltraşlıkta ifade ederken Kırgızların tüm manevî zenginliğini destanlara sığdırmıştır.
Bizim yaklaşık on beş küçük destanımız var, bunların onu basıldı. Her biri en az yüz bin dizeden oluşuyor. Her biri tarihin bir devrini kapsıyor, insanın ve toplumun kaderini ve hayatın her halini yansıtıyor. Her birinin kendine has orijinal bir hikâyesi ve içeriği var. Örneğin Kocacaş destanı; avcılık ile geçimini sağlayan doğaya tazim eden geçmiş nesillerin doğanın vahşi güçleriyle mücadelesini tahkiye eden en kadim destan. Olcobay ile Kişimcan ile lirik bir manzume; epik dünyanın Romeo ve Juliet’i. Kedeykan destanı ise sosyal bir ütopya.
Tüm Kırgız destanlarının aktığı ana hedef elbette yüce Manas destanı. Manas, insanları hayretler içerisinde bırakan bir destan. Manas okyanus gibi bir destan. Hacim olarak dünyanın en büyüğü. Manas’ın on bir varyantı var, bazıları yedi yüz binden fazla kafiyeli dizeden oluşuyor. Savaşlardan sonra dağılan Kırgız boylarını bir araya getirip yaşadıkları toprağı yurt kılan yüce gönüllü Manas’ın kahramanlıkları destanın ana teması. Elbette bu destanın sadece bir bölümü, bunun dışında destanın içinde daha birçok tema bulunuyor. Savaşlar ve kahramanların erliğini tahkiye eden epizotlardan başka Manas’ta insan hayatını anlatan nice epizotlar ve sosyal ve ahlakî birçok unsur var. Destanda kadim Kırgızların coğrafya, astronomi, tıp, kuyumculuk ve askerlik sanatıyla ilgili birçok bilgi barınıyor. Destanda neşeli yergi ile mizahtan insan yüreğinin endişelerinin trajik bir şekilde anlatımı ve edebî tahkiyeye kadar birçok form var. Kaymağı henüz çıkmamış bir realizmin masala eklemlendiği, insan psikolojinin derinlikleri ve gizemli güçlere inanan bir felsefe var. Aynı zamanda aşk teması kadim feodal devrin ataerkil yapısı içinde karşımıza çıkıyor. Kısacası, Manas kadim Kırgız halkının görkemli dünyasını tüm ayrıntılarıyla sunuyor.
Manas, nesilden nesle, ağızdan ağıza geçerek günümüze ulaşmıştır. Yetenekli Manasçıların isimleri yüzyıllarca halk arasında yaşayagelmiştir. Bu sebeple Sayakbay Karalayev gibi günümüzün fenomen bir sanatçısının halkımızın arasından çıkması şaşılası bir durum değil. Yetmiş yaşındaki bu adam feleğin çemberinden geçmiş, birçok tarihi olaya şahitlik etmiş ve örnek alınası bir ömür sürmekteydi. I. Dünya Savaşı yıllarında Kızıl Ordu saflarında yer alıp, Sibirya’da Çarlık güçlerine karşı savaşmıştı. At sırtında giderken, bazen partizanlar mola verdiklerinde Sayakbay Karalayev Manas’tan parçalar icra edip askerlere moral oluyordu. “Kırgız dilini çok iyi bilmeseler de herkes onu çevreleyip Manas dinliyordu.” diye hatıralarında bahsediyor Karalayev. Meğer, Karalayev’in bu sanatçı ustalığı ta o zamanlar oluşmaya başlamış ve sonra doğduğu topraklara gelip Kırgızistan’da ünlü bir Manasçı olmuştur.
Destan türünün ünlü araştırmacısı Kazak yazar Muhtar Avezov, Karalayev’i günümüzün Homerosu olarak nitelendirmiştir. Bu benzetme abartı değildir. Yaklaşık milyonlarca dizeden oluşan manzumeyi şaşırmadan, unutmadan ezbere bilmek kolay bir iş değil. Karalayev’in Manas varyantının ve bildiği diğer küçük destanların yazıya geçirilmesi onlarca yıl sürdü.
Karalayev Manas söylerken destandaki tüm olayları onun yüzünden okuyabilir dinleyici. Karalayev’in, Manas icrası dinleyicinin gönül ve zihin dünyasını adeta zapteder. Sonrasında bir güldürüp bir ağlatarak büyük destan devam eder.
Bir gün Karalayev ile Çuy bölgesindeki çiftliklerden birine gittiğimizi hatırlıyorum. Karalayev’in geldiği haberi kısa sürede tüm köylere yayılmıştı. Kısa sürede büyük bir kalabalık toplanıvermişti. Gelenler kolhozun toplantı salonuna sığmadığı için birçok insan dışarıda kalmıştı. O zaman Karalayev dışarı çıkıp halkın ortasında Manas’ı icra etmek istedi, ona bir sandalye getirdiler. Kalabalık halk; kimi at, kimi traktör üstünde, kimileri damlara çıkıp onun can kulağıyla dinlemişti. Bir ara kara bulutlar geldi ve yağmur başladı. Fakat Karalayev icrasını kesmedi, halk da dağılmadı. Sicim gibi yağan yağmurun altında halk onu dinlemeye devam etti, hiç kimse yerinden kıpırdamadı bile. Halk tamamen Karalayev’e odaklanmış durumdaydı. Ben bu anı hiçbir zaman unutamam.
Eğer bana birileri halkının arasından çıkan en yüce adamlar kimlerdir diye sorsalar, ilk sırada Sayakbay Karalayev ismini telaffuz ederdim.
Kendi halkının tarihi ve sanatıyla gurur duymayan insan olamaz. Böyle olsa da Manas destanını düşündüğümde onun bir şekilde Sovyet halklarının ortak medeni zenginliğine dönüşmekte olduğunu düşündüğümde mertebem yükselir, çok sevindiğimden içim içime sığmaz. Bin yılı aşan tarihinde Manas, Sovyet iktidarı yıllarında ilk defa yazıya geçirilip kitap olarak yayınlandı. Bazı epizodları Rus diline çevrildi. Bu, Manas’ın insanlığın medeniyet hazinesine eklenmesine olanak sağladı.
Manas destanı günümüzde ikinci baharını yaşıyor. Manas, kitap olarak yayınlandı, opera eseri oldu, tiyatrolarda sahnelendi, şimdilerde ise Kırgızfilm, Manas’ın filmini çekmeye hazırlanıyor.
1971
(Türkiye Türkçesine aktaran: Halit Aşlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder