Âşık Nihâni usta ile Âşık Yaşar Reyhanî'nin atışması.
İki ustaya da Allah, rahmet eylesin. Mekânları cennet olsun.
REYHANÎ:
Hele bakın bu dünyanın işine
Gözleri kan dolmuş figan gözetir
Neredeyse varmış doksan yaşına
Hâlâ gelmiş bennen meydan gözetir
NİHÂNÎ BABA:
Elif hiçbir mahreç ile hecelmez
Âşıklar yorulmaz dünya dincelmez
Ömür geçer amma gönül kocalmaz
Yüz yaşında bile meydan gözetir
REYHANÎ:
Baba senin hükmü halın kalmadı
Söndü peteklerin balın kalmadı
Bir yana gidecek yolun kalmadı
Gayrı seni bir kabristan gözetir
NİHÂNÎ BABA:
(Kuzum)Böyle ham fikiri sokma araya
Çam sakızı ilaç olmaz yaraya
Azrail gelirse bakmaz sıraya
Bazen pir yerine civan gözetir
Reyhanî ihtiyarlığından dem vurarak Nihânî'ye galebe çalamayacağını anlayınca, o koca çınarı, badesini içtiği Afganistan’daki maşukuyla zora düşürmek ister.
REYHANÎ:
Âşıklarda maşuk için va’d olur.
Zannetme ki bu dünyada tat olur.
Belki Acem kızı senden yad olur.
Onu da el alır, düşman gözetir.
Nihânî ağlamaya başlar... Mahramasıyla gözyaşlarını silerek muhteşem cevabını verir:
NİHÂNÎ BABA:
Merhametin yok mu ben ihtiyara
Aciz vücuduma açtın bir yara
Ben yar ile söz kesmiştim mezara
İkrârımız Ulu Divan gözetir
Reyhanî gönül almak için bir başka ayağa geçmek istese de, Nihânî, “Dur evladım, bir ayak da ben açayım, sen de arkamdan gel!” der, dokunur sazın tellerine, bir “muamma”ya yelken açar:
NİHÂNÎ BABA:
Ben seni bilirdim has kumaş gibi
Sen kendin gösterdin kara taş gibi
Şavkın ziya verse ay güneş gibi
Önen gelen bulutlara ne dersin?
REYHANÎ:
Çok serttir çekilmez feleğin yayı
Sen arifsin okumuşsun imlâyı
Bulut olup siper çekme semayı
Dağıtacak rüzgârlara ne dersin?
NİHÂNÎ BABA:
Bir gün dağ başını sis duman alır
Umutlar gelecek bahara kalır
Bir söz var ki “Yel kayadan ne alır!”
Önen gelen şu dağlara ne dersin?
REYHANÎ:
Anladım ki dağlar gibi ulun var
Gelenin var geçenin var yolun var
Çiçeğin var çimenin var gülün var
Üstünü örtecek kara ne dersin?
NİHÂNÎ BABA:
Esnafı tanırlar has kumaş ile
İnsanı ölçerler ağır baş ile
Çok öğünme altı aylık kış ile
Eritecek bir bahara ne dersin?
REYHANÎ:
Çeliktir çekilmez feleğin yayı
Korkarım ki olur emeğin zayi
Sel olursun basmak için ovayı
Mevcut olan derelere ne dersin?
NİHÂNÎ BABA:
Hiç rast gelmedin mi er oğlu ere
Düşün sözlerimi fikret bir kere
Bir denize ne yapacak bir dere
Önen çıkan ummanlara ne dersin?
REYHANÎ:
Mert elinden zehir içer giderim
Namert altın olsa geçer giderim
Lütuf olsa yelken açar giderim
Üstündeki kaptanlara ne dersin?
NİHÂNÎ BABA:
Sözüm haksız ise gel beni kına,
Faydasız bir işin düşme ardına
Pusulan kaybolur çıkar fırtına
Gidemezsin bir kenara ne dersin?
REYHANÎ:
Haberin yok mudur Perverdigâr'dan
Bütün âlemlere yar olan Yar'dan
Hazreti Yunus'u kurtardı dardan
Sahip olan o Settar'a ne dersin?
NİHÂNÎ BABA:
Evladım belli ki etmişsin talim
Lâkin şöyle biraz halim ol halim
Hâsılı vesselâm uzatmayalım
En nihayet bir mezara ne dersin?
REYHANÎ:
(Baba can)Sen usta ben çırak gerisi hava
Öper ellerinden beklerim dua
Hakk buyurmuş külli nefsin mevtiha
Bozulmayan mukaddere ne dersin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder