30 Haziran 2024 Pazar

Bekir Sıtkı Erdoğan - Hancı



Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş
Aman karanlığı görmesin gözüm
Beyaz perdeleri, ger yavaş yavaş

Sıla burcu burcu... İlle ocağım
Çoluk çocuk hasretinde kucağım
Sana her şeyimi anlatacağım,
Otur baş ucuma, sor yavaş yavaş

Güç bela bir bilet aldım gişeden
Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan
Hancı n'olur, elindeki şişeden
Birkaç yudum daha ver yavaş yavaş

Ben o gece, hem ağladım, hem içtim
İki gün, diyardan diyara uçtum
Kayseri yolundan, Niğde'yi geçtim
Uzaktan göründü, Bor yavaş yavaş

Garibim, her taraf bana yabancı,
Dertliyim; çekinme, doldur be hancı
İlk önce kımıldar hafif bir sancı
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş

Bende bir resmi var, yarısı yırtık
On yıldır evimin kapısı örtük
Garip bir de sarhoş oldu mu artık
Bütün sırlarını der yavaş yavaş

İşte hancı ben, her zaman böyleyim
Öteyi ne sen sor, ne ben söyleyim
Kaldır artık, boş kadehi neyleyim
Şu bizim hesabı, gör yavaş yavaş

Gazel - Fuzuli (Göz hatından merdinin mahv etmedin bulmaz murâd)

 

Göz hatından merdinin mahv etmedin bulmaz murâd
Zâyi’ eyler hüsnünü hattın sevâd üzre sevâd

27 Haziran 2024 Perşembe

Enis Behiç Koryürek - Venedikli Korsan Kızı

 


Yine dolu gemimizin arması. Bizim gemi martı gibi pek oynak! Ne hoş olur şimdi ateş açarsak Ufukları dumanların sarması! Akdeniz'in dalgaları cilveli, Akdeniz’dir denizlerin güzeli. Biz bu güzel kızı sevdik seveli, Elde değil göz koyana çatmamak! Kol sıvanmış, el palada bekleriz. Bıyık buran, göğüs geren erleriz, Nerde korkak Venedikli, ey deniz? Kim demiş ki elimizden kaçacak? Gemimizin adı: Deniz Ceylânı, Gamsız Reis korku bilmez kaptanı. Biz levendler, “serdengeçti" korsanı. Bu canların yapacağı cenge bak! Vardiyadan bağırdılar “Üç direkli bir gemi! Kaptan sordu gür sesiyle: "Bandırası belli mi?” “Venedikli!" Bu söz bütün göğüsleri dolaştı. Venedikli! Venedikli!.. Son saatin yaklaştı. "Canlar!" dedi Gamsız Reis, “açık olsun bahtımız!” Bir ağızdan cevap verdik: “Baht açıktır, hazırız!” Karşılaştık.. Kara Hasan na'ra attı: “Alarga!” Hey Yaradan, ne keyifli başlıyordu bu kavga! Düşman, kunduz köpek gibi, ölümüne saldırdı. Onlar: “Hurrâ!” Bizimkiler “Allah, Allah!” bağırdı. Ve hep birden uğuldadı lombarların topları. Parçalandı Venedikli gemisinin lombarı. Kanatlanmış bir arslandı bizim Deniz Ceylânı; Sağdan, soldan atılarak şaşırtırdı düşmanı, Tam vaktinde rampa edip güverteye atladık, Tanrı bilir, yaman vurduk; iyi kılıç salladık!.. On altı can şehid verdi bizim kabadayılar. Venedikli?.. Onu sorma, kaç kişidir kim sayar! Doğrusu çok alınteri döktük ama değerdi: Neş'e veren kısmetimiz yorgunluğu giderdi Araştırdık gemideki bütün köşe bucağı, Kimi aldı gümüş kılıç, kimi Malta bıçağı... Torba, torba altın bulduk baş ambarın içinde. Fağfûriler... inciler ki ne Hint’te var ne Çin’de!.. Ben de kaptan köprüsüne bir bakayım demiştim. Ne göreyim?.. Şaşkınlığın son demine eriştim!.. Hiç düşünme, bilemezsin: Ben söyleyim, sen de şaş Bir güzel kız! Ama nasıl?.. Kiraz dudak, samur kaş; Gür saçları bulduğumuz altınlardan güzeldi! Hey Yaradan, bu kız bütün kadınlardan güzeldi! Ela gözlü, mini mini bir Venedik gelini! Polat gibi kollarımla sardım ince belini. Gözlerimiz derin, derin bakışarak tanıştı. Bir lâhzada iki yürek birbirine alıştı. Ben de, kuzum, yakışıklı, boylu boslu civandım. O sevimli gençliğimle sevgisini kazandım. “Venedikli korsan kızı! Ey Akdeniz yıldızı! Varım, yoğum senin olsun, ey gönlümün hırsızı! Herkes alır hissesini bu kazançlı savaştan: Kimi elmas, inci buldu, kimi gümüş yatağan... Bu kısmetler ayrılırken benim hakkım kalmasın! Venedikli korsan kızı, sen de benim payımsın!"

Fuzuli - Kaside (Der medh-i Hazret-i Fahr-i Kâinât)

 


Âb levhi üzre çekmiş mevcden misler sabâ
Sebzeden naki etmeğe vasf-i hat.-i dil-ber sabâ
Almak için kiymetiyle sebzeden şeb-nem dürün
Yâseminden sîm dökmüş yâ semenden zer sabâ
Ağzın esrârın diler fâş ede açıp gonceni
Gör ne reng ile kılar izhâr-i her muzmer sabâ
Encümenler seyr edip nesrin beyâzın gezdirir
Hüsn-i hulkunda dürüst etmek diler mahzer sabâ
İnfi'âl etmiş meğer sür'atte rahşından senin
Kim gezer mahfî görünmez kimseye micher sabâ
Aktarıp bulmak diler vasf-i ruhun kim muttasıl
Nusha-i gül-berg evrâkın kılar ezber sabâ
Âb-gun tîğınca olmaz bunca kim dâ'im verir
Tîğ-i âb-i cuy-bâre mevcden cevher sabâ
Ayağın toprağını yerden alır ta'zîm ile
Galiba düzmek diler basına bir efser sabâ
İşitiptir galiba kaddinle şem'in bahsini
Her kaçan gördüyse eyler şem'e kasd-i ser sabâ
Âsitanında mukîm olmağa bulsaydı kabul
Hak bilir olmazdı ser-gerdân-i bahr ü ber sabâ
Âs-mâne kadr ile çıksa ne hasıl çün değil
Ana kabil kim ola tapında hâk-i der sabâ
Ateş-i bî-dâde köymüştur oluptur dâd-hâh
Gördüğü yerde saçar başına hâkister sabâ
Âb-i deryâ üzre geh İlyâs veş seyrân eder
Gah eyler mesken İbrâhim tek âzer sabâ
Oddan âfet görmez ü sudan zarar gûyâ kılar
Kanda olsa'iktida-yi şer'-i Peygam-ber sabâ
Ahmed-i Mürsel ki ferman-ber Süleyman'dır ana
Öyle kim gördü Süleyman oldu ferman-ber sabâ
Ey gül-i bâğ-i rüsül bir taze gül-şendir kapın
Kim dem-i Cibril'e ol gül-şende ta'n eyler sabâ
İsteyip bulmaz kapın feyz almak için muttasıl
Hansı gül-şen seyrine girse çıkar muzter sabâ
iletir hâk-i derini zerre zerre gül-şene
Kılmak için tûtiyâ-yi dîde-i ahber sabâ
Âteş-i bî-dâd ile âlem yanar ger kılmasa
Adlini şâyi gezip her dem yedi kişver sabâ
Olduğuyçün zerre tek pinhan girer gül-şenlere
Bî-sebep raht-i gül ü nesrine gâret-ger sabâ
Öz günâhına şefâ'at isteyip feryâd edip
Çizginir hâk-İ mezarın üzre tâ mahşer sabâ
Etmezem terk-i temennâ-yi tavâfın çıksa can
Hâk hem olsam gubârımı sana ilter sabâ
Açmış ümmîd-i reh-i vasim dil-i pür hûnumu
Öyle kim fasl-i bahar açar gül-i ahmer sabâ
Ola na'tinde Fuzûlî'nin kelâmı dil-pezîr
Öyle kim gülden bulur enfâs-i can-perver sabâ
Öyle inceldim za'if oldum ki hâk-i kuyuna
Kabilim hâşâk tek olsa bana reh-ber sabâ
İltimasını bahttan oldur ki hükmün âleme
Ola câri tâ çemen mülkündedir ser-ver sabâ
(Fâ ilâtün / fâ ilâtün / fâ ilâtün / fâ ilün)

Babur - Sulton Uvays binni Mahmud

 


Shoh Sulton Uvays binni Mahmud,

Moh Sulton Uvays binni Mahmud.

 

Qaddu og‘zingdin ayru tortarmen –

Oh, Sulton Uvays binni Mahmud.

 

Meni yod ayla bazmi ishqingda

Goh, Sulton Uvays binni Mahmud.

 

Xushturur hamrahim agar sensen –

Roh, Sulton Uvays binni Mahmud.

 

Podshahdur agarchi Bobur lek,

Shoh Sulton Uvays binni Mahmud



Arif Nihat Asya - Naat

 


Seccaden kumlardı...
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı.

Mescit mümin, minber mümin..
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere "amin"!

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı.
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!

Kapına gelenler ya MUHAMMED,
- Uzaktan, yakından -
Mümin döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
MUHAMMED ümmetiydi.

Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Şimdi SENİ ananlar, anıyor ağlar gibi..

Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi..
Nerde kaldın ey RESUL,
Nerde kaldın ey NEBİ?

Günler, ne günlerdi, ya MUHAMMED;
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı..
Ve bir gün ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı!

Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetin gözbebeği,
Göklerin RESULÜYDÜN..
Elçi geldin, elçiler gönderdin.
Ruhunu ALLAH’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, ya MUHAMMED?
Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor..

Diller, sayfalar, satırlar
"Ebu Leheb öldü"diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlid’ine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey NEBİ,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kabe’ne siyahlar
Yakışmamıştı, ya MUHAMMED,
Bugünkü kadar!

Haset gururla savaşta;
Gurur, Kaf Dağı'nda derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği.
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına.
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.
Fethedemedik ya MUHAMMED,
Senelerdir.

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi..
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi.
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yabanlar;
Semave’yi boşaltıp
Save’yi dolduranlar.
Atını hendeklerden-bir atlayışla-
Aşırdı aşıranlar.
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı.
Yere dökülmeyecekti, ey NEBİ,
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler.
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar!

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.

Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir.
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi.
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi!

Şu kuytu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva-ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür,
Güvercin mi kumru mu?
Kuşlarını bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?

Ey Abva’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!

Dinleyene, halâ,
Çöller ses verir:
"Yaleyl! " susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta MUHAMMED, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar.
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar.
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hakk’ın yiğitleri, şehit olurlar.

Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh.. kanatlıydı.

Konsun-yine-pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler.
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya MUHAMMED, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itri, bestelesin Tekbir’ini;
Evliya okusun Kur’an’lar!
Ve Kur’an’ı göz nuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osman’lar!

Naatını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, Ey MUHAMMED, bahardır.
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır! ..
Hacdan döner gibi gel;
Mirac’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanat, rüzgar kanat;
Hızır kanat, Cibril kanat,
Nisan kanat, bahar kanat;
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanat..
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davut okusun!

Konsun-yine-pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Cho'lpon - Xalq



Xalq dengizdir,
Xalq to‘lqindir,
Xalq kuchdir,
Xalq isyondir,
Xalq olovdir, xalq o‘chdir…
Xalq qo‘zg‘alsa, kuch yo‘qdirkim, to‘xtatsin,
Quvvat yo‘qkim, xalq istagin yo‘q etsin.
Xalq isyoni saltanatni yo‘q qildi,
Xalq istadi, toj va taxtlar yiqildi…

Xalq istagi: ozod bo‘lsin bu o‘lka,
Ketsin uning boshidagi ko‘lanka,
Bir qo‘zg‘alur, bir ko‘pirar, bir qaynar,
Bir intilur, bir hovliqar, bir o‘ynar,
Yo‘qliqni-da, ochlikni-da yo‘q etar,
O‘z yurtini har narsaga to‘q etar…

Butun kuchni xalq ichidan olaylik,
Quchoq ochib xalq ichiga boraylik!

                   * * *

Xayol, xayol… Yolg‘iz xayol go‘zaldir,
Haqiqatning ko‘zlaridan qo‘rqaman.
Xayoldagi yulduzlarkim, amaldir,
Olovimni alar uchun yoqaman.
Go‘zal xayol, kel, boshimda gul o‘ynat,
Manim istak-tilagimni erkalat!

Arif Nihat Asya - Dua

 


Biz,kısık sesleriz...minareleri,
Sen,ezansız bırakma Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allahım!
Mahyasızdır minareler...göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allahım!
Bize güç ver...cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!

Fuzuli - Gazel (Kimsede ruhsârına tâkat-i nezzâre yoh)


Kimsede ruhsârına tâkat-i nezzâre yoh
Âşıkı öldürdi şevk bir nazara çâre yoh
Bağrı bütünler bana ta’ne ederler müdâm
Hâlimi şerh etmeğe bir ciğeri pâre yoh
Yığdı benim başıma dehr gamın n’eylesin
Bâdiye-i aşkta ben kimi âvâre yoh
Dehrde hemtâ sana var perî yoh dimen
Var güzel çok velî sen kimi hun-hâre yoh
Gözde gezer çizginip katre-i eşkim müdâm
Katre-i eşkim kimi çerhte seyyâre yoh
Çâk görüp göğsümü kılma ilâcım tabib
Zâyi’ olur merhemin bende biter yâre yoh
Zârlığım aşktan var Fuzûlî velî
Ol meh-i bî-mihrden rahm men-i zâre yoh
(Müfteilün Fāilün Müfteilün Fāilün)