Çıkıp yollarıma bakanım oy oy
Gözü sürme bilmez eller kınalı
Üstünde şimşekler çakanım oy oy
“Türk edebiyatında roman, şiirin önüne geçti mi?”
Geçebilir mi?
Geçemez.
Ancak bu noktada bir eksiğimiz var. Yoksa da bana öyle geliyor. Çünkü biz “Okuduklarımızı, dinlediklerimizi yerli yerine koyabilmek için düşünmek…”[1] işine asla soyunmuyoruz. Dolduruşa gelmek, el kayığına binmek huyumuzu elimizin tersiyle itemiyoruz.
Şiir, sözün altın olanı. En değerlisi… Öyle olmasa, eli kalem tutanların tamamı şiir yazmazdı. Ünlü ünsüz bütün yazanların ilk satırları, “mısra”lar olmuştur.
Anadilim, sevdam benim
Ekip biçtiğim bu
Gündüz güneş, gece ay şahidim
Yâr elinden içtiğim su
Anadilim, sevdam benim.
Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü.
Yaprak âteş oldu. Kuş da yâkut.
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvâna döndü.
Eserin Adı: Bir Ölünün Defteri
Bir piston
Kalmamı ister dilediği yerde
Tekler çoğulluğumu
Bir dinozor zor yer beni:
Yadi can beygir gücü.
Karıncaydı devenin
Tepip oyluğun ezen,
Bir bücür yere çaldı
Dev gibi pehlevanı - -
Unuturlar anı.
Bir sürek avında
Ölüsünü görmeye gelirler,
Abdal Musa demişler
Bağrına saplı oku
Çıkardı verdi geri.
Bu söz ibret sözüdür
Arifler ocağında
Yanar özge bir ateş
O ateşin dilleri,
Hele bir gel beri.
BAŞLANGIÇ
ONLAR
Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Fuzûlî menşe itibariyle, Akkoyunlular devrinde ve bu hânedanın idaresi altında Irâk-ı Arab adı verilen bölgede yaşayan Akkoyunlu Türkmenleri’nin Bayat boyundandır. Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde bulunan bir Hadîkatü’s-suadâ yazmasının ketebesindeki kayda göre “Tatar asıllı” olduğu şeklindeki ifadenin bugün kullanılan Tatar anlamında olmadığı, “Türk” anlamında kullanıldığı tahmin edilmektedir.
“Hemşîrezâdemdir. Dört yaşında öldü.”
“Bütün gün işte boğuştum, içim sıkıldı. Yeter!
Yarın da aynı mezâhimle uğraşıp duracak
Değil miyim? Bana öyleyse, şimdilik ister,
Ferağ içinde düşünmek, vücûdu yormayarak.
Hayat, ceng-i maîşet; cihansa ma’rekedir .”
Zaman zaman bu sükûnlar birer mütârekedir.”
Dedim, zemîne uzandım. Fakat huzûr o ne zor!
Dakîka sürmedi hattâ benim bu yaslanmam...
Bir eski komşu gelip: “Vâliden selâm ediyor,
Diyor ki: “Hasta ağırlaştı, durmasın, akşam
Hemen bizim eve gelsin.” deyince davrandım,
O âşiyân-ı perîşâna doğru yollandım.
Daha senden gayri âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın ey deli gönül
Hele düşün devr-i Adem'den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül
Çatılmadan yerin göğün binası
Muallâkta iki nura düş oldum
Birisi Muhammed birisi Ali
Lahmike lahmide bire düş oldum
Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.