14 Ağustos 2024 Çarşamba

Süleyman Nahifi'nin Hayatı ve Eserleri

 

Asıl adı Süleyman'dır. İstanbul'da dünyaya geldi. Doğum yılı 1076/1665-66 olarak tahmin olunmaktadır. Dedesi Abdurrahman b. Sâlih, babası ise Abdurrahman b. Muhyî'dir. 


Erken yaşlarda öğrenim hayatına başladı. Hâfız Osman'dan sülüs ve nesih meşk etti. Talik hatta ustalığı pek çok kaynakta zikredilir. Bir taraftan hattatlık yaparken öte yandan memuriyet hizmetinde bulundu ve Dergâh-ı Âli yeniçeri halifelerinden oldu. Şaban 1094/Eylül 1683'de memuriyetle Mısır'a gitti. Bir görüşe göre Mısır'a giderken, bir görüşe göre ise Mısır yoluyla hacdan dönerken Konya'da Mevleviliğe intisap etti. 1100/1688-89'da İran'a elçi tayin edilen Ebukavuk Mehmed Paşa'nın kâtibi olarak İran'a gitti. Revan, Tebriz, Nahçıvan, Kazvin, Kum ve Kaşan gibi şehirlerde bulundu. Acem âlim ve şairlerle görüştü. Isfahan'da Tekke-i Sâib ve Medrese-i Kâşî'nin duvarlarına Rafızîleri tenkit edici beyitler yazacak kadar Sünni olan Nahîfî, İstanbul'a dönünce Şehit Ali Paşa'nın divan efendisi oldu. Bir süre sonra bu görevinden paşanın aksi ve titiz hâllerine dayanamayarak ayrıldı. Bu arada paşanın tavsiyesi ile Kazasker Ârif Efendi'den dul kalan bir hanımla evlendiyse de, iki yıl sonra boşandı ve bir daha evlenmedi. 1131/1718-19'da Macaristan (Nemçe) elçisi İbrahim Ağa (Paşa) maiyetinde Pasarofça Antlaşması için bu ülkeye gitti. Dönüşünde hizmetinden dolayı Divan-ı Sultani hocalıklarından başmukataacılığa getirildi. 1138/1725-26'da şıkk-ı sani defterdarı olan Nahîfî bir süre sonra emekli oldu ve bir daha memuriyet almadı.


İhtiyarlığında III. Ahmed ve bilhassa Damad İbrahim Paşa'nın büyük yardım ve yakınlıklarını gördü. Yarım kalan Mesnevî Tercümesi bu iki devlet adamının yardım ve ısrarlarıyla tamamlandı. Bir ara Habîbü's-Siyer tercümesi için kurulan heyette bulundu. Uzun bir ömür süren şair, hayatının sonlarında uzlete çekildi ve kendini ibadete verdi. 19 Cemâziye'l-evvel 1151/ 4 Eylül 1738'de İstanbul'da vefat etti. Mezarı Topkapı'dan Maltepe'ye giden caddenin solunda Sarı Abdullah Efendi'nin mezarının yanındadır. Abdülbaki Gölpınarlı mezar taşının Hamzavilerin usulünce olduğunu söyler. Mezar taşında "Göçdü dünyadan bu zât-ı pâk-i mevsûf'ül-kemâl / Rahmet-i Hâk cânına olsun nisâr u lâyiha / Kim gelirse kabrine târîh-i fevtin okusun / Bu Süleymân Nahîfî rûhuna el-fâtiha" yazılıdır ki son mısra ölüm tarihini verir.


Eserleri şunlardır:


1. Dîvân: Oldukça hacimli bir eser olan Nahîfî Dîvânı'nın bazı nüshaları dinî ve din dışı şiirlerin ayrı tertip edilmesiyle meydana getirilmiştir. Dinî ve din dışı şiirler ayrı ayrı derlenip meydana getirilmiştir. Çok sayıda na'tin bulunduğu divanda padişah ve devlet adamlarına yazılmış kasidelerin yanı sıra 2 tane de muvaşşah kaside vardır. Nahîfî, döneminin yönelimine uyarak çok sayıda tarih manzumesi söylemiştir. Genellikle aşk, şarap ve dini konuları içeren gazelleri aruzun hemen her bahrinde yazılmıştır. Çeşitli uzunluklardaki bu gazeller hemen her harftedir. Şair, özellikle rübaileri ile ünlüdür. Eserde Arapça ve Farsça gazeller ve kasideler de bulunmaktadır. Dîvân'ın tenkitli metni, İrfan Aypay tarafından doktora tezi olarak hazırlanmıştır (1992). 7 nüshanın karşılaştırılmasıyla meydana getirilen bu metninde 27 kaside, 1 mesnevi, 37 tarih, 13 murabba, 10 tahmis, 1 muaşşer, 526 gazel, 3 muamma, 49 kıta, 563 rübai, 271 matla, 7 beyit yer almaktadır. 


Tercüme-i Mesnevî-i Şerîf: Şairin en önemli eseridir. Mesnevî'nin tamamının manzum tercümesidir. Eserin önsözünde manzum bir tercümenin nasıl olması gerektiği anlatılır ve Farsça ve Türkçenin birbirlerinden üstün yönleri ele alınır. Şair, belli bir süre Mevlevi terbiye ve tedrisatından geçtikten sonra böyle bir tercüme faaliyetine girişmiştir. Önce ilk 18 beyti tercüme etmiş, sonra istihareye yatmış ve olumlu işaret alınca tercümeye devam etmiştir. İlk üç cildi tamamladıktan sonra ara vermiş, sonra yeniden başlamıştır. Eser, 1730 yılı civarında tamamlanmıştır. Nahifi'nin tercümesi aynen ve kelime kelime tercüme değil dilin imkânları muvacehesinde tasarruflarda bulunulmuş bir tercümedir ve başarısı biraz da bundandır. Farsça metniyle beraber Mısır'da basılmıştır (Kahire 1268). Hayli yazması içinde en değerlisi Nuruosmaniye Kütüphanesi nr. 2326'da kayıtlıdır. Mevlânâ'ya aidiyeti şüpheli bulunan yedinci cilt hariç Amil Çelebioğlu tarafından mensur açıklamalarla birlikte üç cilt olarak yayımlanmıştır (1967).


3. Mevlidü'n-Nebî: 1106 beyitten ve üç bölümden meydana gelen bir eserdir. 


4. Hicretü'n-Nebi (Hicret-nâme): İçinde 154 beyitlik bir hilye de bulunan 788 beyitlik bir mesnevidir. Bugünkü bilgilerimize göre hicret konusunu müstkil olark işleyen tek eser olup Âmil Çelebioğlu tarafından yayımlanmıştır (1987).


5. Hilyetü'l-Envâr: Pek çok na'tı ihtiva eden ve bu yolla Hz. Peygamber'in vasıflarını anlatan 2871 beyitlik bir eserdir. Eser üzerinde Zekeriya Usluer (1994) ve Oya Yasav (1995) birer yüksek lisans çalışması yapmışlardır.


6. Risâle-i Hızriyye: Mensurdur. 1693'te ölen Evhadüddîn Zaviyesi şeyhi Hüseyin Efendi'nin cenaze merasiminde Hızır adlı biriyle şair arasında geçen konuşmalardan oluşur.


7. Nasîhatü'l-vüzerâ: Küçük bir risale olup siyasetname türündedir. 

Bunlardan başka Ravzatü's-safâ fî Sîreti'l-Mustafâ, Sefâret-nâme, Miracü'n-NebîZuhrü'l-ÂhireKasîde-i Bürde ŞerhiTahmis-i Kasîde-i Bürde, Tercüme-i Kaside-i MünfericeEnfüsü'l-âfâkMev'izatü'n-NüfûsMübahase-i Kaza vü KaderÂdâb-ı Tarikat ve Kavaid-i HakikatRisale-i Kalemiyye, Münşe'ât-ı NahîfîMesnevi-i Nush ve'l-hikemTahmis-i Kaside-i Mudariyye, Tahmis-i Bânet Süâd gibi eserleri mevcuttur.


Gerek âlimliği, gerekse şairliği ile devrinin önemli simalarından olan Nahîfî'nin dili oldukça sadedir. Gazellerinde yer yer halk söyleyişine yakın beyitlere sıkça tesadüf olunur. Şiirlerinde âşıkane tarzın yanında tasavvufî söyleyişler de bulunur. Kimi araştırmacılar tarafından Mevlevi, Melami veya Nakşî olduğu söylenmektedir. Daha çok rubailerinde görülen vahdet-i vücut anlayışı kısmen gazellerinde de hissedilir. Sebk-i Hindî etkisi görülen şair, hikemî tarzda şiir söylemekde de başarılıdır. Şiirlerinde İstanbul Türkçesinin özellikleri görülür. Atasözü ve deyimleri kullanmayı sever. Nef'î, Bâkî, Fehîm-i Kadîm, Fuzûlî, Nesîmî, Cevrî, Rûşenî, Nâbî, Sâbit, Nedîm ve Râsih gibi şairlerden etkilenmiştir. Molla Cami gibi İran şairlerinin bazı şiirlerine tahmisler yazmıştır. Yunus Emre ilahilerine benzer manzumeler de kaleme almıştır. Bazı şiirleri bestelenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder