20 Ekim 2024 Pazar

İslamiyet Öncesi Türk Destanları


İslamiyet öncesi sözlü Türk edebiyatının en mühim mahsulü Türk destanlarıdır. İslâmiyet öncesi Türk destanları:

  1. Yaratılış
  2. Saka (Alp Er Tunga, Şu)

  3. Oğuz Kağan

  4. Siyenpi

  5. Köktürk

  6. Uygur destanları olarak ayrılır.


Yaratılış bölümü 19. yüzyılda Radloff tarafından Altay Türklerinden derlenmiştir. Altay Türkleri eski Türk dinine mensup oldukları için destan, çok geç bir tarihte tespit edilmesine rağmen Türklerin yaratılış hakkındaki en eski inançlarını yansıtmaktadır. Ancak destanın uzun asırlar boyunca çeşitli tesirler altında önemli değişiklikler gösterebileceğini de hatırdan uzak tutmamak lâzımdır.

Saka bölümü, Al Er Tunga ve Şu destanları olmak üzere ikiye ayrılır.

Alp Er Tunga M. Ö. 7. yüzyılda yaşamış olan ünlü Saka hükümdarıdır. Bu hükümdar, bütün Orta Asya’yı hâkimiyeti altında bulundurduğu gibi Kafkasları kuzeyden güneye aşarak Anadolu, Suriye ve Mısır’ı da fethetmiştir. Hayatı fetihlerle ve bilhassa İranlı Medlerle mücadele halinde geçmiş, M. Ö. 626,625 veya 624’lerde Med hükümdarı Keyhüsrev tarafından bir ziyafete çağrılarak hile ile öldürülmüştür. Bu hâdisenin hâtırası hem Türkler, hem İranlılar arasında yüzyıllarca yaşamıştır. Alp Er Tunga; Asur kaynaklarında Maduva, Herodot’ta Madyez, İran ve İslâm kaynaklarınla Efrâsiyab olarak geçer. Onun hayatı ve savaşları, Müslümanlıktan çok önce Türkler tarafından büyük bir ihtimalle destanlaştırılmıştır. Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânü Lûgati’t-Türk’ündeki Alp Er Tunga sagusunun bu destana ait bir parça olması kuvvetle muhtemeldir. Câmiü’t-Tevârih’teki Oğuz Kağan Destanını Türkçeye çeviren Zeki Velidi Togan’a göre, Oğuz Kağan Destanının ilk tabakasını Alp Er Tunga’nın hayatı ve savaşları teşkil eder. Hakikaten, destandaki Oğuz Kağan da, Alp Er Tunga da Kafkasları kuzeyden güneye aşarak Ön Asya’da fetihler yaparlar. Oğuz Kağan Destanının ikinci tabakasını teşkil eden Hun hükümdarı Mete ise, Kafkasları aşıp Ön Asya’da fetihler yapmamıştır. O halde Oğuz Kağan Destanı’nda, Alp Er Tunga Destanı’ndan izler bulunmaktadır. Ünlü Fars şairi Firdevsi'nin Şehname eserinde İran ve Turan savaşları -Fars şairi gözüyle- anlatılır. Bu eserde adı geçen Afrâsiyab'ın Alp Er Tunga olduğu konusunda edebiyat tarihçileri ittifak etmişlerdir. Büyük Türkistan'ın ve bugünkü Özbekistan'ın büyük şehirlerinden, Emir Temür'ün başşehri Semerkand, Afrâsiyab'ın (Alp Er Tunga'nın) şehridir. Tarihi Semerkand'ın önemli akarsularından biri de Siyâb (siyah âb, kara su) çayıdır.


11. yüzyılın iki büyük Türk yazarı, Yusuf Has Hâcib ve Kaşgarlı Mahmud, Alp Er Tunga’dan bahsederler. Onlara göre İran kaynaklarında Efrâsiyab olarak geçen kahramanın adının Türkçe’si veya lâkabı Tunga Alp Er’dir. Aynı kahraman, Cüveynî’de, Buku Han, Şahâbeddin Mercânî’de Buka Han bin Pişing olarak geçer. Mes’ûdî’ye göre Köktürk hakanları, Cüvenyî’ye göre Karahanlı ve Budist Uygur hükümdarları, Şecere-i Terâkime’ye göre Selçuklu sultanları kendilerini Efrâsiyab neslinden kabul ederlerdi.


Çeşitli kaynaklarda hakkında pek çok bilgi bulunan Alp Er Tunga’nın hayatı etrafında teşekkül etmiş destan bugüne intikal etmemiştir. Ancak Dîvânü Lûgati’t-Türk’teki sagu, bu destanın şüphesiz bazı değişikliklerle 11. asra intikal etmiş küçük bir parçası olabilir. Atsız’a göre; İranlıların meşhur destanı Şehname ‘deki Efrâsiyab’la ilgili bölümlerde Fîrdevsi, Türkler arasında sözlü olarak yaşayan Alp Er Tunga Destanından da faydalanmıştır.

Şu destanı, M.Ö.330-327 yıllarındaki hâdiselere aittir. Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti. O sırada Türklerin başında Şu adlı bir hükümdar bulunuyordu. Destan, Türklerin İskender’le çarpışmalarını ve doğuya çekilmelerini anlatır. Bu arada doğuya çekilmeyen ve batı Türkistan’da kalan 22 ailenin, Oğuz boylarını teşkil ettiklerini destandan öğreniriz. Bu parçayı Kaşgarlı Mahmud, Oğuzlara niçin Türkmen dendiğini anlatmak üzere “Türkmen” maddesinde Arapça olarak kaydetmiştir. Ancak Kaşgarlı Mahmud’da İskender, “Zülkarneyn” adıyla geçmektedir.


Oğuz Kağan Destanı, Alp Er Tunga’dan da izler taşımakla beraber, daha çok M. Ö. 209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapmış bulunan Büyük Hun Yabgusu Motun’un (Mete) hayatı etrafında teşekkül etmiş bir destandır. Maalesef bu bölüm de eski şekliyle ve bir bütün olarak bugüne intikal etmemiştir. Bazı küçük ve muahhar parçalar bir tarafa bırakılırsa, bugün elimizde Oğuz Kağan Destanı’na ait üç rivayet bulunmaktadır. 13. yüzyıldan sonra (en geç 16. yüzyılda) Uygur harfleriyle, fakat İslâm muhiti dışında tespit edilmiş bulunan rivayet Türklerin Müslümanlığından önceki şekli temsil etmektedir. Fakat bu rivayet çok kısadır.


14. yüzyılın başında Reşîdeddîn’in Câmiü’tTevârih adlı eserinde yer alan Farsça Oğuz Kağan Destanı oldukça uzundur. Bu Farsça şeklin, 13. yüzyılda Oğuzlar arasında yaşayan destanın tercümesi olduğu muhakkaktır. Hatta belki de Reşîdeddîn, Türkçe olarak yazıya geçirilmiş bir Oğuz Kağan Destanı’m kullanmıştı. Reşîdeddîn rivayeti İslâmiyet’ten sonraki şekli temsil eder. Uygur harfli şekle göre oldukça uzundur, fakat destanın aslına daha uzaktır.


Üçüncü rivayet, XVII. asırda Ebu’l-Gazi Bahadır Han tarafından tespit edilmiştir. Diğerlerine göre çok daha muahhar olan bu parçada, hem Reşîdeddîn rivayetinden, hem de XVII. asırda Türkmenler arasında yaşayan sözlü rivayetlerden faydalanılmıştır.


XV. veya XVI. asırlarda tespit edilmiş bulunan Dede Korkut Hikâyeleri de aslında Oğuz Kağan Destanının parçalarıdır. Başlangıçta Oğuz Kağan’ın şahsı etrafında teşekkül eden destan, sonradan diğer şahıslar etrafında genişletilmiştir.

Siyenpi destanı, II. yüzyılda yaşamış olan Siyenpi hükümdarı Tan-şe-hoay Yabgu’nun olağanüstü bir şekilde doğuşunu ve kahramanlığını anlatır. Türk destanının bu bölümü, Çin kaynakları tarafından çok kısa olarak tespit edilmiştir. Bu destanın biraz değişmiş ve genişlemiş bir şekli, Radloff tarafından Altay Türklerinden derlenmiştir.


Köktürk Destanı: Köktürkler’in türeyişi ve çoğalmalarıyla ilgilidir. Çin kaynaklarında yer alan rivayetler “Bozkurt destanı”, Reşîdeddîn ve Ebu’l Gazî Bahadır Hân’daki rivayet ise “Ergenekon destanı” olarak bilinir. Ayrı adlarla bilinen bu destanlar aslında aynı destanın birbirlerinden çok farklılaşmış şekilleridir.


Uygur destanı, türeyiş ve göç olmak üzere iki parçadan ibarettir. Çin kaynakları tarafından tespit edilmiş bulunan türeyiş parçası, Uygurların erkek bir kurttan türemelerini anlatır. Uygurların Ötüken bölgesinden tarım havzasına göç etmeleri etrafında oluşan ikinci parça ise hem Çin kaynaklarında, hem de İran kaynaklarında yer almakta ve iki rivayet birbirini tamamlamaktadır.


Yukarıda kısaca anlattığımız ve diğer sayfalarda metinleri yer alan İslâmiyet öncesi Türk destanının bu parçaları, isimlerine bakılarak sadece belirli Türk boylarını ilgilendiren destanlar olarak düşünülmemelidir. 19. yüzyılda Altay Türklerinden derlenen yaratılış bölümü, ne kadar değişikliğe uğramış olursa olsun ve ne kadar dar bir sahaya sıkışırsa sıkışsın bütün Türklerin kozmogonisini yansıtmakta, ilk Türklerin yaratılış hakkında düşüncelerinin izlerini taşımaktadır. Şehnâme’den özetlenen Alp Er Tunga destanı, uzun asırlar süren İran-Turan mücadelelerinin izlerini taşır; Turan ise bütün Türk dünyasını ifade eder. Turan kahramanı Alp Er Tunga, bütün Türklerin ortak eserleri olan Kutadgu Bilig ve Dîvânü Lûgati’t-Türk’te bir Türk beyi olarak geçer. Şu destanına gelince, o da Oğuz, Halaç ve Uygurları kucaklamaktadır.


Oğuz Kağan Destanı da sadece Oğuzların destanı değildir. Destandaki en önemli noktalardan biri Oğuz Kağan’ın beylerine Kıpçak, Karluk- Halaç ve Kanglı adlarını vermesidir. Bu nokta, Oğuz Kağan’ın bütün Türk boylarının atası olduğunu açıkça gösteriyor. Destan kahramanı, Oğuz Kağan adını taşımakla beraber Oğuz Kağan’ın “men Uygurnıng kağanı bola men (ben Uygurların kağanıyım)” demesi de dikkat çekicidir, İslamiyet’ten sonraki asırlarda Oğuz Kağan Destanı daha çok Oğuzlarda, özellikle Türkmenlerde yaşamış ve 17. yüzyılda Ebu’l Gazi Bahadır Han tarafından Türkmenlerden tespit edilmiştir. Oğuz Kağan Destanının parçaları olan Dede Korkut Hikayeleri de yine daha çok Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye’de yayılmıştır. Ancak Korkut Ata hakkındaki rivayetlerin bugün Oğuzlarda değil, Kazak Türkleri arasında yaşadığını ve hatta Kazak Türklerinin Korkut Ata’nın icat ettiği bir küyü (makamı) kıl kopuz ile çaldıklarını unutmamak lazımdır. Dede Korkut Hikâyelerinden Bamsı Beyrek’in de Özbek, Kazak ve Kırgız Türklerindeki Alpamış-Alpamıs Alp Bamsı-Alp Manas destanlarıyla ilgisini, bu destanlar üzerinde çalışmış olan araştırmacılar ortaya koymuşlardır.


Köktürklerin ve Uygurların kurttan türemesi de bütün Türkleri ilgilendiren ortak bir motiftir. Kurdun kutsallığı hakkındaki rivayetler bütün Türkler arasında yayılmıştır. 10. ve 11. asırdaki Arap ve Süryani tarihleri, Bozkurt’un, Türklerin önünde bir yol gösterici olduğunu yazarlar. Köktürk ve Uygurların atası olan Bozkurt (Kökböri), Oğuz Kağan Destanında da bir kılavuz olarak görünür. Nihayet Cengiz Han’dan sonra İlhanlılar çağındaki tarihçiler tarafından tespit edilen Ergenekon destanı da eski Çin kaynaklarındaki Köktürklere ait Bozkurt destanının yeni bir varyantıdır. 17. yüzyılda Ebu’l Gazi Bahadır Han, Şecere-i Türk adlı eserinde Ergenekon destanının Moğollara mal etmekle beraber Moğol hanlarının Oğuz Han soyundan olduğunu ifade eder. Oğuz Han soyundan İl Han’ın oğlu Kıyan’ın torunlarından Börteçene, Moğolları Ergenekon’dan çıkarır. Bilindiği gibi Börteçene de Bozkurt demektir.


Görüldüğü üzere İslâmiyet öncesi Türk destanına ait parçalar bütün Türkleri ilgilendirmekte, hepsinin ortak destan köklerini oluşturmaktadır. Araştırmalar ilerledikçe, İslâmiyet’ten sonra çeşitli Türk boylarında görülen farklı destanların daha başka vaka, tip ve motiflerinin de İslâmiyet öncesi Türk destan parçalarında bulunacağı şüphesizdir.

İslamiyet Öncesi Türk Destanları

Yaratılış Destanı: Radloff tarafından Altay Türkleri arasından derlenen bu destan, dünyanın yaratılışı hakkında Türklerin inanışını ortaya koymaktadır.


Alp Er Tunga Destanı: Şehnâme’de Efrâsiyâb adıyla geçen Alp Er Tunga, Orta Tien Şan’da kurulan ve milâttan önce 4. yüzyıla kadar devam eden Saka Devleti’nin hükümdarıdır. Tarih sahnesindeki ilk Türkler olarak bilinen Sakaların hükümdarı Alp Er Tunga’nın İranlılarla yaptığı savaşların anlatıldığı destandır. Alp Er Tunga’nın kahramanlıkları, başarıları ve ölümünün ardından duyulan üzüntü de destanda yer alır.


Şu-Saka Destanı: Saka Türklerinin ve Hükümdar Şu’nun Makedonya hükümdarı Büyük İskender’in ordularıyla yaptığı savaşlar ve mücadeleler anlatılmaktadır. Bu destanla ilgili bilgiler Divan-ı Lügat’it Türk’te yer almaktadır.


Oğuz Kağan Destanı: Oğuz Kağan’ın doğumuyla başlar ve onun kahramanlıkları, evliliği, komşu boylarla mücadeleleri vb. ile devam eder. Oğuz Kağan’ın Hun Hükümdarı Metehan olduğu bazı kaynaklarda ifade edilir. Destan, Oğuz Kağan’ın Orta Asya Türk birliğini nasıl kurduğunu anlatır.


Gerek Oğuz Kağan’ın şahsiyeti gerekse bu destan hakkında değişik görüş ve yorumlar bulunmaktadır. Bahaeddin Ögel’e göre destanın aslını teşkil eden efsane, Oğuz Kağan olduğu sanılan Hun Hükümdarı Mete’den önce Orta Asya’da geçmektedir.


M. Fuad Köprülü, destanın Alp Er Tunga’nınkinden sonra en eski Türk destanı olduğu görüşündedir. •Bugün bilinen destan, aslında Oğuznâmede denilen çok geniş bir destanın veya destan dairesinin parçalarıdır. Bu dairenin önemli bir bölümü de Dede Korkut Kitabı’nı oluşturmaktadır.


Kurttan Türeyiş Destanı: Çin kaynaklarında bu konuda üç ayrı efsane vardır. Bunların ikisinde, düşmanlarına mağlûp olan Göktürklerden eli ve ayağı kesilmiş bir çocuğa bir kurdun bakması ve onunla evlenerek yüz veya on erkek çocuk doğurması; diğerinde ise Hunların kuzey bölgelerinde yaşayan on sekiz kardeşin en büyüğünün kurttan doğması, bu kardeşlerin ve bunlara bağlı halkın düşmanlar tarafından öldürülmesiyle geriye yalnız kurttan doğan büyük kardeşin kalması anlatılmaktadır.


Ergenekon Destanı: Bu destana göre Göktürkler düşmanlarla savaşır ve sonunda yenilirler. Düşman büyükleri kılıçtan geçirir, küçükleri alıp götürür. İl Han’ın oğlu Kıyan ile yeğeni Negüz, hanımları ile birlikte geride kalan deve, at, öküz, koyun ve diğer malları alarak sarp ve etrafı kayalarla çevrili bir yere sığınırlar, burada yıllarca yaşar ve çoğalırlar. Ergenekon adını verdikleri bu yere sığmaz olunca kayaların arasında bulunan bir demir dağı eritip açılan yoldan dışarı çıkar ve böylece yeni yurtlar edinerek hakanları Börte Çene’nin hâkimiyetinde varlıklarını sürdürürler. Ergenekon, Türklerin demircilik ananesini gösteren önemli bir destandır.


Türeyiş ve Göç Destanı: Karakorum çaylarından sayılan Toğla ve Selenge ırmaklarının arasında iki ağaç vardır. Bu iki ağacın arasına bir gün gökten bir ışık iner. Uygurlar oraya yaklaştıkları sırada çok tatlı bir müzik sesi duymaya başlarlar. Her gece ışık inmeye devam eder. Uygurlar bir gün ayrı ayrı kurulmuş beş çadır ve her çadırda bir çocuk görürler. Çocukları alır, büyütür ve onlara büyük saygı gösterirler. Bu çocuklardan Bögü Tegin’ih anlık tahtına oturturlar. Bögü Han’ın soyundan gelenlerden Yü-lunTigin, Çinlilerle aralarındaki savaşa son vermek için Çin prenseslerinden biriyle evlenir. Çinliler buna karşılık Karakorum’un kudret ve zenginliğinin kaynağı olarak gördükleri Kutluğdağ’ı Tigin’den isterler ve dağ kendilerine verilince de onu parçalayıp götürürler. Bir süre sonra memleketin başına türlü felâketler gelir ve kağanlar arka arkaya ölür. Bunun üzerine canlı cansız her şey “göç” diye bağırmaya başlar ve sonunda Uygurlar Turfan’a göç etmek zorunda kalırlar. Ayrıca Uygurların kurttan türeyişlerini ve Mani dinini kabul edişlerini anlatan başka destan parçaları da vardır.

İslamiyet Sonrası Türk Destanları

Manas Destanı: Kırgızların iç ve dış düşmanlar, Kalmuklar, Çinliler, yer yer de Uygurlar ve diğer Orta Asya Türk kabileleriyle yaptıkları hürriyet mücadelesini derin bir vatan ve millet sevgisi içinde dile getirir; ayrıca Kırgızların etnografyası, âdet ve inançları hakkında da bilgiler verir. Destanda bütün Türk boyları için büyük değer taşıyan dil, edebiyat ve tarih malzemeleri de önemli bir yer tutmaktadır.


Bu destanın devri hakkında araştırmacılar farklı görüşlere sahiptir. M. Fuad Köprülü, Kâşgarlı Mahmud zamanında henüz teşekkül etmediği, daha sonra Cengiz devrinden önce oluştuğu kanaatindedir . Bazı araştırmacılar ise daha eski bir dönemde, 9. yüzyılda Kırgızların Yenisey ve Minusin bölgelerinde yaşadıkları yıllarda Uygurlar ve Çinlilerle yaptıkları savaşlar sırasında oluşmaya başladığını, 16. ve 17. yüzyıllarda Kırgızlarla Kalmuklar (Budist Batı Moğolları) veya Müslüman Orta Asya kavimleriyle Kalmuk ve Çinliler arasında cereyan eden kanlı savaşlar sırasında da bünyesine yeni unsurlar alarak zenginleştiğini, böylece yeniden teşekkül etmiş olduğunu ileri sürmektedirler. Daha sonra, özellikle İslâmî unsurlarla beslenen destan, Müslüman Alplerle kâfir Kalmuklar arasındaki mücadelelerin ve iç çatışmaların yer aldığı yeni bir çatı kazanmıştır.


Manas destanı, eski Türk destan ve mitolojisinden derin izler taşımakla beraber müstakil bir yapıya sahiptir ve tamamı manzum olan uzun metinde 500.000’den fazla mısra bulunmaktadır.


Cengiznâme: Orta Asya Türkleri arasında çok yaygın olan Cengiznâme, Cengiz Han ile atalarının efsanevî hayatlarını hikâye eder. İslâm ve Moğol kaynaklarında bulunmayıp yalnız çok eski Çin yıllıklarında görülen bazı destan motiflerinin yer aldığı Cengiznâme’ye göre Cengiz’in atalarından biri olan Doyunbayan, annesi Ulamelik Körklü’nün güneş ışığından hamile kalması sonucu doğmuştur. Diğer bir motif de Cengiz’in annesi Alangua’nın, kocası öldükten sonra ışık olup yanına giren bir bozkurttan hamile kalması ve bunun sonucunda Cengiz’in doğması şeklindedir.


Cengiznâme’nin elde mevcut en eski yazması 16. yüzyıla aittir.


Satuk Buğra Han Destanı: İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlıların İslâmiyet’i kabul eden birinci hükümdarı Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın (ö. 344/955-56) kişiliğini, İslâm dinini kabulünü ve İslâmiyet’i yaymak için gösterdiği fedakârlıklarla kerametlerini anlatan menâkıbnâme özelliğinde bir destandır.


Battal Gazi Destanı: Battalnâme diye de anılan bu destan, tarihî bir şahsiyet olan Battal Gazi’nin hayatını, Anadolu’ya yerleşen Müslüman Türklerin gözüyle aksettiren destanlaşmış bir halk anlatısıdır.


Dânişmendnâme: Dânişmend Gazi destanı olarak da bilinir. Anadolu’da Dânişmendlilerin kurucusu Dânişmend Gazi’nin adı etrafında oluşmuş bir kahramanlık menkıbesidir. Kahramanları Türk menşeli olmayan Battalnâme ve Ebû Müslimnâme gibi iki büyük destanî hikâyeden sonra aynı daireye giren, fakat kahramanı Türk olan mensur bir eserdir.


Saltuknâme: Sarı Saltuk’un(XIII. yüzyıl) menâkıbını anlatan ve Dânişmendnâme gibi mensur olan eser, Cem Sultan’ın arzusu üzerine XV. yüzyıl sonlarında kaleme alınmıştır. Türklerin Rumeli’ye yerleşmelerini ve İslâmiyet’i yaymalarını anlatan Saltuknâme, yeni bir ülkenin yurt tutulması ve Müslümanlaştırılması konusunda yazılan; destanî bir halk hikâyesidir. Bu özelliğinden dolayı dil, tarih ve folklor malzemesi bakımından oldukça zengindir.


Köroğlu Destanı: İslâmî dönemde meydana gelmekle beraber dinî bir özellik taşımayan bu destan, bütün Türk boyları arasında yaygın olan zengin bir külliyata sahiptir. Destan kahramanı Köroğlu ve destanın kaynağı hakkında çok çeşitli görüşler vardır. Araştırmacılar, arşiv vesikalarına dayanarak Köroğlu’nun XVI. yüzyılda Anadolu’da yaşadığını ortaya koymuştur. Köroğlu destanının birçok kolu vardır; ayrıca Gürcü, Ermeni ve Tacikler arasında da Köroğlu’nun şiirleri Türkçe olarak söylenmektedir. Köroğlu bu destanda hem kahraman bir cengâver, hem de saz çalıp şiir söyleyen bir âşıktır. Bu durum, birden fazla Köroğlu’nun aynı kişinin şahsında birleştirildiği ihtimalini düşündürmektedir. Ancak Köroğlu destanı kollarının hepsinde olaylar birbirine bağlanarak belirli bir şema içinde anlatılmakta ve destan daireleri devam etmektedir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder