26 Ekim 2024 Cumartesi

Mehmed Âkif Ersoy - Geçinme Belası (Safahat'tan - 8)


“Ömr-i giran-mâye der in sarf şûd
Tâ çihorem sayf, çipûşem şitâ!”
Sa’dî

Doksan senelik ömre, İlâhî, bu mu gâyet?
Bilmem ki ne âlem bu cedelgâh-ı maîşet !
Korkunç oluyor böyle hakîkatleri, gerçek,
Sa’dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle,
Fikrindeki hürriyet-i fevka’l-beşeriyle
Esbâb-ı maîşet denilen kayda girerse,
Yâd etmesin âzâdeliğin nâmını kimse.
İnsan ki çıkar perde-i mektûm-i ademden,
Tâ sahne-i hestîde zuhûr ettiği demden,
İkmâle kadar fâcia-i devr-i hayâtı,
Atlatmaya mahkûm ne mülhik akabâtı !
Zannetme ölüm şahsına bir kerre muhâcim ...
Bin kerre olur günde o düşmenle müzâhim .
Âvâre beşer sâha-i gabrâya düşünce
Etrâfına binlerce devâhî üşüşünce
Meydan mı bulur râhatı esbâbını celbe?
Başlar o cılız kolları dünyâ ile harbe!
Kaynar güneşin âteşi mihrâk-ı serinde;
Karlar buz olur hep beden-i bî-siperinde.
Medhûş nigâhında köpürdükçe denizler;
Beyninde bütün dalgalar öttükçe mükerrer;
Sâhilden uzansam der, eder tayy-ı merâhil ;
Lâkin onu bilmez ki uzaklar daha sâil:
Dağlar o nihâyetsiz olan silsilesiyle,
Ormanlar o dünyâyı tutan velvelesiyle,
Emvâc-ı serâbıyle, vuhûşuyle bevâdî .
Her hatve-i azminde olur ye’sine bâdî .
Fevkinde, semâvâtın o ecrâm-ı mehîbi;
Pîşinde, zemînin o temâsîl-i acîbi;
Bîçâreyi medhûş ederek her nefesinde,
Muztar bırakır, mün’adim olmak hevesinde.

Lâkin bu heves bir heves-i dîgere mağlûb:
İnsan yaşamak hırs-ı cibillîsine meclûb .
Her devresi bir devr-i azâb olsa hayâtın,
Râzîsi değildir yine bir türlü memâtın!
Ömr olsa da binlerce tekâlif ile meşhûn ,
İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!
Artık neye mevkûf ise te’mîn-i bekâsı,
Yalnız ona masrûf olur âvâre kuvâsı .
Durmaz boğuşur bunca muhâcimlere rağmen,
Düşmez, o mesaî denilen seyfi elinden.
Çıplaktır o, ister ki soğuklarda ısınsın;
Bir dam çatarak her gece altında barınsın.
İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey...
Bin türlü havâic daha var bunlara der-pey .
Âvâre beşer işte bu bâzâr-ı cihanda,
Her gün yeni bir kâr peşinden cevelânda.
Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır...
Lâkin, bunun altında ne maksad olacaktır?
Heyhât, onu idrâk için i’mâl-i hayâle
Yok vakti: Bütün demleri mevkûf cidâle !
İnsan ki, onun rûh ile insanlığı kâim ,
Dâim oluyor cisminin âmâline hâdim ;
Gelseydi eğer ruhunu i’lâya da nevbet ,
Anlardı nedir, belki, hayatındaki gâyet.
Bir anladığım varsa şudur: Hâlik-ı Âlem,
Hilkat kalıversin, diye, bir ukde-i mübhem,
Daldırmada insanları hâcât-i hayâta,
Döndürmede ezhânı bütün başka cihâta .
Ömrün öteden berk-süvârâne şitâbı,
Iyşin beriden lâzım-ı bîhadd ü hesâbı ,
Göstermede dünyâya, nedir maksad-ı Hâlik...
“Kimden kime şekvâ edelim biz de şaşırdık!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder