12 Kasım 2024 Salı

Mehmed Akif Ersoy - Hasbihal (Safahat'tan - 12)

Ey bülbül-i ter-zebân-ı irfan,
Dem-beste nevâlarınla vicdan
Hem safvet-i rûh olan o âvâz
Oldukça harîm-i canda dem-sâz ,
Pâmâlim olur bütün avâlim;
Lâhûta kadar çıkar hayâlim.
Eşvâkıma dar gelir de eb’âd,
Eyler fikrim fezâlar îcâd!
Ey nûr-ı mübîni Kibriyâ’nın,
Sînem olamaz mı âsûmânın?
Gökler mi bütün karârgâhın?
Hiç yerlere uğramaz mı râhın ?
Ey tâir-i nâz-ı sidre-pervâz ,
Kalbimde olaydın âşiyânsâz ;
Bir başka terâne gûş ederdin ,
Rûhum gibi sen de cûş ederdin.
Yâdımda duran neşâidinden
Dâim cezebât içindeyim ben.
Verdikçe derûna vecd o âheng,
Dünyâ nazarımda teng olur teng !
Âzâdesi büsbütün kuyûdun ,
Bir şi’r-i semâ-zemîn sürûdun!
Bir şi’r-i revan ki: Cûy-i cârî
Feyziyle bahâr-ı ömre sârî.
Bir nağme ki: Rûhtur, ledündür ;
Kur’an gibi râsihîn içindir.
Bir nâle ki: Şevk-sûz-i idrâk
Havlinde nidâ-yı “mâ-arafnâk!”
Ey şâir-i râzdân-ı mülhem ,
Ben râzına olmasam da mahrem ,
Hayrân-ı kemâlinim... Beyânın
Gûyâ ki hitâbıdır Hudâ’nın!

Ey subh-i ezel cebîn-i sâfı,
Envârının olmaz inkisâfı .
Yeldâ-yı adem cihânı alsa,
Eşbâh bütün zalâma dalsa,
Hâlâ görünür o rûhu’l-ervâh
Bir cevv-i münîr içinde sebbâh !
Ey safha-i vechi âyet-i nûr,
Cebhende meâl-i kevn mestûr ;
Çeşminde ziyâ-yı sermediyyet;
Sönmez ebedî sirâc-ı intibâhın !
Her dem lemeân eder merdüm ,
Mihrâkı da zâhirât-ı encüm!

Her subh gelir nesîm-i dil-cû
Dûşunda şemîm-i nâz-ı gîsû .
Eyler yeniden hevâ-yı dîdâr!
Bir nefha ile beni hevâ-dâr!
Sevdâ kesilir bütün süveydâ ,
Gûyâ açılır nikâb-ı leylâ.
Kehvâre-i dilde nâim ümmîd
Eyler uyanıp figânı teşdîd .
Susturmak için o tıfl-ı zârı ,
Kalkar ararım leyâl-i târı!

Ey leyl, vekârının misâli,
Yâhud bana karşı infiâli!
Vaktâ ki eder revâk-ı deycûr
Altında yatan cihânı mahmûr,
Etrafta kalmayınca bir ferd,
Hem-râhım olur hayâl-i şeb-gerd ,
Kalkar, gezerim garîb ü tenhâ,
Bir yer bulurum sükûnet-ârâ,
Fevkimde semâ-yı encüm-âlûd ;
Pîşimde ridâ-yı leyl-i memdûd ;
Yâdımda neşâid-i kemâlin;
Karşımda hayâl-i yâl ü bâlin ;
Âzâde kuyûd-i mâsivâdan,
Bî-gâile havftan, recâdan;
Bir bezm-i fütûh açar ki vicdan:
Lebrîz-i safâ-yı aşk olur can.
Tasvîr değil o zevki, hattâ
Mümkün olamaz tasavvur aslâ!
Yâ Rab o ne feyz-i cûş ber-cûş!
Yâ Rab o ne leyle-i ziyâ-pûş!
Yâ Rab o ne cilve cilve envâr!
Yâ Rab o ne lem’a lem’a dîdâr!
Yâ Rab o ne encümen , ne âlem!
Yâ Rab o ne mahfil-i muazzam !
Ey leyl, nehârın olmasaydı!
Ey neşve, humârın olmasaydı!
Bîdârın iken uyanmasaydım;
Dünyâ var imiş inanmasaydım!

Ey yâr-i vefâ-güzîn-i cânım,
Verdiyse melâl dâstânım,
Mu’tâdın olan inâyetinle
Susturma bu rûh-i zârı, dinle!
Hep velvele-i hayât dinse,
Düşmez bu zavallı rûh, ye’se.
Olmazsa zemîn, zaman müsâid;
Feryâdına âsûmân müsâid!
Gönder bana sen de neyse derdin?
Yâdında mı bir zaman ne derdin?
Müstakbeli almayıp hayâle!
Gel biz dalalım bu hasbihâle!
Edvâr-ı hayât perde perde...
Allah bilir ne var ilerde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder