14 Ağustos 2024 Çarşamba

Süleyman Nahifi - Gazel (Nâz ile itse ol sanem-i pür-hicâb raks)



Nâz ile itse ol sanem-i pür-hicâb raks

Eyler felekde âh iderek âfitâb raks


Pâ-bûs içün düşer niçe diller ayagına

Meclisde eyledükçe o mest-i harâb raks

Süleyman Nahifi'nin Hayatı ve Eserleri

 

Asıl adı Süleyman'dır. İstanbul'da dünyaya geldi. Doğum yılı 1076/1665-66 olarak tahmin olunmaktadır. Dedesi Abdurrahman b. Sâlih, babası ise Abdurrahman b. Muhyî'dir. 

Pir Sultan Abdal - Geçti Dost Kervanı


Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası gözümde tüter
Bu ayrılık bize ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni

13 Ağustos 2024 Salı

Cihan Okuyucu* - Hazret-i Mevlânâ ve Yunus

 

Anadolu’nun siyasî bakımdan çözülüş asrı olan XIII. yy. diğer taraftan tasavvuftan beslenen büyük bir fikrî ve edebî canlılığa da tanıklık etmiştir. Sonraki bütün fikrî ve edebî gelenekleri derinden etkileyen Hazret-i Mevlânâ, Yûnus Emre, Hacı Bektâş-ı Velî, Ahî Evran ve Âşık Paşa pek az bir zaman farkıyla hep bu asırda yaşamıştır. Bu zevât arasında bilhassa irfân dünyamızın biri güneşi, diğeri ayı olan Hz. Mevlânâ (1207-1273) ve Yûnus Emre (1240 -1320)’nin emsalsiz bir mevki’i vardır. Biz de bu kısa yazımızda bu iki dâhi şahsiyet arasındaki fikrî ve hissî yakınlığı ele almaya çalışacağız. Öncelikle belirtelim ki Fuat Köprülü’nün de isabetle teşhis ettiği üzere Yûnus Emre, Mevlânâ’nın Farsçayla ifade ettiği tasavvufun yüksek hakîkatlerini devrin az işlenmiş Türkçesiyle, ulaşılması imkânsız bir kudrette ifade etmesini bilmiştir. Aynı mânâ kaynağından beslenen ve hâdiselere aynı mânevî pencereden bakan Mevlânâ ve Yûnus arasında çok derûnî bir his ve fikir akrabalığı söz konusudur. Bu akrabalığı bir etkileme ve etkilenme olarak kabul edersek etkilenen tarafın Mevlânâ’dan yaklaşık elli sene sonra vefat eden Yûnus Emre olacağı tabîidir. Nitekim Yûnus’un aşağıdaki beyitleri, gençliğinde Mevlânâ ile görüştüğünü ve onun sohbetlerinde bulunduğunu haber vermektedir:

Mevlânâ sohbetinde saz ile işret oldu

Ârif mâniye daldı kim biledi ferişte (T.301/7)

Behçet Kemal Çağlar - Hastalıktan Sonra

 

Akacak inci yaş zümrüt oluğa
Gözlerin meyvada elin ateşte
Yokuş çıkar gibi soluk soluğa
Başın karlı dağda bağrın güneşte.

Pir Sultan Abdal - Açılın Kapılar Şaha Gidelim


Hızır Paşa bizi berdar etmeden,
Açılın kapılar şaha gidelim,
Siyaset günleri gelip çatmadan,
Açılın kapılar şaha gidelim.

Karacaoğlan - Bana Kara Diyen Dilber


Bana kara diyen dilber
Kaşların kara değil mi
Yüzümü güldüren gelin
Gözlerin kara değil mi

12 Ağustos 2024 Pazartesi

İsmail Taş* - Türk Edebiyatında Aşure

Dil duygu, düşünce ve dilekleri anlatmak için kullanılan işaretlerin bütünü, insanlar arasındaki iletişimi sağlayan sesli veya yazılı semboller sistemidir. Dil, insan toplulukları arasında bin yıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş sosyal bir kurum olması hasebiyle toplumların düşünce dünyasını yansıtması bakımından da oldukça önemlidir. Bir millet diliyle kaimdir ve diliyle varlığını geleceğe taşımaktadır. İşte dilin yansıdığı, adeta aynada görüldüğü alan ise o dilin edebiyatı ve edebî eserleridir. Esasında, bazı kelimeler edebiyatta özel bir yer edinerek o edebiyatı oluşturan milletin kavram dünyasını görmemizi sağlamaktadır. İşte, Türk edebiyatında bu kelimelerden birisi de “aşure” kelimesidir. Aşure kelimesi edebiyatımızda kültürel değere sahip unsurlarıyla işlenenen müstesnâ kelimelerdendir.

Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu (Roman Özeti)

 


KİTABIN ADI: ÇALIKUŞU

YAZARI: REŞAT NURİ GÜNTEKİN

BASIMEVİ: İNKILAP KİTABEVİ

BASIM YILI: 1999

1. KİTABIN KONUSU:

Bir subay kızı olan Feride ile teyzesinin oğlu Kamuran arasında yaşanan ve araya birçok engel girmesine rağmen birbirlerine karşı bitmeyen aşklarını anlatıyor.

Cho'lpon - Xalq