Kız, keliniñ kadırlap,
Ükü menen sıyladıñ.
Çaçılıp ketken uzundun,
Çar tarabın çıynadıñ.
Ayıgışıp kelgen duşmandı,
Adırdan kaçkan tülküdöy,
Algırdı salıp kıynadıñ.
Kız, keliniñ kadırlap,
Ükü menen sıyladıñ.
Çaçılıp ketken uzundun,
Çar tarabın çıynadıñ.
Ayıgışıp kelgen duşmandı,
Adırdan kaçkan tülküdöy,
Algırdı salıp kıynadıñ.
Senin için düşünüyorum
Dünyayı
Öylesine yoğun
Öylesine yeni görmüşçesine
Senin için çeviriyorum yapraklarını
Kitapların bir bir
Sanki şimdiye dek
Körmüşçesine
Senin için diktim antenlerini
Tüm sezilerimin
Belirsizlikleri yakalayıp
Somutlaştırır diye
Senin için sorguluyorum
Düşüncelerimin meleklerini
Zerdüşt örneği
Bir yerlere varır diye
Seni sorguluyorum
Her şeyinle
Varsa bile
Günahların işim değil.
Atatürk, sanatı şöyle tanımlıyor:
“Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musîkî, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.”
Gün, daha henüz ışımamıştı. Buğulu camın gerisinden Polatlı’nın karanlığı delen ışıkları, kıpış kıpış, fakat belirsizce görünüyordu. Sabahın güzelim sessizliğini doya doya koklamak, tanyerinde sürüp giden renk dövüşünü kana kana görebilmek… Korkusuz olmak. Ne kadar güzelmiş değil mi?
Yaz günleri çayır çimen üstünde
Seken dilber beni mecnun eyledi
Üsküfün aldırmış balaban geldi
Bakan dilber beni mecnun eyledi
Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır; Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır! Bayramda güler çehre-i mâ'sûm-i sabâvet, Ümmîd çocuk sûret-i sâfında iyandır Her cebhede bir nûr-i mücerred lemeânda; Her dîdede bir rûh demâdem cevelândır. Âlâm-ı hayâtın iki kat büktüğü ecsâd Feyzindeki te'sîr ile âsûde revandır.
Yattım gurbet elde gam yastığına
Dağ gibi üstüme geldi ayrılık
Eşim dostum soldu gitti bağ gibi
Böldü parça parça etti ayrılık
Yollarıma engel geldi kış gibi
Gülsem bile iki gözüm yaş gibi
Şahin pençe sinde yavru kuş gibi
Böldü parça parça etti ayrılık
Yine esiyor deli rüzgâr
Yine alacaksın sevgilimi
Sen sevmekten ne anlarsın
Bırak sevgilimi deli rüzgâr
Dertler benim çileler benim
Sen gelince hüzünlenir gözlerim
Dağlar senin taşlar senin
Bırak sevgilimi deli rüzgâr
İlkbaharı müjdelemiş her çiçek,
Yordurmuş düşünü, hayıra çoban.
Hazırlık var, yaylasına göçecek,
Koyunu kuzudan, ayıra çoban.
Savaştayım elli yıldır
Ömrüm geçti boşalt, doldur
Anlamadım bu ne haldir
Birgün silah çatamadım
Suları ıslatamadım.
Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evladı evde durmaz giderim.
Kadir Mevlâm budur senden dileğim
Gönül gözü ile görenden eyle
Doğruyu kimseler demiyor artık
Bu yolda kendini yorandan eyle
Ay geçti, yıl döndü unuttu beni
Üstüne adını yazdığım ağaç
Açtın dertlerini kanattın beni
Atında türküler düzdüğüm ağaç
Sendeki yemişler böyle değildi.
"Babayar askerlik dönüşü Rus kadın getirmiş." sözü o daha kapıdan girmeden köye yayılmıştı… Kimi şaşırmış, kimi inanamamıştı. Köyün kadınları Selime hanımefendiye sabır dilerken yaşlı erkekler de Şirmurad Molla'ya acıyarak sakallarını sıvazlıyorlardı.