24 Kasım 2024 Pazar

Köksal Cengiz (Niyâzkâr) - Ben Öğretmenim



Tek umurum bu milletin evladı,

İlim benim, irfan benim, giz benim.

Benimle bilinir sırların adı,

Hizmet benim, gayret benim, hız benim.

Ceyhun Atıf Kansu - Dünyanın Bütün Çiçekleri


"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin!"
(Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri)

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.

Cahit Külebi - Köy Öğretmenleri


Yurdumuz uçsuz bucaksız,
Gökte yıldız kadar köylerimiz var.
Ama uzak, ama harap, ama garipsi…
Alın benim gönlümden de o kadar.

Aşık Mahzuni Şerif - Öğretmenim

 

Bütün karanlığın ulu güneşi
Her gece gönlüme dol öğretmenim
Kim ki çıkmak ister ömür dağına
Ancak senden başlar yol öğretmenim.

Cengiz Aytmatov - O Manas'ın Milyonlarca Dizesini Ezbere Biliyordu

 

Bundan birkaç yıl önce Sovyetskiy Soyuz dergisi benim “O Manas’ın milyonlarca dizesini ezbere biliyor.” adlı bir makalemi yayınlamıştı. Bu makalem büyük Manasçımız Sayakbay Karalayev hakkındaydı. Bugün ise hayat, makalemin başlığını “O Manas’ın milyonlarca dizesini ezbere biliyordu.” şeklinde değiştirdi. Ne yapalım, hayat işte böyle; artık Manasçımızdan geçmiş zaman ile bahsetmek zorundayız.

Hüseyin Başaran - Evciler Köyü Öğretmeni

 

Ben Evciler köyü öğretmeni
Aklımı işlerime verdim.
Plan yaparım geceleri,
Gündüzleri ders.

23 Kasım 2024 Cumartesi

Aşık Yaşar Reyhani - Erzurumlu Gelin



Erzurumlu gelin düştü aklıma
Çıkıp yollarıma bakanım oy oy
Gözü sürme bilmez eller kınalı
Üstünde şimşekler çakanım oy oy

Fuzuli - Gazel - 22 (Şerbet-i lâ’lin ki derler çeşme-i hayvân ana)

 

Şerbet-i lâ’lin ki derler çeşme-i hayvân ana
Ol verir can dem-be-dem uşşâka vü ben cân ana
Oklarından kim diken tek sancılıptır her taraf
Gül-benidir Ham kadîm her gonce bir peykân ana
Hâl ü hattır bilmem ol âyine-i ruhsârda
Ya gözümden aks salmış merdüm ü müjgân ana
Tutma ey kan dem-be-dem tuğyân edip ten çâkini
Koy bu manzardan demi nezzâre kılsın cân ana
Bahre lü’lü’ dişlerin vasfın meğer söyler sabâ
Kim kulak tutmuş sadef içre dür-i galtân ana
Gönlüme salmış hatın zevkin felek kanun duzup
Tıfl tek kim okudurlar zecr ile Kur’ân ana
Ey Fuzûlî ol sanem efgânına rahm eylemez
Taşa benzer bağrı te’sir eylemez efgân ana

Oyhan Hasan Bıldırki - Şiir, Sözün Altın Olanı

 

  “Türk edebiyatında roman, şiirin önüne geçti mi?”
   Geçebilir mi?
   Geçemez.

      Ancak bu noktada bir eksiğimiz var. Yoksa da bana öyle geliyor. Çünkü biz “Okuduklarımızı, dinlediklerimizi yerli yerine koyabilmek için düşünmek…”[1] işine asla soyunmuyoruz. Dolduruşa gelmek, el kayığına binmek huyumuzu elimizin tersiyle itemiyoruz.
      Şiir, sözün altın olanı. En değerlisi… Öyle olmasa, eli kalem tutanların tamamı şiir yazmazdı. Ünlü ünsüz bütün yazanların ilk satırları, “mısra”lar olmuştur.

22 Kasım 2024 Cuma

Eşrefoğlu Rumi - Nutk-i Şerif (Ey Allah'ım beni senden ayırma)

 

Ey Allah'ım beni senden ayırma
Beni senin dîdârından ayırma

Sabahattin Ali - Gecenin Kemanı


Yüzü parladı ayın,
Bir ses geldi uzaktan:
Hasta yorgun bir kadın
Şimdi çalıyor keman...

Şeyh Galib - Şarkı (Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni)



Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devr eyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni

Fuzuli - Gazel - 125 (Mesken ey bülbül sana geh şah-i güldür geh kafes)

 

Mesken ey bülbül sana geh şah-i güldür geh kafes
Nice âşıksın ki âhından tutuşmaz hâr ü has
Yâr kuyunda müselmanlar ger olsaydı yerim
Kâfirim ger Ravza-i Rıdvan'a eylerdim heves
Kûh feryadı sadâsın verdi Ferhâd'ın demen
Nakş-i Şirin'dir verip âvâz olur feryâd-res
Nâka Leylî mahmilin çekmiş beyâban seyrine
Eyle Mecnûn'ı bu hâletden haber-dâr ey ceres
Bir nefes kalmış hayâtımdan habîbim subh tek
N'ola ger bir mihr göstersen bana âhir nefes
Hâli ettim dil-hevâ-yi ihtilât-i halktan
Bezm-i gamda ney kimi hem-dem bana feryad bes
Ey Fuzûlî ger sana cem'iyyet-i dildir murâd
Bağla bir dil-dâre gönlün gayrdan peyvend kes

Oyhan Hasan Bıldırki - Ana Dilim Sevdam Benim

 

Anadilim, sevdam benim
Ekip biçtiğim bu
Gündüz güneş, gece ay şahidim
Yâr elinden içtiğim su
Anadilim, sevdam benim.

21 Kasım 2024 Perşembe

Mehmet Emin Yurdakul - Anadolu

 


Yürüyordum : Ağlıyordu ırmaklar;
Yürüyordum : Düşüyordu yapraklar;
Yürüyordum : Sararmıştı yaylalar;
Yürüyordum : Ekilmişti tarlalar.

Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın; 
Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz azgın; 
Derileri çatlak, bağrı kapkara; 
Sağ elinin nasırında bir yara; 
Başında bir eski püskü peştemal; 
Koltuğunda bir yamalı boş çuval!

20 Kasım 2024 Çarşamba

Oyhan Hasan Bıldırki - Sanata Sığınmak



    En iyisi, "sanata dönmek". Roman ve hikâyenin, doyumsuz güzellikler perisi şiirin, duygularımızı kabartan musikînin sıcaklığını, bu defa "yeni baştan" yaşamalıyız. Toplum olarak buna çok ihtiyacımız var. Aramızda çözülen sevgi ilmiklerini ancak bu şekilde bir çabanın sonucunda, bütün içtenliğiyle tekrar birbirine bağlayabiliriz.

      Yoksa?

      Farkındasınız umarım, yıkılışa, bütün cephelerde "çöküşe ve çözülüşe" doğru, doludizgin at koşturup gidiyoruz. Bereket, halkımız olgun. "Büyüklerimizin" ağzına da bakmıyorlar. Fakat gençlerimiz "toy". Onlara sıkıntı veren sebepleri, enine boyuna tartışmadan, getirisini götürüsünü hesaplamadan uygulamaya koymamız, "küçük kıpırdanışlar" başlatıyor. İstanbul ve Ankara gibi büyük üniversite şehirlerimizde, meydanlarda yeniden görmeye başladığımız "polis-gençlik" çatışmaları, "eski yangınları" akla getiriyor. Bu yangın, "kibrit çakmaya çalışanların" oyununa gelmeden, alınacak mantıklı tedbirlerle "derhâl"; söndürülmelidir. Zira benim ülkem dün, akılsızca yangınlardan çok çekti. Nice gençler, yarınlarımızın umut fidanları, yok yere budandı, harcandı. Genç hayatlar, ucuza satıldı. Tecrübe yerini, promosyona bıraktı. Kaybımız, Türkiye adına fatura edildi.

      İşte Türkiye, şimdi, bunun sancısını çekiyor. "Kaşarlanmış karıştırıcılar", yeni tezgâhlarda "ihânet" dokuyor. Ülkesini, milletini sevenlerin sayısı azaldı. Çıkar pazarının "kör alıcıları", her tarafta, yerden mantar biter gibi çoğaldı.

      Çoğaldı ya?

      Her derdin, bir "panzehir"i vardır. Berduş takımlarının arenası olan sokağı terk etmeliyiz. Sokak, çözüm değil. Sokak, hiçbir devirde, kendisini aşındıranlara da yâr olmamıştır. Sokağın sonunda, "kan, gözyaşı ve zindan" vardır. Darağaçlarında bir hiç uğruna "solmak" vardır. Sokak, tekin değil!

      "Zor"u yeniden yaşamak istiyorsak, anlattıklarım sivrisinek saz. Yok, karşı düşüncedeysek, "sanata sığınmalıyız". Okudukça, dinledikçe ne kadar "boş heves"lerin peşinde esir olduğumuzu göreceğiz. Direnişimiz, "köşe dönücü"lerin kârını katlamaktan başka doğru sonuçlara çıkmaz. Biz daha ne kadar, çıkmazlarda düğüm olacağız?

      Her şeyin ilâcı, sanat. Çok defa hiç beklemeden, bir kitabın kapağını açmalıyız. Yazarı, çizeri, içindekileri derken, bakmışsınız; "yepyeni bir dünyanın ufukları"nda kulaç atıyorsunuz. Üstelik romanlarda, hikâyelerde, şiirlerde ve melodilerde, pay sahipleri için de nice gerçekler var. Gizlenmiş olanı ortaya çıkarmak, yanlışa, yanılmaya düşmeden "başarmak" değil midir? Hem bugün başarıya, dünden daha fazla muhtacız. Çünkü görüyorsunuz, ülkemiz yine kayıpları oynamakta. Her kurumda, her kuruluşta, yüce, kutsal bildiğimiz bütün yerlerde "çirkef kazanları" kaynatılıyor. O kazanlarda pişmemek için, hasret kaldığımız sanata kucak açmalı, ona yeniden, bütün içtenliğimizle sımsıkı sarılmalı, sığınmalıyız.

      Görüyorsunuz; memleketimiz, dıştakilerle birlikte, içimizdeki "hain"lerin tezgâhı sonucu, sanki elden çıkarılacağı "dem"i bekliyor. Tezgâha gelmemek istiyorsak, ne olur yeniden, hep birlikte sanata sığınalım.

Ahmet Haşim - Ağaç

 

Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü.
Yaprak âteş oldu. Kuş da yâkut.
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvâna döndü.

19 Kasım 2024 Salı

Halit Ziya Uşaklıgil - Bir Ölünün Defteri (Roman Özeti)

 

Eserin Adı: Bir Ölünün Defteri

Yazar: Halit Ziya Uşaklıgil

Yayınevi: İnkılap ve Aka Kitapevleri

Basım Yılı: 1995

Behçet Necatigil - Abdal Musa

 

Bir piston
Kalmamı ister dilediği yerde
Tekler çoğulluğumu
Bir dinozor zor yer beni:
Yadi can beygir gücü.

Karıncaydı devenin
Tepip oyluğun ezen,
Bir bücür yere çaldı
Dev gibi pehlevanı - -
Unuturlar anı.

Bir sürek avında
Ölüsünü görmeye gelirler,
Abdal Musa demişler
Bağrına saplı oku
Çıkardı verdi geri.

Bu söz ibret sözüdür
Arifler ocağında
Yanar özge bir ateş
O ateşin dilleri,
Hele bir gel beri.

Anonim - Yemen Türküsü (Mızıka Çalındı Düğün mü Sandın?)


Mızıka çalındı düğün mü sandın
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın
Yemen'e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam dön gel dayanamirem
Uyku gaflet basmış uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem