25 Kasım 2024 Pazartesi
24 Kasım 2024 Pazar
Köksal Cengiz (Niyâzkâr) - Ben Öğretmenim
Tek umurum bu milletin evladı,
İlim benim, irfan benim, giz benim.
Benimle bilinir sırların adı,
Hizmet benim, gayret benim, hız benim.
Ceyhun Atıf Kansu - Dünyanın Bütün Çiçekleri
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.
Cahit Külebi - Köy Öğretmenleri
Gökte yıldız kadar köylerimiz var.
Ama uzak, ama harap, ama garipsi…
Alın benim gönlümden de o kadar.
Aşık Mahzuni Şerif - Öğretmenim
Bütün karanlığın ulu güneşi
Her gece gönlüme dol öğretmenim
Kim ki çıkmak ister ömür dağına
Ancak senden başlar yol öğretmenim.
Cengiz Aytmatov - O Manas'ın Milyonlarca Dizesini Ezbere Biliyordu
Bundan birkaç yıl önce Sovyetskiy Soyuz dergisi benim “O Manas’ın milyonlarca dizesini ezbere biliyor.” adlı bir makalemi yayınlamıştı. Bu makalem büyük Manasçımız Sayakbay Karalayev hakkındaydı. Bugün ise hayat, makalemin başlığını “O Manas’ın milyonlarca dizesini ezbere biliyordu.” şeklinde değiştirdi. Ne yapalım, hayat işte böyle; artık Manasçımızdan geçmiş zaman ile bahsetmek zorundayız.
23 Kasım 2024 Cumartesi
Aşık Yaşar Reyhani - Erzurumlu Gelin
Çıkıp yollarıma bakanım oy oy
Gözü sürme bilmez eller kınalı
Üstünde şimşekler çakanım oy oy
Oyhan Hasan Bıldırki - Şiir, Sözün Altın Olanı
“Türk edebiyatında roman, şiirin önüne geçti mi?”
Geçebilir mi?
Geçemez.
Ancak bu noktada bir eksiğimiz var. Yoksa da bana öyle geliyor. Çünkü biz “Okuduklarımızı, dinlediklerimizi yerli yerine koyabilmek için düşünmek…”[1] işine asla soyunmuyoruz. Dolduruşa gelmek, el kayığına binmek huyumuzu elimizin tersiyle itemiyoruz.
Şiir, sözün altın olanı. En değerlisi… Öyle olmasa, eli kalem tutanların tamamı şiir yazmazdı. Ünlü ünsüz bütün yazanların ilk satırları, “mısra”lar olmuştur.
22 Kasım 2024 Cuma
Fuzuli - Gazel - 125 (Mesken ey bülbül sana geh şah-i güldür geh kafes)
Nice âşıksın ki âhından tutuşmaz hâr ü has
Kâfirim ger Ravza-i Rıdvan'a eylerdim heves
Nakş-i Şirin'dir verip âvâz olur feryâd-res
Eyle Mecnûn'ı bu hâletden haber-dâr ey ceres
N'ola ger bir mihr göstersen bana âhir nefes
Bezm-i gamda ney kimi hem-dem bana feryad bes
Bağla bir dil-dâre gönlün gayrdan peyvend kes
Oyhan Hasan Bıldırki - Ana Dilim Sevdam Benim
Anadilim, sevdam benim
Ekip biçtiğim bu
Gündüz güneş, gece ay şahidim
Yâr elinden içtiğim su
Anadilim, sevdam benim.
21 Kasım 2024 Perşembe
Mehmet Emin Yurdakul - Anadolu
20 Kasım 2024 Çarşamba
Oyhan Hasan Bıldırki - Sanata Sığınmak
Yoksa?
Farkındasınız umarım, yıkılışa, bütün cephelerde "çöküşe ve çözülüşe" doğru, doludizgin at koşturup gidiyoruz. Bereket, halkımız olgun. "Büyüklerimizin" ağzına da bakmıyorlar. Fakat gençlerimiz "toy". Onlara sıkıntı veren sebepleri, enine boyuna tartışmadan, getirisini götürüsünü hesaplamadan uygulamaya koymamız, "küçük kıpırdanışlar" başlatıyor. İstanbul ve Ankara gibi büyük üniversite şehirlerimizde, meydanlarda yeniden görmeye başladığımız "polis-gençlik" çatışmaları, "eski yangınları" akla getiriyor. Bu yangın, "kibrit çakmaya çalışanların" oyununa gelmeden, alınacak mantıklı tedbirlerle "derhâl"; söndürülmelidir. Zira benim ülkem dün, akılsızca yangınlardan çok çekti. Nice gençler, yarınlarımızın umut fidanları, yok yere budandı, harcandı. Genç hayatlar, ucuza satıldı. Tecrübe yerini, promosyona bıraktı. Kaybımız, Türkiye adına fatura edildi.
İşte Türkiye, şimdi, bunun sancısını çekiyor. "Kaşarlanmış karıştırıcılar", yeni tezgâhlarda "ihânet" dokuyor. Ülkesini, milletini sevenlerin sayısı azaldı. Çıkar pazarının "kör alıcıları", her tarafta, yerden mantar biter gibi çoğaldı.
Çoğaldı ya?
Her derdin, bir "panzehir"i vardır. Berduş takımlarının arenası olan sokağı terk etmeliyiz. Sokak, çözüm değil. Sokak, hiçbir devirde, kendisini aşındıranlara da yâr olmamıştır. Sokağın sonunda, "kan, gözyaşı ve zindan" vardır. Darağaçlarında bir hiç uğruna "solmak" vardır. Sokak, tekin değil!
"Zor"u yeniden yaşamak istiyorsak, anlattıklarım sivrisinek saz. Yok, karşı düşüncedeysek, "sanata sığınmalıyız". Okudukça, dinledikçe ne kadar "boş heves"lerin peşinde esir olduğumuzu göreceğiz. Direnişimiz, "köşe dönücü"lerin kârını katlamaktan başka doğru sonuçlara çıkmaz. Biz daha ne kadar, çıkmazlarda düğüm olacağız?
Her şeyin ilâcı, sanat. Çok defa hiç beklemeden, bir kitabın kapağını açmalıyız. Yazarı, çizeri, içindekileri derken, bakmışsınız; "yepyeni bir dünyanın ufukları"nda kulaç atıyorsunuz. Üstelik romanlarda, hikâyelerde, şiirlerde ve melodilerde, pay sahipleri için de nice gerçekler var. Gizlenmiş olanı ortaya çıkarmak, yanlışa, yanılmaya düşmeden "başarmak" değil midir? Hem bugün başarıya, dünden daha fazla muhtacız. Çünkü görüyorsunuz, ülkemiz yine kayıpları oynamakta. Her kurumda, her kuruluşta, yüce, kutsal bildiğimiz bütün yerlerde "çirkef kazanları" kaynatılıyor. O kazanlarda pişmemek için, hasret kaldığımız sanata kucak açmalı, ona yeniden, bütün içtenliğimizle sımsıkı sarılmalı, sığınmalıyız.
Görüyorsunuz; memleketimiz, dıştakilerle birlikte, içimizdeki "hain"lerin tezgâhı sonucu, sanki elden çıkarılacağı "dem"i bekliyor. Tezgâha gelmemek istiyorsak, ne olur yeniden, hep birlikte sanata sığınalım.
Ahmet Haşim - Ağaç
Gün bitti. Ağaçta neş'e söndü.
Yaprak âteş oldu. Kuş da yâkut.
Yaprakla kuşun parıltısından
Havzın suyu erguvâna döndü.
19 Kasım 2024 Salı
Halit Ziya Uşaklıgil - Bir Ölünün Defteri (Roman Özeti)
Eserin Adı: Bir Ölünün Defteri
Behçet Necatigil - Abdal Musa
Bir piston
Kalmamı ister dilediği yerde
Tekler çoğulluğumu
Bir dinozor zor yer beni:
Yadi can beygir gücü.
Karıncaydı devenin
Tepip oyluğun ezen,
Bir bücür yere çaldı
Dev gibi pehlevanı - -
Unuturlar anı.
Bir sürek avında
Ölüsünü görmeye gelirler,
Abdal Musa demişler
Bağrına saplı oku
Çıkardı verdi geri.
Bu söz ibret sözüdür
Arifler ocağında
Yanar özge bir ateş
O ateşin dilleri,
Hele bir gel beri.
Anonim - Yemen Türküsü (Mızıka Çalındı Düğün mü Sandın?)
Al yeşil bayrağı gelin mi sandın
Yemen'e gideni gelir mi sandın
Dön gel ağam dön gel dayanamirem
Uyku gaflet basmış uyanamirem
Ağam öldüğüne inanamirem
Nazım Hikmet - Kuva-yı Milliye
BAŞLANGIÇ
ONLAR
Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.