7 Nisan 2024 Pazar

Montaigne - Mutluluk Üzerine

 

İnsanın son gününü beklemeli her zaman. Mutlu dememeli ona ölmeden, cenazesi kaldırılmadan. Bu konuda Krezus'u hikâyesini çocuklar da bilir. Pers kralı onu esir edip ölüme mahkûm edince, sehpaya giderayak:

Ah Solon, ah Solon! diye bağırmış. Krala götürmüşler bu sözü. O da ne demek istediğini sordurunca, Solon'un kendisine verdiği bir öğüdün ne doğru çıktığını anlatmış. Solon bir gün demiş ki ona:

"Talih ne kadar güler yüz gösterirse göstersin, ömürlerinin son günü geçmeden insanlar mutlu saymamalı kendilerini. Çünkü insan hayatı kararsız, değişkendir. Ufacık bir iş yüzünden, bir durumdan bambaşka bir duruma hemen geçiverir."

Agesilaus da, Pers kralının o kadar genç yaşta öyle büyük bir devlete konduğu için mutlu sayılabileceğini söyleyen birine:

İyi ama, demiş, Priamos da o yaşta mutsuz değildi. O büyük İskender'den sonraki Make­donya krallarının Roma'da dülgerlik, budamacılık yaptıkları, Sicilya zorbalarının Koryntos'da çocuk bakıcısı oldukları görüldü. Dünyanın yarısını fethetmiş, bunca orduları yönetmiş bir İmparator bir Mısır kralının aşağılık adamlarına yalvarma zavallılığına düşüyor. Altı yedi ay daha az yaşamış olsa bu hâle düşmeyecekti koca Pompeius. Bizim babalarımız zamanında da, bütün İtalya'yı o kadar uzun süre sarsmış olan Milano Dukası Sforza, zindanda öldü. Daha kötüsü, on yıl yaşadı o öldüğü zindanda.

Hıristiyanlık dünyasının en büyük kralının dulu, kraliçelerin en güzeli, Maria Stuart, cellât eliyle ölmedi mi geçenlerde? Binlerce örneği var bunun. O kadar ki, fırtınalar, kasırgalar nasıl mağrur ve yüksek yapılarımıza daha çok yüklenirlerse, bu dünyanın büyüklerini yukarılarda kıskanan güçler var diyeceği geliyor insanın. Ve talih sanki ömrümüzün son gününü bekliyor, uzun yıllar boyunca yaptığını bir anda yıkma gücü olduğunu göstermek için. Laberius gibi bağırttırmak için bizi: Gereğinden bir gün fazla yaşamışım! diye.

Solon'un doğru sözü böyle yorumlanabilir. Ama o bir filozof olduğuna ve filozoflar mutluluğu, mutsuzluğu talihin cilvelerine bağlamadıklarına, büyüklüklere zaten önem verme­diklerine göre, daha derin düşünmüş ve demek istemiş olabilir. Bence, ömrümüzün mutluluğu, soylu bir ruhun rahatlığına, doygunluğuna, düzenli bir kafanın kararlı ve güvenli oluşuna bağlı olduğu için, hiçbir insana, tâli‘inin en son ve şüphesiz en zor perdesini oynamazdan önce mutlu denemez. O perdeden önce maske takınmış, felsefenin güzel öğütlerine gösteriş olsun diye uymuş, ya da sarsıcı olaylarla sınanmadığımız için, hep sağlam yürekli kalmayı başarmış olabiliriz. Ama ölüm karşısında son rolümüzde, gösterişe yer kalmaz artık, o zaman ana dilimizle konuşmak, dağarcığımızda iyi kötü ne varsa olduğu gibi ortaya dökmek zorundayız.

İşte o zaman içten sözler dökülür yürekten. Maske düşer, yüz kalır ortada. İşte onun için hayatımızın bütün fiilleri, bu son mihenk taşında denenmelidir. Başlıca gündür o; bütün öteki günleri yargılayan gündür. Bütün geçmiş yılların hesabı o gün verilmeli, der eskilerden biri. Ben de çalışmalarımın meyvesini denemeyi ölüme bırakıyorum. O zaman görürüz düşüncelerimin ağzımdan mı, yüreğimden mi çıktığını...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder