Ovalarda nehirler,
Kıvrım kıvrım akardı.
Baraj mühendisleri,
Kunduzlar, set yapardı.
Dalları, kütükleri
Dizerlerdi geçide
Daha büyük kütükler,
Gelip takılsın diye.
Böylece oluşurdu,
Ahşap barajlar suda;
Kunduzlar balık tutar,
Bekleşirdi pusuda…
Nazla akardı nehir,
Doygun, kalın ve durgun
Kıvrımları, hayatın
Kutsal yüküyle yorgun.
Kunduzların setleri,
Nehirler taşırırdı.
Kahverenkli, verimli
Ovalar oluşurdu.
Çocukken bir nehirde,
Kunduzları izlerdim.
Birkaç gün göremesem,
Deli gibi özlerdim.
Sazlıklar, fundalıklar,
Tatlı su yosunları;
Yaşatırdı bağrında,
Nice tatlı canları.
Türkçesi “allı turna”
Olan flamingolar
Binlerce yıl boyunca,
Bu sulara kondular.
Oradan beslenirdi,
Kazlar, toylar leylekler,
Yeşil başlı ördekler,
Rengarenk kelebekler…
Bir yudum bulanık su,
Bir avuç kara toprak,
On binlerce canlının
Gücüyle canlanarak…
Yapmıştı bu vatanı,
Bir yeryüzü cenneti.
Motor gürültüleri,
Başlattı bir cinneti.
Sinsi ve kurnaz beyler,
Geldiler bir araya;
Başlayıp yaygaraya,
Koştular Ankara’ya…
Ellerinde, bir kutu
Sade lokum, hediye.
Doldurdular başkenti,
Derdime çare diye…
Toprağımız artacak,
Nehir dümdüz akarsa,
Gelirimiz artacak,
Göğsümüz kabaracak!
Kimseler düşünmedi,
Bin can taşıyan suyu.
Bir ırmağın yerini,
Alır mı bin bir kuyu?
İşe koyuldu hemen,
Makineler kepçeler,
Nehirlerin boynuna
Vuruldu kelepçeler
Artık nazlı ırmaklar,
Akıyordu olukta.
Yirmi günlük menzili,
Aşarak bir solukta.
Su, beş misli inceldi;
Hem, beş misli hızlandı.
Nehrin su tutma gücü,
Yirmi beş kez azaldı.
Birkaç sinsi açıkgöz,
Biraz yer kazanmıştı.
Nice günahsız kunduz,
Mahvolmuştu, yanmıştı…
“Bıldır niye azaldı
Acep kazlar, leylekler? ”
Dese de ihtiyarlar,
Boş verdi ötekiler.
Her biri bir pompayı,
Irmağa salladılar.
En vahşi yöntemlerle,
Toprağı suladılar.
Yok olan canlılara,
Kimse dönüp bakmadı.
Tokadan başka şeyi,
Kafasına takmadı!
Bir tek ben üzülmüştüm,
Ağladım gizli gizli
Bir de kara topraklar,
Olmuştu saz benizli.
Çok sürmedi, ardından
Bir kuraklık belirdi.
Haşeratlar çoğaldı,
Doğa sanki delirdi!
Herkes bir avuç çamur,
Bir tas su arıyordu.
Kuru nehrin dibinde,
Kumlar ağarıyordu.
Dedi ki biri “Nehir,
Aksaydı kıvrım kıvrım,
Bu kurumuş yatakta,
Mutlaka su bulurdum! ”
At gözlüğü takılmış,
Kör edilmiş ırmaklar…
Artık döner mi geri,
Koşarak giden sular?
Bitmişti artık çoktan,
Ovanın bereketi.
Bu yerlerden gidenler,
Bir gün doldurdu kenti
Dediler,“Toprak küstü,
Ne iş olsa yaparız.
Birer çöpçülük bulsak,
Havalara zıplarız.”
Yalnız benim gönlümde,
Hâlâ o nehir akar,
Bazen de taşıverir,
Yanaklarımı yakar.
Kıvrım kıvrım süzülür,
Düşer yanık bağrıma.
Beni alır götürür,
Eski anılarıma.
Orda uçar kuğular,
Kazlar, allı turnalar.
Eprimiş rüyalarda,
Hâlâ sulara dalar.
Telaşla baraj yapar,
Al kınalı kunduzlar.
Olanları andıkça.
Kalbim acıyla sızlar! ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder