Ahmed Paşa - Kaside (Der Medh-i Sultan Mehmed Hân)

0

Ey muhît-i keremün katresi ‘ ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı kerem

Matla’ -ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek izz ü ‘ alâ dâver-i devrân-ı kerem

Tâc bahş-ı ser-i sultân-ı salâtin-i cihân
Zînet-i taht u nigîn Hazret-i sultân-ı kerem

Zıll-ı Hakk Şâh Muhammed ki işiği gökinün
Kem-terin ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem

Ayağı toprağıdur cevher-i iksir-i hayât
Âsitânı tozıdur sürme-i a’ yân-ı kerem

Açılur hulk-ı nesîmiyle gül-i gülşen-i cûd
Bezenür lutfi zülâliyle gülistân-ı kerem

Bahr-ı ahzar ne durur kulzüm-i cûdında habâb
Katre-i feyzi nedür ebr-i dür-efşân-ı kerem

Bî-kıyâs olalı ihsânlarun ey hüccet-i cûd
Kâtı oldı cedel-i haşmunı bürhân-ı kerem

Kefi bir demde nisâr itdüği gencin oşrin
Haşre dek vezni demez kefe-i mizân-ı kerem

Ne melek hûy meliksin ki dem-i lutfun ile
Kevser-i cûd akıdur ravza-i Rıdvân-ı kerem

Ne kerâmet kodı Hakk zât-ı kerîmünde k’ olur
Ayağun basduğı yir çeşme-i hayvân-ı kerem

Bulmasa nâm-ı şerîfünle şeref-nâme-i cûd
Ebter olaydı kamu defter ü dîvân-ı kerem

Gün gibi saltanatun topı göğe ağsa ne tan
Sana buldı bu meydânda çü çevgân-ı kerem

Bahr-ı cûdun nice şerh olak’ onun reşhasıdur
Hâsıl-ı kân-ı sehâ mâye-i ‘ ummân-ı kerem

Saltanat hil’ atini kaddüne hayât-ı felek
Râst biçmese açılmazdı girîbân-ı kerem

Ne kadar zer var ise dest-i zer-efşânun ile
Harf-i zer gibi perâkendedür ey kân-ı kerem

Sîm sûretde sitem şekline yazıldığıçün
Tağıdursın anı düşman gibi ey hân-ı kerem

Gök tenûrında kurı kurs okınur mihr ile mâh
Hân-ı lutfunla firâvân olalı nân-ı kerem

Kâse-i hırs toyar sofra-i ihsânundan
Dest-i in’ âmun ile âm olalı hân-ı kerem

Mihr-i cûdun çemen-i lutfa zer-efşân olalı
Gülşen-i dehri bezer nergis-i bûstân-ı kerem

Bûy-ı hulkundan urur müşk gibi dem ki tutar
Hoş revâyihle cihân bâğını reyhân-ı kerem

Ahmed’ ün gam makası kesdi dilin şem’ gibi
Sana Rûşen diyemez hâlini sultân-ı kerem

Sen Süleymân’ ı ne dille öğe bir mûr-ı za’ îf
Getüre nutka meger lutfun ile anı kerem

Husrevâ pâreledi cevr eli sabrum yakasın
Dest-gîr olsa demidür bana dâmân-ı kerem

Midhatün bülbülini gam kafesine koma kim
Hayfdur tûtiye zehr ey şeker-istân-ı kerem

Ekremü’ l-halksın ey vâsıta-i ikd-i kirâm
Her le’ îmün sözin işitme budur şân-ı kerem

Kul hatâ kılsa n’ ola afv-i şehenşâh kanı
Tutalım iki elüm kanda imiş kanı kerem

Umaram cürmümi gark itmeğe rahmet suyına
Mevc-i ihsânun ile cûş ide ‘ ummân-ı kerem

Bir kara toprağam ihyâ-yi memât itmek içün
Yağsa cûdın bulıdından n’ ola nîsân-ı kerem

Nice k’ iklîm-i mürüvvetde geçe hükm-i vefâ
Nice k’ eyvân-ı ‘ atâda tura dîvân-ı kerem

Nice k’ insân ola ‘ âlemde ‘ abîdü’ l-ihsân
Nice kim ola cihân tâbi’ -i fermân-ı kerem

Dest-i ihsânun ile yapıla bünyâd-ı sehâ
Pâye-i kadrün ile yucala eyvân-ı kerem

Nice kim Ka’ be müsâfirlerini lutf-ı İlâh
Rahmeti hânına her sâl ide mihmân-ı kerem

‘ Îd-i ferhundene kurban ide a’ dânı felek
Sen ehibbâna buyur âb-ı sehâ nân-ı kerem

‘ Ömr-i hasmun ire târih gibi pâyâna
Nâmunı nâme-i ikbâl ide ‘ unvân-ı kerem

----------------

Günümüz Türkçesiyle:

Ey lütuf deryasının damlası, lütuf ummanı! Cömertlik bağı, senin bulut gibi olan elinden yağan lütuf yağmurlarıyla doludur.

Sen zafer sabahının doğacak yeri, zekâ güneşi, hayâ bulutu; yücelik göğü ve lütuf devrinin yüksek hükümdarısın.

Dünyadaki sultanlar sultanının başına taç bağışlayan, tahtın ve mührün süsü olan bir lütuf sultanısın.

Şah Mehmed, Hakk'ın yeryüzündeki gölgesidir; lütfun parlak ayı onun göğe benzeyen yüksek eşiğinin en önemsiz yıldızıdır.

Hayat iksirinin cevheri ayağının toprağıdır. Eşiğinin tozu da lütuf sahibi olan kimselerin gözlerine sürmedir.

Cömertliğin gül bahçesinin gülü yaratılışının latif esen rüzgârıyla açılır (ve) gül bahçesinin soğuk suyuyla süslenip güzelleşir.

Hint Okyanusu dedikleri, senin cömertlik denizinde ancak bir kabarcıktır. Cömertliğin inci saçan bulutundaki damlanın bereketi nedir?

Ey cömertliğin delili, bağışların emsalsiz olunca düşmanının mücadelesi son buldu.

Muhtaç olanlara, avucunun bir anda saçtığı hazinenin onda birini cömertlik terazisinin kefesi kıyamet gününe dek ölçemez.

Ne melek huylu hükümdarsın (ki) lütufkâr nefesin cennetin cömertlik ırmağını akıtır.

Hak teala sana nasıl bir keramet verdi ki ayağını bastığın yer cömertliğin hayat çeşmesi olur.

Cömertlik defteri şerefli isminle şeref bulmasaydı bütün cömertlik defterleri ve divanları eksik olurdu.

Saltanatın topu güneş gibi göğe yükselse (göğü aydınlatsa) şaşılır mı? Çünkü cömertliğin asası bu meydanda sana sunuldu.

Senin deniz gibi olan cömertliğin nasıl açıklanabilir ki, cömertlik madeninin mahsulü ile bağış ummanının esası onun ancak bir damlasından ibarettir.

Felek terzisi, saltanat kaftanını boyuna uygun biçmese cömertliğin yakası (lütuf kapısı) açılmazdı.

Ey lütuf kaynağı, ne kadar altın var ise altın saçan elin ile hepsi altın sözü gibi dağıtılmıştır.

Ey cömertlik hükümdarı, sîm (gümüş) görünüşte sitem (zulüm) şeklinde yazıldığı için onu düşman gibi dağıtırsın.

Lütufkâr sofranda cömertlik ekmeği çoğaldığından beri gökyüzü fırınındaki güneş ve ay kuru pide gibidir.

Cömertlik hükümdarı, lütufkâr sofran nimet eliyle herkese açık olduğu günden beri insanların hırs kâseleri bu bağış ve ihsan sofrasından doymuştur.

Cömertliğinin güneşi lütfun çimenine altın saçtığından beri, lütuf bahçesinin nergisleri, dünyanın gül bahçesini süslemiştir.

Cömertliğin güzel kokusu, güzel yaratılışının kokusu, misk gibi hoş kokularla dünya bahçesini tutar.

Ahmet'in gam makası dilini mum gibi kesti. (Bu yüzden) Sana halini açıkça söyleyemez.

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Yorum Gönder (0)

#buttons=(Çerezleri kabul et) #days=(20)

Sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Kabul
Çerezleri kabul et