Zeynep Korkmaz - Dilde Tasfiyecilik Atatürk Devrimciliği ile Bağdaştırılabilir mi?

0

Dili özleştirme çalışmalarında "tasfiyecilik" yolunu benimse­miş olanlar, bugün bir zorlama ile "özleştirmecilik" kelimesini "tasfiyecilik" karşılığında sözlüklere bilş geçirmiş bulunuyor­lar.(1) Aslında "bir şeyi özlü bir kıvama getirme" anlamı veren "özleştirme", "özleştirmecilik" şekliyle bir dil terimi olarak da dilde ırkçılık ifade etmez.


Türkçe kaynaklı olmayan her kelimeyi Türkçeden söküp at­ma anlamını da vermez. Aksine, Türkçeyi kendi yapı ve işleyiş değerlerine kavuşturarak, zamanla ''yaşayan dile paralel özlü ve zengin bir kültür dili yaratabilme" yolundaki çalışmalara daya­nan bir dilcilik anlayışım gösterir. 


Daha Milli Edebiyat döneminde benimsenen ve cumhuriyet devrinde yoğunlaştınlarak devam ettirilen Türk­çeleştirme çalışmalarının fikir temeline dikkat edilirse bu çalış­maların uygulamada sonradan ne kadar yanlış bir yöne doğru çekiştirildiği kolayca anlaşılır. Eğer dil alanınpıdaki devrimciliği "devrimcilik" yâni, dilde geçerli olan ilmi değer ölçülerini yıkıp, onların yerine bu akımı yürütenlerin kendi değer ölçüleri­ni yerleştirme anlamında alırsak, dilde tasfiyecilik devrimcilikle bağdaştınlab'ilir. Ancak, bu kelimeyi Atatürk'ün kullandığı inkılap (değişme, bir hâlden başka bir hâle dönüşme: re­form) kelimesine denk düşecek bir anlamla kullanırsak, o zaman devrimcilikle tasfiyecilik arasında sağlam bir bağlantı kurulamaz ve "devrim" kelimesi dilde yıkıcılığın ifâdesi olan "ihtilâl” den öteye bir anlam da taşımaz.


Birçoklarımızca bilindiği üzere, Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nde gerçekleştirmeye çalıştığı devrimlerin (inkılâp) hede­fini şu sözlerle belirtmiştir: "Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asri ve bütün ma'nâ ve eşkâliyle (şekilleriyle) medeni bir heyet-i ictimaiye (toplum) haline isâl etmektir (ulaştırmaktır).  İnkılabımızın umde-i asliyesi (asıl ilkesi) budur" sözlerinden açıkça anlaşılıyor ki devrimlerinin temelinde daha iyisini, daha doğrusunu ve mükemmelini getirme felsefesi yatmaktadır. Ata­türk için, dil devrimi de elbette ilim rayına oturtulmuş uzun sü­reli çalışmalarla yol alabilecekti. İlme verdiği büyük değer, ona, Türk tarihini ve Türk dilini kaynaklarına kadar uzanarak araştı­racak bir fakülte kurdurma kararını verdirmiş tir. Denebilir ki onun bu karan, ifadesini 1936 yılında açılan Dil ve Tarih-Coğ­rafya Fakültesi'nin kuruluşunda bulmuştur. 1937 yılında Türk Dil Kurumu'nun Merkez Kurulu üyelerine seslenerek: "Mesailerinizi ilmin son verimlerine uydurmanız gerekir" demesi, Tarih ve Dil Kurumlan için: "Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademiler halini alması" dileğinde bulunması, onun Türk dili­nin geliştirilmesi için nasıl bir yolda yürüneceğine işaret eden açık direktifleridir.(2) Bu bakımdan Türk dili üzerindeki çalış­malarda dilin yapısı, târihi gelişmesi, yaşayan dille olan bağlan­tısı ve milîi kültür içindeki yeri asla ihmâl edilemezdi. Ona ya­pılacak müdahale, aralarındaki yapı ve işleyiş farklanndan do­layı, kendi ek ve kelimeleri ile Türkçenin yolunu tıkamış, ge­lişmesini engellemiş ve daha üzerindeki yabancılık damgası silinememiş olan mülevves, müdevver, telhis, in'ikas, icmal, mükâleme, tolerans,  aktüalite gibi kelimeler açısından idi. Yoksa, yüzyıllar boyunca süregelen karşılıklı kültür alışverişleri ile dilimizin potasında eritilerek artık iyiden iyiye Türkçeleşmiş kelimeler için değildi. Dilimiz­deki bilgi, komşu, düzgün, gecekondu kelimeleri ne kadar Türkçe ise, yabancı asıllı engebe, sınır, fındık, terzi, akıl, aşk, hayat, ömür ve eser  kelimeleri de bugün için o kadar Türkçedir. Türkçenin öz malı sayılan bu kelimeleri Türkçeye sindirilmesi mümkün olmayan yabancı ke­limelerle kanştırmamak gerekir.

     Dil ile millet varlığı ve milli kültür arasındaki sıkı bağlantı dolayısıyla dilimize yapılacak hizmet de ancak milli şuur an­layışıyla gerçekleştirilebilirdi. Atatürk bu gerçeği "Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin ol­ması milli hissin inkişâfında başlıca müessirdir. Türk dili, dil­lerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ül­kesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır" direktifi ile dile getirmiştir.

Gelin görün ki, dile şuurla eğilecek yerde özleştirmecilik adı­na "tasfîyecilik" uygulamasını benimsemiş olanlar, ATATÜRK' ün bu sözlerini bile budamaktan çekinmemişlerdir. TDK tara­fından bastırılmış duvar levhalarından tutunuz da, gazete ve dergi sayfalarında yer alan bütün yazılarda ve kitaplara aktarı­lan parçalarda Atatürk'ün bu direktifinin ilk iki cümlesini bul­mak mümkün değildir .Ne yazık M durum TDK önüne diktirilmiş olan anıt taşta da aynıdır. Türk aydınlarının gözünde tasfiyecili- ği geçerli kılmak maksadına dayandırılmış olmalı ki, bu direkti­fin yalnız "... Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabana diller boyunduruğundan kurtarmalı­dır" ibaresi ile yetinilmiştir.


Unutulmamalıdır ki, tasfiyecilik anlayışına dayanan bu yan­lış uygulama, Türkçenin geçmişini geleceğine bağlayan sağlam köprüleri çökertmekten, varlığım dille koruyan kültür değerleri­ni yıkmaktan "Devrimci görüş kuralların tutsağı olmaz"gibi bir saplantı ile dilin sistem yapısına ters düşmekten gençliği ve aydınlan yanıltmaktan dile hizmet görüntüsü altında dil yıkıcılığına cevaz veren bir fikirsizlikten öteye geçemez. Ata­türk'ün dil devriminden beklediği amacı da gerçekleştiremez.


---------------

(1)Ali Püsküllüoğlu, öztürkçe Sözlük, Bilgi Yayınevi 1975, S. 280 ve S. 425 No: 2648.

(2)Bugün görülüyor M, Türk Tarih Kurumu akademik nitelikteki değerli yayınları ile bu direktifi gerçekleştirebildiği halde, TDK daha çok geri­lerde bulunmaktadır.


Korkmaz Zeynep, Prof. Dr. , Yaşayan Türkçemiz 1, Tercüman Gazetesi Yayınları, İstanbul 1980


Tags

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Yorum Gönder (0)

#buttons=(Çerezleri kabul et) #days=(20)

Sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Kabul
Çerezleri kabul et