Hüsn ne mikdâr olursa aşk ol mikdâr olur
Bilmemiş kim cenneti âşıkların dîdâr olur
Âşıkın derdine dermân etseler bîmâr olur
Bir aceb meydir muhabbet kim içen hüş-yâr olur
Bilmezem bu hâb-i gaflletten kaçan bîdâr olur
Ganire Paşayeva'ya...
Sinemizde anlatılmaz bir sızı,
Ufkumuzdan kaydı Zühre yıldızı!
Her ana doğurmaz böyle bir kızı.
Ayrılığın bize ölümden acı,
Sonsuz rahmet olsun Ganire bacı!
Bir varmış, bir yokmuş; Allah’ın kulu çokmuş; çok söylemesi günahmış! Develer dellâl iken, pireler çoban iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, memleketin birinde, bir Keloğlan varmış. Keloğlan karanlık evin kara kedisi, bir ananın bir tanesi imiş. Gel zaman git zaman bu Keloğlan büyümüş, tığ gibi bir delikanlı olmuş, olmuş ama akıldan yana yaya olduğu için kimseler onu adam yerine koymaz; inanıp yanılıp da bir Allah‘ın danasını bile güttürmezmiş. Tavşan dağa küsmüş de dağın haberi olmamış! Keloğlan da kendini vurdumduymazlığa vermiş; ne elin işine, aşına karışır, ne de sözüne, sazına aldırış edermiş. “Ben ne beni sevenlerin kulu; ne de sevmeyenlerin sultanıyım.” der kendi kendine. Bir güne bir gün bu densizlerin köprüsünden geçmez, karşılarında boyun büküp, avuç açmaz; her sabah gölün yolunu tutarmış. Her gün üç balık avlar; birini satar gaz alır; birini satar tuz alır; birini de kızartır ana oğul yerlermiş. Günleri böyle geçer, dişleri başka bir şey kesmezmiş.
Zil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir.
Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,
Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;
Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese...
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.
Yeşillendi kırlar, çayırlar,
Akbardak kar tübünden baktı.
Mor melevşe bezendi kırlar.
Kuneş kuldi, il çeçek taktı.
Lakin senin kalbin arınmay,
Suvuklıktan…
Sende keder bar.
Kollarında işke sarılmay,
Dostum, sana kelmey mi baar?..
Ne beklerdin, ne buldun sen yeryüzünde hey serseri?
Bilinir mi böyle yerde bir kimsenin öz değeri?
Unut artık bunca yıldır tükettiğin emekleri,
Devlet kuşu konsa bile istemem ben bundan geri,
İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri.
İdil-Ural bölgesi, Rus yönetimi altına giren ilk Türk yurtlarındandır. Kitabınızın “Çağdaş Türk Edebiyatlarının Oluşum Süreci ve Gelişim Çizgisi” ünitesinde de açıklandığı gibi bu bölgede Rus istilasından (1552) sonra ister istemez siyasî, sosyal, iktisadî, dinî, ahlâkî sahada birçok değişiklik ortaya çıkmış, geleneksel yaşam biçimi değişmeye başlamıştır.