Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir
Aman dünyayı yaktın ateş-i sûzân mısın kâfir
Karakoç, Karakoç; Koçsun, Karasın! ...
Lakin 'ak'dan, 'Akgünler'den haber ver(!)
Satıp bir 'Yalan'ı, bin bir dolara,
Fakirlikten, fukaradan haber ver(!)
Yakın ve uzak komşularımızla aramız, oldukça serin. Sıkışık bir anımızda, hemen hiçbirini yanımızda göremiyoruz. Aksine, hemen hepsi, karşımızdaki safta yerlerini alıyorlar. Dışişlerimiz, uykuda! Ne zaman, nasıl uyanacağı da belli değil. Ya biz rüyâlara yatıyor, gerçekleri görmüyoruz, ya da karşımızdakilerin başka başka niyetleri var.
Klasik Türk (Divan) Edebiyatı, 13. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına kadar süren Osmanlı İmparatorluğu döneminde gelişen Türk, Fars ve Arap edebiyatlarından doğan bir edebiyat türüdür. İslam kültürü ve Fars edebiyatının etkisi altında şekillenen Divan Edebiyatı, genellikle saray ve medrese çevrelerinde yetişen şair ve yazarların eserlerinden meydana gelir. Bu edebiyat türü, klasik ve ölçülü nazım şekilleriyle öne çıkmaktadır.
Behey rüzgar gider isen canana söyle beni
Lütfünde keremi varsa yakmasın böyle beni
Ben bu aşka düş olalı bana Mecnun dediler
Ben nasıl Mecnun'um bilmem aramaz Leyla beni
Kimi, boşlukta sızar asude;
Kimi, bekler gecelerden seheri..
Farkı yoktur gecenin gündüzden,
Ne çıkar yanmasa ufkun feneri
Tunç taslarda içerler kaderi
Bu ecel şerbetinin bekrileri.
Kim bilir, belki giden yolcuların
Bu sefer son seferi
Sisli gözlerde cihetler silinir,
Kimsenin kimseden olmaz haberi
Ne semavatı görürler, ne yeri
Bu ecel şerbetinin bekrileri.
İçlerinden biri vardır ki aba
Bilerek sırtına çekmiş kederi
Yolda lakin onu dimdik yürütür
Belde imanının altın kemeri
Gecenin, gölgelerin şaheseri
Bu ecel şerbetinin bekrileri.
Seslenir da’veti bir meçhulün;
Bir nida der: İleri!
Ki nihayet bir ilahi gecenin
Kapısından süzülürler içeri
Ve aşarlar o karanlık kemeri
Bu ecel şerbetinin bekrileri
Bir nasihat etmek atalık hakkım,
Belki gerek olur kulak ver, oğul.
Ayet, hadis, hem de ata sözünde,
Dinlersen çok büyük hikmet var, oğul.
Ben en hakîr bir insanı kardeş sayan bir rûhum;
Bende esîr yaratmayan bir Tanrı'ya îman var;
Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar.
Dolunayın eli kulağında çıkagelir şimdi
Sen görünmüyorsun, nerdesin?
Avare gönlümü taktım Anka kuşunun peşine
Yol, iz bulup sana gelsin diye.
İslamiyet’in kabulünden önceki dönemde Türklerin yazılı edebiyatı, genellikle sözlü gelenekler yoluyla aktarılan şiir ve destanlardan oluşuyordu. Bu edebi eserler, Türk kültürünün ve yaşam tarzının zengin bir yansımasıdır. Ancak, dünyada yazılı eserlerin sayılı olduğu; milletlerin ve dillerinin tam olarak teşekkül etmediği yüzyıllarda Türk edebiyatının yazılı eserleri de çoktur.
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler...
Eserin Adı: Vahşi Bir Kız Sevdim
Yazarı: Esat Mahmut Karakurt
Yayınevi: İnkılap Ve Aka Kitabevleri Koll.Şti. Ankara Cad. No :95 – İstanbul.
Basım Yılı: 1967 ( İlk baskı
1926 ).
Eserin Konusu : Balkan harbi yıllarında bir Türk subayı ve Bulgar kızının aşkı.
Eserin Ana Fikri : Gönül ferman dinlemez.
Eserin Özeti:
Abdulhamid’in saltanatı sırasında Adil adında, otuz bir yaşında yakışıklı bir Türk subayı İstanbul’dan Makedonya’ya Cisri Mustafa Paşa Tepesi’ni içine alan mıntıkada görevlendirilir. Burada başında güzel bir kızın bulunduğu Bulgar çetesinin saldırıları ile karşılaşır ve bu çetenin terör faaliyetlerine son vermek üzere görevlendirilir.
Ah nice bir uyursun, uyanmaz mısın?
Göçtü kervan kaldık dağlar başında.
Çağrışır tellallar inanmaz mısın?
Göçtü kervan, kaldık dağlar başında.