3 Kasım 2024 Pazar

Klasik Türk (Divan) Edebiyatı

Klasik Türk (Divan) Edebiyatı, 13. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına kadar süren Osmanlı İmparatorluğu döneminde gelişen Türk, Fars ve Arap edebiyatlarından doğan bir edebiyat türüdür. İslam kültürü ve Fars edebiyatının etkisi altında şekillenen Divan Edebiyatı, genellikle saray ve medrese çevrelerinde yetişen şair ve yazarların eserlerinden meydana gelir. Bu edebiyat türü, klasik ve ölçülü nazım şekilleriyle öne çıkmaktadır.

Divan Edebiyatı’nın temel nazım birimi beyittir ve her beyit genellikle bir düşünce veya duyguyu ifade eder. En önemli nazım şekilleri gazel, kaside, rubai, mesnevi ve müstezattır.

Gazel, genellikle aşk, ayrılık, özlem ve tabiat güzellikleri gibi temaları işleyen bir nazım şeklidir. Kaside, övgü ve yergi amacıyla yazılan şiirlerdir. Rubai, dörtlük şeklinde yazılan nazım şekli olup, hayatın fani olduğu, dünya zevklerinin geçici olduğu gibi temaları ele alır. Mesnevi, hikâyeleri ve öğütleri anlatan uzun nazım şeklidir ve müstezat ise gazel ve kaside türlerinin karışımıdır.

Divan Edebiyatı’nın ilk temsilcileri arasında Hoca Dehhani ve Şeyhi, önemli temsilcileri arasında Fuzuli, Baki, Nedim, Nef’i, Şeyh Galip ve Neşati gibi şairler;  Sehi Bey, Seydi Ali Reis, Evliya Çelebi, Sinan Paşa gibi yazarlarlar bulunmaktadır. Bu şairlerin eserleri, Osmanlı döneminde yaşanan sosyal ve kültürel hayatı yansıtan önemli kaynaklar olarak kabul edilir.

19. yüzyılın sonlarına doğru, Tanzimat Fermanı ve Batılılaşma akımlarıyla birlikte, Divan Edebiyatı yerini Halk Edebiyatı ve Tanzimat Edebiyatı’na bırakmıştır. Bu dönemde, Batı edebiyatının etkisiyle yeni nazım şekilleri ve edebi türler gelişmeye başlamıştır.

Divan Edebiyatı, Türklerin İslam kültüründen etkilenerek oluşturduğu bir edebiyat türüdür ve “Klasik Türk Edebiyatı” olarak da adlandırılır. Bazı kaynaklarda “Havas Edebiyatı”, “Yüksek Zümre Edebiyatı”, “Saray Edebiyatı” ve “Eski Türk Edebiyatı” gibi isimlerle de anılır. Ancak, belirli ilkelere göre gelişen bu edebiyat, şairlerin şiirlerini “Divan” adı verilen yazma kitaplarda toplamasından dolayı daha çok “Divan Edebiyatı” olarak anılır.

Divan Edebiyatı, Arap ve Fars kültürlerinin etkisi altında ortaya çıkmış ve gelişmiştir. İlk ürünlerini Kutadgu Bilig ve Atabetü’l Hakayık gibi eserlerle Orta Asya’da (11. ve 12. yüzyıllarda) veren bu edebiyat türü, Anadolu’ya göç eden Türkler tarafından da sürdürülmüş ve yeni eserler ortaya konmuştur.

11.yüzyıldan 1860’a kadar süren Divan Edebiyatı, hem şiir hem düzyazı (nesir) alanında eserlere sahiptir; ancak, bu edebiyat türü daha çok şiir ağırlıklıdır.

Divan şiiri, Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan klasik bir şairlik geleneğidir. 13. yüzyıldan başlayarak 19. yüzyıla kadar süren bu geleneğin çeşitli dönemleri ve evreleri vardır. Eski Türk Edebiyatı, Anadolu Selçuklu, Beylikler Çağı ve Osmanlı Dönemi’ne dayanan ve halk edebiyatı ile tekke edebiyatının dışında kalan, Klâsik Türk Edebiyatı olarak da bilinen bir edebiyat türüdür.

İran edebiyatından ve İslami Dönem Doğu Türk edebiyatından etkilenerek 13. yüzyıl sonlarında Anadolu’da ortaya çıkan bu edebiyat, Osmanlı Dönemi boyunca yetenekli şair ve yazarların eserleriyle devletin siyasi, kültürel ve ekonomik gelişimine eş zamanlı olarak gelişmiştir. Bu edebiyat, 19. yüzyıl ortalarından itibaren mükemmelliğe ulaşan her sanat akımı gibi, devletin gerileme dönemlerinde dahi nazım ve nesirde olağanüstü örnekler sunarak tarihe kazandırılmıştır.

Divan edebiyatının gelişimi ve buna bağlı olarak yaşanan üslup değişiklikleri dikkate alındığında, bu edebiyatı dört ana döneme ayırabiliriz:

  1. İlk Dönem (13. – 15. yüzyıl): Bu dönemde Divan şiiri, İslam kültür ve medeniyetiyle bütünleşerek şekil ve muhteva bakımından zenginleşmiştir. İlk dönem şairleri arasında Yunus Emre, Mevlana Celaleddin Rumi, Hoca Dehhani ve Seyyid Hamza gibi isimler öne çıkmaktadır.
  2. Klasik Dönem (15. – 17. yüzyıl): Divan şiirinin en parlak dönemi olarak kabul edilen bu dönemde, lirizm ve nesirin mükemmeliyeti hedeflenmiştir. Klasik dönem şairleri arasında Baki, Fuzuli, Neşati, Nedim ve Nef’i gibi ünlü isimler bulunmaktadır.
  3. Geç Klasik Dönem (17. – 18. yüzyıl): Bu dönemde Divan şiiri, bazı yenilikler ve değişiklikler yaşamıştır. Şiirde daha çok günlük hayata dair konular işlenmiş, dilde ve söyleyişte daha sade ve anlaşılır bir anlatım tercih edilmiştir. Geç Klasik Dönem şairleri arasında Şeyh Galib, Şair Evliya, Enderunlu Fazıl ve Keçecizade İzzet Molla gibi isimler bulunmaktadır.
  4. Son Dönem (19. yüzyıl): Divan şiirinin son döneminde Batı etkisiyle birlikte yenilikler görülmüş ve Tanzimat dönemiyle birlikte edebiyat alanında köklü değişiklikler yaşanmıştır. Bu dönemde Divan şiiri, giderek yerini halk şiiri ve Tanzimat dönemi sanat anlayışına bırakmıştır. Son dönem şairleri arasında Leskofçalı Galib, Ziya Paşa ve Muallim Naci gibi isimler öne çıkmaktadır.
Divan Edebiyatı’nın şiirinin kökenleri, bir dizi farklı kaynağa dayanmaktadır. Bu kaynaklar, bu önemli edebiyat türünün gelişimine ve zenginleşmesine katkıda bulunmuştur. İşte bu kaynaklardan bazıları:

İslam Öncesi Türk Edebiyatı: Divan şiirinin temelleri, İslam öncesi döneme kadar uzanmaktadır. Oğuz ve Göktürkler gibi Türk boylarının sözlü edebiyatında yer alan destan, koşuk ve savlar, Divan Edebiyatı’nın doğuşunda önemli rol oynamıştır.

İslami Türk Edebiyatı: İslam’ın kabulüyle birlikte Türk edebiyatı, Arap ve Fars kültürlerinden etkilenmiştir. İslami Türk edebiyatının bu dönemde ortaya çıkan gazel, kaside, rubai ve mesnevi gibi nazım şekilleri, Divan Edebiyatı’nda da kullanılmıştır.

Arap Edebiyatı: Arap edebiyatının nazım ve nesir şekilleri, Divan Edebiyatı’nda önemli bir etkiye sahiptir. Özellikle kaside, gazel ve kıt’a gibi nazım şekilleri, Divan şairlerinin eserlerinde sıkça karşılaşılan yapılar arasındadır.

Fars Edebiyatı: Fars edebiyatı, Divan Edebiyatı üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Fars şairlerinin özellikle gazel, kaside, mesnevi ve rubai gibi nazım şekilleri, Divan şairleri tarafından benimsenmiş ve bu alanda üst düzey eserler ortaya konmuştur.

Halk Edebiyatı ve Tekke Edebiyatı: Divan Edebiyatı’nın şiirine, Anadolu’daki halk ve tekke edebiyatlarından da etkiler görülür. Halk şiirindeki söyleyiş ve duyarlılık, Divan şairlerinin eserlerinde zaman zaman kendini gösterirken, tasavvufun etkisi de Divan şiirinde önemli bir yer tutar.

Divan edebiyatı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türk edebiyatının geliştiği dönemdir. Bu edebiyat türü, Arapça ve Farsça gibi İslam kültürüne ait dillerin etkisiyle oluşmuştur. Divan edebiyatı, büyük ölçüde İran, Arap ve Hint edebiyatlarından beslenmiştir.

Divan edebiyatında kullanılan dili oluşturan kelime ve tamlamaların birçoğu Arapça ve Farsça kökenlidir. Divan edebiyatının şekil ve tarzı da aynı şekilde bu kültürlere dayanmaktadır.

Divan edebiyatı şairleri genellikle Arapça ve Farsça şiirlerden etkilenmişlerdir. Ayrıca tasavvuf edebiyatı da divan edebiyatının önemli bir kaynağıdır. İslamiyet öncesi Türk edebiyatından da etkilenen divan edebiyatı, dönemin Türk kültürü ve folkloründen de beslenmiştir.

  1. Kur’an: İslam dininin kutsal kitabı Kur’an, divan edebiyatında önemli bir kaynaktır. Divan edebiyatı şairleri, Kur’an’da yer alan dini ve ahlaki konuları şiirlerinde ele almışlardır. Kur’an’daki kavramlar, motifler ve imajlar, divan edebiyatının şiir dilinde de sıkça kullanılmıştır.
  2. Hadisler: İslam peygamberi Hz. Muhammed’in sözleri ve davranışlarına dair kaynaklar olan hadisler, divan edebiyatının diğer bir kaynağıdır. Divan edebiyatı şairleri, hadislerde geçen dini ve ahlaki öğretileri şiirlerinde işlemişlerdir.
  3. Peygamber ve evliya hikâyeleri: İslam dininin peygamberleri ve evliyalarının hayatlarına dair hikâyeler, divan edebiyatının üçüncü kaynağıdır. Bu hikâyeler, divan edebiyatı şairleri tarafından şiirlerinde sıklıkla kullanılmıştır.
  4. Tasavvuf: İslam dininin mistik yönü olan tasavvuf, divan edebiyatının önemli bir kaynağıdır. Tasavvuf edebiyatı, divan edebiyatında şiir dilinde kendini göstermiş, divan edebiyatı şairleri de tasavvufi konuları işlemişlerdir.
  5. Şehname: İran edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Şehname, divan edebiyatının beşinci kaynağıdır. Şehname’de yer alan İran tarihi ve mitolojik hikâyeler, divan edebiyatı şairleri tarafından şiirlerinde kullanılmıştır.
  6. İslami bilim görüşü: İslami bilimlerin felsefi, mantıksal ve kelami görüşleri, divan edebiyatının altıncı kaynağıdır. Bu görüşler, divan edebiyatında şiirlerde yer almıştır.
  7. Yerli malzeme: Divan edebiyatı, Türk kültürü ve folkloründen de beslenmiştir. Divan edebiyatı şairleri, Türk destanları, masalları, atasözleri gibi yerli malzemeleri şiirlerinde kullanmışlardır.

Divan edebiyatında yedi kaynaktan bahsedilir. Bu kaynaklar arasında Kur’an, hadisler, peygamber ve evliya hikâyeleri, tasavvuf, Şehname, İslami bilim görüşü ve yerli malzeme yer alır. Bu kaynaklar, divan edebiyatı şiirlerinde bazen tek başlarına kullanılırken, bazen de bir arada kullanılır. Divan edebiyatının şiir ve nesirlerini anlamak ve yazmak için bu kaynakları bilmek gereklidir.

Divan edebiyatında dinî eserler de önemli bir yer tutar. İslam dinini öğretmek amacıyla yazılan eserler arasında, satır arası Kur’an tercümeleri, siyer tercümeleri, manzum lügatlar yer alır. Tasavvuf terimleri de genellikle Kur’an’dan alınır. Zikr, sır, kalb, tecellî, um, yakın, nur gibi terimler bu kaynaktan gelir.

Şehname ise Firdevsi tarafından yazılmış bir İran destanıdır. Divan edebiyatında kahramanları (Rüstem, Neriman, Dârâ, Cem, Feridun, Sam vb.) ele alınarak kullanılmış bir eserdir. Şehname, Türkçe’ye defalarca çevrilmiş ve divan edebiyatı şairlerini Türk sultanları için de Şehname yazmaya sevk etmiştir. Şehname’deki olaylar ve kahramanlar, divan edebiyatında simgeleşmiştir. Rüstem, Feridun, Şam gibi kahramanların hayatını ve savaşlarını bilmek, divan edebiyatındaki telmih, teşbih ve diğer söz sanatlarını anlamak için önemlidir.

Divan edebiyatı, yerli malzeme, İslam dininin öğretileri, tasavvuf, Şehname, İslami bilim görüşleri, hadisler ve peygamber ve evliya hikayeleri gibi kaynaklardan beslenir. Bu ortak malzemeler, divan edebiyatı boyunca kullanılmıştır. Ancak zaman zaman bazı şairler kendi çağlarından, âdet ve geleneklerinden de bahsetmiştir.

XVII. yüzyıldan sonra ise yerlileşme eğilimi başlamıştır. Kelime dokusu ve üslubunda değişiklikler olan bu devir şiirlerinde, şairlerin kişilikleri, çağları ve çevreleri daha kolay izlenebilir hale gelmiştir.

Divan edebiyatında, dinî eserlerin de önemli bir yeri vardır. Ahmet Fakih’in Çarh-nâme adlı kasîdesindeki dünya görüşü, dinî inançlar ve tasavvufa ağırlık veren şiirlerde sıklıkla kullanılmıştır. Ayrıca, sevgilinin vasıfları ve aşkın anlayışı da divan edebiyatında tekrarlanarak işlenmiştir.

İlk dönemlerde, Türkçe kelime hazinesi daha geniş olan divan şiiri, klasik dönemde Arapça ve Farsça ağırlıklı bir hale gelmiştir. Bu dönemde, Türklerin eski nazım şekli olan dörtlükle yazma geleneği yerini, beyitlerle kurulan gazel, kaside, mesnevi, kıt’a, müstezat ve bendlerle kurulan rubai, tuyug ve musammatlara bırakmıştır.

Halk edebiyatı da divan edebiyatına paralel olarak devam etmiştir. Halk edebiyatında, genellikle hece vezniyle şiirler yazılmıştır. Halk edebiyatında kullanılan kelime hazinesi, divan edebiyatına oranla daha dar ve Türkçe ağırlıklıdır.

Ancak divan edebiyatı, bazı halk şairlerini de etkilemiştir. Bu şairler, divan geleneğinde yazdıkları gazelleri klasik divan şairlerininki gibi divan haline getirerek divan edebiyatına katkıda bulunmuşlardır.

Divan edebiyatında nesir (düz yazı) konusunda eskiler, yalnız şiirin estetiği ile sanatların kullanıldığı inşa’yı (süslü nesir) edebi eser olarak kabul etmişlerdir. Ancak diğer nesir türlerini edebi olarak kabul etmemişlerdir. Eskiler için edebiyat olarak sadece şiir ve inşa (nazm u nesr) mevcuttu. Ancak Tanzimat döneminden sonra Türk nesri hakkında farklı fikirler ortaya atılmıştır.

Nesir, Fahir İz’in belirttiği üç koldan gelişmiştir. İlk kolda halkın konuştuğu dili esas alan, ancak içinde az da olsa inşa üslubundan deyim ve klişeler bulunan sade nesir yer alır. Kur’an tefsirleri, hadis kitapları, menâkıbnâmeler, dinî, destânî halk kitapları, tevârîh-i Âl-i Osmanlar, gazavat-nâmeler gibi eserler bu türe girer.

İkinci kolda, sade nesirle süslü nesir arasında yer alan, inşa tarzından daha basit olan orta nesir yer alır. Bazı biyografik eserler, sefâret-nâmeler, Kâtip Çelebi’nin eserleri, Lutfi Paşa’nın Âsaf-nâme’si gibi eserler bu türün örnekleri arasındadır.

Üçüncü kolda ise Türkçe kelimelerin az olduğu, buna karşın Arapça ve Farsça ibare, tamlama ve klişelerin bulunduğu, söz sanatlarının çok sık kullanıldığı inşa (süslü nesir) yer alır. Bu tür nesir, halktan tamamen kopmuş yapmacıklı bir üslupla yazılan nesirdir. Sinan Paşa’nın Tazarru’-nâme’sinin bazı kısımları, Ali’nin Künhü’l-Ahbar’ı, Veysi’nin Dürretü’t-Tac’ı, Nergisi’nin Hamse’si, Hoca Sâdeddin ve İbn Kemal’in tarihleri gibi eserler bu türün örnekleri arasındadır.

  • Divan şiiri, ilk örneklerini 13. yüzyılda vermeye başlamış ve 19. yüzyılın sonlarına doğru gücünü kaybetmiştir.
  • Divan şiirinin ilk şairi Hoca Dehhani, son temsilcisi Şeyh Galip’tir.
  • Konular oldukça sınırlıdır ve çoğunlukla İslam mitolojisi, klasik aşk öyküleri, kadın, şarap, din, tasavvuf ve bazı felsefi düşünceler işlenmiştir.
  • Toplumla ilgili konulara hemen hiç yer verilmemiştir ve eleştiriler genellikle düzene değil kişiye yöneliktir.
  • Divan şiirinde dil Osmanlıcadır, Arapça, Farsça ve Türkçe sözcüklerin karmasıdır. Başlangıçta Türkçe sözcükler daha çok kullanılırken, özellikle 16. yüzyıldan sonra dil ağırlaşmıştır.
  • Divan şiiri, kuralcı bir şiirdir ve konudan çok konunun işlenişi önemlidir. Mazmunlar sıkça kullanılmıştır ve her şairin ortaklaşa kullandığı kalıp sözlere “mazmun” denir.
  • Divan şiirinde söz ve anlam sanatlarına sıkça başvurulmuş ve sanatlı anlatım ustalığın ölçüsü sayılmıştır.
  • Şiirde nazım birimi “beyit”tir ve beyitlerin uzunluğu beyit sayısıyla ölçülür. Gazel, kaside, mesnevi, müstezat gibi nazım biçimleri kullanılmıştır. Tasavvuf, Sebk-i Hindi ve mahallileşme akımlarının etkileri görülür.
  • Divan şiirinde aşk ön plandadır ve aşk anlayışı çağın mutlak hükümdarlık sistemine ve tasavvuf düşüncesine dayanır. Sevgili mutlak iktidar sahibidir ve âşık bahtsızdır.
  • Şairler daha çok platonik bir aşk anlayışını benimsemiştir. Kaderci bir dünya görüşü egemendir ve şairler, dünyanın geçici olduğundan, feleğin şerrinden, zamanın kötülüğünden yakınırlar.
  • Divan edebiyatında şiirlerin özel bir adı yoktur ve genellikle yazıldığı nazım şeklinin adıyla anılırlar.
  • Söyleyiş özentilidir ve ustalık, benzetmeler yapmak, mecazlı, sanatlı deyişler yaratmak, kalıplaşmış anlamlı sözcükleri (mazmunlar) yeniden kullanmakta görülmüştür. Bu nedenle şair, işlenen konudan çok söyleme biçimine (üsluba) önem verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder