Çatılmadan yerin göğün binası
Muallâkta iki nura düş oldum
Birisi Muhammed birisi Ali
Lahmike lahmide bire düş oldum
Çatılmadan yerin göğün binası
Muallâkta iki nura düş oldum
Birisi Muhammed birisi Ali
Lahmike lahmide bire düş oldum
Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.
19. yüzyılın ilk yarısında nesir alanında klasik nesir (düzyazı) anlayışının hem türler hem de dil açısından devam ettiği görülmektedir. Şair tezkirelerinden başlamak üzere tarihler, biyografik eserler, sözlük ve belagat türünde yazılan eserlerde dil açısından klasik nesrin sanatkârane üslubunun da devam ettiği görülmektedir. Nesir dilindeki sadeleşme ve değişmenin bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren çeşitli zorunluluklar ve değişen zihniyetin yarattığı yeni kültür ve fikir ortamının etkisiyle ortaya çıktığını söylemek gerekir. 19. yüzyılın ilk yarısında kaleme alınan nesir türleri ve bu türlerde ön plana çıkan yazar ve eserler şu şekildedir:
Söyleşi, röportaj havasında geçen edebî konuşma ve tartışma mekânları olur hani. Nazik davetleri reddetmeyen hanımefendi ve beyefendiler kalbimizi onurlandırır mütevazılıkla. Küçük kasabalarda, kazalarda ve köylük yerleşkelerde hayat sürenlerin hayalleri büyük olur kanatlarında. Ekmeğini yediğiniz iş ile sanat vazgeçilmez tutkuya dönüşür ve işinizle eviniz arasındaki dengeyi iyi kurmak gerek. Melankolik duyguların huşusunda flört eden edalı düşler, iç içe halka kurarak hayata işlenir de ikilem yaratır. Geçimimizi temin ettiğimiz meslek ile hobi faaliyetlerini “ev, iş, eş” arasında yansıtmamak gerek. Ev, iş ve eş terazisinde denge kurarak melodi oluşturur yaşam notalarımız.
Hiç bir gökçek şu gönlümü çalamaz,
Hiç bir güzel senin dengin olamaz,
Hiç bir kuvvet seni benden alamaz
Sen ki benim Mevlâ'ya beyanımsın!
Sultanımsın, cananımsın, canımsın!
Kim esir değildir
Kendi içerisinde?
Akşamlar hey akşamlar!
Doğmasaydım eğer
O küçük şehirde
Kim böyle boş gezer,
Yüzer gibi olur,
Bir koca nehirde?
Yorgunluk hey yorgunluk!
İnatçı yorgunluk!
Dalgın bir yüz kadar
Tozlu ayakkabılar.
Yorgunluk hey yorgunluk!
Eserin Adı: Kumarbaz
Yazarı: Fyodor Mihailoviç Dostoyevski
Çeviren: Ergin Altay
Yayınevi ve basım Yılı: İletişim Yayınları - 20.04.2020
Eserin Konusu:
Bütün umutlarını kumara ve yaşlı büyükannelerinden kalacak olan mirasa bağlayan bir ailenin yanında öğretmen olarak çalışan bir genç ile ailenin üvey kızı olan güzel ve kaprisli bir genç kız arasındaki aşkı anlatan bir eser...
Yaşamaktan yoruldu adam,
Düşündü kı boş geçmiş ömür.
Dışarıda bembeyaz âlem,
Dışarıda yağıyordu kar.
Bin bir renkli dağlarım bir yiğit bekliyor
Gemlenmiş al atlarım bir yiğit bekliyor
Sevgiye kapanmış şimdi bütün kapılar
Beyefendi etliye sütlüye karışmaz
Hanımefendinin ojeleri silinir
Çarşı pazarda sayısız mart kedileri
Bileniyor yılan dilli keskin bıçaklar
Dal dal olmuş birlik ağacım bel veriyor
Çıfıt çarşısına dönüyor memleketim
Pusuya yatmış pişkin çakallar gülüyor
Nereye kadar gidecek bu işin sonu
Bir yanım Aydın, öte yanım Kastamonu
Kız, keliniñ kadırlap,
Ükü menen sıyladıñ.
Çaçılıp ketken uzundun,
Çar tarabın çıynadıñ.
Ayıgışıp kelgen duşmandı,
Adırdan kaçkan tülküdöy,
Algırdı salıp kıynadıñ.
Senin için düşünüyorum
Dünyayı
Öylesine yoğun
Öylesine yeni görmüşçesine
Senin için çeviriyorum yapraklarını
Kitapların bir bir
Sanki şimdiye dek
Körmüşçesine
Senin için diktim antenlerini
Tüm sezilerimin
Belirsizlikleri yakalayıp
Somutlaştırır diye
Senin için sorguluyorum
Düşüncelerimin meleklerini
Zerdüşt örneği
Bir yerlere varır diye
Seni sorguluyorum
Her şeyinle
Varsa bile
Günahların işim değil.
Atatürk, sanatı şöyle tanımlıyor:
“Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musîkî, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.”