Uçup uçup konamayan
Kör bir kuştur kördür aşkım
Ne sınır ne yasak tanır
Bulut bulut hürdür aşkım
İki senedir Goça taraflarını alan, talan eden on altı bin kişilik Türk ordusundan şimdi, bu kalede yadigâr gibi yüz elli asker kalmıştı. Onlar da işte iki yazdır padişahın gelmesini bekliyorlardı. Mutlaka alınacak olan "Kızılelma"nın yolu buradandı. Sonbahar başında bir gece Hamza Bey'in ulaklarından bir genç gelmişti. Ondan padişahın Acemistan hududunda olduğunu öğrendiler. Gerçi cephaneleri çoktu. Silahları mükemmeldi. Lakin ancak daha üç dört aylık erzakları vardı. Ne yapacaklardı? "Tata"ya giden geçitler kapalıydı. Etrafta her çeşit kuşlar uçuşuyor... Ama hiçbir kervan geçmiyordu.
O kadar dolu ki toprağın şanla,
Bir değil, sanki bin vatan gibisin.
Yüce dağlarına çöken dumanla
Göklerde yazılı destan gibisin.
Eyvah!. Ne yer, ne yar kaldı, Gönlüm dolu âh-u zâr kaldı. Şimdi buradaydı gitti elden, Gitti ebede gelip ezelden.
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
KİTABIN ADI: ÇALIKUŞU
YAZARI: REŞAT NURİ GÜNTEKİN
BASIMEVİ: İNKILAP KİTABEVİ
BASIM YILI: 1999
1. KİTABIN KONUSU:
Bir subay kızı olan Feride ile teyzesinin oğlu Kamuran arasında yaşanan ve araya birçok engel girmesine rağmen birbirlerine karşı bitmeyen aşklarını anlatıyor.
Karaman'ın
koyunu,
Sonra
çıkar oyunu...
(Atasözü)
Küçük başkentin karışık sokakları bugün çok kalabalıktı. Tıpkı ilkbaharda bir bayram gibi... Bütün kadınlar, bol beyaz yenli sırma yelekli pazar kıyafetlerini giymişler, beyaz poturlu dinç erkeklerin dolu testilerle sundukları şarapları içerek coşuyorlardı. Genç, ihtiyar, kadın, çocuk... Nihayetsiz bir "hurra" zinciri, bağırarak, sallanarak kalabalığın içinden geçiyor, canlı bir girdap dalgası hâlinde döne döne sarayın meydanında birikiyordu. Kilisenin çanları uğulduyordu. Saray kapısının önünde cesur Boyar[1] atlıları saf saf olmuş, bekliyorlardı. Sabahtan beri çektiği şaraplarla epeyce başı dönen meşhur kumandan tolgasının siperini geri itti. Atının ağır üzengileri üstünde biraz kalktı, ileriye baktı. Yanındaki kıdemli subayına:
— Daha görünmüyorlar... dedi.
Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum.
Kalbimde vardı "Byron"u bedbaht eden melâl
Gezdim o yaşta dağları, hulyâm içinde lâl...
Aldım Rakofça kırlarının hür havâsını,
Duydum, akıncı cedlerimin ihtirâsını,
Her yaz, şimâle doğru asırlarca bir koşu...
Bağrımda bir akis gibi kalmış uğultulu...
– Halk Edebiyatından –
Durmuş'un bir anasından başka kimsesi yoktu. Fakirdi. Ama gençti, kuvvetliydi. Öküzünün biri ölünce tarlasını süremedi. Para kazanmak, tekrar çiftini düzebilmek için gurbete gitmeye karar verdi. Gurbet, İstanbul demektir. Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa, İstanbul yolunu tutar. Durmuş da torbasını omuzladı. Çarıklarını sıktı, eline bir değnek aldı, gurbetçilerin arasına katıldı. Dere tepe aştı. Nihayet İstanbul'a geldi. İki gün hemşerilerinin kahvesinde pinekledi. Ne iş tutacağını bilmiyordu. Bir sanatı yoktu. “Bari uşak olayım”, dedi. Kapı aramaya başladı. Bir hafta geçti. Münasip bir yer bulamadı. Bir gün kahvede Müstakim Efendi isminde birini salık verdiler. Evi Edirnekapı'sında idi. Durmuş gitti. Bu efendiyi buldu. Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyar... Eteğini öptü:
—Uşak arıyormuşsunuz, beni alın efendim, dedi.
Müstakim Efendi, onu tepeden tırnağa süzdü. Nereli olduğunu sordu. Durmuş:
— Kastanbolluyum, dedi.
Eserin Adı :Sefiller
Orijinal Adı: | Les Miserables |
Yazarı :Victor Hugo
Çeviri: Volkan Yalçıntoklu
Yayınevi : İş Bankası Kültür Yayınları
Basıldığı Yer ve Yıl:İstanbul - 2020
Eserin Konusu :
Romanda bir kürek mahkumunun on dokuz yılını harcadığı eski günlerine geri dönmemek için sürekli kaçışını ve kaçarken de çektiği sefalet, yaşadığı acılar ile 1800’lü yıllarda Fransız halkının içinde bulunduğu yoksulluk ve yaşadığı ızdıraplar anlatılıyor.
Xalq dengizdir,
Xalq to‘lqindir,
Xalq kuchdir,
Xalq isyondir,
Xalq olovdir, xalq o‘chdir…
Xalq qo‘zg‘alsa, kuch yo‘qdirkim, to‘xtatsin,
Quvvat yo‘qkim, xalq istagin yo‘q etsin.
Xalq isyoni saltanatni yo‘q qildi,
Xalq istadi, toj va taxtlar yiqildi…
Qorong‘u kechada ko‘kka ko‘z tikib,
Eng yorug‘ yulduzdan seni so‘raymen.
Ul yulduz uyalib, boshini bukib,
Aytadir: men uni tushda ko‘ramen.
Tushimda ko‘ramen – shunchalar go‘zal,
Bizdan-da go‘zaldir, oydan-da go‘zal!
Gün, daha henüz ışımamıştı. Buğulu camın gerisinden Polatlı’nın karanlığı delen ışıkları, kıpış kıpış, fakat belirsizce görünüyordu. Sabahın güzelim sessizliğini doya doya koklamak, tanyerinde sürüp giden renk dövüşünü kana kana görebilmek… Korkusuz olmak. Ne kadar güzelmiş değil mi?
Her kim baña ağyârısa Hak Tañrı yâr olsun aña
Her kancaru varurısa bâğ u bahâr olsun aña
Baña ağu sunan kişi şehd ü şeker olsun aşı
Gelsün kolay cümle işi eli irer olsun aña
Önümce kuyı kazanı Hak tahtın ağdursun anı
Ardumca taşlar atanı güller nisâr olsun aña
Acı dirligüm isteyen tatlu dirilsin dünyede
Kim ölümüm isterise bin yıl ‘ömür virsün aña
Her kim diler ben hâr olam düşmen elinde zâr olam
Dostları şâd u düşmânı dost u agyâr olsun aña
Her kim diler ise benüm o dostumdan ayrıldugum
Gözlerinden hicâb gitsin dîdâr ayân olsun aña
Miskîn Yûnusun dünyede güldügini işitmeyin
Agladugum isteyene gözüm pıñar olsun aña
--------
Müstef'ilün / Müstef'ilün / Müstef'ilün / Müstef'ilün
Yoqma jonim o‘tlara, ey sho‘xu, zoringdur o‘shal,
Mubtalo ko‘nglum nizor etma, figoringdur o‘shal.
Gul tarovat topmog‘i aksi ruhingdandur bahor,
Bu sababdin misli nargis intizoringdur o‘shal.
“Sabzalarkim chashmai hayvon uza nedur?” dedi,
Men dedim: “Lab uzra xatti mushkboringdur o‘shal”.
Dedikim: “Naylay, bir oy boshida bir umri tavil”,
Men dedim: “Yuz uzra zulfi tobdoringdur o‘shal”.
“Bel, og‘izdin ochma lab, somoni sabring tut”, dedi,
Men dedim: “Borim yo‘q etgan yo‘qu boringdur o‘shal”.
Dedi: “Bildingmu tag‘oful etmog‘im mohiyatin?”
Men dedim: “Bormoq uchun bergan qaroringdur o‘shal”.
Dedi: “Yuz ming oshiqim, ammo biri mushtoqroq”,
Men dedim: “Furqat degan bir beqaroringdur o‘shal”.