27 Mart 2024 Çarşamba

Didem Madak - Annemle İlgili Şeyler


Sevgili Anneciğim

Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda
Kocaman bir dağ lalesi gibi
Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.

Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Muc'un ucuz evinde
Sanki mürekkebi rutubet olan bir kalem
Duvarlara hep senin resmini çiziyor
Dili geçmiş zamanda birçok resim,
Hep gülümsüyorsun
Aklının ortasında mavi bir yıldız varmış gibi
Ve o yıldız karanlık bir şubat akşamında
Durmadan soluyormuş gibi.

Hatırlar mısın?
Mavi saçlı bir Tanrı gibi severdim Burdur gölünü
O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü
Vişne bahçeleriyle dolu,
Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin.
Bazen ölmek istiyorum.
Beni yeniden doğurman için
İri, ekşi bir vişne tanesi gibi

Kışbaşında bir ton kömür yığarlardı kapıya
Bazen görülen rüyalar gibi kapkara
Bir ton rüya çıtırdarken
Sen kar yağmadan önce başkaydın,
Kar yağdıktan sonra bambaşka.
Sanki hep buluğ çağındaydın.
Kuşlar zaptederdi sonra her yeri, sabahları
Binlerce kez söylerlerdi, söyleyeceklerini.
Bizim hiç anlamayacağımız bir şeyi.

Senin şarkıların aç kuşlara buğday saçardı.
Kediler yusyuvarlak dururdu karın ortasında
Kar manzaralı bir resmin ortasında durur gibi
Gri kediler sarmıştı etrafımızı, gri dağlar...
Bir tek senin çocuklar üşüyecek rengi saçların vardı.

Ben bu eve Muc'un ucuz evi diyorum.
Yokluğunda böyle oldum.
Mucize öldükten sonra, buraya taşındım.
Ve inan
Muc bu evi bana ucuza verdi.

Yaşasaydın, hayatının ortasına
Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.
Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
diye başlayan bir çocuk romanında...
Şalına sarınırdın, toprağa sarınır gibi
Erken öleceğini biliyordum bana bırakmak için,
bu acımasız ölü anne sesini.

Şimdi mucizevi bir yerdeyim
Zaman bir salyangozun vücudunda yaşıyor burda
Ve çok ağır ilerliyor.
Yüzümdeki çillerden başka
İsyan eden biri yok hayatımda.

NOT: Ölen her kadın için bir şiir yazdım.
Onları Muc'a evin karşılığında verdim
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı:
Anne.

Coşkun Ertepınar - Annem


Küçükken başucumda
Bana ninni söylerdin

Sabahları uyanınca,
Beni okşar severdin.

Benim annem, güzel annem
Beni al dizlerine...

Kucağında okşa beni,
Ninniler söyle yine...

Bugün hâlâ kulağımda
Çınlıyor tatlı sesin.

Güzel annem, kalbimin sen,
En büyük neşesisin...

Cemal Süreya - Üvercinka


Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu 

                                                              kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
                           Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
                           Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse 

                                                  değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna

                                                            diziyorlar
Bütün kara parçalarında
                            Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
                           Afrika hariç değil

Can Yücel - Sevgi Duvarı

 

sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
                 kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
                  dilimizde akşamdan kalma bir küfür
                    salonlar piyasalar sanat sevicileri
               derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
                      yakanda bir amonyak çiçeği
                   yalnızlığım benim sidikli kontesim
                    ne kadar rezil olursak o kadar iyi

                   kumkapı meyhanelerine dadandık
              önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
                aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
                  sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
                     öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
                    çöpçülerin elleriyle okşardın beni
                    yalnızlığım benim süpürge saçlım
                   ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

                    baktım gökte bir kırmızı bir uçak
                      bol çelik bol yıldız bol insan
                      bir gece sevgi duvarını aştık
                     düştüğüm yer öyle açık seçik ki
                 başucumda bir sen varsın bir de evren
                  saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
                   yalnızlığım benim çoğul türkülerim
                 ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Cahit Zarifoğlu - Su

1.
Taşlanan kadınlar yankır
Girdap duvarda ve sırları çözük aynalar
Bir aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeri
Yüzler kuyuya inen gözü terkeder
Sıcaktır örfe yaklaşır
Kavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakar
Açlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldıza
Bir kere daha daha yalnızlığa
Kati ve aşk geçerliğini ortaya koyarak
Ulusal ve benci iki çingene arasında
Bir kere daha yalnızlığa
Atılarak

Yerin içinde yüzlerle hücum
Bütün özentili yekinmelere doğru karşı
Bütün nedensiz gençliklere doğru karşı
Bütün ................ doğru karşı
Aç olan karın
Soylu olan yoksulluk
Ve mızrakla gelen alın

Yerin gezisinde insan vardır
Ağulu bir diş put taşında
Doğacak çocukların toplandığı çadır taşında
Ava çıkmıştır

Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırtına
Birbirini çaresiz bırakan çehrelerin
Yaralı ceylanı bulup tepindiği
(Fırat birdenbire kaybolur bir mağarada)
sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği

güneşin aşktan sudan ve topraktan
daha hızlı yöneldiği

raskolnikof
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.

Güvercinler toplandı sofralar kuruldu
Ağaçlar bahçede kızgın güneşle çatıldı
Elma tadları ağır ayrılık tadları
Yalnızlıkla toprağa savruldu

Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla
Mükemmel bir karpuza yaslanmak
Suya çağrılmak
Bir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice

Oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda
Alnımızın dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran gözlerimiz

Hiç akla gelmedi
Bereber kırları hüznü atmaya yarayan bir annenin
Dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı

Gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla
Akşam suyundan bir sütun mermer içmiş
Her erkeğe bir yılan üfürmüş

2.
Ciğerlerde ölüm akar
Çeşme 
İnsan hesapsız çocuk üfürük
Kendinde olmayan gürz kapanan ayna
Mektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırgan
Ölüm
Sıkışmış aramıza
Sandalyenin dibinde mi
Dudak sıcak çay bardağına kapanırken
Salıncak onunla içten içe anlaşma
Cevizin ipi tutan çocuğu kayıran dallarında
Yeşil yaprakta veba
Ölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkça
Küçük kardeşin avucunda mı

Uzak insan sahillerine
Kelimeyi dolanan dillere
Taşıdılar zeytin
Kahvaltı ve zeytin
Sofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış

Ölünün ağzına zeytin kondu
Şiş dudakların arasına
Sonra geniş omuz yaralarında
Adamlar kırılan camlar taktılar
3.
İnanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı
Kanlı göz ufuk tarardı
Cürümlü başta her geyik akışında
Örtülür dudaklar çünkü kalble çarpılırlar

El gezer tenhaları dolanır ufak tüyler
Ve tüyler ki ateşle diklenirler
Kendi namlarına ağemen olarak
Üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları

Ürpermelerle unutkanlık
Yerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarak
Dantel kalb vurması su kapları
Islak naylon örtü ve ıslak cimrilikle
Ustalıkla yaprağa ilave peçete
Yorgun ve evvelden haber
Sonra saralar
Sıradadırlar

Kapılar baskıyla kapalıdır
Onlar yontup hamam kapılarını
Kulaklara ses kutuları
Ormanlar avazlarıyla parke taşlar
Kurtlar
Yıldırım
Avizeler

Orada köşelere düşler yerleşir yatakları kollar
Uyku canavar kıvrımlı batarlı saldırır
Ev tilkiyle sarılır kuşatılır
Yorgun bir masal uzakta kaybolur
Kulaklarına yosun ve balık biriken çocuklar
Toprağın rengine katılan
Hızla yorgana atılan
Göğsümüze sırtımıza ateş bastıran
Örtünen çıldıran çocuklar
La onlarla alev açıyor her yanımız
Anlaşalım 
4.
Denizde büyüyen av hayvanı
Suları derin denizleri boyayan mürekkep hayvanı
Uzatır gözlerini ince çalgılar içinde savaşlarla
Tiz sesli yuvarlak ağızlarıyla
Bu kez bu alçıyı donduranla
Kapalı denizlere kapılıp açık okyanusta
Kayalardan inen hızlı koşan bağırlar
Ayakta durlar
KALK lar

Oturun babamı
Ben güvercin saçlı çocuktum
Buzlardan başlayıp vurdular
Dağların yabani timsahında

Sanatın fiziksel geçerliğine kadar
Vurdular
Babam upuzun yatandı kumda
Ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla
Çünkü öylesine kendi ölümü

Başını yastıklardan kaçıran uykulu başını cümle odalardan
Hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken
Üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde
Dudakların içinde kulak yollarında
Adamın öldürülüş sesi
Sofradan sokak kapısından
Pencereden kumluğa okyanusa
Ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza

Cahit Sıtkı Tarancı - Otuzbeş Yaş Şiiri


Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Nodirabegim Ibrohimova - Adibning vafoti (hikoya)



Bir marta yurak xurujini yengib o’tgan yozuvchining ko’nglini avaylashardi, ammo u saratonning qoq o’rtasida saratondan vafot etdi.

Nodirabegim Ibrohimova - Yonayotgan yurak (hikoya)


Oddiy va zerikarli kunlarning birida diqqinafas ofisga Malika kirib keldi. Uning yelkalarini yopib turgan kamalakrang xarir sharf, qulog’iga qistirib olgan nastarin, labidan qo’ngan nim tabassum tushkunlik ruhidagi kulrang xonada mayin shaboda kabi yeldi. Bu hissiyotni kimdir sezdi, kimdir payqamadi. Ko’ksiga urilgan bahoriy epkinni his qilgan Bahodir beixtiyor o’rnidan turdi. Ayolning yonida direktor o’rinbosari ko’ringach, boshqalar ham majburan o’rinlaridan turishdi.

Ziya Gökalp - Ala Geyik



Çocuktum, ufacıktım,

Top oynadım acıktım.

Ziya Gökalp - Keloğlan (Masal)


Fakir bir babanın üç oğlu vardı. Büyük oğlunu, dişinden tırnağından arttırarak okumaya göndermişti. Bunu bir ilim adamı yapacaktı. Küçük oğluna ileride kendi dükkânını bırakacaktı. Ortanca oğluna gelince, buna verecek hiçbir şey kalmıyordu. Hatta ona bir ad bile koymamıştı. Önemli olmadığını göstermek üzere, onu hep "Keloğlan" diye çağırırdı. Böylece, bütün mahalleliler arasında onun adı "Keloğlan" kalmıştı.

Fuzuli - Gazel (Kemâl-i hüsn veriptir şarâb-i nâb sana)

 


Kemâl-i hüsn veriptir şarâb-i nâb sana
Sana helâldir ey muğ-beçe şarâbsana
Seni melek göreli yazmaz oldu aşkı günâh
Veli yazıldı bu yüzden besî sevâb sana
Lebin su’âline vermez cevâb uşşâkın
Su’âl olursa bu senden nedir cevâb sana
Cezâ gününde sorulmaz hatâlar eylediğin
Yeter figân ile ben verdiğim azâb sana
Beni kararım ile koymaz oldun ey gerdûn
Yeridir âhım ile versem inkilâb sana
Safâ-yi cevher-i tîğinden umma rehim ey dil
Sanma su verer ey teşne ol serâb sana
Fuzûlî başına ol serv sâye saldı bu gün
Uluvv-i rif’at ile yetmez âf-tâb sana

Mustafa Nejat Sefercioğlu (Seferî) - Uzak Dur

 

Hiç söz dinlemeyen avare gönül,

Derdine dert katan yardan uzak dur,

Kara sevda yakar derler bunu bil

Sineyi dağlayan nardan uzak dur.


Derdini anlatma dosta, düşmana,

Yâr olmaz gülenle ağlayan sana,

Nasibin olmasın gıybetten yana

Herkesin bildiği sırdan uzak dur.


Dert etme dünyaya gönül vereni,

Dünya bahçesinden güller dereni,

Gören yok öteye mal götüreni

Harama bulaşmış vardan uzak dur.


Herkesin parlayan gözlerine bak,

Doğru mu söylüyor sözlerine bak,

Kızarır mı diye yüzlerine bak,

Gönül gözü görmez körden uzak dur. 


Seferî, dostunu düşmandan ayır,

Bir zorda kalırsa dostunu kayır,

Unutma “her şerde vardır bir hayır”

Hatır, gönül bilmez yerden uzak dur.


  (İstanbul, 20.10.2023)

26 Mart 2024 Salı

Fikret Oğuztürk (Hiddeti) - Sahildeki Sandallar


Ah o gençlik günlerim izi ne kadar tatlı
Yaşananlar hakikât hayâllerse kanatlı
Sen prenses gibiydin bense tam beyaz atlı

Sevdamı selamlardı Yenikapı’da dallar
Halâ bizi bekliyor sahildeki sandallar

Avuç içlerimizde okumayarak acı
Başımıza koyardı mutluluk denen tacı
Ne yalanlar söylemiş Hacıhüsrevli bacı

Üç Vakit’te denizdi Kasımpaşa’da fallar
Halâ bizi bekliyor sahildeki sandallar

Yaşanan onca şeyin nasıl kalmasın izi
Emirgân’da ağaçlar meftun ederdi bizi
Ne güzel seyrederdik gölgesinde denizi

Aşık olmayı versin bülbül kesilir lallar
Halâ bizi bekliyor sahildeki sandallar

Ayrı lezzeti vardı yaşanılan her anın
Müdavimi olmuştuk o güzelim adanın
Bestesini dinlerdik dalgalarda sedanın

Fayton aheste gider ritim tutardı nallar
Halâ bizi bekliyor sahildeki sandallar

Seninle mutluluğun bin bir türünü gördüm
Sen biraz konuşunca şifa bulurdu derdim
Gözlerine bakarak sessiz sessiz dinlerdim

Ağzını açtığın an sanki akardı ballar
Halâ bizi bekliyor sahildeki sandallar

Hiddetî garip geldi yine garip gidecek
Hafıza denen dağda anıları güdecek
Unutmak istese de boşa gayret edecek

Hatıralar canlansa dünüm bu günü sallar
Halâ bizi bekliyor sahildeki sandallar

Göroglynyň Öýlenişi

 

Agaýunus periniň düýşünde Görogly begi görüp, oňa hak aşyk bolanyna eýýäm kyrk gün bolupdyr. Özi bir gyz-juwan, haly perişan, serçemenli Çarbagynda oňa garaşyp otyr. Görogly begden bolsa habar-hatyr ýok. Kenizler Agaýunusyň bu bolşuny geň görüp, oňa nebisleri agyryp, ony köşeşdirjek bolýarlar.

Tamara Glazunowa - "Görogly" türkmen halkynyň epiki mirasydyr


"Görogly" eposyny eline alan okyjy ony başdan-aýak okap çyksa-da, orta asyrlardan häzirki güne çenli aýdymdyr rowaýat görnüşinde gelip ýeten bu üýtgeşik gahryman barada heлaýatlara ýene ençeme gezek dolanar.

Wäşi, adalatly we ugurtapyjy Görogly hakda rowaýat türkmen halkynyň arasynda döräp, ol goňşy halklara-da ýaýrapdyr. Azerbaýjanda, Özbegistanda, Täjigistanda we Türkiýede Görogludyr onuň kyrk ýigidiniň edermenligi barada şol halklaryň öz nusgalary peýda bolupdyr. Ýöne onuň diňe türkmençesinde Göroglynyň dogluşy barada rowaýat gabat gelýär. Oňa çagalykdan Röwşen diýip at berselerem, eposda oňa Görogly diýilýär.

Tuğba Yılmaz - Özbekçe Öğreniyoruz (O'zbekcha O'rganamiz)


Anahtar Kelimeler: Özbekçe, Özbek tarihi, Özbek kültürü

Prof. Dr. Juliboy Eltazarov, Doç. Dr. Kenan Koç ve Öğr. Gör. Ikhtiyor Yokubov tarafından hazırlanan Özbekçe Öğreniyoruz (Oʻzbekcha Oʻrganamiz) adlı eser, Özbekistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 30. yıl dönümüne ithafen Temmuz 2021’de yayımlanmıştır.

Eserde, Özbekistan’ın Ankara Büyükelçisi Alişer Azamhocayev’in “Kirish Soʻzi” olarak yazdığı değerlendirme yazısında; Özbekçenin Karluk grubu Türk lehçeleri arasında yer aldığına, bir zamanlar bütün Türk dünyası için ortak edebî dil vasfı taşıyan Çağataycanın devamı olduğuna ve günümüzde yaklaşık 50 milyon konuşurunun bulunduğuna dikkat çekilmiştir. 21 Ekim 1989’da alınan bir kararla Özbekçenin devlet dili olarak kullanıldığı ve bu tarihin Özbekistan’da “Özbek Dili Bayramı” ilan edilip her yıl kutlandığı belirtilmiştir. Ayrıca son yıllarda alınan Bakanlar Kurulu kararıyla “2020-2030 yılları arasında Özbek dilini geliştirme ve dil siyasetini olgunlaştırma konsepti” kapsamında Özbekistan Cumhurbaşkanı’nın tensipleriyle yeni arayışlara ve atılımlara devam edileceği de vurgulanmıştır.

Eserin ön söz kısmında ise Prof. Dr. Juliboy Eltazarov ve Doç. Dr. Kenan Koç’un görüşleri yer almaktadır. Burada Özbekistan’ın köklü tarihine, bağımsızlık sonrası 30 yıllık kazanımlarına, zengin kültürel değerlerine ve ülkenin jeostratejik önemine atıflarda bulunulmuştur. Yazarlar, kitabın yazılış amacını şöyle ifade etmektedir:

“Gelinen noktada elde edilen bilgi birikiminden faydalanılarak lehçe öğretimine önem verilmesi, bu konuyla ilgili modern dil öğretiminde kullanılan yöntemler ışığında hazırlanan kaynaklarla lehçe öğretimi akademik ortamların dışında geniş halk kitleleri arasında da yapılabilmelidir. İşte bu düşünceyle hazırlanmış eser Özbekçe öğretmeyi amaçlamaktadır. Konu, resim vb. unsurlarla da arka planda Özbek kültürü tanıtılmak istenmiştir.” (Eltazarov, Koç ve Yokubov, 2021: 12).

Ön sözün ardından sözleri Abdulla Aripov’a, bestesi Mutal Burhanov’a ait olan Özbekistan’ın millî marşı yer almaktadır. Akabinde Özbekistan Cumhuriyeti’nin bayrağı, devlet arması, siyasi haritası, kullandığı Kiril ve Latin harfli alfabeler gösterilmiş ve Özbekistan hakkında kısa bir genel bilgi verilmiştir. Bunun yanı sıra Özbeklerin tarih boyunca kullandığı alfabeler, Özbekçenin Türk lehçeleri arasındaki yeri ve nerelerde konuşulduğu hakkında kısa bir bilgi sunulmuştur.

Eser, toplamda 20 üniteden oluşmaktadır. Daha ilk sayfada okurunu zengin içerikli Özbekçe bir metinle karşılayan eserde, görsel materyaller sıklıkla kullanılmış, her bölümün sonunda öğretici diyaloglar ve alıştırmalara yer verilmiştir. Temel ders kitabı niteliğinde olmakla beraber büyük bir kültür aktarımının yapılması da eseri sıra dışı kılmaktadır.

Her ünitede Özbekçe dil bilgisi kuralları örnek kelime ve cümleler üzerinden titizlikle işlenmiş; Özbek kültürünü yansıtan millî yemeklerin, giyim tarzlarının, bayramların ve tarihî şahsiyetlerin yer aldığı millî bilinci besleyen metinler tercih edilmiştir. Bu bağlamda Ebu Ali İbn-i Sina, Ebu Reyhan Bîrûnî Ebu Nasr Fârâbî, Ahmet el-Fergânî, Emir Timur, Zahiriddin Muhammed Babür’ün hayatının anlatıldığı okuma parçaları öğretici olmanın yanında pek çok görsel malzemeyle desteklenmiş ve okurun zihni canlı tutulmuştur. Dolayısıyla aktarılan bilgiler pedagojik açıdan görsel hafıza üzerine inşa edilmiştir.

Bunun yanı sıra okuma parçalarında Özbekistan’ın coğrafi özelliklerine, Semerkant şehrinin güzelliğine, Özbek masallarına değinilmiş, Çolpan gibi önemli yazarlardan bahsedilmiştir. Geniş okur kitlesinin ihtiyacına cevap verebilecek nitelikte hazırlanması ve temel düzeyde gramer kuralları ile konuşma kalıplarının aynı potada harmanlanıp tanıtıcı metinlerle sunulması eser için ayırt edici bir yeniliktir. Bu yönüyle eser, gramer kitabının ötesinde Özbekistan’ı ve Özbek kültürünü yakından tanıtacak bir konuşma kılavuzu vasfına sahip ve hatta kültür atlasına giriş mahiyetindedir. Nitekim “Özbekçe Öğreniyoruz” şeklinde genel adlandırma yoluna gidilmesinin bir nedeni de zengin muhteva dolayısıyladır.

Genel olarak her ünitede bir konu ve bir gramer bilgisi etrafında şekillenmiştir. Bu bağlamda ilk ünitede konu farklı yaş grupları arasında “selamlaşma” ile başlamakta ve ilgili konuşma kalıpları, alıştırmalar bulunmaktadır. Burada Özbekçedeki ünlü ve ünsüzlerin yanı sıra sesler, görsel kelimelerden de faydalanılarak tablo şeklinde hazırlanmıştır.

İkinci ünitede “Tanışma” ile ilgili diyaloglar ve Türki Cumhuriyetleri’nin bayrakları vardır. Yine bu kısımda “Heceler” konusu örneklerle işlenmiştir. Üçüncü bölümde ise Ebu Ali İbn-i Sina hakkında metin verilmiştir. Konuya ilişkin test ve alıştırmalar hazırlanmıştır. Gramer bilgisi olarak şahıs zamirleri ve bununla ilgili diyaloglar bulunur.

Dördüncü bölümde “Ailem” adlı kısa bir okuma parçası, Özbekçe akraba isimlerinin Türkçe karşılıkları ve iyelik ekleri işlenmiştir. Beşinci ünitede “Benim Memleketim” adlı metnin akabinde Özbek Türkçesindeki hâl ekleri anlatılmakta ve konuyla ilgili pek çok alıştırma yer almaktadır.

Altıncı bölümde ise mesleklerle ilgili okuma parçaları, konuya ilişkin test ve alıştırmalar verilmiştir. Gramer bilgisi olarak kelime türlerine değinilmiş; kelime yapısı, ekler, ad, sıfat, fiil yapısı örneklerle anlatılmıştır. Bunun yanında isimden isim, isimden sıfat, isimden fiil, fiilden fiil, fiilden isim, sıfattan fiil yapan ekler örnek kelime ve alıştırmalarla pekiştirilmiştir.

Yedinci ünitede “Evde” başlıklı metninde aile üyeleri tanıtılmıştır. Burada gramer açısından zamirler konusu ele alınarak alıştırmalar üzerinden işlenmiştir. Sekizinci ünitede, Özbekçede “Günler” konusu örnek cümleler üzerinden anlatılmıştır. “Talebenin Bir Haftası” başlıklı metin üzerinden ise aylar, mevsimler açıklanmış ve gramatik açıdan zarflar ele alınmıştır.

Dokuzuncu ünitede “Renkler” ve “Özbek Atlası” okuma parçası konu olarak seçilmiş ve sıfatlar işlenmiştir. Onuncu ünitede yer verilen metinde Semerkant şehri anlatılmıştır. Gramer konusu olarak Özbek Türkçesindeki kişi ekleri örneklerle pekiştirilmiştir.

On birinci ünitede “Sayılar” konusu ve “Fiil Zamanları” başlığı altında Özbekçedeki zaman ekleri örnek, diyalog ve alıştırmalarla anlatılmıştır. On ikinci ünitede ise Özbekçede hava durumu ile ilgili terimler hedef konu olarak belirlenmiş ve ekan yardımcı fiili örneklerle tanıklanmıştır.

On üçüncü bölümde “Saat Kaç” başlığı altında saatle ilgili kullanılan ifadeler aktarılmıştır. Gramer bilgisi olarak fiil kiplerinde emir ve gereklilik kipi konuları örnek cümle ve alıştırmalarla anlatılmıştır. On dördüncü ünitede “Organlar” konusu resim ve okuma parçaları üzerinden işlenmiştir. Gramer bilgisi olarak da şart kipi ve yeterlilik fiili konuları karşılıklı konuşma ve örnek cümleler üzerinden ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. On beşinci ünitede “Bayramlar” adlı metinde bayram âdetleri, Özbekistan’da her yıl kutlanan dinî ve resmî bayramlar tanıtılmış, devamında ise doğru-yanlış, soru-cevap alıştırmaları verilmiştir. Gramer bilgisi olarak “Fiil Çatısı” başlığı altında ettirgen fiiller örnekler ve alıştırmalarla anlatılmıştır.

On altıncı kısımda Özbekistan’ın millî yemekleri tanıtılmış ve “Özbek Pilavı” metin üzerinden anlatılarak alıştırma ve testlere yer verilmiştir. “Yeni Kelimeler” başlığı altında tablo hazırlanarak Özbekçede kullanılan pek çok kelime gösterilmiştir. Bu bölümde gramer bilgisi olarak sıfat-fiiller konusu işlenmiştir. On yedinci ünitede “Sağlık” konusuyla ilgili bir okuma parçası verilmiş ve alıştırmalarla ilgili terminoloji pekiştirilmiştir. Gramer bilgisi olarak zarf-fiiller konusu işlenmiştir.

On sekizinci ünitede “Dağa Seyahat” adlı metinde Özbeklerin tatil zamanlarında yaptığı etkinlikler anlatılmıştır. Gramer bilgisi olarak işteş fiil konusuyla ilgili alıştırmalar hazırlanmıştır. On dokuzuncu ünitede “Özbek Millî Güreşi”nin tanıtıldığı okuma parçasına ve yeni kelimeler tablosunda Özbekçede yaygın kullanılan sözcüklere yer verilmiştir. “Çolpan’ın Hayatı ve Sanatı” adlı okuma parçası konu olarak seçilmiştir. Burada gramer bilgisi olarak edatlar konusu işlenmiş ve örneklerle gösterilmiştir.

Yirminci ünitede ise temel konu “Kıyafetler” başlığı ile belirlenmiş, Özbeklerin millî giyimlerine ve kıyafet terimlerine değinilmiştir. Burada cümle bilgisi, hedef gramer konusu olarak belirlenmiş ve Zahiriddin Muhammed Babür’ün hayatının anlatıldığı okuma parçası üzerinden konu pekiştirilmiştir. Eseri farklı kılan bir özellik de okurun motivasyonunu yüksek tutmak ve takip mekanizmasını sağlamak amacıyla metinde kullanılan sözcüklerin, eser sonunda sözlük olarak verilmesidir.

Sonuç olarak Özbekçe Öğreniyoruz (Oʻzbekcha Oʻrganamiz) adlı çalışmanın, muhtevasındaki güncel ve özgün verilerle Özbekçeye ilgi duyan öğrenciler başta olmak üzere hemen her araştırmacıya doyurucu ve dikkate değer bir katkı sunacağı ve başvuru kaynağı olacağı açıktır. Türkoloji’ye kazandırılan bu eser vesileyle Prof. Dr. Juliboy Eltazarov, Doç. Dr. Kenan Koç ve Öğr. Gör. Ikhtiyor Yokubov’a teşekkür ederiz.

Kaynaklar

  1. Yılmaz, T. (2022). “Özbekçe Öğreniyoruz (Oʻzbekcha Oʻrganamız)”. Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, 54, 241-244

Zeynep Yıldırım - İran Türkmen Edebiyatı (Dönemleri ve Başlıca Şahsiyetleri)

 


Anahtar Kelimeler: Türkmen Edebiyatı, İran, İran Türkmenleri, İran Türkmen edebiyatının dönemleri, şiir

Giriş

1881 yılında Çarlık Rusya ve İran arasında imzalanan sınır antlaşması ile Türkmen toprakları ve halkı iki ülke arasında bölünmüştür. Göklen ve Yomut boyuna mensup Türkmen nüfusun büyük bölümü İran sınırı içerisinde kalmıştır. Konargöçer bir yaşam sürdüren bu Türkmen nüfusun çoğunluğu okuryazar değildi. Bu nedenle aralarında yazılı edebiyattan daha ziyade halk edebiyatının sözlü türleri yaygındı. Bu durum 1881 yılında başlayan ve 1925’te Rıza Şah’ın devlet yönetimini ele geçirmesine kadar süren Kaçar iktidarı döneminde değişiklik göstermeyerek bilinen kalıp ve içerikler içerisinde kalmıştır. Devam eden Pehlevi ve İran İslam Cumhuriyeti dönemlerinde ise İran’da yaşanan gerek iç gerekse dış siyasi gelişmelerin Türkmensahra’daki etkileri edebiyatın millîleşme sürecini şekillendirmiş ve günümüzde özellikle şiir alanında kendine has özellikler barındıran güçlü bir İran Türkmen edebiyatı dalının gelişmesini sağlamıştır.

Ayvaz Morkoç - Azerbaycan Edebiyatında 1980'li Yıllarda Hikaye


Anahtar Kelimeler: Azerbaycan edebiyatı, Azerbaycan hikâyeciliği, 1980’li yıllarda hikȃye

Giriş

Azerbaycan’da hikâyeciliğin 1980’li yıllardaki genel durumu hakkında isabetli değerlendirmelerde bulunabilmek için ekol olarak ortaya çıkan “edebiyatta 1960 nesri” hakkında yeterli bilgiye sahip olmak gerekir. Bu yıllardaki hikâye, ilk bakışta 1960 nesrinin doğal bir devamı gibi görünüyordu. Ancak kendine özgü nitelikleri ve orijinal gelişme çizgisi mevcuttu. 1980’li yılların yazarları edebiyatta var olan gerçekliğin, Komünist Partisi’nin güdümünde belirlenen gerçekler olmadığını dile getirmeye başlamışlardı. Edebiyatın artık 1930’lu yıllardaki katı kuralcı anlayıştan uzaklaşması gerektiğini savunuyor, bu yolda eserler veriyorlardı. Millî ve manevi değerleri hikâyenin temel unsuru hâline getiren bu yazarlar, hikâye sahasında köklü değişiklikler yapmaya girişmişlerdi.

İbrahim İlyaslı - Sizin də məhləyə yağış yağırmı?

 

Sizin də məhləyə yağış yağırmı,-
Sular söyləşirmi navalçalarda?
Ala gözlərinə qonan buludun
Neçə yaşı olur bu sonbaharda?

Gülyaz Əliyeva - Əsir düşmüş sülh quşları (Hekayə)

 

23 iyul 1993-cü il.

Ala-toranlıq idi. Gözlərini dəhşətli atışma və “qrad” səslərinə açdı. Dünəndən bəri səngiməyən “qrad”ların atəş səsi get-gedə lap yaxınlıqdan eşidilirdi. Haradasa lap yaxınlıqda bir “qrad “mərmisi partladı, zərbənin təsirindən ev silkələndi və aynabəndin bütün şüşələri çiliklənib yerə töküldü.

Cho'lpon - Xalq