22 Mart 2024 Cuma

Doğu Türkistan Uygur Edebiyatı



Türklerin eski yazı dili örnekleri hu güne kadar Göktürk, Uygur, Mani, Soğd, Brahmi, Süryani alfabeleri ile az bir kısmı ise Tibet ve Çin işaretleri ile gelmiştir.

İlkyazı dili örnekleri Orta Asya’da yani Türkistan’da gelişmiş olan edebiyatın temelini teşkil ederler. Kültiğin, Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtları Türkler’in tarihî, içtimai ve siyasî durumunu gelişmiş, güzel bir dille anlatan en mühim, en uzun yazıtlardır.(l) Orta-Asya Türk kültürünün gelişmesinde ve yayılmasında Uygurlar’ın rolü büyük olmuştur. Devlet yönetimi ve yerleşik hayata geçmedeki başarılan yanında, Türk düşünce hayatında da bir takım aşamalar yapmışlardır(2). Göktürklerle aynı devirde ortaya çıkan ve onları yenerek yerlerine yeni bir Türk devleti kurmuş olan (742–840) Uygurlara ait eserlerin bir kısımda günümüze kadar gelmiştir.

Bunlar da eski Türk Edebiyatı’nın seçkin örneklerini veriyorlar. Geçen yüzyılın sonlarında ve bu yüzyılın başlarında Doğu Türkistan’ın Turfan havalisinde yapılmış olan kazılarda elde edilmiş olan malzeme, eski Türk Kültürü’nü türlü bakımlardan açıkladığı gibi, Türk dili ve edebiyatına ait eserleri de ortaya çıkarmıştır. Göktürk’lerden kalan edebi eserlerin çoğu yazıtlar halinde iken, Uygurlara ait olan yazmalardır. Büyük bir kısmı dinî mahiyette olan bu yazmalar, kâğıt üzerine yazılmış parçalar (frağmentler) yani tam olmayan eserlerdir. Birçokları eksik olup bozulmuş küçük kâğıt parçalar halinde bulunmuşlardır. Türlü içtimai şartlar altında, türlü alfabelerle kaleme alınmışlardı.

Uygur edebiyatını üç büyük çağa bölerek incelemek mümkündür:
1-İslâm’dan önceki edebiyat,
2-İslâm tesiri altındaki edebiyat,
3-Batı tesirinden doğan edebiyat.

1-İslâmiyet’ten Önceki Türk-Uygur Edebiyatı:
Yaşadığımız asrın başlarına doğru Orhun, Selenge, Yenisey, Turfan, Koça, Kuçar, Hoten ve başka yerlerde yapılan araştırmalar neticesinde Uygur Türklerinin edebiyatına ait birçok eserler kazılardan çıkmıştır. Çoğu Budist ve Maniheist gibi dinî konulan işleyen bu eserden incelenebilmiş olanlarının büyük kısmı dua ve ilahi öğütlerdir. Bunlardan başka ) Çaştani Beğ hikâyesi, İki Kardeş Hikâyesi, Altın Yörük Hikâyesi ) vs. gibi edebi parçalarda ele geçmiştir. Gerçi bu devreye ait zengin destanlar kaybolmuş ise de, Çin ve İran kaynaklarında bazı özetlemeler kalmıştır.

Bunlar Türeyiş ve Göç destanlarıdır (3).Yapılan kazılar sırasında ele geçen eski Uygur şiirlerinin bir kısmı batılı Türkologlarca yayımlanmıştır. Türk edebiyatı tarihçisi Reşit Rahmeti Arat (1900–1964) Eski Türk Şiiri adlı kitabında. Uygurlara ait 27 şiiri (buna İslâmî muhitinde yazılan 6 şiir ile bir fal kitabı da dâhil ) şerhleri, izahları ve bugünkü Anadolu Türkçesine çevrilmiş metinleri ile ortaya koymuştu bu eserlerde yer alan Uygur şiirlerinin 20 tanesi Buda muhitinde, 7 si Mani muhitinde, 6’sıda İslâm muhitinde Uygur yazısıyla yazılmış şiirlerdir. Bu şiirleri VIII-XIII y.y. arasında yazmış olduğu tespit edilmiştir. Koşuğ, Koşma, Takşut, Takmak, Yır, Kuğ… gibi adlan taşıyan bu şiir veya nazımların çoğu dinî ilâhiler, methiyeler, ölüm ve cehennem tasvirleri, öğütler, niyazlardır. Fakat bu metinlerin arasında ( bazı parçalarda bütün olarak) güçlü tabiat şiirleri, lirik aşk şiirleri, yiğitlik terennümleri ve hikmetlerde bulunmaktadır.

Uygurlarca şiir örneklerinde hece vezninin bazı ölçüleri ( 4+3, 5+3, 6+6 hece sayısı genellikle 7-15 arasında değişir.) ile üçlük ve dörtlük düzenin (a a b b; a a a a; a b a b) kullanıldığı görülür.

Reşit Rahmet arat eski Türk şiiri adlı kitabındaki önemli bir hizmeti de Aprunçur Tiğin adlı; şimdiye kadar eseri bilinen ilk Türk Uygur şairini, iki şiiri ile bulup edebiyat dünyasına tanıtmış olmasıdır. Bu şairin Uygurların ilk devresinde Mani muhitinde yetiştiği anlaşılmaktadır. Başlangıçtan bu yana hem adıyla hem eseriyle bilinen en eski Türk Uygur şairleri şöyle sıralanmaktadır:

1-Aprınçur Tiğin (İki şiiri ile biliniyor)
2-Kül Tarkan (Yalnız adıyla biliniyor)
3-Sıgku Seli Tutung (Türk illerinden ve törelerinden genişliğine bahseden meşhur Çin seyyahı Huen-Tsang’ın seyahatnamesini 10‘uncu asrın ilk yarısında Uygurcaya çevirmiştir.Bu eser Paris Millî Kütüphanesinde saklanmaktadır.)
4-Ki Ki (Buda muhiti içinde yerleşmiş olan bu şairin (Eski Türk Şiiri; sayfa 186 ve 195’te yer alan)iki şiiri bulunmaktadır.)
5-Pratyaya şiiri (Aynı eserin 150 ve 156 sayfalarında yer alan iki şiiri vardır.)
6-Asığ Tutung (Bir dörtlük içinde adı geçmektedir.)
7-Çisuya Tutung (Bir şiiri vardır.)
8-Kalım Keyşi (Buda muhiti içinde yetişmiş olduğu sanılan bu şairin aynı kitabın 164. sayfasında bir niyaz şiiri bulunmaktadır.)
9-Çuçu (Divan-ı Lügat-it Türk’ de adı geçen bu şairin elde mevcut şiiri yoktur. Ancak Kaşgarlı Mahmud’ un verdiği manzum örneklerden bir kısmının bu şaire ait olduğu tahmin edilmektedir.)

Büyük Fütuhat yapan muazzam devletler kuran Türk Milleti’nin en eski devirlerinden beri kahramanlık destanları yarattığında şüphe yoktur. Bunlar arasından: Türeyiş Efsanesi, eski bir Türk hakanı, İnsan soyunda görülmemiş derecede güzel olan kızlarını insanlarla evlendirmeye kıyamadı. (Onlar ancak tanrılara layıktır.) diye düşündü. Kızlarını herkesten uzak tutmak için yüksek bir kuleye yerleştirdi ve gelip onları nikâh etmeleri için Tanrı’ya yalvardı. Gök Tanrı, Bozkurt şekline bürünüp geldi. Kızlarla evlendi. Onlardan doğan nesiller, Dokuz Oğuz ve On Uygur boylarını meydana getirdiler.

Destanlarda mitolojik kişiler, olağan üstü olaylar da yer alır. Hicrî Türk boyunun sözlü geleneğinde millî özellikleri yaygınlaştırmak amacıyla oluşturduğu destanlar vardır. Bunların en önemlileri: Göktürk destanları, Uygur destanları, Kırgız Türkleri’nin Manas destanı, Oğuz Türklerinin, Oğuz Kağan ve Alper Tunga destanlarıdır.

İslâmiyet Tesirindeki Türk-Uygur Edebiyatı: Türkler İslâmiyet’i, devlet dinî olarak X. asrın ilk yarısında kabul ettiklerinden bu devirden sonraki edebiyatlarında, Türk-Uygur edebiyatı üzerine kurulmuş İslâmî bir edebiyat olmuştur. İslâmî Türk edebiyatı birçok dinî terimleri Budizm, Manihaizm dinî edebiyatından miras almıştır. İslâm devrinin ilk Türkçe eserlerinden olan Kutadgu Biliğ müellifi (Dinleyin Ötüken Beğ’i ne diyor ?), (Dinleyin Yağma Beğ’i ne demiş?) gibi mısralarıyla eski Orhun devrinin, edebiyatını hatırlatır…

Türklerin İslâmiyet’i kabul etmeleriyle Moğol istilâsı arasında geçen üç asrın (920–1120) da elde edilen edebi mahsullerden Divan-ı Lügat-it Türk, Atabetül-Hakayık, Ahmet, Yesevi ve dervişlerinin hikmetleri ve bazı hukuk vesikaları gibi eserleri biliyoruz. Kaşgarlı Mahmud’ un ifadesine göre, bu lehçede yazılmış olan edebiyatı, ( Hakaniye Türk Edebiyatı ) diye kabul etmek gerekir.XI.XU. Yüzyıldan sanılan Türkçe Kur’ an tercümelerinin (Hakanî Türk) muhitinde yapıldığı sanılır. Nitekim Kaşgar tarihîni yazan Almalıklı Abul Futüh Abdal Gaffar B. Hüseyin, babası aslen Humari (?) nispetli ve Gazneli olup Kaşgar’ da yerleşen Al-Huseyn B. Ali B. Halaf B. Cibril Kaşgar İmamı iken, oğlu ile birlikte Kur’ an tefsiri yazmakta idiler.

Bir gün Kaşgar hanı Abdal-Gaffar’ı çağırmıştı. O da Kelâmullah-ı bırakarak Han’ in davetine icabet etmek isteyince, babası ona beddua etmişti. Abdal Gaffar, at üstünde Han’ a giderken, attan düşüp H. 486/1093 tarihleri arasında da ölmüş olduğu rivayet, edilmektedir. Türkleri Allah’ın ordusu olarak tavsif eden hadisi Kaşgarlı Mahmud’ a rivayet eden, Kaşgarlı İmam Hüseyin B. Halaf Kur’an tefsiri yapan zat olsa gerek.(4)
İslâm dinînin Türkler arasında yayılması Türk Dili ve Kültürü’ nün gelişmesi üzerinde iyice müessir olmuştur.Bir taraftan Ahmet Yesevi, Hakim Ata, Süleyman Ata gibi şairler tarafından halk edebiyatı mahiyetindeki ilahiler, hikmetler ve umumiyetle mevzulardan ibaret şiirler vücuda getirilirken bir taraftan da Kur’ an tercümeleri yolu ile Türkçe yeni İslâm’i deyimlerle zenginleştirilmiştir. Bu suretle müşrik Türk yazarlarının kabul ettikleri yabancı terimleri de değiştirilmiş, Türk edebiyatı diline yeni yeni mefhumlar katılmıştır.

Uygur Türkleri İslâm muhiti içinde Yusuf Has Hacip, Mahmut Kaşgari, (Kaşgarlı Mahmut ) Ahmet Yükneki, Ahmet Seyit Kaşgari, Celaleddin Muhammed, Tabip Yarkendi, Muhammed Mirza, Haydar Devleti, Sedin Kaşgari, Mirza Muhammed Çirasi, Sadreddin Kaşgari, Muhammed Yusuf bin Kaşgari, Molla Muhammed Sadık, Muhammed Sadık Yarkendi, Muhammed Sadık Yenihisarî, Celaleddin Katip Yarkendi, Molla Muhammed Timur Kaşgari, Şeddi Kaşgari, Abdûlveli Sermeni, Mola Musa Aksuî, Molla Musa Sayramî, Bilal Nazım, Abdurrahim Nizarî, Muhammed Baba Hoca Hotenî, Muhammed Îbni Sedir Zeyneddin, Kaşgari gibi tarihçi, edip, hukukçu, dilci, astronom, kimyacı, tabip, coğrafyacı,matematikçi ve şairler olarak yetmiş beş den fazla büyük isim yetiştirmiştir.Bunların yazmış oldukları eserlerin yekûnu 130 dan fazla olup, bu eserlerin büyük bir kısmı halen Leningrad Millî Kütüphanesinde saklanmaktadır.

Türk Uygur bilginlerinin Arapçadan, Farsçadan Uygur diline tercüme ettikleri eserleri de göz önünde bulunduracak olursak yukarıda vermiş olduğumuz rakam 250 den fazla olur.

Orta-Asya İslâm ordusunun kültür değişme ve bocalamasında, şüphesiz pek büyük rolü olmuş, Türk kavimlerini Orta-Asya sahasının gerçek sahipleri haline getirmiş, Türk Dili ve Edebiyatına, yeni kültür inkişafını temin etmiştir. İşbu yeni Türk kültür gelişmesi merhalelerini, ana hatları ile bize tanıtan, Karahanlı devletinin iki unutulmaz mütefekkiri Kaşgarlı Mahmud’ la Balasagunlu Yusuf Has Hacip olmuşlardır. Bunlardan birincisi XI. asır Orta-Asya’sının yetiştirmiş olduğu en büyük filologu olup, Türk Halk Dili ve Edebiyatını ayakta tutmuş, O’nu çağının millî bir kültür taşıyıcı abidesi olarak, yeni bir hamle ile ortaya atılan Arap Kültürüne karşı koymuştur. İkincisi ise devrin klasik ve edebi Türkçesini edebi nazım şekline koyarak Orta-Asya kültür akışında ağırlığı hissedilen İran Edebiyatı seviyesini aşacak duruma getirmiştir. Bu suretle, Kaşgarlı Mahmut İskenderiye filoloji mektebi metodunda Türk dil ve gramer geleneğinin kurucusu Has Hacip’in ise Türk nazım edebiyatı mektebinin yaratıcısı sıfatıyla, Türk milletine yeni bir kültür merkezi temin etmiştir.

Hiç şüphe yoktur ki, yeni İslâm Medeniyeti çevresi içerisine kapatılan Türklerin bu tesir altında ezilmemeleri, bu konudaki millî taassup ve karşı koymaları sayesinde kabul olmuştur. Her ikisi de Türk dilinin yükselmesine azmetmiş, bu konuda gereken çabayı sarf etmişlerdir.

DİVAN-I LÜGAT-İT TÜRK

Divan-ı Lügat-it Türk adından da anlaşılacağı üzere, Türk Lügatlerinin bir nevi divanı olup Karahanlı Devri Türk ağızlarının oldukça zengin bir sözlüğü değerindedir. Yazarı nesepçe, yüksek bir Türk ailesi mensubu olup, çeşitli Türk boylan arasında topladığı dil malzemesini tevsit etmek üzere, ayrıca türlü halk edebiyatı nevilerini de tanık olarak ileri sürmeyi ihmal etmemiştir. Bilhassa, milliyetçi bir Türk mütefekkiri olması sebebiyle, tekmil Türk illerini ve bozkırlarını dolaşarak Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma ve Kırgız boylarının dil ve kafiyelerini, yani edebiyatlarını, bütün incelikleri ile topladığını, ısrarla söylemeyi lüzumlu görmüştür. Büyük bir kültür hazinesi olan Divan’ın içerisine aldığı mühim kültür kelimelerini izah gayesiyle başvurduğu atasözleri, mersiye, destan, hikmet, vecize pendnâme, bahariye ve emsali gibi, yeni Türk halk edebiyatına ait olan hem de halk edebiyatı ile klâsik edebiyat arasında köprü vazifesini gören edebi eserlerin en izlenenleri Edip Ahmet Yükneki’nin Atabetü’l-Hakayık’ıyla Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet’i, Rabguzi’nin Kısasü’l-Enbiyası ve birtakım dinî eserlerdir. Atabetü’l- Hakayık, Kutadgu Bilig gibi devri için geniş bir yayılış ve inkişaf sahası bulmuş sufiyane bir eserdir. Gördüğü rağbet üzerine başka başka adlarla da şöhret bulduğu bilinmektedir. Tam yazılış tarihî bilinmemekle birlikte XII. asır Türk edebiyatı mahsullerinden sayılmaktadır. Yazar, eserin dilini (Türk dili) yahut sadece ( Türkî) diye adlandırdığı halde, esere takriz yazan Arslan Hoca Tarhan, doğrudan doğruya (Kaşgar Tili)nde yazıldığını açıklamaya lüzum görmüştür. Fakat bu deyimler arasındaki ifade farklarına rağmen, Atabetü’l-Hakayık, çağının klasik edebi Türkçe’sinden yazılmıştır.Konu ve edebi nevi itibariyle Kutadgu Bilig’in bir devamı olan Atabetül-Hakayık, dil bakımından bazı ayrılıklar göstermektedir.Bu Orta-Asya sahasında vücuda getirilen bütün eserlerde göze çarpan bir gerçektir. Yazarın kabile mensubiyeti, müstensihlerin bilgili ve kültür seviyeleri, elbette eserlerin dilinde, yapılışında ve nevinde tesirsiz kalamazdı. Buna da coğrafi ve kronoloji şartlarının da tesiri inkâr edilemez. İmlâ, kelime değişikliği işbu tesirin doğurduğu gerçeklerden biridir. Hatta bazen Atabetü-ül Hakayık’ta olduğu gibi, yazarın ad ve soyu, eserin yazılış tarihî ile müellifi dahi lâyıkıyla bilinmemektedir.

AHMET YESEVİ'NİN HİKMETLERİ

Filoloji ve Lengüistik bakımlardan Orta-Asya’nın Karahanlı Devleti Türkçesi üzerinde en kuvvetli ve tesirli edebi unsur, Ahmet Yesevi’nin hikmetleri olmuştur. XII.y.y asır mutasavvıf şairlerden olan Ahmed Yesevi, lakabından da anlaşılacağı üzere Yeşili bir Türk evladı idi.Hakkında çok faydalı bilgi F. Köprülü tarafından derlenerek, derinden derine , Anadolu’ nün aynı tip ve ayardaki şairi Yunus Emre ile mukayese edilmiştir. Coğrafi ayrılıklara rağmen, çok verimli olan bu iki mutasavvıf şâirden, bilhassa Ahmed Yesevi, ilk Türk mektebinin gelişmesinde müessir olmuş, sade Türkçe sınırlarının genişlemesini temin etmiştir.Buna göre’ de Ahmed Yesevi, çağdaşı Mahmudoğlu Edip Ahmed’i ve Kutadgu Biliğ gibi, arkada ilk Türk klasik manzum Türk edebiyatı mektebinin kurucusu kıymetini taşıyan büyük bir eser bırakmış, hatta onun genişlemesine engel olmuştur.Halkın içinden yetişme bir aydın yazar sayıldığından, ruh okşayıcı ve çekici olan hikmetleri sayesinde, pek kısa bir zamanda, çadırlarda yaşayan Bozkır Halkı’nın düşünüşü üzerinde geniş tesirleri yaratmış, bahtiyar, efsanevi şahsiyetler seviyesine yükselmiştir. Mevcut kaynaklara göre, Ahmed-Yesevi 562 Hicri = 1166 Miladi yılında vefat etmiştir.

Saraycık Testisi Yazısı: Yusuf Has Hâcip, Edip Ahmet, nihayet Ahmed Yesevi gibi üç mümtaz şairin, didaktik mahiyetteki, yeni hikmet tarzındaki edebiyat nevileri elbette tesirsiz kalamazdı. Halk ruhunu okşayan bu hikmetlerden, bilhassa halk edebiyatına yakıştırılanlar, yalnız kâğıt üzerinde kalmamış, diğer sanat eserlerine de geçirilmiştir. Testi, tepsi madeni eşyalarda olduğu gibi bunlar beyitler halinde usta hattatlar tarafından, çeşitli eşyalara hak edilmekle, hem cemiyet zevkini okşamış, nemde tasavvuf edebiyatının yayılımına hizmet etmişlerdir. Saraycık Testisi adıyla araştırmalarda yer almış olan bir testi üzerindeki iki beyit, klasik edebiyat havasının, uzun zaman Orta-Asya halkı arasında yaşamış olduğuna kuvvetli bir delil teşkil etmektedir. 1909 yılında yapılan bir kazı esnasında elde edilen bu testideki beyitin biri doğrudan doğruya Kutadgu Biliğ’den diğeri ise aynı değerdeki diğer meçhul bir eserden alınmıştır. Yesevi’den de alınmış olabilir.

KUTADGU BİLİĞ MUKADDİMESİ

Yazarı bilinmemekle birlikte, eski Kaşgar Türkçesi’nin nesir örneği olması itibarıyla, Kutadgu Biliğ mukaddimesi, Karahanlı edebiyatı için, büyük bir değer taşımaktadır. Kutadgu Biliğ’den takriben 100–200 yıl sonra yazıldığı iddia edilmektedir. Yusuf Has Hâcib’e atfedenlerde vardır. Fakat birinci iddia daha uygun görülmektedir. Üslubu, muhtevası ve edası bunu tamamıyla teyit etmektedir. Bâ husus ki Kutadgu-Biliğ’in elimizde mevcut üç nüsha fihristinde bu bahis, birbirinden farklı şekildedir. Bu düzensizlik, bizzat yazarın elinden çıkmadığını göstermektedir.

Kaynaklar
1 – Meydan Laurse cilt 19 S.476
2 – T.D.E.K Türk Kültürünü Arattırma Enstitüsü S.390. 393
3 – Uygur Türkleri E.Alptekin S. 35. ten 41 e.
4 – Türk Kültür Tarihi; ( İslâmiyet’ten Önceki Türk Kültürü Tarihi ve İslâm’a Giriş,). Emel Esin S. 171

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder