5 Ağustos 2024 Pazartesi

Aslan Avşarbey (Mülki) - 2023 Deprem Destanı (51 Dörtlük)

-6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ve Elbistan’da meydana gelen, on ili kapsayan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki depremde hayatını kaybeden on binlerce insanımızın anısına-

Altı Şubat günü kara geceden

Doğduğuna pişman bir güneş kaldı

Deprem alev alev çıktı bacadan

Binlerce ocakta kor ateş kaldı


Bostana mihrican vurmuşçasına

Memlekete kıran girmişçesine

Son anda fark edip durmuşçasına

Mahşer meydanına bir karış kaldı


Gece Pazarcık’ta faylar kırıldı

Yıllardır gerilen yaylar kırıldı

Şehirler yıkıldı köyler kırıldı

Ne bir açık kapı ne giriş kaldı


Daha ilk depremin gelmeden ardı

Öğleni geçerken bir daha vurdu

İbre yedi nokta altıda durdu

Akrep yelkovana takılmış kaldı


Hayaller kurarken yarın üstüne

Bir de deprem vurdu karın üstüne

Katlandı zor geldi zorun üstüne

Geriye çıkmadık bir savaş kaldı


Binboğa Beydağı kardan bembeyaz

Bir yandan zelzele bir yandan ayaz

Dışarıda soğuk binlerce enkaz

Asırlara bedel bekleyiş kaldı


Semayı örterken ölümden perde

Maraş’tan bir figan koptu seherde

Aklın durup sözün bittiği yerde

Bize dövmek için dertli döş kaldı


Tarihte var m’ola böyle felaket

Duyanlar sandı ki koptu kıyamet

Bir dak’kada çöktü tam on vilayet

Ne kaçacak yollar ne çıkış kaldı


Yılan oldu demir raylar kıvrıldı

Viyadükler çöktü köprü devrildi

Arabalar sağa sola savruldu

Ne tren ne otobüs ne dolmuş kaldı


Devirdi ne varsa ayakta duran

Görkemli evleri eyledi viran

Bir hayalet şehre döndü Elbistan

Ne Afşin ne Göksun ne Maraş kaldı


Ozanlar diyarı Maraş’ın hâli

Gören her yüreği ediyor deli

Karakoç gücenmiş yazmıyor eli

Mahzuni’den acı bir deyiş kaldı


Azrail bir pazar kurmuş kabala

Antep -Sarıkamış, Hatay -Kerbela

Malatya’dan arşa bir acı sela

Kilis’te Allah’a yakarış kaldı


Haritadan sildi Hatay şehrini

Antakya içine atar kahrını

Ağıtlar taşırır Asi nehrini

Önünde ne engel ne yokuş kaldı


İskenderun yandı liman içinde

Kırıkhan ve Defne duman içinde

Umutlar tükendi zaman içinde

Kaldıysa mucize kurtuluş kaldı


Geçmek bilmeyen o yüz saniyede

Nurdağı da battı Islahiye de

Adıyaman Urfa Osmaniye’de

Ne sağlam bir duvar ne de taş kaldı


Elazığ’dan tutun Diyarbakır’a

Yarıldı tarlalar döndü çukura

İşçiden memura toktan fakire

Şehirlerden köye bir yarış kaldı


Acıyla gördü ki bütün Adana

Çürüğün makyajı sıva badana

Malzemeden çalıp inkar edene

Milletçe edilen bir kargış kaldı


İnsanlar kalırken başbaşa Hak’la

Gölbaşı’nın farkı yoktu Nurhak’la

Bazı fotoğraflar kazındı akla

Onlardan şöyle bir derleyiş kaldı


Binalar dikmişler bin bir hileyle

Meğer farkı yokmuş kumdan kaleyle

Yerle yeksan oldu bu zelzeleyle

Ne kolon ne sütun ne kiriş kaldı


Enkaz sahne oyun hayat piyesi

Başlamadan bitmiş aşk hikâyesi

Yerde yırtık düğün davetiyesi

Takılacak altın ve gümüş kaldı


Yavrunun üstüne yıkılmış duvar

Anası ağlıyor oy havar havar

Savaş meydanını andırır civar

Ne sağlam kol bacak ne de baş kaldı


Bir gelin koymuşlar köy konağına

Saçları dökülmüş al yanağına

Gözleri dönerken kan çanağına

Dünyayı o gözle son görüş kaldı


Babası elinden tutmuş kızının

Altında can vermiş ev enkazının

Tarifi mümkün mü böyle sızının

Ne dizde derman ne gözde yaş kaldı


Kesilince yükü çeken kolonlar

Üst üste yapışmış koca salonlar

Bir törenden arda süslü balonlar

Aynı gün kapanan açılış kaldı


Bir çocuk yüzünde yüz yıllık çile

Anlatsa derdini dökse de dile

Terk-i dünya etmiş bütün aile

Ne ana ne bacı ne gardaş kaldı


Herkes korktu nefes alamaz oldu

Evinin yanına gelemez oldu

Koyun kuzusunu bulamaz oldu

Eşini kaybeden nice eş kaldı


Bir evdeki sazın kopmuş telleri

Bir bebeğin gece donmuş elleri

Ulaşılmaz karlı köyün yolları

Depremin üstüne kara kış kaldı


Bir köyde asırlık zeytin ağacı

İkiye ayırmış depremin gücü

Zalim felek söyle bu neyin öcü

Ne bir dalda çiçek ne yemiş kaldı


Toprak doyurur mu gözü açları

Onlara güvenmek bütün suçları

Bir kızın yarıktan sarkar saçları

İçerde kara göz kara kaş kaldı


Kurtarılmak için beklerken canlar

Her yandan seferber oldu insanlar

Göçükten biri sağ çıktığı anlar

Her yüzde hüzünlü bir gülüş kaldı


El uzatmak için bir cana daha

Ekipler dağıldı her güzergâha

Askerden polise doktor cerraha

Uykusuz günlerce koşturuş kaldı


Gönüllü insanlar verip el ele

Yardıma koştular heyecan ile

Şikayet etmeden bir tek gün bile

Fedakar ve candan bir duruş kaldı


Kör düğüm olmuşken dertler yumağı

Server’le yetişti gardaş kömeği

Bir maşına vurup yorgan döşeği

Sınırları aşan bir geliş kaldı


Çıkarılsın diye canlı bebekler

Kediler enkazın başını bekler

Yol gösterdi karda cipe köpekler

Yuvası bozulmuş nice kuş kaldı


Üst üste yığıldı cansız bedenler

Asırlık çınarlar taze fidanlar

Arşı ağlatıyor feryat edenler

Semada bir dertli haykırış kaldı


Kendince şanslıydı kefen bulanlar

Ölüsünü olsun teslim alanlar

Bir yanda acıyla saç baş yolanlar

Bir yanda sessizce ağlayış kaldı


Sarıp kefen diye eski bir çula

Cenaze taşındı mobilet ile

Dünyanın kıymeti düştü bir pula

Alacak ne lira ne kuruş kaldı


Kepçeyle dozerle mezar kazdılar

Ölüleri sıra sıra dizdiler

Ad yerine birer sayı yazdılar

Mezar başlarında isim boş kaldı


Tarlalara bir bir cızı çekildi

Açılan cızıya insan ekildi

Başlarına birer tahta çakıldı

Viran evlerinde bir baykuş kaldı


Ölen nüfus elli bini aşıyor

Her dönüme beş yüz mezar düşüyor

Geride kalanlar sanman yaşıyor

Gönüller acıyla hep sarhoş kaldı


Tablo tarif olmaz hiçbir şekilde

Vali de kahroldu halk da vekil de

Korkuyla sarılan bir de akılda

Bir kedi bir köpek arkadaş kaldı


Artçılar sarsarken ardı ardına

Kurtulanlar düştü çadır derdine

Çadır kentler benzer yörük yurduna

Ortak kazanlarda pişen aş kaldı


Şehirler boşaldı kaçarcasına

Kervanla yaylaya göçercesine

Vefasız güzelden geçercesine

Sıra sıra küskün bir gidiş kaldı


Acılar katlandı geçtikçe günler

Başka şehirlere gitti sürgünler

Ağıtla yapıldı toylar düğünler

Ne halay ne türkü söyleyiş kaldı


Sığınacak bir yer ararken fertler

Geçici ev oldu oteller yurtlar

Toplandı üst üste yığıldı dertler

Umudu umuda bağlayış kaldı


Ateş ki yakıyor düştüğü yeri

Elbet bir gün döner bu kervan geri

Ev olmaz insana elin evleri

Şimdi memleketi özleyiş kaldı


Kanuna nizama uymayanların

Aç gözü bir türlü doymayanların

Bu depremde bile aymayanların

Yüzüne topluca tükürüş kaldı


Allah’tan korkmayan arsız tiplere

Sıfatı karanlık nursuz tiplere

Malzemeden çalan hırsız tiplere

Sonucu ölümcül aldanış kaldı


Bilinmez ne zaman ders alınacak

Bilimin kıymeti tam bilinecek

Kader deyip böyle mi ölünecek

Ne millette umut ne barış kaldı


Türk milleti sağken bu memlekette

Bunun da altından kalkar elbette

Liyakati hakim kılıp devlette

Köklerden yeniden diriliş kaldı


Mülkî’den vesika kalsın bu destan

Bu millet kurtulsun acıdan yastan

Türkiye yeniden olsun gülistan

Şimdi yapılacak asıl iş kaldı

21.03.2023-Kocaeli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder