Evler, bir nara benzer,
Nar tanesi, sofalar,
Akşam, yol gibi gezer;
Sükûn, su gibi odalar.
Genç çağdaydım, kendimi bir dikenli yolda buldum;
Hıçkırıklar işittim gül ve bülbül bağlarından.
Felâketler topladım Anadolu dağlarından;
Uzun sazlı âşıklar diyarında şair oldum.
Ezgi koydum, âhlarla, figanlarla Türk şi'rine,
Öz dilimle haykırdım, 'Ey milletim, uyan! ' diye;
Viran yurdun dolaştım, bir şehrinden bir şehrine;
Saç ve sakal ağarttım ben de, 'Vatan, vatan! ' diye.
Eserin Adı: Kumarbaz
Yazarı: Fyodor Mihailoviç Dostoyevski
Çeviren: Ergin Altay
Yayınevi ve basım Yılı: İletişim Yayınları - 20.04.2020
Eserin Konusu:
Bütün umutlarını kumara ve yaşlı büyükannelerinden kalacak olan mirasa bağlayan bir ailenin yanında öğretmen olarak çalışan bir genç ile ailenin üvey kızı olan güzel ve kaprisli bir genç kız arasındaki aşkı anlatan bir eser...
Bu sofracık, efendiler - ki iltikâma muntazır
Huzurunuzda titriyor - şu milletin hayâtıdır
Şu milletin ki mustarip, şu milletin ki muhtazır
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin
Yaşamaktan yoruldu adam,
Düşündü kı boş geçmiş ömür.
Dışarıda bembeyaz âlem,
Dışarıda yağıyordu kar.
Ey bülbül-i ter-zebân-ı irfan,
Dem-beste nevâlarınla vicdan
Hem safvet-i rûh olan o âvâz
Oldukça harîm-i canda dem-sâz ,
Pâmâlim olur bütün avâlim;
Lâhûta kadar çıkar hayâlim.
Eşvâkıma dar gelir de eb’âd,
Eyler fikrim fezâlar îcâd!
Ey nûr-ı mübîni Kibriyâ’nın,
Sînem olamaz mı âsûmânın?
Gökler mi bütün karârgâhın?
Hiç yerlere uğramaz mı râhın ?
Ey tâir-i nâz-ı sidre-pervâz ,
Kalbimde olaydın âşiyânsâz ;
Bir başka terâne gûş ederdin ,
Rûhum gibi sen de cûş ederdin.
Yâdımda duran neşâidinden
Dâim cezebât içindeyim ben.
Verdikçe derûna vecd o âheng,
Dünyâ nazarımda teng olur teng !
Âzâdesi büsbütün kuyûdun ,
Bir şi’r-i semâ-zemîn sürûdun!
Bir şi’r-i revan ki: Cûy-i cârî
Feyziyle bahâr-ı ömre sârî.
Bir nağme ki: Rûhtur, ledündür ;
Kur’an gibi râsihîn içindir.
Bir nâle ki: Şevk-sûz-i idrâk
Havlinde nidâ-yı “mâ-arafnâk!”
Ey şâir-i râzdân-ı mülhem ,
Ben râzına olmasam da mahrem ,
Hayrân-ı kemâlinim... Beyânın
Gûyâ ki hitâbıdır Hudâ’nın!
Bin bir renkli dağlarım bir yiğit bekliyor
Gemlenmiş al atlarım bir yiğit bekliyor
Sevgiye kapanmış şimdi bütün kapılar
Beyefendi etliye sütlüye karışmaz
Hanımefendinin ojeleri silinir
Çarşı pazarda sayısız mart kedileri
Bileniyor yılan dilli keskin bıçaklar
Dal dal olmuş birlik ağacım bel veriyor
Çıfıt çarşısına dönüyor memleketim
Pusuya yatmış pişkin çakallar gülüyor
Nereye kadar gidecek bu işin sonu
Bir yanım Aydın, öte yanım Kastamonu
Kız, keliniñ kadırlap,
Ükü menen sıyladıñ.
Çaçılıp ketken uzundun,
Çar tarabın çıynadıñ.
Ayıgışıp kelgen duşmandı,
Adırdan kaçkan tülküdöy,
Algırdı salıp kıynadıñ.
Senin için düşünüyorum
Dünyayı
Öylesine yoğun
Öylesine yeni görmüşçesine
Senin için çeviriyorum yapraklarını
Kitapların bir bir
Sanki şimdiye dek
Körmüşçesine
Senin için diktim antenlerini
Tüm sezilerimin
Belirsizlikleri yakalayıp
Somutlaştırır diye
Senin için sorguluyorum
Düşüncelerimin meleklerini
Zerdüşt örneği
Bir yerlere varır diye
Seni sorguluyorum
Her şeyinle
Varsa bile
Günahların işim değil.
Atatürk, sanatı şöyle tanımlıyor:
“Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musîkî, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.”
Gün, daha henüz ışımamıştı. Buğulu camın gerisinden Polatlı’nın karanlığı delen ışıkları, kıpış kıpış, fakat belirsizce görünüyordu. Sabahın güzelim sessizliğini doya doya koklamak, tanyerinde sürüp giden renk dövüşünü kana kana görebilmek… Korkusuz olmak. Ne kadar güzelmiş değil mi?
Yaz günleri çayır çimen üstünde
Seken dilber beni mecnun eyledi
Üsküfün aldırmış balaban geldi
Bakan dilber beni mecnun eyledi
Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır; Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır! Bayramda güler çehre-i mâ'sûm-i sabâvet, Ümmîd çocuk sûret-i sâfında iyandır Her cebhede bir nûr-i mücerred lemeânda; Her dîdede bir rûh demâdem cevelândır. Âlâm-ı hayâtın iki kat büktüğü ecsâd Feyzindeki te'sîr ile âsûde revandır.
Yattım gurbet elde gam yastığına
Dağ gibi üstüme geldi ayrılık
Eşim dostum soldu gitti bağ gibi
Böldü parça parça etti ayrılık
Yollarıma engel geldi kış gibi
Gülsem bile iki gözüm yaş gibi
Şahin pençe sinde yavru kuş gibi
Böldü parça parça etti ayrılık
Yine esiyor deli rüzgâr
Yine alacaksın sevgilimi
Sen sevmekten ne anlarsın
Bırak sevgilimi deli rüzgâr
Dertler benim çileler benim
Sen gelince hüzünlenir gözlerim
Dağlar senin taşlar senin
Bırak sevgilimi deli rüzgâr
İlkbaharı müjdelemiş her çiçek,
Yordurmuş düşünü, hayıra çoban.
Hazırlık var, yaylasına göçecek,
Koyunu kuzudan, ayıra çoban.