(1) Bi’ş-nev (în) ney çün hikâyet mîkoned
Ez
cüdâyihâ şikâyet mîkoned
Dinle neyden kim hikâyet itmede
Ayrılıklardan
şikâyet itmede
“Dinle bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor.”
(2) Kez neyistân tâ merâ bübrîde end
Der nefírem merd u zen nâlîde
end
Dir kamışlıkdan kopardılar beni
Nâlişim zâr eyledi merd ü
zeni
“Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan
erkek, kadın herkes ağlayıp inledi.”
(3) Síne hâhem şerha şerha ez-firâk
Tâ be-gûyem şerh-i derd-i
iştiyâk
Şerha
şerha eylesin sînem firâk
Eyleyem
tâ şerh-i derd-i iştiyâk
“Ayrılıktan parça parça olmuş kalb isterim ki,
iştiyak derdini açayım.”
(4) Her kesî kû dûr mând ez-asl-ı hîş
Bâz cûyed rûzgâr-ı vasl-ı hîş
Her kim aslından ola dûr u cüdâ
Rüzgar-ı vaslı eyler muktedâ
“Aslından uzak düşen kişi, yine vuslat
zamanını arar.”
(5) Men be-her cem’iyyeti nâlân şodem
Cüft-i bed hâlân u hoş hâlân şodem
Ben
ki her cem’iyyetin nâlânıyem
Hem-dem-i
hoş-hâli bed-hâlânıyem
“Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hâllilerle
de eş oldum, iyi hâllilerle de.”
(6) Her kesî ez-zann-ı hod şod yâr-ı men
Ez derûn-ı men necust esrâr-ı
men
Her
kişi zu’munca bana yâr olur
Sohbetimden
tâlib-i esrâr olur
“Herkes kendi zannınca benim dostum oldu; ama kimse
içimdeki sırları araştırmadı.”
(7) Sırr-ı men ez nâle-i men dûr nîst
Lîk
çeşm-i gûşrâ ân nûr nîst
Sırrım olmaz nâlişimden gerçi dûr
Lîk yok her çeşm ü gûşa
feyz-i nûr
“Benim esrârım feryadımdan uzak değildir; ancak
(her) gözde, her kulakta o nur yok.”
(8) Ten zi-cân u cân zi-ten mestûr nîst
Lîk kesrâ dîd-i cân destûr
nîst
Birbirinden ten ü cân pinhân değil
Lîk yok destûr-ı rü’yet câna
bil
“Ten cândan, cân da tenden gizli kapaklı
değildir; lâkin cânı görmek için kimseye izin yok.”
(9) Âteşest în bang-i nây u nîst bâd
Her ki în âteş nedâred nîst
bâd
Oldı
âteş sıyt-ı ney sanma hevâ
Kimde
bu âteş yoğ ise hayf ana
“Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş
yoksa yok olsun.”
(10) Âteş-i ‘ışkest ki ender ney fütâd
Cûşiş-i ‘ışkest ki ender mey
fütâd
Âteş-i aşk iledir te’sîr-i ney
Cûşîş-i aşk iledir teşvîr-i
mey
“Aşk ateşidir ki neyin içine düşmüştür; aşk coşkunluğudur
ki şarabın içine düşmüştür.”
(11) Ney harîf-i her ki ez-yârî berîd
Perdehâyeş perdehâ-yi mâ
derîd
Yârdan mehcûra hem-derd oldı ney
Çâk-sâz-ı perde-i merd oldı
ney
“Ney,
dosttan ayrılan kişinin arkadaşı, hâldaşıdır. Onun perdeleri, perdelerimizi
yırttı.”
(12) Hemçü ney zehrî vü tiryâkî ki dîd
Hemçü ney demsâz u müştkî ki
dîd
Ney gibi bir zehr ü tiryâk olamaz
Ney
gibi dem-sâz u müştâk olamaz
“Ney gibi hem bir zehir, hem bir tiryak, ney gibi bir
hemdem, hem bir müştak kim gördü?”
(13) Ney hadís-i râh-ı pür-hûn mîküned
Kıssahâ-yı ‘ışk-ı
Mecnûn mîküned
Ney
virir bir râh-ı pür-hûndan haber
Aşk-ı
Mecnûn kıssasın takrîr ider
“Ney kanla dolu olan yoldan bahsetmekte; Mecnun
aşkının kıssalarını söylemektedir.”
(14) Mahrem-i în hûş cüz’ bî-hûş nîst
Mer zebân râ müşterî cüz’ gûş
nîst
Bî-dilândır mahrem-i esrâr-ı hûş
Yok zebâna müşteri illâ ki
gûş
“Bu aklın mahremi akılsızdan başkası
değildir; dile de kulaktan başka müşteri yoktur.”
(15) Der gam-ı mâ rûzhâ bî-gâh şüd
Rûzhâ bâ sûzhâ hem-râh şüd
Derdimizden rûzlar bî-gâh olur
Rûzlar çok sûz ile hem-râh
olur
“Bizim gamımızdan günler, vakitsiz bir hâle
geldi; günler yanışlarla yoldaş oldu.”
(16) Rûzhâ ger reft kû rev bâk nîst
Tû bemân ey ânki çün tû pâk
nîst
Gam
değildir günler eylerse güzer
Sen
hemân bâkî ol ey pâkize ter
“Günler geçtiyse, geçip gitsin; korkumuz yok. Ey
temizlikte nazîri olmayan, hemen sen kal.”
(17) Her ki cüz’
mâhî zi âbeş sîr şüd
Her (ki) birûzist rûzeş dîr
şüd
Mâhiyi
bahr olamaz sîrâb-sâz
Rûz-ı
bî-rûzî olur gâyet dirâz
“Balıktan başka herşey suya kandı, rızkı olmayana da
günler uzadı.”
(18) Der neyâbed hâl-i puhte hîç hâm
Pes
suhan kûtâh bâyed ve’sselâm
Puhte hâlin hiç fehm itsin mi hâm
İhtisâr
üzre söz gerektir vesselâm
“Ham, pişkinin hâlinden anlamaz, öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm."
Not: Manzum
tercümeler Süleyman Nahîfî’ye, mensur tercümeler ise Veled Çelebi’ye aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder