27 Şubat 2025 Perşembe

Shukur Qurbon - Sog'inch darvozasi

 

1

Oʼgʼlim, sen borsan-u, nega yoʼqdaysan?

Oʼgʼlim, kul ostida qolgan choʼgʼdaysan.

Bu kul nima, oʼgʼlim? Seni topmishdir,

Gul umring bamisli xazon yopmishdir.

Gul umr avvali, axir, gʼunchalik,

Gʼunchaning qismati, nahot, shunchalik:

Sen sari borgali barcha yoʼllar berk,

Damlar bark, kunlar berk, oyu yillar berk.

Faqat yoʼllarida tikanlar sochiq

Sogʼinch darvozasi menga lang ochiq.

Taqdirdan qayga ham boarding qochib?

Hayhot, bu darvoza senga ham ochiq.

Unib-oʼsmay turib, kulmay bir shoʼx-shan,

Sening ham koʼksingga sanchilar tikan.

Yetimcha, deyishsa, seni oʼylayman,

Seni qizgʼonaman, seni kuylayman.

Ahmet Hamdi Tanpınar - Mavi Maviydi Gökyüzü

 

Mavi, maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...

26 Şubat 2025 Çarşamba

Mehmed Akif Ersoy - Bir Mezar Taşına Yazılmış İdi (Safahat'tan - 30)

 

Şu fânî zindegâniyle hayât-ı câvidânînin ,
Telâkî-gâhıdır makber denen son menzil-i ârâm.
Hayat ölmekle bitmiş olsa bir şey anlaşılmazdı;
Evet, bir ömr-i sânî var: Değil hilkat abes mâdâm .
Sen ey gâfil beşer, âlemde bir te’mîn-i istikbâl
Edeydim, der çekersin ihtiyârî bir yığın âlâm.
Eğer üç günlük istikbâl için ferdâyı anmazsan,
Hederdir, korkarım, dünyâda imrâr ettiğin eyyâm .
Hakîkî bahtiyâr ancak o âdemdir ki, dünyâdan
Giderken mâmelek nâmıyle terk eyler büyük bir nâm.
İlâhî! Doğru bir meslek nasıl bulsunlar insanlar,
Hakâik hep dururken perde-pûş-i zulmet-i evhâm ?

24 Şubat 2025 Pazartesi

Mehmed Akif Ersoy - Ressam Haklı (Safahat'tan - 29)



Bir zaman vardı ya târîh-i mukaddes modası...
Yeni yaptırdığı köşkün büyücek bir odası,
Mutlaka eski tesâvîr ile ziynetlensin,
Diye, ressam aratır hayli zaman bir zengin.
Biri peydâ olarak, “Ben yaparım” der, kolunu
Sıvayıp akşama varmaz, sekiz arşın salonu
Sıvar amma ne sıvar! Sâhibi der:
        – Usta, bu ne?
Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine!
– Bu resim, askeri basmakta iken Fir’avn’ın ,
Bahr-i Ahmer yarılıp geçmesidir Mûsâ’nın.
– Hani Mûsâ be adam?
        – Çıkmış efendim karaya...
– Fir’avun nerde?
        – Boğulmuş.
                – Ya bu kan rengi boya?
– Bahr-i Ahmer ay efendim, yeşil olmaz ya bu da!
– Çok güzel levha imiş! Doğrusu şenlendi oda!

23 Şubat 2025 Pazar

Mikayıl Müşfiq - Gecə düşüncəsi

 


Xoşladığım bir gecə, yerlər, göylər işıqlı,
Ay bir sərxoş göz kimi, ulduzlar yaraşıqlı.
Bunları seyr edərkən
Bir az fikrə gedərkən
Fikrim, hissim, xəyalım o qədər yüksəldi ki,
Mənə öylə gəldi ki,
Bizlərdən əvvəl nə yer, nə göy, nə həyat olmuş,
Nə bu ucsuz-bucaqsız gözəl kainat olmuş…

22 Şubat 2025 Cumartesi

21 Şubat 2025 Cuma

Shahriyor Shavkat - Turonga bir yurak zarur


Gar kishan taqsalar qo‘limga bir kun,
Quyoshdan to‘silsa yovqur ko‘zlarim,
Men bitta-bittalab sanashim mumkin
Dastavval sotadi qaysi do‘stlarim.
Va illo qo‘rqmasman,
Yo‘lim haqmi, bas!
Qaro sabuhlarga yetadi kuchim,
«Bir boshga – bir o‘lim» – o‘lim naqlimas,
Jo‘mardning kalomi ekani uchun.
Qadahlar to‘qnashib turibdi hali,
Nigohlar sirtida do‘stona bosim.
Hozircha ixtilof, nifoqdan nari
Adoliq topmoqda silliq marosim.
Baribir bilaman, kimda qaysi o‘y,
Qay sohil ishqida suzmoqda kema.
Ay, fuzul yuragim,
Qichqiriqni qo‘y,
Burg‘ular oldida sibizg‘a nima?!
Va illo demasman,
Umidingni uz.
Turkular kuylanmas kulib, hiringlab,
Turonday vatanni umatgan ulus
Tariqday ovozni tururmi tinglab?!
Ey turkiy do‘stlarim,
Nafasi yovqur!
Yig‘ib qo‘yilmaydi shamolda yelkan.
Avvalo, Turonga bir yurak zarur,
Yurakki, salmog‘i Turondan ulkan!

Karacaoğlan - Koşma (Yazın Evvel Baharında)


Yazın evvel baharında
Teferrüçte gör almayı
Yel esip yere düşmeden
Budağında kır almayı

Mehmed Akif Ersoy - Köse İmam (Safahat'tan - 28)


- Kardeşim Ali Şevki Efendi Hoca’ya -

İlmi az, görgüsü çok, fıtratı yüksek bir imam
Tanırım ben, ki hayâtında tanıtmıştı babam.
“Kim bilir; şimdi ne âlemde benim şanlı Köse’m;
Görmedim üç senedir, bâri gidip bir görsem...”
Diyerek, dün gece güç hâl ile buldum evini.
Koca insan; ne şetâretle kabul etti beni:
– Gel ayol gel, Hocazâdem, bizi ihyâ ettin...
Ne kerâmetçe tesâdüf; seni andıktı demin.
Kahveler, nargileler, enfiyeler , şerbetler,
Rûhu lebrîz-i safâ eyleyecek sohbetler,
Hepsi mebzûl idi mecliste. Ne a’lâ; derken,
Kapı şiddetle çalınmaz mı?

Oyhan Hasan Bıldırki - Kadersiz Başım Oy

Hani ne derler Han’ım, kara haber sınır tanımaz. Kara haber tez duyulur. Bu defa da öyle oldu. Bütün Bursa çalkalandı. Ak saçlı analar, babalar, bağırlarını, başlarını yoldular. Koşa badem ağızlı, kınalı parmaklı gelinler, kızlar çok ağlayıp, yüzlerini yırtıp dövündüler. Yavru balaban bakışlı oğlancıklar, göğsü güzel balacıklar melül, mahzun bakışıp kaldılar. Hemen herkes bir başka yorumda bulundu. Töreyi bilen ulular ayıttılar:

19 Şubat 2025 Çarşamba

Bobur - G'azal (Kim ko‘rubdur, ey ko‘ngul, ahli jahondin yaxshilig‘)

Kim ko‘rubtur, ey ko‘ngul, ahli jahondin yaxshilig‘,
Kimki ondin yaxshi yo‘q, ko‘z tutma ondin yaxshilig‘.

Bu zamonni naf’i qilsam ayb qilma, ey rafiq,
Ko‘rmadim hargiz, netayin, bu zamondin yaxshilig‘.

Dilrabolardin yomonliq keldi mahzun ko‘ngluma,
Kelmadi jonimg‘a hech oromi jondin yaxshilig‘.

Ey ko‘ngul, chun yaxshidin ko‘rdung yomonlig‘ asru ko‘p,
Emdi ko‘z tutmoq ne ya’ni har yomondin yaxshilig‘.

Bori elga yaxhshilig‘ qilg‘ilki, mundin yaxshi yo‘q
Kim, degaylar dahr aro qoldi falondin yaxshilig‘.

Yaxshilig‘ ahli jahonda istama Bobur kibi,
Kim ko‘rubtur, ey ko‘ngul, ahli jahondin yaxshilig‘.

18 Şubat 2025 Salı

Ömer Seyfeddin - Pembe İncili Kaftan

 

Büyük kubbeli serin divan, bugün daha sakin, daha gölgeliydi. Pencerelerinden süzülen mavi, mor, koyu kahverengi bahar ışıkları, çinilerin yeşil derinliklerinde birikiyor, koyulaşıyordu. Yüksek ipek şiltelere diz çökmüş yorgun vezirler, önlerindeki halının renkli nakışlarına bakıyorlar, uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan ihtiyar sadrazamın sönük gözleri, gayet uzak, gayet karanlık şeyler düşünüyor gibi, mevcut olmayan noktalara dalıyordu.

— Cesur bir adam lazım, paşalar... dedi, biz onun sırmalara, altınlara, elmaslara gark ederek gönderdiği elçisine padişahımızın elini öptürmedik, ancak dizini öpmesine müsaade ettik. Şüphesiz o da mukabele etmeye kalkacak.

— Şüphesiz.

— Hiç şüphesiz.

— Mutlaka...

17 Şubat 2025 Pazartesi

Mehmed Akif Ersoy - Mahalle Kahvesi (Safahat'tan - 27)

 

Kardeşim Hüseyin Avni’ye

“Mahalle kahvesi!” Osmanlılar bilir ne demek?
Tasavvur etme sakın “Görmedim nedir?” diyecek.
Dilenci şekline girmiş bu sinsi cânîler,
Bu, gündüzün bile yol vermeyen, harâmîler,
Adımda bir dikilir, azminin, gelir, önüne...
Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!
Evet, dilenci sanır seyr eden kıyâfetini;
Fakat bir onluğa âgûş açan sefâletini,
Görüp de rikkate şâyân, biraz sokulsa, hemen,
Vurur şikârını tâ kalbinin samîminden!
Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı?
Kapansın, elverir artık bu perde pek kanlı!
Hayır, bu perde, bu Şark’ın bakılmayan yarası;
Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası;
Hayâtımızda gediktir “gedikli” nâmıyle,
Açık durur koca bir kavmin ihtimâmıyle!
Sakın firengiye benzetmeyin fecâ’atini :
Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini.
Mahalle kahvesi Şark’ın harîm-i kâtilidir;
Tamam o eski batakhâneler mukâbilidir .
Zavallı ümmet-i merhûme ölmeden gömülür;
Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür...
Muhît-i levsine dolmuş ki öyle manzaralar:
Girince nûr-ı nazar simsiyah olur da çıkar!
Yatar zemîn-i sefîlinde en kesîf eşbâh,
Yüzer havâ-yı sakîlinde en habîs ervâh.
Dehân-ı lâ’nete benzer yarıklarıyle tavan,
Kusar içinde neler varsa hâtırâtından!
O hâtırâtı sakın sanmayın: Meâlîdir;
Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir.
Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yalnız,
Mülevvesâtma mâzîmizin sarılmadayız?
Kış uykusunda mı geçmişti ömrü ecdâdın?
Hayır, o nesl-i necîbin , o şanlı evlâdın,
Damarlarında şehâmet yüzerdi kan yerine;
Yüreklerinde ölüm şevki vardı can yerine.
Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yazık,
Birer birer yıkarak kahvehâneler yaptık!
Bütün heyâkil-i san’at yetiştiren Şark’ın,
Zemîn-i feyzi nasıl şûre-zâra döndü bakın!
Ne hastahânesi kalmış zavallı eslâfın,
Ne bir imâreti, bitmiş elinde ahlâfın .
Kanalların izi yok, köprüler harâb olmuş;
Sebillerin başı boş, çeşmeler serâb olmuş!
O kahraman babalardan doğan bu nesl-i cebîn
Ne gîrûdâr-ı maîşet bilir, ne kedd-i yemîn.
Azâb içinde kalır sa’yi görse rü’yâda!
Niçin yorulmadı zâten “ölümlü dünyâ”da?
Vücud emânet-i Hak, doğru, hem de cennetlik.
Bu kahveler gibi cennet de müslimîne gedik!

16 Şubat 2025 Pazar

Ömer Seyfeddin - Bir Çocuk: Aleko

 

Küçük Ali yorgun uykusundan uyandı. Kalktı. Gece yattığı tozlu fundalıklardan çıktı. Ilık, parlak bir güneş her tarafı ısıtıyordu. Bulutsuz hava bembeyazdı. Çalıların üstünde kuşlar cıvıldayarak uçuşuyordu. Kalktı. Bir av arıyormuş gibi tereddüdü adımlarla bodur böğürtlen dallarını hışırdatarak şoseye indi. Bir ileri, bir geri baktı. Her taraf tenha idi. Durdu. Uzun, kıvırcık kirpikli iri siyah gözlerini yırtık çarıklarına dikti. Düşündü. Sırtındaki tozlu deri torbada yarım ekmekle bir soğandan başka bir şeyi yoktu. Altı aydır Gelibolu'da, bir Rum fırıncının yanında çalışıyordu. Birkaç gün evvel hükümet, "Muharebe olacak" diye ustasını diğer Hıristiyanlarla Anadolu'ya geçirmişti. Gelibolu'da akrabası filan yoktu. Barınacak bir yer bulamadı. Köyüne dönmüştü, ama köyünde de kimseyi bulamamıştı. Evler kapanmış, ahırlar boşalmış, küçük cami meydanı at, araba, asker, çadır dolmuştu. "Buralarda muharebe olacak, devlet ahaliyi geri çekti." diyorlardı. Küçük Ali, işte köyünün geri çekilen ahalisini, anasını, ihtiyar babasını bulmak için iki gündür yürüyordu. Gece açıkta yatmak, gündüz güneşin altında yürümek onu zayıflatmıştı. Zaten esmer olan yüzü şimdi daha siyahtı.

15 Şubat 2025 Cumartesi

Ahmet Kutsi Tecer - Kır Uykusu

Ne hoştur kırlarda yazın uyumak!
Bulutlar ufukta beyaz bir yumak,
Ağaçlar bir derin hulyaya varmış,
Saçında yepyeni teller ağarmış.
Baş yorgun, yaslanır yeşil otlara,
Göz dalgın, uzanır ta bulutlara.
Öğleyin bu uyku bir aralıktır,
Saf hava bir kanat gibi ılıktır.
zaman gönülde ne varsa dinler,
Yüzlere tülümsü bir buğu iner.
Erirken sıcakta yaz kokuları,
Ne hoştur, ne hoştur kır uykuları!

Oybek - Na'matak

Na'matak

Nafis chayqaladi bir tup na'matak
Yuksakda, shamolning belanchagida,
Quyoshga ko'tarib bir savat oq gul,
Viqor-la o'shshaygan qoya labida,
Nafis chayqaladi bir tup na'matak...

Yunus Emre - ‘Aceb ‘aceb ne nesnedür bu derdile firâk bana (10)

‘Aceb ‘aceb ne nesnedür bu derdile firâk bana 

Cânumı serhoş eyledi ‘ışk agusı tiryâk bana 

Hece Ölçüsü ve Özellikleri

 

Şiirde de mısralardaki hece sayısı eşitliğine dayanan ölçüye hece ölçüsü denir.

Halk ozanları, hece ölçüsüne “parmak hesabı” adı vermişlerdir.

14 Şubat 2025 Cuma

Zahirüddin Muhammed Babür - Andicânım Kaldı Meniñ

Pederimni yutib kitgen cerde cânım kaldı menim

Kalbim târın tartıb çirtgen yerde cânım kaldı menim

Kalem birlen şemşîr ötgen yerde cânım kaldı menim

Şebbâblikde şebgîr etgen anda cânım kaldı meniñ

Anda cânım alıb kalğan Andicân'ım kaldı meniñ.

***

Zahirüddin Muhammed Babür

  


Babür’ün hayatını anlatmaya adının manası ile başlamak isteriz: “Babür”, Hindistan taraflarında yaşayan bir çeşit kaplan demektir. Gerçekten de Babür Mirza, vücut yapısı, bileği ve yüreği ile bir kaplan hatta bir arslandır. Lakin çoğu zaman açık sözlü, duygulu, merhamet ve vicdan sahibi bir insandır.

6 Muharrem 888’de (14 Şubat 1483) Fergana vadisinde bulunan Ahsi’de doğdu. Babası Emir Temür’ün torunlarından Fergana hâkimi Ömer Şeyh, annesi Cengiz Han’ın torunlarından Yûnus Han'ın kızı Kutluğ Nigâr Hanım'dır. Babür’ün çocukluğu hakkında fazla bilgi yoktur. Babasının bir kaza sonucu uçuruma düşerek ölmesi üzerine 5 Ramazan 899'da (9 Haziran 1494) henüz on iki yaşında iken Fergana hükümdarı oldu. On iki yaşında devlet yöneten birinin çocukluğunu yaşadığı da söylenemez.